Münir AKTOLGA
“ANTİ EMPERYALİZM” SÖYLEMİYLE FALAN MASKELENMEYE ÇALIŞILSA DA BUNUN ADI RESMEN DEVLETÇİ MİLLİYETÇİLİKTİR!
7 Haziran seçim sonuçlarından ders çıkarmakmış, “biz nerede hata yaptık” falan diyerek aklını başına toplamakmış, bunlar hep hikaye!... Bir kere o virüs girmiş beyinlere, çaresi yok!... Azıcık eti budu kanlanan bir ülkenin, “vay anasına ben ne imişim” demeye başladığı an ortaya çıkan bir kendi nefsini kutsama hastalığıdır bu; dünyanın kendi etrafında döndüğünü düşünme çağına özgü bir ergenlik dönemi “hastalığıdır”!
Adına ister “milliyetçilik” deyin, ister benim dediğim gibi “yeni tipten Devletçi bir milliyetçilik”, sonuçta hepsi aynı kapıya çıkıyor. Ancak, terminolojide ayrım yapmak şunun için önemli; Türkiye öyle sadece aşağıdan yukarıya doğru gelişerek bugünlere gelen bir ülke değil. İkili bir yapısal gelişme yanımız var bizim. Yukardan aşağıya doğru Devlet eksenli olarak gelişen yanımız ve aşağıdan yukarıya doğru Anadolu burjuvazisi eksenli olarak gelişen yanımız. Bu yapısal ikilik, iki tip milliyetçiliği de beraberinde getiriyor.
Kökleri ittihatçılığa-Kemalizme kadar uzanan yukardan aşağıya doğru gelişen milliyetçiliğin temsilcisi bugün MHP ve öteki “ulusalcılardır”. Aşağıdan yukarıya doğru Anadolu burjuvazisi eksenli olarak gelişen yeni tipten milliyetçilik ise AK Parti’nin içinde palazlanıyor. Ancak, ne zaman ki AK Parti Devleti ele geçirmeye başladı, o andan itibaren, bunların arasında, aynı Devletçi ekseni paylaşmaktan kaynaklanan paradigmal bir yakınlaşma da ortaya çıkmaya başladı. Ama henüz daha aradaki senkronizasyonu da tam olarak sağlamış değiller. Aralarında şu an varolan çelişki de bununla ilgili zaten... Dikkat ederseniz, varolanı -Devletçi, merkeziyetçi yapıyı- olduğu gibi muhafaza etme konusunda hiçbir ayrım yok aralarında. Sadece, onu genişletme, büyütme konusunda, yapısal farklılıklardan kaynaklanan stratejik ayrılıklar söz konusu...
Batı’yla ilişkiler konusunda, yukardan aşağıya doğru, Devleti temel alarak gelişen milliyetçiliğin temsilcileri daha temkinli. Çünkü onlar, tarihsel tecrübelerine dayanarak “Batı”-“emperyalizm” falan nedir, ötekilere göre bunları daha iyi biliyorlar! Aşağıdan yukarıya doğru gelişen yeni tipten Devletçi milliyetçiler ise daha gözü dönmüş -jakoben- bir ruh haline sahipler!..
Bu ikincilere göre, bugün halâ ortada -19. ve 20. Yüzyıllar’da olduğu gibi- bütün kötülüklerin nedeni olan bir “Batı” var, “emperyalist bir Batı”. İsterseniz buna eski “solcu” terminolojiyi kullanarak “finans oligarşisi” falan da diyebilirsiniz!.. Bunlar, “üst akılı” temsil eden bu “emperyalistler” oturuyorlar, kendi egemenlik alanlarını koruyabilmek için gizli servisleri aracılığıyla örgüt mühendisliği yaparak PKK, IŞİD vb. gibi taşeron örgütleri kurup-kurdurup bunlar aracılığıyla, “tavşana kaç tazıya tut” mantığıyla malı götürüyorlar! Kim ki emperyalist sömürü mekanizmasına karşı çıkarsa, karşısında bu türden taşeron örgütleri buluyor!... Türkiye’nin bugün içinde bulunduğu sıkıntıların nedeni de bu aslında. Örneğin, Türkiye, ne zaman ki kendisi için bir ülke olmaya karar vermiş, bu yönde adımlar atmaya başlamıştır, karşısına hemen bir PKK belası çıkarılır!...
