Hasan Bülent KAHRAMAN
I
Siyaset bilimcilerin ciddi bir çıkmazı vardır. Kuramsal ve analitik düzeyde söyledikleri politik bir pozisyon olarak görülüyor. Her analizin ve değerlendirmenin ideolojik ve sübjektif boyutunu inkara yeltenecek bir siyaset bilimcinin bulunduğu kanısında değilim. Siyaset bilimci siyasetçi değildir. Tercihleri olan insandır. Kabul edilir veya edilmez ama görüşlerinin o çerçevede ele alınması gerekir. Hele aykırı ve kendi doğal referans grubunun dışına çıkarak söyledikleri için bu sav ve yorum büsbütün geçerlidir.
Bunca sözü Trump’ın seçilmesinin Türkiye’de ve elbette daha önemlisi ABD’de siyaset bilimciler zarfında yarattığı muazzam çelişkileri düşünerek ettim. Beyaz, yüksek gelir diliminde, iyi eğitimli, kendi içine kapalı, narsisistik, dünyaya metelik vermeyen çevreler baştan beri Trump’a karşıydı. O karşıtlık içinde, şu son seçimlerden sonra dahi ‘Trump nasıl kazandı’ sorusuna cevap arayan çevreler, sanki Trump’ın kazanmasını sağlamışlar veya istemişler gibi lanetleniyor. Bu yaklaşım, benim bildiğim, analitik düşünceyi yere göğe koyamayan ve ‘hakikat’i her şeyden üstün tutan Amerikan metodolojisiyle uzaktan yakından ilgisi olmayan bir yaklaşım. Fakat gerçek ve geçerli. Oysa çok iyi biliyorum, aralarında tanıdıklarım var, o bilim insanlarının Trump’la hiçbir ilişkisi yok, olmadığı gibi Trump yönetiminden çeşitli nedenlerle zarar görecek insanlar.
Ne yazık ki, içinde yaşadığımız dünyanın ‘cancel culture’ı, ‘woke’ kültürü, ‘engelleme’ yeteneği (!) bu soruna yol açıyor. Buna rağmen kervan yürüyor. Yürümeli de. Türkiye’de de aynen görülen ve kimsenin kimseyi dinlemediği ve hakikati aramanın değil, karşıdakinin sadece kendi bildiğini ve inandığını duymak istediği, onun dışındaki her şeye kulağını tıkadığı bir ortamda bazıları gerçek dışı her türden safsataya sırtını dönerek bildiğini okumaya devam ediyor. Tabiidir ki, onlar kazanacak.
Gerçek o kadar bu vahim ilişki etrafında cereyan ediyor ki, bahsettiğim anti-Trump çevrenin yaptığı tüm yayınlarda Trump’la Harris arasındaki oy farkının son gün dahi, %1’in altında olduğu yazıldı. Yazılmakla kalmadı. O görüşün propagandası yapıldı. O görüşle kitleler yanıltılmak istendi. Aklın ve mantığın kabul edeceği bir durum değildi. Gören göz ve bir parça Amerika’yı izleyen herkes Trump’ın ağır bir zafere doğru ilerlediğini görüyordu. (Bu durumu bir yıldır savunan Doç. Dr. Hamid Akın Ünver’i burada anmalıyım.) Yine de Trump’la Harris’in ‘boğaz boğaza’ bir mücadele içinde olduğu, Başkanlığı kazansa da Senato ve Kongreyi kazanamayacağı söyleniyordu. Nerede söyleniyordu? CNN International’da, New York Times’da ve ilgili, bağlantılı mecralarda. Seçim gecesi CNN sunucularının çehresi ve sürekli olarak Harris’in kazandığı yerleri duyurması yeterince çarpıcı ve üzücü değil mi? Neticede gerçek-dışı (post-truth) bir dünyada yaşadığımızın bu kadar da kanıtlanması gerekmiyor. Dünyaya ölçme tekniklerini öğretmiş ve ölçenin yanılmamasının esas olduğu bir ülkede yaşanan bu ‘sekter’ tutumun başımıza daha ne felaketler getireceğini düşünmek doğrusu beni ürkütüyor.
