İbrahim Kahveci
Vatanseverlik nedir? Milliyetçilik nedir?
Üzerinde derin düşünmemiz gereken konular. Mesela ayrımcılık milliyetçilikle ve vatanseverlikle ifade edilebilir mi?
Ülkenin tümünü kucaklamak yerine ülkemizin yarısını terörist ve teröre destek vermekle itham etmek vatanseverlikle ve milliyetçilikle izah edilebilir mi?
Ya da ırkçılık.
Önce genelden başlarsınız. Sonra alt ırklar gelir, sonra yöresel ayrımcılık gelir ve ardından aşiret veya sülale gelir ve de en sonunda aile arasındaki sen-bencilik… Yani ülkede ayrımcılığa başladığınızda bunun sınırı nerede duracak?
Tek hedef olmalı. Güçlü ve kardeşlik bağı ile sarılmış bir ülke. Yani Türkiye’miz.
Bugün ABD ırkçılık üzerinden mi milliyetçi yoksa vatanseverlik üzerinden mi milliyetçi? Ya da İngiltere veya İskoçya. Her ikisinin de Başbakanı İngiliz ve İskoç değil.
***
BOP yani Büyük Ortadoğu Projesi nedir? Rahmetli Erbakan ve Muhsin Yazıcıoğlu BOP için “Türkiye’yi yıkım projesi” olarak tanımlıyordu.
Dışarıdan değil, içeriden yıkım projesi. Veya Büyük İsrail Projesi de diyorlardı.
O zaman Türkiye’ye biraz yakından bakalım. Uçuyor, şahlanıyor oyun kuran ülke mi oluyoruz; yoksa yıkıma maruz kalmış bir ülke miyiz?
Rakamları vereceğim ve kararı size bırakacağım.
Buyurun başlayalım.
TEKNOLOJİSİ DURAN ÜLKE
Türkiye büyüyor mu yoksa aynı zamanda kalkınıyor mu?
Büyüme şudur: Bugün 10 hıyar satarak geliriniz 100 liradır; yarın 12 hıyar satarak geliriniz 120 liraya çıkıyor. İşte buna büyüme deniliyor.
Oysa 10 hıyar satışının yanına bir de televizyon, buzdolabı gibi yeni ve teknolojik ürünler satmaya başladınız. İşte buna kalkınma deniliyor. Yani teknolojik gelişmeyle sağlanan bir değer artışı.
Ülkeler orta-uzun vadede teknolojik gelişmeyi emsal ülkelerin ilerisine taşıdığında iki şey olur?
1-Ülkede refah artar.
2-Ülke parası istikrarlı bir değere oturur.
Bu iki şey olmuyorsa anlayın ki ülkeniz kalkınmıyor; sadece büyüyor ve şişiyor.
Grafikte 3 şey görüyoruz.
1-) Türkiye’nin ihracatında “Yüksek teknolojik ürün payı” 2000’li yıllarda yüzde 6,0-7,0 aralığında seyrediyordu. AK Parti ile beraber Türkiye’nin yüksek teknoloji ihracat payı hızla düştü ve yüzde 3,0-4,0 bandına geriledi.
2-) Teknolojiyi ikiye ayırdığımızda, yani yüksek teknoloji ve düşük teknoloji diye baktığımızda yüksek teknoloji ürün ihracat oranımız 2007 yılına kadar bir yükseliş yaşıyor. Ve Türkiye’nin teknoloji seviyesi 2007 yılında adeta stop ederek duraksıyor.
3-) Burada önemli bir noktada şudur: Türkiye hem teknoloji seviyesi durmuş bir ülkedir hem de düşük teknoloji ülkesidir. Çünkü düşük teknoloji ürün ihracat oranı halen yüzde 63,1 ile yüksek teknolojinin üzerindedir. Yani bizim teknoloji seviyemiz yüzde 60’lara gelip durmamıştır, tersine yüzde 40’ın altında stop etmiştir.
Teknolojik seviyemizin durmasının ücretler ve fakirlik üzerindeki etkilerini ilerleyen satılarda grafiklerle vereceğiz ama bunun ana göstergesi yerli ve milli paramız olan Türk Lirasıdır. Bugün 1 doların 31 lira olmasının bir başka göstergesi değer üretemeyen ekonomimizin durumu olarak görebiliriz.
