Nabi YAĞCI-Taraf Yazıları
Balıkçıların yer tayini için kullandıkları işaretler gibi siyasette de belirli sabit noktalar yakalayıp yön tayin etmek yararlıdır, aksi halde binlerce ayrıntı içinde insanın yönünü yitirmesi kaçınılmaz olur. Ayrıntılar önemsizdir demiyorum tam tersine önemli olduğu için onları bir anlam bütünlüğüne kavuşturabilecek bir sabiteye ya da analizlerde bağımsız değişkene her zaman ihtiyaç vardır. Eğer kendinize esas aldığınız sabit nokta yanlış bir seçiminiz ise, olgularla test ettikten sonra bunu anlar sabitenizi değiştirirsiniz.
2000’li yıllardan beri olayları anlamaya ve anlamlandırmaya çalışırken benim kerterizim hep“devlet” oldu. Özellikle 28 Şubat sürecini izlerken devleti merkeze alarak analiz yapmanın ne denli aydınlatıcı olduğunu görebilmiştim. Aynı zamanda sol olarak geçmişte devlet üzerine bir sürü teorik laf edip de kendimizin de içinde bulunduğu devleti hiç anlamadığımızı da daha iyi görmeye başlamıştım.Yeri geldikçe altını çizdiğim gibi 28 Şubat darbesinde, solun “Ne Refahyol ne Hazırol” sloganında çok veciz biçimde özetlenen tavrı aslında solun sorunlarının merkezine de işaret etmekteydi:
Devleti görememek.
Bizdeki devlet geleneğinin en özgün ve başarılı yanı da bu değil mi? Kendini gizleme başarısı yani. Hem her yerdedir, hem de hiçbir yerde. Çünkü kafalarımızın içindedir. “Aşkın”dır ama kendini “içkinleştirme” başarısı gösterdiği için onu tepemizde olarak göremeyiz. Osmanlı’dan gelen Doğulu topluma özgü bir yönetim biçimi geleneğidir bu. Kutsal antika-devlet geleneği. Devlet yönetimini hikmet-i hükümet olarak görmek. Böylece halktan gizli yönetimi, saydamsızlığı, derini meşrulaştırmak.Başka deyişle “beka” kültürü.
Osmanlı devlet yönetimi tarzından gelen bu kültür Cumhuriyet’e İttihat-Terakki devrimiyle aynen aktarıldığı gibi çok daha niteliksel bir katılığa kavuştu. Bu devlet artık devlet olarak yapılanmaya başladığı noktadan itibaren dilden, dine kadar ırkçı bir yeni kültürleşme ya da yeni bir yaşam tarzı yaratmaya girişti. Otantik kültürden, tarihimizden koparılarak, müthiş bir hafıza silme operasyonuyla yapay bir toplum yaratılmak istendi. Bu toplumun kafasına yerleştirilen şey ise her durumda devlete itaat edecek kuşaklar yetiştirmekti. Milli ide ise “Muasır medeniyet seviyesine erişmek” idi. Bu da ancak “Batılı gibi düşünmek” ile mümkün olabilirdi.
Kemalist devleti Batı’daki ulus-devletler mantığıyla okumak ancak oryantalist bir zihniyetin eseridir ki maalesef dindar olsun olmasın, liberal veya solcu olsun olmasın, bilim insanı olsun olmasın genel olarak aydınlarımızın, hepimizin zihniyet dünyasındaki yabancılaşmayı gösterir. Çünkü Kemalist rahle-i tedristen geçtik hepimiz ve zihniyet dünyamız salt Batılı kavramlarla biçimlendirildi. Algı kırılmasına uğradık.
Bunları son yaşadığımız depremle ilgili söylüyorum. MİT-Emniyet, Yargı ve iktidar arasında patlayan kriz aslında son yıllarda yaşanan en önemli ve anlamlı kriz bence. Öyle görülüyor ki, bu kriz görünürde yatıştırılsa da –ki öyle olacak– yarattığı sorunlar çok ciddi olacak.
Restorasyon mu, değişim mi?
MİT kriziyle birlikte daha şimdiden bu soru farkında olalım olmayalım siyasi gündemimize oturmuştur. Eski yapılar restore edilerek durum idare mi edilecektir, yoksa devlet-toplum ilişkisi yeniden tarif edilip toplum öncelikli olarak devlet yeniden yapılandırılacak mıdır? Bu ikinci ihtimal kanımca giderek zayıflamaktadır. Zira AK Parti çok önemli ilklere imza atmış olsa da şimdiye dek yapılanlar eski ve eskimiş yapıları yapısökümüne uğratmaktan ibarettir. Bunlar çok önemliydi ve destekledik. Çünkü sökmeden dikmek, çözmeden kurmak mümkün değildi. Ne var ki, çözdükçe, çözülen şeyin aslında salt Ergenekon örgütlenmesinden ibaret olmayıp devlet olduğunu görmeye başladı AK Parti ve gördüğünden ürktü. Bütün eğitim sistemimizin temelini oluşturan Kartezyen bir kuşkuculukla devlet eleştirisini ancak kendini koruma sınırına kadar getirebildi. Bu kadarı bile devlet bürokrasisini aktive etmeye yetti. Devletin temel kurumları MİT, polis, asker ve yargı bir bakıma kendiliğinden devleti koruma refleksi göstermeye başladılar ve daha son seçimler öncesinde Kürt sorununu kullanarak AK Parti’yi içinden ve dışından kuşattılar. AK Parti ise bu kuşatmaya hayır demedi.
Ergenekon’la başlayan ve dokundukça suç izlerinin yukarılara doğru uzandığı ve devlet kurumlarının neredeyse tümünü kapsayan bir çorap söküğü çıktı orta yere. Çektikçe yeni bir ilmek çözülüyordu. Bu nedenle de Ergenekon davalarının nasıl sonuçlanacağını kimse bilemez hale geldi. Eski Genelkurmay Başkanı’nın dahi “terör örgütüne üye olmakla” suçlandığı bir yargılama öyle eften püften sonuçlanamaz. Peki, nasıl olacak?
Yerim bitti, son gelişmelere bu açıdan bakmaya devam edeceğim.
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
7.05.2012
3.05.2012
30.04.2012
28.04.2012
26.04.2012
23.04.2012
21.04.2012
19.04.2012
16.04.2012
14.04.2012