Herkes birbirine ‘engellemekle’ meşgulken, tek beslenme kaynağı NY Times veya CNN International olan kitleler de kendi aralarında bir gated community yaratarak sadece kendi söylediklerini dinliyor, kendi söylediklerine de sonuna kadar inanıyor. Netice ortada.
Öyle ama bir nedeni var bu saplantının. 1990’larda ‘gated communities’ diye bir kavramla karşılaştık. Sadece Amerika’da değil artık her ülkede görülen ve niteliklerini yukarıda izah ettiğim ‘Beyazlar’ kendilerini toplumun geri kalan kısmından yüksek duvarlarla ve kapılarla (gate) ayırıyor, içine kapalı bir cemaat (community) oluşturup, toksik bir ortam yaratıp, homojen bir kültürün ve yaşama kültürünün içinde birbirini zehirliyordu. Şimdi bu durum medyaya yayıldı. Sosyal medyada haydi haydi geçerli. Herkes birbirine ‘engellemekle’ meşgulken, tek beslenme kaynağı NY Times veya CNN International olan kitleler de kendi aralarında bir gated community yaratarak sadece kendi söylediklerini dinliyor, kendi söylediklerine de sonuna kadar inanıyor. Netice ortada.
Bu saptamalardan ve kayd-ı ihtirazilerden (‘rezervasyon’dan) sonra son çarpıcı gelişme etrafında yorumlarımı yazayım.
Toplumsal açılım anlamına gelecek hemen her konuya Trump karşıydı ve o nedenle de onca varsıl bir insan olarak en fakirlerin ‘bizden biri (!)’ dediği kişiye dönüşmüştü. Hiç katılmadığım ve hayli riskli bulduğum seçim ve propaganda metodunun doğruluğunu seçim sonuçları kanıtladı.
II
Trump’ın kazanması yukarıda tanımladığım çevreyi, devletle bütünleşmiş ve onu dilediği gibi yönlendiren, o arada her türden kire batmış çevreyi, ciddi şekilde ürkütüyordu. Trump dünyanın en temiz, en ahlaklı, en dürüst ve doğru insanı değildi. Amerika’nın en zengin insanlarından biri olarak sistem dışı olduğunu düşünmek de olanaksız. Ama siyaset bir algı yaratma sanatıdır aynı zamanda ve maalesef. İçinde yaşadığımız dünya da o ‘algı’ denen olguya haddinden fazla duyarlı bir dünya.
Trump, muhtemelen kampanyasını yürüten Susie Wiles’ın dehasıyla karşısındaki çevrenin büyük sosyolojiler üstünde nasıl bir menfi tesir yarattığını baştan görmüştü ve özünde muhafazakâr olan o büyük sosyolojinin yani geniş Amerikan toplumunun kendisiyle özdeşleşmesini sağlıyordu. Özünde tutucu olan o büyük sosyoloji 21. Yüzyılın getirdiği açılımların tedirginliğini Trump’la aşmak istiyordu. Toplumsal açılım anlamına gelecek hemen her konuya Trump karşıydı ve o nedenle de onca varsıl bir insan olarak en fakirlerin ‘bizden biri (!)’ dediği kişiye dönüşmüştü. Hiç katılmadığım ve hayli riskli bulduğum seçim ve propaganda metodunun doğruluğunu seçim sonuçları kanıtladı. Şimdi Amerika yeni bir iç çelişkisine sürüklenecek ama, Trump gerçeği de hiçbir kılıfa girmeyecek bir minare olarak ortada duruyor.
2024 seçimlerine varıldığında ortada Amerika ve seçmen bakımından çok ciddi bir çelişki söz konusuydu. 2016’da Trump ‘yanlış kişi’ olarak nitelendiriliyordu ama, tanınmayan, bilinmeyen, sadece popüler kültürle ilgili yanları öne çıkarılan, ne yapacağı kestirilemeyen o Trump seçilmişti. Biden’ın Beyaz Saray’a oturması eğrinin doğrultulması olarak görüldü.