YABANCI SERMAYE BAĞIMLILIĞI
Bir ülkenin teknoloji seviyesi neden ve nasıl durdurulur? Yukarıda değindiğimiz gibi bunun ana göstergelerinden biri de paramızın değeridir.
Ama bir başka gösterge daha var: Yabancı sermaye bağımlılığı; yani ŞER güçlere karşı bağımlı oluşumuz.
Bunu nasıl ölçeriz?
Büyüme ve dış açıkla.
Özal öncesi Türkiye’nin iki ana ihracat kalemi vardır: Fındık ve kuru üzüm.
Oysa Özal bu ülkeyi makus talihinden kurtardı. Tekstil-konfeksiyon gibi hafif sanayi ile başlayan sanayileşme ve ihracat hemen rakamlara yansıdır.
1975-1981 dönemi;
Büyüme %17,9 ve cari açık -14.840 (1 birimlik büyümenin cari açığı -831 milyon dolar)
1982-1992 dönemi;
Büyüme %63,7 ve cari açık -8.413 (1 birimlik büyümenin cari açığı -132 milyon dolar)
1992-2002 dönemi;
Büyüme %34,2 ve cari açık -16.927 (1 birimlik büyümenin cari açığı -495 milyon dolar)
2002-2012 dönemi;
Büyüme %72,4 ve cari açık -327.924 (1 birimlik büyümenin cari açığı -4.531 milyon dolar)
2012-2022 dönemi;
Büyüme %66,9 ve cari açık -284.110 (1 birimlik büyümenin cari açığı -4.247 milyon dolar)
Buradan bazı notlar ileteyim: TÜİK büyüme serisini 2016 yılında güncelledi ve artık sanal da olsa yalanda olsa büyüyoruz. Mesela Özal dönemi 10 yılın büyüme oranı %63,7 çıkıyor ama bunu yeni seride hesaplasak büyüme oranı en az yüzde 90lara çıkar.
Buna rağmen Özal dönemi her 1 büyümenin cari açık etkisi sadece ve sadece 132 milyon dolardı. Oysa AK Parti dönemi her 1 büyümenin cari açığı 4,5 milyar dolar seviyesine çıkartarak Türkiye’yi tam bir yabancı sermaye bağımlısı ülke haline getirdi.
Hangi vatansever bir milliyetçi ülkesinin bu derece yabancı sermaye bağımlılığını içine sindirebilir? Her kelimede bağımsızlık ve şer güçlere meydan okuyan hangi ülke bu derece yabancı sermayeye bağımlı ekonomi oluşturur?
Mesela bakınız bu yabancı sermaye bağımlılığı dış politikada Türkiye’yi ne hale getirdi?
-Hani SİSİ’yi davet etmiştik ve geçen yıl Türkiye’ye gelecekti. Ama gelmedi ve gelmediği gibi bizi ayağına getirtti.
-Bir gece ansızın gelebiliriz dediğimiz Yunanistan ve Miçotakis’in de aynı şekilde ayağına gittik.
-Çin para veriyor diye mi acaba Uygur Türkleri’ni görmüyor, yok sayıyor ve hatta sınır dışı ediyoruz?
-Ruslar askerlerimizi katlediyor ama Putin’in kapısında ayakta bekleyen yine bizleriz. Hatta Akkuyu’da Milli Egemenlik ihlali sayılabilecek bir satış mı yaptık? Rusya geçen yıl 15 milyar doları doğrudan ve 25 milyar doları dolaylı şekilde Türkiye’nin döviz açığını kapattı. Neden ve ne karşılığı acaba?
-BAE ve S Arabistan ile ilişkilerimiz ikili para antlaşmaları ile Milli Egemenlik şartlarını zorlayacak şekle nasıl ve neden geldi?
Burada sayamadığım daha nice örnekler… Hepsi ve nerede ise tamamı yukarıda verdiğim yabancı sermaye bağımlılığının sonucu gelişen ilişkiler değil mi?