Aynı oyun bugün bütün o eski Osmanlı ülkelerinde de oynanmaktadır. Bir yanda emperyalist Batı, öte yanda da buna karşı kurtuluş savaşı vermeye çalışan bütün o eski Osmanlı ülkeleri... Dikkat ederseniz öyle yerli egemenler-egemen Devlet sınıfı falan yoktur bu tahlillerin içinde. IŞİD gibi örgütler de hep bu mücadelede kullanılan yapay-taşeron örgütlerdir. “Batı”, kendi çıkarlarının korunması için -ve de tabi İsrail’in güvenliği için- bu türden örgütleri kullanarak bölgeyi yeniden şekillendirmekte, sınırların yeniden çizilmesini istemektedir.. Bu nedenle, yapılması gereken, canımızı dişimize takarak, sırtımıza birer “kefen giyip” Batı’ya karşı “ikinci bir kurtuluş savaşı” için mücadeleye girmektir...
Aşağıda, K. Tayiz ve C. Ertem’in makalelerinden alıntılar var, önce bunları bir okuyun isterseniz, sonra tartışmayı bunları da dikkate alarak devam ettirelim: K. Tayiz’den başlıyoruz:
“Batı'nın yüz yıl önce Ortadoğu için kurguladığı siyasal sistem büyük sarsıntı geçiriyor. Yani başımızda büyük bir kargaşa hüküm sürüyor. Hakimiyetini kaybeden Batı'nın en büyük silahı ise kaos ve çatışma. Batı önce kaosu bölgeye saldı, sonra da düzen kurucu olarak inisiyatif aldı. Afganistan, Irak ve Suriye örneği ortada. El-Kaide, Taliban ve IŞİD gibi örgütler, bugüne kadar hep Batı'nın müdahaleci varlığını meşrulaştırıcı bir işlev gördü. Önce gözü dönmüş şiddet grupları sahada beliriyor, ardından Batılı devletler. Batı'nın elinin altında hep hazır tuttuğu bir Pandora kutusu var.
Batı'nın Türkiye için tutumu da farklı olmadı. Seçilmiş hükümetle arası bozulduğunda yıllardır elinin altında hazır tuttuğu Pandora'nın kutusunu açıverdi. Bütün kötülükleri AK Parti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın üzerine saldı. Gezi ayaklanması ve paralel darbe girişimiyle önce gözdağı verdi. AK Parti'yi teslim alamayınca da yüz yıl önce kurulmuş bir saatli bombayı, Kürt kartını devreye koydu. IŞİD üzerinden PKK, PYD ve HDP'yi aktörleştirdi. Türkiye'deki destekçilerini AK Parti'ye karşı bir araya getirdi. AK Parti ya teslim olacak ya da Türkiye kaosa ve çatışmaya terk edilerek bölünmeye sürüklenecek! Batı, Türkiye'yi bu tehlikeli seçenekle karşı karşıya getirmeyi başardı. (http://www.marmarayerelhaber.com/kurtulus-tayiz/35414-pandoranin-kutusu-acilinca)
Bir de C.Ertem ne diyor ona bakalım şimdi:
“... düzenli ulusal orduların yapamadığını paramiliter örgüt ve yapılar yapıyor. Bu taşeron paramiliter örgüt ve yapılar, ülkelerin ve bölgenin özelliklerine göre, “sağ” ya da “sol” maskeli olabiliyordu. Kimi, “sol” bir şehir ve kır silahlı örgütü, kimi de DEAŞ gibi, düzenli orduya yaklaşan taşeron yapılar olabiliyordu. Afrika’daki paramiliter örgütler, El-Kaide gibi şehir ve kırda örgütlü terör yapıları ve DEAŞ gibi düzenli ordu seviyesinde paramiliter örgütler...
