Namık ÇINAR
60’lı yıllarda Kuleli’de okurken, hafta sonları bütün kışı geçirdiğimiz sinema salonlarının karanlığı yerine ilk yaz güneşinin ışıklarıyla deliren yemyeşil bir doğanın çağrısına uyarak, sanki birdenbire ortaya çıkmış karınca kolonileri canlılığındaki Küçüksu Mesiresi’ne giderdik.
Bu hâliyle orası, Beyoğlu’su yahut Kadıköy’ü ile büyük bir kente değil, bütün ahalinin istisnasız her akşamüzeri cümbür cemaat sahile inerek yaz boyunca bir aşağı bir yukarı piyasa yaptığı, çocukluğumdan beri aşinası olduğum Tekirdağ’a daha çok benziyordu.
Göksu ile Küçüksu dereleri arasına sıkışmış bir ada gibi duran çayırın, Kasr’ın önünden başlayıp ta diplere kadar uzanan insan selinden arazisini, kazanları fokur fokur kaynayan mısırcılar; ebeveynlerin cüzdanlarına, çocuklarının hâlden anlamaz arsızlıkları sayesinde el atmalarına çalışan yemişçiler, macuncular ve baloncular doldururdu.
Yavaş yavaş dişiliklerini keşfetme zamanı gelmiş yeni yetme kız çocukları, devasa çınarlara kurulan salıncaklarda eteklerini uçuştururlardı.
Bir kızın elinden tutmanın dahi henüz içsel mücadelesiyle boğuştuğumuzu birbirimize belli etmemeye çalıştığımız yaşlardaki bizler, bu panayırda av bulmak için dolanan acemi kurt yavruları gibiydik.
Bir yolunu bulup kız tavladığımızda da, şu şansa bakın ki aklım sıra girişkenliğe kalkıştığım için çaçaronu bana, prensesler gibi süzüm süzüm süzüleni de, onun gibi sessizliği seçen arkadaşıma düşerdi.
Düzlüğün kenarındaki küçük köprüyü aşınca, o delişmen yeşilin baş döndürücü rayihasıyla, çiçek tozlarının üniformalarımıza yapışmasına aldırmadan, sadece gelinciklerden ve papatyalardan fotinlerimize çarparken çıkan seslerin duyulduğu; özenli bir bahçıvanın terasladığı sırık domatesler, yeni çiçeklenmiş patlıcanlar, sivri biber ve kıtır kıtır salatalıkların, kıvrım kıvrım kıvırcık tarhlarının arasından geçerek Sevda Tepesi’ne çıkardık.
Bu tepe adını, Cumhuriyet’in ilk yıllarında henüz ikisi de yirmili yaşların başındayken birbirlerine kavuşamayan iki sevgilinin trajik öyküsünden almıştı.
O öykü ki, Kuleli ve Harbiye’den beri birbirleri için yanıp tutuşmuş, Kandilli’nin güzeller güzeli kızı Belkıs ile, dönemin sessiz sinema jönüne benzediği için onun ismiyle anılan dünya yakışıklısı süvari teğmeni Valentino Vahit’in, yese kapıldıkları bir yaz günü, duygulu bir okul arkadaşımın dizeleriyle,
“Bir ağacın dibinde
el ele
yüreklerinde birer kurşun”,
şimdi o tepenin “serin selvileri altında” yatmaları üzerineydi.
Biz karımla bundan kırk yıl önce nişanlıyken deSevda Tepesi’ne gider, bu elemin birkaç adım ötesindeki kırık dökük kır lokantasında o âşıkları anardık.
Karadeniz’den Marmara’ya akan Boğaz suları Kandilli Burnu’na çarpınca, birazcık sendeler gibi olur, gerisin geriye döner. Anadolu Hisarı’na doğru sanki debisi bozuk bir nehirmiş gibi yer yer anaforlanmaya başlar.
Lüfer zamanı ardına bakmadan soluk soluğa Marmara’ya kaçmaya çalışan istavrit, izmarit,gümüş, hattâ çingene palamudu sürüleri, tam bu oynaşan sulara geldi mi yollarını şaşırırlar, ya lüfer çetelerine, ya da martı eşkıyasına yakalanırlar.
Onlardan kurtulanlar da, işte bu kır lokantasında kuyruğundan üzüm salkımı gibi tutularak, beyaz peynir, kavun ve rakı eşliğinde soframıza teşrif ederdi.
Bir hüznü, geride kalanlar için sevgi seline dönüştüren Sevda Tepesi’ni, epeyi önceArabistan Kralı’na peşkeş çekmişlerdi.
Ne ki bu güne kadar hiçbir halt yiyememiş, sarayını o güzelim İstanbul Destanı’nın üzerine bir tüy gibi dikememişti.
Ama şimdi, ayyuka çıkmış rüşvet iddiaları gölgesinde imar almak suretiyle, artık cenneti cehenneme çevirmeye daha yakın görünüyorlar.
Hemen her konuda geleceğimizi karartanlar, hatıralarımızı da çalarlarsa, Belkıs’la Vahit’in kutlu aşkı, dilerim onları çarpar!
twitter@cinarnamik
Yazarlar
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÜzgünüm, kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.05.2022
24.03.2022
6.02.2016
30.05.2016
24.05.2016
13.05.2016
10.05.2016
8.02.2016
3.02.2016
29.04.2016