Hangi Vatansever-Milliyetçi ülkesinin bu derece bağımlı ekonomi ve siyasetinin olmasını benimseyebilir?
BİLİM-TEKNOLOJİ YOKSA FAKİRLİK VAR
Bugün ülkemizin en büyük kuşaksal sorunlarından biri nedir derseniz hemen cevap vereyim: Her ile üniversite.
Adalet sarayları yapıp adaleti nasıl öldürdüysek bilimi ve eğitimi de her ile üniversite ile öldürüyoruz.
Herkes üniversiteli ama herkes işsiz gibi bir durum var.
Mesela yıllık şu kadar edebiyat-tarih öğretmeni ihtiyacımıza karşılık onun 50-100 katı edebiyat-tarih öğretmeni sınıfı açarak aslında bu gençlerin hayatlarını mahvediyoruz.
Bugün ülkemizde mesleksiz ve ömür boyu mesleğini yapamayacak milyonlarca üniversite öğrencimiz oluştu.
Kasiyer veya moto-kuryelik yapan üniversite mezunları sadece bizde olsa gerek.
Ara eleman adeta bitti. “Meslek Lisesi Memleket Meselesi” demişti Koç Holding bir zamanlar ve sonra MÜSİAD “Ara Eleman Aranan Eleman” diye tekrar etti yıllar sonra. Ama ne çare…
Kadavra görmeden yetişen doktorlar, bilim görmeden yetişen mühendisler, eksi netle üniversiteye giren öğrenciler… Hepsi ülkenin karanlık geleceğinin birer inşası.
İlkokulları camiye, ortaokul ve liseleri kuran kursuna çevirerek ülkeden bilimin silinmesini hangi vatansever milliyetçi benimseyebilir?
Boğaziçi Üniversitesi örneğinde olduğu gibi, nerede bir kalite ve değer varsa onu yok etmek kimin işine yarıyor acaba?
Üniversite mezunlarının eski lise mezunları seviyesine düşmesi kimin işine geliyor olabilir?
BEYİN GÖÇÜ VE ÇÖLLEŞEN TÜRKİYE
2017 yılından beri yazıyorum. Türkiye önce Arjantin ve sonra Venezuela olacak diyordum.
Bugün ekonomi tablolarımız Arjantin ile yarışıyor. Aramızda öyle çok fark kalmadı. Ama Venezuela işi çok daha karmaşık ve yıkıcı.
Venezuela’da olanları hatırlayalım:
ABD karşıtı gibi duran Chavez’e karşı askeri darbe girişimi yapıldı. Venezuela halkı sokağa çıktı ve o askeri darbeyi püskürttüler.
Sonra H. Chavez ne yaptı? Referandumlarla bütün yetkiyi kendinde topladı. Meclisi bile formalite haline getirdi. Adeta “Tek Adam” oldu. Ne denetleme ne dengeleme kaldı. Ve ölünce yerine mirasçısı kamyon şoförü N. Maduro geçti.
Tüm bu süreçte darbeye de tek adamlığa da karşı çıkan orta sınıf dertlerini anlatamadı. Tek adamlık pekiştikçe ve ülkeye yerleştikçe Venezuela Halkının orta sınıfı ülkeyi terk etti. Geriye sürekli fakirleşen ve açlık içinde kıvranan bir ülke kaldı.
Ya Türkiye?
2017’den beri ülkeden kaçış var. Artık iyi eğitimlilerin terk ettiği bir Türkiye var. Ülkesini seven, vatanına sıkı sıkıya bağlı olan herkesin en büyük dert edineceği bir olay bu. “Giderlerse gitsinler” diyerek Türkiye’nin çölleşmesine izin verilmeyecek bir durumdur bu.
Ne iyi doktor, ne iyi mühendis, ne iyi eğitimci bu ülkede artık kalmamaya başlıyor. Bu durum uzun vadede ülkemiz için adeta bir yıkım demektir.
İŞSİZLİK-FAKİRLİK ARTIK KALICI
Büyüme ve yabancı sermaye bağımlılığında görmüştük. Türkiye kalkınmıyor ve sadece şişiyor. Bunun ne gibi etkileri oluşuyor.