İşte DEAŞ, yeni paylaşım savaşının en çarpıcı ve en mükemmel aracı ve tasarımı olarak ortaya çıktı. DEAŞ, yeni pazar ve paylaşım savaşıyla ve sınırların yeniden Batı’nın eski hegemon güçleri tarafından belirlenmesinin aracıdır...
Şimdi ise yaptıkları tam olarak şudur; bütün bu bölgede mikro devletçikler oluşturacaklar, bu mikro devletçikler, Avrupa’da Almanya egemenliğindeki “derin AB”ye ve tabii Okyanus ötesinde de ABD’ye bağlı olarak devam edecektir. Bakın, doksanlı yıllarda Almanya’nın Balkan ve Doğu Avrupa coğrafyasında yaptığı “Balkanlaştırma” stratejisi, tam şimdi Ortadoğu koşullarında Suriye ve Irak’ta uygulanıyor. Miloseviç’in Bosna’daki katliamcı ordusu ile DAEŞ arasında çok fark yoktur. Ancak koalisyon uçaklarının yardımı ile kurulmaya çalışılan Kürt mikro devletçiği de hiçbir zaman egemen olamayacaktır. Bunun iktisadi şartları yoktur ilk önce... Bugün ne Alman Balkanlaştırması sonucu Avrupa’da ortaya çıkan ne de Ortadoğu dahil, dünyanın herhangi bir yerinde ortaya çıkan/çıkacak olan etnik temelli mikro devletler günün gereklerine uygun bir kapsam ekonomisi geliştirip, konvansiyonel olanı aşabilir. Bu devletler, kaçınılmaz olarak, 20. yüzyıldan kalma “eski” sermayenin ancak oyuncağı olurlar ki, zaten bunun için ortaya çıkarılıyorlar...
Tabii ki, Suriye’nin Türkiye sınırındaki yeni oluşum yeni bir pazar ve enerji kapışmasıdır ve bu Türkiye’nin şimdiki-gelecekteki etkinliğine karşıdır.
Aynı şekilde, Almanya’nın, tam şu sıralar, Türkiye karşıtlığı da aynı nedenledir.
Almanya, Doğu Almanya’yı içine aldığı 1990’dan beri, Doğu Avrupa ve Balkan coğrafyasını kendi arka bahçesi ve doğal sömürgesi olarak görüyor. Doksanlarda Yugoslavya’nın parçalanması Almanya kökenli bir Balkanizasyon sürecidir ve aslında bir post-nazi işgalidir...”.
(http://www.marmarayerelhaber.com/cemil-ertem/35413-yeni-tbmmnin-gormesi-ve-yapmasi-gereken)
Bu noktaya nasıl gelindi? İnanılması gerçekten çok zor!
Yani şimdi şu yukarda yazılıp söylenilenlerin anlamı nedir; “solcu” bir maskeyle piyasaya sürülüyor olsalar da Devlet eksenli yeni tipten bir milliyetçilik anlayışı değil midir bütün bu düşüncelerin altında yatan! Küreselleşmeymiş, 21. Yüzyılmış, yeni bir dünyaya doğru yelken açmakmış, artık gelişmenin, ilerlemenin, dünya pazarlarında daha fazla yer tutabilmenin yolu eskiden olduğu gibi savaşlar değil, daha iyi kalitede malları -katma değeri daha yüksek olan malları- daha ucuza üretmekmiş, bütün bunların hepsi “hikaye” bu mantığa göre!... Çünkü, geçerli olan halâ eski paradigmadır! Ortada halâ 19.-20. Yüzyıl kalıntısı bir “üst akıl”, “emperyalist bir Batı” vardır! Ve bu “üst akıl”, eski sömürge ve yarı sömürge ülkeler uyanmaya başladıkça bunların üzerine kendi kurdurduğu “paramiliter- taşeron” örgütleri sürmektedir!...