II
Amerika’nın iç politikasını yakından takip eden kesimler için Trump’un mevcudiyeti baştan beri ‘netameli’ydi. 2000’li yılların başında Amerikan siyasetinin daha doğrusu devletinin yönetimini ele geçirmiş Trump karşıtı çevre, yani şu Clinton’lar, Obama’lar, Pelosi’ler tam bir ‘cunta’ oluşturmuş, bildiğini okumaktayken, Trump gibi bir ‘aykırı’ (‘underdog’ diyelim) görünen, o çevreye ve bürokrasiye diklenen, kısacası o kümeden olmayan bir kişinin ortaya çıkması ve o kurulu düzeni (‘establishment’ diyelim) hiçe sayması olacak şey değildi. 2016 seçimlerinde o kesim Trump’ın kaybetmesi için her türden yolu denedi ve bilhassa 300 bin fazla oyu Hillary Clinton’a ‘sağladı’. Ama ‘electoral college’ denen delege sistemini aşamadı ve Trump, Beyaz Saray’a yerleşti. Yerleşti de ne oldu? Pek bir şey yapamadı Trump. Hele kovit denen fakat ne olduğunu bilmediğimiz o garip dönem gelip çattıktan sonra Trump büsbütün pasifize oldu ve siyasetini tümden tüme vurguladığım çelişkiyi yani toplumsal kutuplaşmayı derinleştirmeye yöneltti. Sadece Kongrede meydana gelen baskın olayları bile neyin peşinde olduğunu göstermeye yeter.
2024 seçimlerine varıldığında ortada Amerika ve seçmen bakımından çok ciddi bir çelişki söz konusuydu. 2016’da Trump ‘yanlış kişi’ olarak nitelendiriliyordu ama, tanınmayan, bilinmeyen, sadece popüler kültürle ilgili yanları öne çıkarılan, ne yapacağı kestirilemeyen o Trump seçilmişti. Biden’ın Beyaz Saray’a oturması eğrinin doğrultulması olarak görüldü. Şimdi çok çarpıcı bir durum var. 2016’daki ‘meçhul’ ve ‘sorunlu’ kişiye mukabil, 2016-2020 arasında Başkanlık yapmış, 2020’de seçimi yitirince Amerika’ya onca felaket yaşatmış, geçen sürede direnmiş, kendi doğrusunu savunmuş kişiyi Amerika bile-isteye seçti. Bu durum başlı başına bir gerçektir ve öyle genel geçer argümanlarla değil çok büyük bir ciddiyetle ele alınmayı gerektirir. Amerika’nın Trump yönünde verdiği bu yer kayması şeklindeki çok bilinçli karar yeni toplumun niteliğini, yapısını göstermesi bakımından hayatidir.
İşte o aşamada Trump’ın seçilmesini sağlayan belli noktaları vurgulamak istiyorum.
Sistemin inandırıcılığını yitirmesinde az önce belirttiğim nefret kültürünü doğuran narsisistik kültürün muazzam bir etkisi var. Pelosi, daha geçenlerde verdiği bir mülakata ‘toplum adına, Amerika için çok üzgünüm’ diyerek başlıyordu. Bu muhakeme, halkın sürekli yanlış yaptığını, aldandığını düşünmek başlı başına bir çıkmazdır.
III
1. Hiçbir toplum bugün dünyanın her yerinde sürdürülen negatif oy anlayışıyla sonuna kadar devam edemez. Le Pen gelmesin diye Macron’u, Trump gelmesin diye Biden’ı, Erdoğan gelmesin diye CHP’yi toplumlar bir kere seçer. O davranışı bir daha yinelemez. Siyaset ‘yapabilmek’ işidir. Yapamayacağını bile bile ama diğer adayı engellemek için siyasal davranış gösteren parti ve çevreler o bedeli çok ağır bir şekilde öder. Hiçbir şey yapamayan, sadece muhalefete eden Beyazlar bu yöntemi ancak bir bilemediniz iki defa uygular. Sonra toplum çoğunluğu bildiğini yapar ve özünde ‘nefret kültürü’ne dayalı o tepkiyi aşar. (Evet, tüm o ‘woke’, ‘cancel’ kültürleri özünde nefret kültürüdür ve Beyazlara ait bir anlayıştır.)