1-İlk olarak grafikte görüldüğü gibi büyüme ile istihdam arasında bağ kopuyor. Artık yeterli istihdam üretemiyoruz.
2-İstihdam yetersiz kalınca ne oluyor? Ücretler artmıyor.
Hem değer (teknoloji) üretimi yetersiz kalıyor hem de istihdam yetersiz kalınca karşımıza sürekli eriyen ücretler çıkıyor.
Çalışanların ücretleri eridikçe oradan emeklilerin de ücretleri eriyor. Yani ülke olarak bir bütün kaybediyoruz.
İyi ama bunca erimeye rağmen kazanan yok mu?
İşte tek kazanan. Erdoğan’ın liderliğinde Türkiye’de sadece ve sadece en zengin yüzde 5’lik kesim kazanıyor.
Türkiye’nin tek kazananı en zengin yüzde 5… Tek mutlu olanlar da sanırız onlar olsa gerek.
TÜRKİYE NÜFUS ÜRETEMİYOR
Aslında her şey birbiri ile bağlı gelişiyor. Hiçbiri bir diğerinden kopuk değil.
Mesela fakirlik, yoksulluk, işsizlik ne doğuruyor derseniz tek kelime ile cevap vereyim: Yokluk.
Bu yokluğun en büyüğü ise evlat yokluğu.
Türkiye’de ekonomi ve ekonomik beklentiler iyileşince doğum sayısı da artıyor. Nitekim bunu 2003-2008 arasında; 2011-2015 arasında gördük. Ama ne oldu ise 2015 sonrası büyük bir çöküntüye girdik.
Bir ülkenin nüfusunu koruması için aile başına 2,1 doğum gerekiyor. Bu 2,1 doğumun 1’i anne, 1’i baba ve 0,1’i de erken yaşta ölümler (kaza, cinayet vs) için gerekli nüfustur.
2015 yılında 2,2 olan kadın başına doğum oranı 2022 yılında 1,62’ye düşerek adeta felaketi belgelemiş oldu. Hatta 2023 nüfus verileri doğum oranının çok daha hızla düşmeye devam ettiğini gösteriyor.
Doğumu azalan Türkiye’de ne oluyor derseniz hemen onu da söyleyelim: Yaşlı nüfus hızla artmaya devam ederken çocuk nüfus bırakın artmayı, tersine azalmaya bile başladı.
Nüfus açısından en büyük sıkıntılarımızdan biri de bölgesel nüfus gelişmeleridir. Değer üreten, ülkeye eğitim ve teknoloji açısından değer kazandıran bölgeler olarak mesela Marmara mesela Ege mesela Karadeniz Bölgelerinde doğum oranları felaket ötesi seviyelere gerilemiş durumda.
Bir ülkeyi sevmek, vatanseverlik ve milliyetçilik bu tablolar karşısında ne düşünebilir?
Kısaca Türkiye’mizin sorunları kısa vadeli enflasyon, cari açık vs değildir. Türkiye’nin asıl büyük sorunları yapısal yıkıma giden temel sorunlardır.
Değer üretemeyen bir Türkiye
Nüfus üretemeyen bir Türkiye
Kalıcı fakirliğe mahkum bir Türkiye
İyi eğitimlilerin ülkeden gittiği bir Türkiye
Öylece karşımızda durmaktadır. Böyle bir tablo karşısında sessiz kalmak, uyarıda bulunmamak, dikkat çekmemek vatanseverlik olabilir mi?
Böyle bir tablo karşısında asıl uyarmak ve dikkat çekmek vatanseverliktir. Asıl bu duruş Milliyetçiliktir.
Bilmem anlatabildim mi?
TOPLUM SORUNLARI BİLİYOR MU?
Gelelim son aşamaya.
Büyük sorunlar ve büyük yıkım içine girmiş bir ülkemiz var. Kurumları çöken hatta inanç değerleri bile yıkılan bir Türkiye…
Faiz indirirken Nasss… faiz artırırken Fazilet dediğinizde her ikisini de İslami bir söyleme oturtuyoruz. Acaba İslam birbirinin tam zıttı şeyleri nasıl karşılıyor?