Gerçekten tam bir paranoya hali bu! Gelişmekte olan bir ülkenin, olayları ve süreçleri 20.Yüzyıl kafa yapısıyla ele alan Devletçi milliyetçilerinin ruh hali!.. Kendisini, tıpkı bir zamanların Almanya’sı falan gibi “kapitalizmin gelişmesinin eşit oranda olmaması kanununa” göre “yükselen bir kapitalist ülke” olarak tanımlayarak, dünya pazarlarında yer kapmak için gelişmiş ülkelere karşı hegemonya mücadelesine girişipte sonra hiçbir başarı şansının bulunmadığını gören milliyetçilerinin ruh hali!..
Yahu kardeşim, atın bu düşünceleri artık kafanızdan! Çünkü dünya artık öyle eskiden olduğu gibi dönmüyor! Bakın, Türkiye bugün 160 milyar dolara yakın ihracat yapar hale geldi. Kimse çıkıpta size ürettiğiniz malları yurtdışında satabilmeniz konusunda öyle bir sınır falan koyuyor mu!? Kimse tutupta size katma değeri yüksek mallar üretmeyin diyebiliyor mu!?... Yap daha iyisini, rakiplerinle mücadele et ve arttır pazar payını, olay bu kadar basit!.. E, “cari açık” falan mı diyorsunuz, “petrolümüz, gazımız yok bizim” mi diyorsunuz! Tamam ama, onun da yolu var. Petrol, gaz kaynaklarına el koymaya çalışarak, buna göre Osmanlıcılık falan adı altında yeni tipten milliyetçi-yayılmacı bir strateji izleyerek bir yere varamazsınız ki!... Böyle bir yol sizi ve bütün bir ülkeyi sadece çıkmaza götürür. Bu nedenle, sen de tut, güneşini, rüzgarını, doğal kaynaklarını değerlendirerek kapat bu açığını; yeni modern bir Eğitim Sistemi yaratarak ezberci-ideoloji peşinde koşan pozitivist gençler yetiştirmek yerine bilgi üreten gençler yetiştirmeye odaklan. Engel mi var bütün bunların önünde? Hangi “emperyalizm” engelliyor sizin bilgi üreten nesiller yetiştirmenizi?...
http://www.marmarayerelhaber.com/Munir-AKTOLGA/28986-Nereye-geldik-nerede-duruyoruz-1
İkide bir tutup Almanya veya Avrupa Birliği düşmanlığı yapmayı da marifet biliyor bunlar. Neymiş, AB Nazi işgalinin modern şekliymiş!!.. E peki kardeşim madem öyle de biz niye yırtınıyoruz bu modern „Nazi örgütüne“ girmek için!!.. Niye Almanya’ya kızıyoruz bizim AB’ye girişimize engel koyuyor diye?? Yani şimdi Almanya öteki AB ülkelerini işgali altında mı tutuyor? Yahu bunların hepsi gönüllü olarak girmedi mi AB’ye?... Yarın isterlerseler de çıkabilirler... Ama çıkmıyorlar, çünkü AB içinde kalmak daha avantajli onlar için... Yani bu kadar olur... İstanbul’a hava alanı yaparsın, bunu Almanya’yla kavga aracı yapmaya çalışırsın. Yok efendim doğal gaz hattı çekilir, bunu Alman emperyalizmine örnek olarak gösterirsin. Kardeşim herkes kendisi için elverişli olan ne ise onu yapıyor. Senin o emperyalist dediğin Almanya senin en çok ihracat yaptığın, sana en çok turist gönderen ülke. Sana uygun olunca iyi, olmayınca “emperyalist” öyle mi?... Nedir bu şimdi, bunun adı “solculuk”mu yoksa Devletçi bir milliyetçilik mi?...
Evet, nedir o sizin “taşeron” dediğiniz örgütler?
Nedir PKK, IŞİD vb. gibi örgütler? Sizin, “şeytan” olarak nitelendirdiğiniz o “Batı’nın” “bizi bölmek için”, “bizim gelişmemizi engellemek için” kurdurarak piyasaya sürdüğü “taşeron”-“paramiliter” örgütler midir bunlar?
IŞİD’i ele alalım: Soruyorum ben şimdi, eğer Amerika Irak’ı işgal etmeseydi böyle bir İslami-Sünni reaksiyon örgütü olacak mıydı bugün ortada? Taliban’ı ele alalım: Tamam doğru; Amerika bugün orada da, reaksiyon olarak ortaya çıkmasına kendisinin neden olduğu bir örgütle savaşıyor; ama bu demek değil ki, “üst akıl” dediğiniz o Amerika-Batı öyle örgüt mühendisliği yapar gibi bu türden örgütler kurup, sonra da bunlarla savaşarak ülkeleri işgal altında tutuyor!!..
Diyorsunuz ki, Amerika IŞİD’i gizli servisi aracılığıyla kasten yarattı!!... Öyle ki, amaç bu örgütü Kürtlerle savaştırarak Kürtleri öne çıkarıp bir Kürt devletinin kurulmasının yol açmak!! Sorarım şimdi, Afganistan’ı işgali altında tutmak için kendi yarattığı Taliban’la da bir şike savaşı mı yapıyor Amerika!!.. Taliban, El Kaide, IŞİD, PKK bunların hepsi sahte-paralı-şike örgütler midir?? Ne kadar kolay yahu! Otur masanın başına, koy kendini merkeze, etrafında olup bitenleri kendine göre değerlendirerek bir dünya görüşü oluştur!!.. Senin işine yarayanlar “iyi, güzel”, yaramayanlar ise “üst akılın” sana karşı kurdurduğu taşeron yapılar!!.. Kusura bakmayın ama bunun adı paranoyadır!!.. Kafanızda öyle bir “üst akıl” icat ediyorsunuz ki, kendi hatalarınızı, bunların sonuçlarını falan hep bu herşeye kadir “üst akıla” yükleyerek temize çıkacağınızı sanıyorsunuz!!.. Kardeşim eğer bu üst akıl böyle herşeye kadir bir meretse, o zaman zaten boşuna sizin o “mücadeleleriniz” falan!!... 7 Haziran’dan sonra “kapitalizme alternatif İslami bir sistem” kuracaktınız da “üst akıl” onu farkederek önünüze takoz koydu, öyle mi?... Yarabbim sen akıl fikir ihsan eyle!!.. Bunları görünce insanın neredeyse o “üst akıla” Allah razı olsun diyesi falan geliyor!!... Geçin bunları geçin!... Savaş bitti, inin artık saklandığınız o dağlardan aşağıya!..
Soğuk Savaş dönemi sona erdi ama sizin haberiniz yok!!..
Bakın, Soğuk Savaş sona erip de Berlin’deki o Duvar yıkıldığı an artık yeni bir dünya çıktı ortaya. Sizler ise, halâ savaşın bittiğinden habersiz olarak dağlarda saklanan o Japon askerlerine benziyorsunuz!... Çünkü, geç kalmış bir 20. Yüzyıl milliyetçiliği ufkunuzu karartıyor. Yeni bir dünyanın ortaya çıktığını anlamakta zorluk çekiyorsunuz!...
Eskiden iki kutuplu bir dünya vardı ortada. Ve ülkeler de, yaşamı devam ettirme mücadelelerini, şu ya da bu nedenle, bir tarafın koruyucu kanatları altında kalarak sürdürmek zorundaydılar. Ama, Soğuk Savaş sona erince bu durum değişti. Ülkeler ve halk grupları, etnik, dini azınlıklar, kısacası baskı altında tutulan bütün alt kimlik grupları, daha önce hangi tarafta -kutupta- yer almış olurlarsa olsunlar, kendilerini baskı altında tutan yapılar anlamını kaybedince birden açığa çıkarak “biz de varız” demeye başladılar. Üzerlerini örten, onları belirli kalıplar içinde kalmaya zorlayan faktörler ortadan kalkınca bu insanlar kendi kaderlerini kendileri tayin etmek için seslerini yükseltmeye başladılar, ortaya döküldüler... Olay budur...