Negatif siyasetle iş başına gelen Biden ve katiyen o işlerin erbabı olmayan Harris şimdi o bedeli ödüyor, Amerikan seçmeni inandırıcılığını yitirmiş bir iktidarı, tıpkı 2002 ve 2007’de AKP’yi ağır bir çoğunlukla iktidara getirmesine benzer şekilde, hakkındaki tüm popüler, hukuki ve siyasi iddiaları hiçe sayarak Trump’ı yeniden seçiyor. Bu bal gibi Trump’ın kazandığı bir seçimdir. Demokratlar kaybettiği için Trump kazanmış değildir.
2. Sistemin inandırıcılığını yitirmesinde az önce belirttiğim nefret kültürünü doğuran narsisistik kültürün muazzam bir etkisi var. Pelosi, daha geçenlerde verdiği bir mülakata ‘toplum adına, Amerika için çok üzgünüm’ diyerek başlıyordu. Bu muhakeme, halkın sürekli yanlış yaptığını, aldandığını düşünmek başlı başına bir çıkmazdır. Bu çerçevede ne Tocqueville’in ‘çoğunluk diktatoryası’ ne ‘rekabetçi otoriterlik’ ne ‘kitlelerin aldanması’ tezleri işler. Biden gibi bütün melekelerini yitirmiş birisinin bir gecede ‘odunu koysam kazanır’ mantığıyla Harris’i seçmesi, onun da Walzer gibi Beyaz Saray gömleğinin birkaç beden büyük geldiği besbelli bir kişiyi yardımcı olarak belirlemesi kendi kimlik kökeninden gelenler karşısında bile hayal kırıklığı ve tepki doğurmuştur. Trump, başka hiçbir nedenle olmasa bile bu nedenle seçilmiştir. Hele Obama ve Clinton ailesinin elde kova yangını söndürmeye çalışmasındaki tuhaflık tepki dalgasını daha da kabartmıştır.
3. Trump, hem de hiç beklenmedik şekilde hem de 2002-2007 AKP koalisyonuna çok benzer şekilde büyük bir koalisyon inşa ederek iktidara yürüdü. Koalisyonun, son zamanların moda terimiyle, bileşenlerine bakmak hem zorunlu hem çok açıklayıcı.
Bu koalisyonun ilk katmanını hiç kuşku yok ki, içinde yaşadığımız dünyanın, yukarıda değindiğim için fazla derinleştirmeyeceğim yeni oluşumlarına, açılımlarına tepki gösteren klasik tutucu çevreler hazırlıyor. Amerikan taşrasının tutuculuğunu tartışmak anlamsız. Git gide artan bir şiddette gelişen yeni mikro sosyolojiler, var oluşunu kimlik politikası içinde tayin eden çevreler, LGBT hareketi, pozitif ayrımcılık gibi konular, kendi lehlerine olan çevrelerde dahi önyargılar ve ön-algılar nedeniyle tepki topluyor. Trump koalisyonunun bu kesimi onu, Trump’ı kesinkes tutucu bir siyasete sürüklüyor.
Burada aynı doğrultudaki bir başka hususu daha vurgulayayım. 2000’lerden beri hatta daha öncesinden başlayarak devam eden siyasi doğruluk (political correctness) kazandığı yüksek momentum nedeniyle büyük kitleleri rahatsız ediyor. Bu bir gerçektir. Sadece Fransa’da sanatçıların Gérard Depardieu konusundaki tepkisi bile söylediklerimin kanıtıdır. Özünde doğru ve savunmasız, ezilen, baskı altındaki, susturulmuş kesimler için korumacı olan bu politika zamanla bambaşka bir çizgiye erişmiştir. O doğrultuda gösterilen tepki kitlelerin muhafazakârlığını tetikliyor. Baştan beri Beyazlar bağlamında belirttiğim yeni toplumsal kültür halk nezdinde bu anlayışla özdeşleştirilmiştir ve şimdi büyük bir tepkiyle karşılanmaktadır.
İki büyük savaş Biden yönetiminin belini kırmıştır. Ukrayna-Rusya savaşını yönetmemesi ve Avrupa’nın varını yoğunu o savaşta yitirmesi bir yanda, Filistin/Gazze-İsrail savaşı diğer yanda Biden yönetiminin çaresizliğini büyüttükçe büyüttü.
4. Bir diğer koşul, kitlelerin yukarıda belirttiğim kovit döneminin getirdiği uyum sorunlarıyla boğuşan çevrelerin, ekonomik beklentileriyle ve bulamadıklarıyla bütünleşen tepkisidir. Ağustos ayında gittiğim ve yakından izlediğim New York eğer o haldeyse büyük, geniş Amerikan taşrasını düşünmek bile istemiyorum. Kaldı ki, Amerika’nın %80’i Doğuda, ancak %20’si Batıda yaşar. Batıda yaşayan kitlenin büyük kısmı da Kaliforniya’da, Washighton, Seattle’da ve San Francisco’dadır. Böyle bir Amerika’da söylenenlerin ve tartışılanların ötesinde doğudaki kitleyi kaybeden bir siyasetin ayakta kalması olanaksızdır. Trump seçimi bu gerçeği kanıtlıyor. Amerika, tek bir kuruşun bile değerini bilen püriten kültürden geldiğinden ekonomiye olağanüstü derecede duyarlıdır. Ekonomik açıdan toplumu güçlendiremeyen yönetimler ayakta kalamaz. Tüm iyileştirmelere rağmen Biden yönetimi beklentiyi cevaplayamadığı için iktidarını şimdi teslim ediyor.
5. İki büyük savaş Biden yönetiminin belini kırmıştır. Ukrayna-Rusya savaşını yönetmemesi ve Avrupa’nın varını yoğunu o savaşta yitirmesi bir yanda, Filistin/Gazze-İsrail savaşı diğer yanda Biden yönetiminin çaresizliğini büyüttükçe büyüttü. Filistin’in yaşadığı görülmemiş yıkıma karşı toplumda oluşan tepkinin, akıl hayal almaz bir şekilde, liberal tüm özgürlükleri bastırarak ezilmesi karşısında toplumdaki entelektüel çevrelerin ve orta kesimin tepkisinden daha doğal ne olabilirdi? Öyle cereyan etti olaylar. Kampüslerdeki gösterilerden sonra rektörlerin görevden el çektirilmesi, sorgulanması, bunların Demokratların yönetiminde cereyan etmesi o siyasetin yaşadığı inandırıcılık krizini had noktaya taşıdı. Yahudi lobilerinin baskısı toplumda, bilhassa kıtanın doğusunda beklenen tepkiyi doğurarak Biden yönetimine bu hazin yenilgiyi hazırladı.
6. Bir bileşen daha var ki, bence en önemlisidir. Trump, Elon Musk gibi, Kennedy gibi, Vence gibi, Peter Thiel gibi yüksek teknoloji ve finans kapital dünyasının en önünde koşanlarıyla kabine oluşturdu. Bu kişiler kendi alanlarının en seçkinleri. Başka bir açıdan bakınca onları içinde yaşadığımız dünyanın çıkmazlarını oluşturan kişiler diye görmek gerekir ki, doğrusu odur. Ama netice itibariyle sağ-muhafazakâr bir siyasetten söz ediyoruz. Kapitalist dünyanın özellikle Amerika’da ‘rüya gördürmek’ gibi bir ‘sorumluluğu’ var ki, bu isimlerin en büyük özelliği odur. Demokratların asla bu kalibrede olmayan insanları, bir yandan o işlevi yerine getirirken bir yandan da güdümlemeye ve kontrole dayalı, içe dönük, git gide daha fazla baskıcı olan bir rejimi kurgulamakla meşgul. Gelin görün ki, Amerika’nın ortalama orta sınıf seçmeni işin bu yanıyla değil, diğer kısmıyla ilgili. Musk’ı yanına almış bir yönetimin teatral etkisi almamış çevrenin daha doğrucu yapısını misliyle aşıyor bugünün dünyasında.
Siyaset son tahlilde barışçıl ve pozitif olmak zorunda. Kötülenen, küçümsenen, dışlanan ve her türden diyalogdan uzakta tutulan Trump bu atıflarla seçimde öne geçti. Bunca dışlamanın yaratıldığı ortamda suçlama zamanla bir mitolojiye dönüşüyor.
7. Koalisyonun diğer payandasını Kamala Harris’in ‘renkli’ bir kimliğe sahip olmasına mukabil Amerikan alt sınıflarındaki ‘renkli’ insanlar oluşturuyor. Latin Amerika kökenliler, Hispanikler hatta Siyah Amerikalılar Trump’ı destekledi. Üstünde düşünülmesi gereken çok ciddi bir boyut bu. Belli bir kesim nasıl olur diye soruyor. Cevap ortada: kimlik siyasetinin bunca hâkim olduğu bir ortamda siyasetin ikincil zannettiğimiz özellikleri, bilhassa algı/etki boyutu kişinin köken meselelerini aşmasına yetiyor.
O özelliklerin başında bu seçimde Trump kanadının, Demokratların hiç düşünmediği, göçmen karşıtı politikalar mevcut. Trump yeni dünyanın bu en önemli unsurunu, ideolojik açından yanlış da olsa, çok etkili şekilde kullandı. Daha önceki döneminde ortaya koyduğu sınır konusundaki iddialarını büsbütün geliştirdi ve o dar gelirli, yoksul Latinoların, Hispaniklerin, Siyahilerin işlerine, kazançlarına ortak olarak gördüğü, düzensiz göçmen kozunu işine yarayacak şekilde kullanmasını bildi. Elon Muskla, Peter Thiel’le onları birleştirmeyi başardı. Hatta, üst gelir dilimlerindeki, ‘Beyaz Türkler’e çok benzeyen ‘Beyaz Amerikalılar’ da göçmenlerle birlikte yaşadıkları korku içinde Trump’ı büsbütün güvenli liman olarak gördü ve ona yöneldiler. (Bu konuda Prof. Dr. Rabia Karakaya Polat yine bu mecrada önemli bir yazı yayınladı.)
8. Nihayet son unsur: sadece kutuplaşmaya, kötülemeye dayalı bir siyaset anlayışıyla daha fazla politika yapılamıyor. Siyaset son tahlilde barışçıl ve pozitif olmak zorunda. Kötülenen, küçümsenen, dışlanan ve her türden diyalogdan uzakta tutulan Trump bu atıflarla seçimde öne geçti. Bunca dışlamanın yaratıldığı ortamda suçlama zamanla bir mitolojiye dönüşüyor. Hele suçlama Harris gibi yetersiz bir kişiden gelince durum büsbütün vahimleşiyor. Öte yanda, bir kere daha malum olan bir husus var: sistemin engellemeye çalıştığı kişi sonunda kazanıyor. Ne kadar farklı bir toplum da olsa Amerika bu gerçeği kanıtladı. Trump, bütün o üstüne gelen sistemle birlikte halk nezdinde kendi efsanesini yarattı ve kazandı.
Kısacası yönetici olsun veya olmasın bu yeni elit DP’nin bugün zeminini oluşturuyor ve DP’nin sol parti olarak (?) işçi sınıfıyla ilgisi kalmamış durumda. Sonuç ortada. Tıpkı CHP’nin işçi sınıfıyla, sendikayla irtibatının kalmaması gibi. Trump’ın Musk-Thiel hamlesi belki Amerika’da çok etkili olan aristokrasi yani ‘old money’i biraz rahatsız edecektir ama kendisi de o kulübün üyesi olan Trump bildiğini okumaktan vazgeçmeyecektir.
IV
Bu sonucu ve sonucu oluşturan tüm unsurları başka bir bağlam içinde düşünmek gerek.
Çok eski bir tarihte, Amerikalı, bir dönemde Troçkist sonra sağın en önemli düşünürlerinden biri olan James Burnham, 1941’de yayınladığı The Managerial Revolution: What Is Happening in the World simli kitabıyla çok önemli bir açılım gerçekleştirmişti. İtalyan ‘elit kuramı’ okulunun, yani Moscha’nın, Pareto’nun, Michels’nın çizgisine eklenen Burnham, Amerika’da, daha doğrusu kapitalist dünyada yeni bir oluşumun başladığını öne sürüyordu. Batı toplumları artık sosyalizme değil ‘managerialism’e yöneliyor, ‘yöneticiler toplumu’ olmaya doğru gidiyordu. Yeni yapının sahibi artık genişlemiş şirket ve devlet bürokrasisi olacaktı. Yeni seçkinler ‘yöneticiler’di (‘managers’). En iyi okullarda okumuş, bol gelirli işlerin sahibi veya yöneticisi olmuş, ayrıcalıklı kesim onlardı. Devlet yeni düzende başlı başına bir rol oynayacaktı. Yöneticilerin devletle iç içe olması gerekiyordu. Devleti yönetmeseler de yönlendireceklerdi. Toplumsal ve siyasal kurallar o doğrultuda yeniden yazılacaktı.