2017 Referandumu için söylemiştim: Bu referandum geçerse 1- ülke yıkılır 2-İslam yıkılır (burada ‘yıkılır’ kelimesi büyük zarar görür anlamındadır)
Şimdi gelelim saadete.
Toplumda fakirlik artıyor, işsizlik büyük sorun ama toplum buna seçimler yoluyla refleks vermiyor. Neden acaba?
Elbette benzer sorunları başka ülkeler de yaşıyor; hatta geçmişte benzer sorunları dünyanın başka ülkeleri de yaşamıştı. Büyük ekonomik buhranlar toplumları otoriter ve radikal partilere sevkediyor.
Nitekim 1. Dünya Savaşı ardından gelen 29 Buhranı ile Almanya’da Hitler, İtalya’da Mussolini, İspanya’da Franco ve Portekiz’de Salazar…
Bugün ise İsrail’de Netenyahu, Macaristan’da Orban, Hindistan’da Modi, bir dönem önce ABD’de Trump, Brezilya’da Bolsonaro örnekleri.
Hatta Almanya’da, İtalya’da, Fransa’da seçmenin radikalleşmesi de bunlara benzer örneklerdir.
İngiltere’de Brexit örneği ve Boris J. mesela. “Türkler Avrupa’yı istila edecek” yalanı ile İngiltere’yi AB’den çıkarttı. Olumlu oy verenlerin büyük kısmı ise ileri yaş grubu oldu. Şu anda İngiltere’de gençler yaşlılara çok kızıyor. Çünkü kandırılmışlardı.
Zenci-Beyaz üzerinden kölelik konusunda iç savaş yaşayan ABD bile Obama sonrası Trump’a oy verebilmişti. O nedenle toplumlarında akıl tutulması yaşayabileceği çok uzman tarafından izah ediliyor.
Türkiye’ye bakıyoruz.
AK Parti’nin ilk dönemleri en fazla gençler ve yükseköğretimliler mutlu. Grafikte görüldüğü gibi 2004-2006 (3 yıllık ortalamalar) döneminde yükseköğretimliler yüzde 66,4 mutluluk oranına sahip. Bu oran şimdi 2020-2023 ortalamasına göre sadece yüzde 49,0 mutlu. Hatta mutsuzum diyenlerin oranı da 7,6’dan 14,5’e çıkmış. Toplam karamsarlık artışı 24,2 puan.
Tabloda dikkat ederseniz alt eğitim grubu mesela AK Parti’nin ilk dönemlerinde pek mutlu değil. O kesimlerde de bir mutluluk kaybı var ama çok daha sınırlı.
Eğitim seviyesi arttıkça şu gelişme yaşanıyor: Alt eğitim grubu daha az mutluluktan çok daha sınırlı bir kayıpla bir alta düşüyor. Ama eğitim seviyesi arttıkça AK Parti’nin ilk dönemlerinde daha mutlu olan kesim büyük şok içerisinde mutluluklarını kaybediyor.
Peki buna rağmen neden seçimlere bu tablo yansımıyor: Aslında sorunun cevabı çok basit. Toplum beka sorununa, terör sorununa, vatan-millet söylemine kanıyor. Din istismarı da burada çok önemli. Bir tarafta deistler artıyor ama diğer tarafta ‘din elden gidiyor’ söylemi karşılık buluyor.
Peki, bütün bunlar ne ifade ediyor derseniz hemen izah edeyim: Realiteyi kaybetmiş bir toplum yapısının yansıması yaşanıyor. Eğer ülkenin gerçek temel sorunları gündemde kalsaydı acaba sandıklar ne olurdu? Ya da şöyle söyleyelim: Vatandaş maalesef gerçek sorunları bir türlü göremiyor-gösterilmiyor.
Hiç 1,2 milyar dolarlık köprüye verilen 15 milyar dolarlık Hazine garantisi olur mu? Böyle bir ihaleciler silsilesi vatansever midir? Sizce nereye gidiyor?
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
20.06.2025
19.06.2025
18.06.2025
10.06.2025
9.06.2025
4.06.2025
2.06.2025
29.05.2025
26.05.2025
22.05.2025