Alın PKK’yı... Şu ya da bu ülke bugün onu, onun mücadelesini Türkiye’ye karşı kullanmak için destekliyor olabilir; ama bu, PKK’nın sırf Türkiye’nin ayağına taş koymak için onlar tarafından taşeron bir örgüt olarak kurdurulduğu-ayakta tutulduğu anlamına gelmez. Böyle düşünürseniz sadece kendinizi aldatmış olursunuz. Diyorsunuz ki, “Suriye’deki olaylar PKK’yı cesaretlendirdi, bu yüzden de bir türlü silah bırakmaya yanaşmıyorlar”. İyi güzel de, siz ne yapıyorsunuz peki?.. Hepsi bir yana, Kürt sorununu da içine alan yeni demokratik bir anayasanın yapımı konusunda en azında açık ve net bir irade beyanınız oldu mu şimdiye kadar?... Tam adamlarla anlaşıp el sıkışmaya başlarken bir anda “Kürt sorunu da neymiş, öyle birşey yok ki” deyip masayı devirerek çıkan siz değil misiniz?... Ondan sonra da, yok efendim “üst akılmış” da falan diye hikayeler anlatıyorsunuz!... Gördük işte, 7 Haziran’da halkımızın bu hikayelere ne kadar inandığını!... Aklınızı başınıza toplayın beyler, bu türden demagojilerle Kürtleri kaybediyorsunuz!... Kendiniz inşa etmeye başladığınız o “barış sürecini” gene kendiniz yok ediyorsunuz!... Ateşle oynadığınızın farkında mısınız?...
Gelelim IŞİD olayına! O “emperyalist Batı”mı kurdurmuştur şimdi IŞİD’ı da?... Yani ortada gene bir “üst akıl” var ve bunlar oturuyorlar, öyle toplum-örgüt mühendisliği yaparak Türkiye’nin ve bütün Arap ülkelerinin önünü nasıl keseriz diye düşünüp bir IŞİD icat ediyorlar öyle mi?? Şaşarım sizin aklınıza!...
Soruyorum ben şimdi, eğer Amerika Irak’a saldırarak oradaki yapıyı parçalamasaydı bugün IŞİD diye bir örgüt olacak mıydı ortada? Amerika Saddam’ı deviripte oradaki Sünniler’e dayanan yapıyı yıkınca, işin içine Şii olduğu için daha sonra İran da girdi ve Sünniler bir tarafa atıldılar. Sonra, Esed de Suriye’de olayı bir mezhep çatışması haline getirerek halkın üzerine ateş açmaya başlayınca, Sünniler kendilerini yok olma tehdidi altında gördüler ve bütün bunlara reaksiyon olarak da IŞİD denilen örgüt çıktı ortaya. Yaşamı devam ettirme mücadelesinin başka bir uç noktaya ittiği Sünniler çaresizlikten kaynaklanan bir ruh haliyle “kısasa kısas” diyerek kendi canavarlarını yaratmış oldular!... Yani öyle bir “üst akıl” tutup da paralı askerler olarak taşeron örgütler falan kurdurmuyor!!.. Bütün bu örgütlerin belirli bir alt yapısı, reaksiyona da dayansa, geçici de olsa maddi-toplumsal bir temeli var. Daha sonra başka ülkeler, başka çıkarlar da onları kullanıyorlarmış, tabii kullanıyorlar, bu ayrı bir durum. “Düşmanımın düşmanı dostumdur” diyerekten konjönktürel ittifaklar oluşuyor. Türkiye yapmıyor mu bunu? Yani o da kendisine ittifaklar bulmaya çalışmıyor mu? Olayı objektif olarak değerlendirebilmek lazım, yoksa kendinizi kandırmakla kalırsınız!!..