Burnham’ın tezleri 1940’lar için çok erken ama hayli öngörülüydü. 1968 sonrasının 1979’a kadar devam eden on yıllık çalkantısı bir yana bırakılırsa Amerika, kapitalist dünya ve genel olarak Batı bu doğrultuda gelişti. Bugün de tamı tamına böyle bir noktada duruyor. Burhnam’ın daha da önem taşıyan görüşü bir adım ötedeydi. Devlet bu şartlarda eski klasik liberal veya demokratik devlet olmayacaktı. Dar bir elitin yönettiği, onun kontrolünde kalan devlet, onlar tarafından yönetilecekti ki, o devletin liberal veya demokratik olduğu söylenemezdi.
Bazı düşünürlerin çalışmaları böyledir, yıllar sonra doğrulanır, o zaman onları hatırlarsınız. Bugün Amerika’ya ve genel olarak Batı dünyasına, kapitalist dünyaya baktığımda Burhnam’ın düşüncelerinin doğrulandığını görüyorum. Yukarıda yaptığım kaba özet ne söylüyorsa Trump’ın gelişini de aynı koşullara bağlamak mümkün. Trump istediği kadar popülist politikaları uygulasın sonunda ‘managerialist’ bir yapı kurdu, kuruyor ve ülkeyi liberal yapıdan bu anlayış içinde uzaklaştırıyor.
Üstelik sadece Trump’la karşımıza çıkan bir pozisyondan söz etmiyoruz. Amerika (o arada Türkiye) yıllardır bu gerçeği yaşıyor. Amerika, kendisini, tarihini hazırlayan liberal yapıdan adım adım bu ‘gelişmeler’ (!) nedeniyle uzaklaştı. Neo-liberalizmin bir yönetim (management) modeli olduğunu şimdi yeni yeni öğreniyoruz. O yönetim gerçeği 1990’larda daha demokratik bir toplum için önerilen yönetişimselliği (governance) yok etti. Daron Acemoğlu’nun altını çizdiği kurumlaşmanın en önemli parçalarından biri olan yönetişimselliğin yerinde şimdi yeller esiyor. Ama Trump işte bu ‘management’ olgusuna bağlı olarak Elon Musk’ı, Peter Thiel’i yanına aldı. Kısacası yönetici olsun veya olmasın bu yeni elit DP’nin bugün zeminini oluşturuyor ve DP’nin sol parti olarak (?) işçi sınıfıyla ilgisi kalmamış durumda. Sonuç ortada. Tıpkı CHP’nin işçi sınıfıyla, sendikayla irtibatının kalmaması gibi. Trump’ın Musk-Thiel hamlesi belki Amerika’da çok etkili olan aristokrasi yani ‘old money’i biraz rahatsız edecektir ama kendisi de o kulübün üyesi olan Trump bildiğini okumaktan vazgeçmeyecektir.
Tüm bu nedenler Trump’ı zafere taşıdı. Ama o Trump’ın zaferi. O zaferden Amerika yeni ve güçlü bir sonuçla çıkacak mı hatta ‘dünya jandarması’ olduğundan orada yaşananlar dünyayı nasıl etkileyecek? Bu soru başka bir yazının konusudur ama şurası muhakkak ki, Trump’ın mevcudiyeti bildiğimiz dünyanın sonunda olduğumuzu gösteren, hiç ihtiyaç duymadığımız bir başka kanıttır.
Ben Trump’a bakarak Türkiye’yi göremeye devam edeceğim.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
13.05.2025
5.05.2025
6.03.2025
26.02.2025
13.02.2025
6.01.2025
18.11.2024
31.10.2024
23.10.2024
8.10.2024