Leyla İPEKCİ
Mogadişu'da hava kararmak üzereydi. Gün boyu 'Kimse Yok mu' derneğiyle gittiğimiz kamplarda aç insanlara yiyecek dağıtımını izlemiş, bir kenara çöküp yazıklanmak yerine, kıyımın ortasında kıyam etmiştik.
Gündüz dahi güvenliğin olmadığı yollarda hava karardıktan sonra birer 'beyaz adam' olarak dikilmemiz ise imkânsızdı. Denilene göre, iç bölgelere çekilen şiddet örgütü, halkına sadece zorbalık yapmakla yetinmiyormuş, ses getirecek bir canlı bomba eylemine de yönelebilirmiş. O yüzden pek dikkatli olmalı ve konakladığımız koyu renk perdelerle örtülü konuk evinden dışarı adımımızı atmamalıymışız.
Bu sözler bir süre sonra insana etki etmez hale geliyordu. Çünkü korkmuyorduk. Zulmün ve çaresizliğin ortasında korku yerine umut geliyordu insana. Ayakta kalmak suretiyle başkalarını yaşatma çabasının insanı dirilten niteliğiydi kuşkusuz bu. İftar sofrasına giderken, diğer arkadaşlarla paylaştığım da buydu; dayanışma ruhu. Ve bunca yoksunluğun ortasında iki lokma yemeği paylaşacak olmanın getirdiği o çoğulluk, çoğalma hissi...
Beni kalacağım odaya çıkaran görevli, belki yirmi yaşlarında bir delikanlıydı. (İnsan ömrünün ortalama olarak otuz beşleri geçmediği bu ülkede ona daha ziyade bir yetişkin denilebilir.) İçeri girdiğimde durumu çarçabuk kavradım. Evet, bir örtü olmayacaktı üzerimi örtmek için, temizlik gereçleri, insanların korkulu rüyası sivrisinek için sineklik ve daha pek çok ihtiyacım da giderilemeyecekti. Eşikte dikiliyordum ve bunda hiçbir şikâyet gerekçesi bulmuyordum. Aksine, büyük bir nimetin içindeydim.
Başımızı sokacak bir çatı bulmuştuk, dışarıdan kurşun sesleri geliyordu, biraz ileride evsiz barksız insanlar, sabahı çıkarıp çıkarmayacaklarının belirsizliğiyle bekleşiyordu. Gelgelelim tam bu sırada odanın perdesiz olduğunu fark ettim. Delikanlı, ben daha bir şey söylemeden bir perde bulup getireceğini belirtti.
Sahiden, dışarısıyla içerisi arasında bir koruyucu kalkana olan ihtiyaç burada her yerdekinden fazlaydı ve bu binada hiçbir şey olmasa, sıkı sıkı kapatılmak suretiyle her pencerede perde vardı. Ses çıkarmadım... Bir süre sonra elinde sarılı bordolu kalın ve uzun bir kumaşla çıkageldi. Elinde de bir çıta. Onu örtüye geçirerek pencerenin epey üzerindeki tutturma yerlerine oturtmayı denedi. Ne var ki çıta küçük geldi. Derhal atıldım: "Hiç önemli değil, idare ederim."
Ama delikanlının pes etmeye niyeti yoktu. "Olmaz" dedi, "perde şart." Bunun üzerine yine kayboldu ortalıktan. Bir süre sonra elinde daha büyük bir çıtayla döndü. Fazla uğraşmaksızın bu kez yerli yerine oturtacaktı perdeyi. Bunca yoksunluk ve çaresizlik, insana elindekinin kıymetini öğretmiyordu yalnızca. Kriz çözmeye dair bir şevk ve feyiz de kazandırıyordu. Üzerine örtecek örtü yokken, daha büyük sayz bir çıta bulunabiliyordu pekâlâ!
İşte o zaman karanlıktaki güneşleri, çamurdaki nuru, ateşteki bahçeyi net olarak görmeye başladım. Meğer odamda eski ve son derece işlevsel bir 'portmanto' bile varmış! Böylesine güzelini bu yaşıma dek hiç görmemiştim... Odamın penceresinden (pencereyi sıkıca kapamam gerektiği tembihlendi ama ben aralık bırakmıştım) işitilen teravih sesleri yerini ilahilere, ardından da dualara bırakmaktaydı. Bir gece önce Nairobi'de kaldığım konforlu otelde sahura dek uyku girmemişti gözüme. Burada ise kesintili olarak devam eden silah sesleri ve köpek havlamaları eşliğinde uyumayı başardım.
Uykumda ilahilerle kurşun sesleri iç içe geçti, zikirlerle yakarışlar. Umut ediyordum durmadan. Bu yönde zihnimden akan her düşünce, dikey bir eksenle kalbime iniyordu dua niyetine. Uykuda ayık ve kendimdeydim. Buna rağmen dinlenebilmiştim.
Sahur için herkesin toplandığı 'restaurant' adlı bölmeye çıktığımda, hayatımın en anlamlı ibadetlerinden birini yapacağımı sezdim. Pazara gidip erzak almanın dahi güvenlik kotasına takıldığı, kıtlık, kuraklık ve açlıkla sınanan bu diyarda, otel görevlileri bizimle iftarda olduğu gibi sahurda da ellerindekileri cömertçe paylaşacaktı. Ruhani uykudan sonra, manevi ekmek ve suyla beslenmekteydik seher rüzgârında.
Hep birlikte bir güzellik yakalamıştık. Zulmün içindeki merhametle kuşatılmıştık. Bir lokma daha bulduğunda durmadan şükreden insanlarla özdeşleşmiştik. Bir günü, bir vakti, bir geceyi ihya etmiştik birlikte... Seher vakti, Mogadişu'dan kısa bir süre evvel umre için bulunduğum Medine'ye ışınlanmış gibiydim. Aynı rüzgârın içindeydim. Görünmez yollarla birbirine bağlanmıştı bütün yolculuklar. Ravza'ya ulaşabilmek için sabırla beklediğim o saatleri düşündüm.
Teslimiyet. Manevi su. Ruhun değişmezliği.
Zulmün ortasında veya güzel sözlerin yükseldiği huzurda... O çürümez, değişmez, parçalanmaz hakikatle bütünleşmeye başlıyordum. İnsanlığın ruhu, içimizdeki ezeli ilmin bilgisini ebede taşıyordu. Nerede olursak olalım.
Yazarlar
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA“Masada Milyonlar Var” 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
15.09.2018
4.02.2018
1.02.2018
28.08.2018
25.08.2018
21.08.2018
7.02.2018
4.02.2018
31.07.2018
28.07.2018