Alın şimdi IŞİD’a karşı PKK-Amerika ittifakını: Yani şimdi, sizin mantığınıza göre, Amerika önce IŞİD adında bir örgüt yaratıyor, sonra da ona karşı mücadele ettiği için PKK’yı destekliyor öyle mi? Bütün bunlardan amaç da Türkiye’nin önünü kesmek?? Yahu Amerika’nın PKK’yı desteklemek için IŞİD diye bir örgüt kurmaya ihtiyacı mı var? Siz gerçekten kafayı yemişsiniz!!.. Adamlar-Batılılar- korkuyorlar yahu!... IŞİD, El Kaide gibi örgütleri kendileri için, herşeyden önce kendi can güvenlikleri için tehlike olarak görüyorlar. Unuttunuz mu, önce tuttular Türkiye’yi sokmak istediler bu savaşın içine. Eğer Türkiye “tamam” diyerek IŞİD’a karşı Suriye içinde kara harekatına “evet” deseydi, tamamdı. O zaman Kürtlere falan ihtiyaç kalmayacaktı!.. Ama Türkiye haklı olarak o bataklığa girmeyi kabul etmedi. O zaman Kürtler dediler ki, “burası bizim vatanımız, bize yardım edin biz de savaşalım”. Olay budur. E, bu savaşın sonunda orada bir Kürt devleti kurulacakmış!... O zaman sen de bu insanları yalnız bırakma kardeşim, hani sen Osmanlı’nın mirasına sahip çıkıyordun? Ne oldu şimdi? Osmanlı bir sürü otonom eyaletlerden oluşmuyor muydu?. Sen kendine en yakında duran Kürtlerden bile korkar durumdayken nasıl yeni Osmanlıcı bir yapı kuracaksın ki??
Arkadaşlar, affedersiniz ama tekrar ediyorum bunun adı paranoyadır, Osmanlı’dan miras kalmış bir bölünme paranoyasıdır!!.. Gözünüzde öyle bir milliyetçilik gözlüğu var ki, dünyayı artık “ben” ve “düşmanlar” olarak siyah beyaz görür hale gelmişsiniz!... Daha işin başında, kaybetmeye mahkum olduğunu bilerek bir savaşa girmek insanı bu hale getiriyor demek ki!!...
Peki o zaman ne yapmak lazım, nedir bu işin çözümü?
Çok açık: Zamana, 21. Yüzyıl gerçeklerine uyum sağlayarak yeni, demokratik bir anayasa yapıp, adem-i merkeziyetçi bir yapılanmaya gitmektir... Başka yolu yoktur bunun! Ya, 20.Yüzyıl kafa yapısıyla Osmanlı artığı eski merkeziyetçi yapıyı-statükoyu muhafaza etmeye çalışarak zaman kaybedeceğiz, ya da olayların ve süreçlerin önünü alarak kendimizi 21. Yüzyıl paradigmasına-gerçeklerine uygun hale getirmek için iç dinamiklerimizi harekete geçireceğiz... Bunun ötesi yoktur... Yüz yıl da savaşsak varılacak yer sonunda gene budur... Çünkü artık dünya, 1915’ten çok farklı bir dünyadır!!.. Ne yapacaksınız, Kürtleri de “tehcir” mi edeceksiniz; ya da ne bileyim, 90’lı yıllara dönerek ülkeyi yeniden umutsuz bir savaşın içine mi atacaksınız?... Ve de bütün bunları “anti emperyalizm” falan gibi “solcu” sloganlar kullanarak mı yapacaksınız!!...
Tekrar ediyorum, tek bir çözüm yolu vardır ortada: İçerde ve dışarda tarihsel bir uzlaşmanın yolunu açarak kendi varoluş koşullarımızla 21. Yüzyıl gerçekleri arasında kalıcı bir uyum sağlayabilmek...
Daha somut olarak ifade edersek de:
1-Kürt sorununa demokratik çözümü de içeren adem-i merkeziyetçilik temeli üzerinde yeni bir anayasa yapmak,
2-Küresel sermaye çevreleriyle iyi ilişkiler kurarak Türkiye’yi güven içinde yatırım yapılabilecek bir ülke haline getirmek,
3-Yeni bir eğitim sistemi yaratarak bilgi üreten nesiller yetiştirir hale gelmek.
İşte size üç temel nokta, üç altın anahtar. Bunun dışında gerisi boştur, hayalet taşlayarak vakit öldürmektir, zaman kaybıdır...
Yazarlar
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
16.11.2024
9.11.2024
31.07.2024
3.06.2024
9.04.2024
20.07.2023
18.07.2023
17.07.2023
20.06.2023
18.06.2023