Nabi YAĞCI-Taraf Yazıları

Nabi YAĞCI-Taraf Yazıları
Nabi YAĞCI-Taraf Yazıları
Tüm Yazıları
Devlet kerterizi
18.02.2012
2425

Balıkçıların yer tayini için kullandıkları işaretler gibi siyasette de belirli sabit noktalar yakalayıp yön tayin etmek yararlıdır, aksi halde binlerce ayrıntı içinde insanın yönünü yitirmesi kaçınılmaz olur. Ayrıntılar önemsizdir demiyorum tam tersine önemli olduğu için onları bir anlam bütünlüğüne kavuşturabilecek bir sabiteye ya da analizlerde bağımsız değişkene her zaman ihtiyaç vardır. Eğer kendinize esas aldığınız sabit nokta yanlış bir seçiminiz ise, olgularla test ettikten sonra bunu anlar sabitenizi değiştirirsiniz.

2000’li yıllardan beri olayları anlamaya ve anlamlandırmaya çalışırken benim kerterizim hep“devlet” oldu. Özellikle 28 Şubat sürecini izlerken devleti merkeze alarak analiz yapmanın ne denli aydınlatıcı olduğunu görebilmiştim. Aynı zamanda sol olarak geçmişte devlet üzerine bir sürü teorik laf edip de kendimizin de içinde bulunduğu devleti hiç anlamadığımızı da daha iyi görmeye başlamıştım.Yeri geldikçe altını çizdiğim gibi 28 Şubat darbesinde, solun “Ne Refahyol ne Hazırol” sloganında çok veciz biçimde özetlenen tavrı aslında solun sorunlarının merkezine de işaret etmekteydi:


Devleti görememek.

Bizdeki devlet geleneğinin en özgün ve başarılı yanı da bu değil mi? Kendini gizleme başarısı yani. Hem her yerdedir, hem de hiçbir yerde. Çünkü kafalarımızın içindedir. “Aşkın”dır ama kendini “içkinleştirme” başarısı gösterdiği için onu tepemizde olarak göremeyiz. Osmanlı’dan gelen Doğulu topluma özgü bir yönetim biçimi geleneğidir bu. Kutsal antika-devlet geleneği. Devlet yönetimini hikmet-i hükümet olarak görmek. Böylece halktan gizli yönetimi, saydamsızlığı, derini meşrulaştırmak.Başka deyişle “beka” kültürü.

Osmanlı devlet yönetimi tarzından gelen bu kültür Cumhuriyet’e İttihat-Terakki devrimiyle aynen aktarıldığı gibi çok daha niteliksel bir katılığa kavuştu. Bu devlet artık devlet olarak yapılanmaya başladığı noktadan itibaren dilden, dine kadar ırkçı bir yeni kültürleşme ya da yeni bir yaşam tarzı yaratmaya girişti. Otantik kültürden, tarihimizden koparılarak, müthiş bir hafıza silme operasyonuyla yapay bir toplum yaratılmak istendi. Bu toplumun kafasına yerleştirilen şey ise her durumda devlete itaat edecek kuşaklar yetiştirmekti. Milli ide ise “Muasır medeniyet seviyesine erişmek” idi. Bu da ancak “Batılı gibi düşünmek” ile mümkün olabilirdi.

 Kemalist devleti Batı’daki ulus-devletler mantığıyla okumak ancak oryantalist bir zihniyetin eseridir ki maalesef dindar olsun olmasın, liberal veya solcu olsun olmasın, bilim insanı olsun olmasın genel olarak aydınlarımızın, hepimizin zihniyet dünyasındaki yabancılaşmayı gösterir. Çünkü Kemalist rahle-i tedristen geçtik hepimiz ve zihniyet dünyamız salt Batılı kavramlarla biçimlendirildi. Algı kırılmasına uğradık.

Bunları son yaşadığımız depremle ilgili söylüyorum. MİT-Emniyet, Yargı ve iktidar arasında patlayan kriz aslında son yıllarda yaşanan en önemli ve anlamlı kriz bence. Öyle görülüyor ki, bu kriz görünürde yatıştırılsa da –ki öyle olacak– yarattığı sorunlar çok ciddi olacak.


Restorasyon mu, değişim mi?

MİT kriziyle birlikte daha şimdiden bu soru farkında olalım olmayalım siyasi gündemimize oturmuştur. Eski yapılar restore edilerek durum idare mi edilecektir, yoksa devlet-toplum ilişkisi yeniden tarif edilip toplum öncelikli olarak devlet yeniden yapılandırılacak mıdır? Bu ikinci ihtimal kanımca giderek zayıflamaktadır. Zira AK Parti çok önemli ilklere imza atmış olsa da şimdiye dek yapılanlar eski ve eskimiş yapıları yapısökümüne uğratmaktan ibarettir. Bunlar çok önemliydi ve destekledik. Çünkü sökmeden dikmek, çözmeden kurmak mümkün değildi. Ne var ki, çözdükçe, çözülen şeyin aslında salt Ergenekon örgütlenmesinden ibaret olmayıp devlet olduğunu görmeye başladı AK Parti ve gördüğünden ürktü. Bütün eğitim sistemimizin temelini oluşturan Kartezyen bir kuşkuculukla devlet eleştirisini ancak kendini koruma sınırına kadar getirebildi. Bu kadarı bile devlet bürokrasisini aktive etmeye yetti. Devletin temel kurumları MİT, polis, asker ve yargı bir bakıma kendiliğinden devleti koruma refleksi göstermeye başladılar ve daha son seçimler öncesinde Kürt sorununu kullanarak AK Parti’yi içinden ve dışından kuşattılar. AK Parti ise bu kuşatmaya hayır demedi.

Ergenekon’la başlayan ve dokundukça suç izlerinin yukarılara doğru uzandığı ve devlet kurumlarının neredeyse tümünü kapsayan bir çorap söküğü çıktı orta yere. Çektikçe yeni bir ilmek çözülüyordu. Bu nedenle de Ergenekon davalarının nasıl sonuçlanacağını kimse bilemez hale geldi. Eski Genelkurmay Başkanı’nın dahi “terör örgütüne üye olmakla” suçlandığı bir yargılama öyle eften püften sonuçlanamaz. Peki, nasıl olacak?

Yerim bitti, son gelişmelere bu açıdan bakmaya devam edeceğim.


[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar