Osman CAN
Bugün Türkiye tarihi günlerinden birini yaşıyor.
Davanın ilk duruşması bugün.
Ancak pek çok sorun var...
Dava “anayasal düzeni değiştirmeye teşebbüs”ten açıldığına göre, TBMM, Hükümet ve partilerin müdahilliği olağan, çünkü onlar anayasal düzenin unsurları. Galiba bu nedenle bireylerin müdahilliği kabul edilmeyecek, zira 1980-83 tarihleri arasında bireylere karşı suç işleyenler hakkında dava açılmadı. Üstelik birey anayasal düzen unsuru değil, hiç olmadı da...
Diğer bir problem şu: Kurumlar da müdahil olduğuna göre, kendilerini 12 Eylül öncesinin meşru kurumları olarak görüyorlar. Bu bir yandan 12 Eylül sonrası anayasal düzenin reddi anlamına geliyor. Ama diğer yandan 27 Mayıs düzeninin meşru görüldüğü biçiminde de algılanabilir. Böyle olunca dava ile geleneksel Türk Anayasa Hukuku sloganlarından “61 iyiydi, 82 çok kötü!” safsatası onaylanmış oluyor. CHP’nin müdahil olmasında bu varsayımın bir etkisi olmuş olabilir.
Ek iddianame şart
Ancak iddianame 27 Mayıs’ı da meşru kabul etmediğine göre, elde 1924 Anayasası kalıyor. Buna sempatiyle bakılabilir. Zira içinde yaşadığımız anayasal düzen 27 Mayıs darbesiyle inşa edildi. Meşru değildir. Suç ürünüdür. 50 yıllık ulusal irade gaspının bir ifadesidir...
Peki, 1924 Anayasasının ulusun özgür iradesinin bir ürünü olduğunu iddia etme imkânı var mı? Taha Akyol’un kitabı aksini iddia ediyor.
Bu durumda davayla Türkiye Cumhuriyetinin tek meşru anayasasının 20.1.1921 tarihli Anayasa olduğu mu anlatılmak isteniyor? Böyle bir amaç varsa, bunun karşısında yalnızca saygıyla eğilirim. Zira demokratik katılımla yapılmış tek anayasadır.
Diğer bir sorun da iddianamenin varsayımlarında gizli... 1924 çoğunlukçu, 1961 ve 1982 çoğulcu olarak nitelendiriliyor. Darbe anayasalarına çoğulcu demek için herhalde Türkiye’de hukuk eğitimi almış olmak gerekiyor! Onu geçtik, eğer 1982 anayasası çoğulcu olarak nitelendiriliyorsa, neden Kenan Evren ve şürekâsı yargılanıyor? Son bir sorun veya soru: Acaba savcılık, işkence, adam öldürme ve sair suçlara yeni TCK 311 bağlamında değindikten sonra eski TCK 146’yı lehe hüküm olarak değerlendirip, bu suçların sanki eski TCK döneminde suç olarak kabul edilmediğini mi anlatmak istiyor?
Tüm bu ve daha nice sorular bir paradoksa işaret ediyor, doğru. Bir ek iddianamenin hazırlanması şart...
Ama bu davanın açılmış olmasının yaratacağı artçı depremler 100 yıllık bir anayasal düzenin çöküşünü tamamlayacak görünüyor. Zira bu teknik olarak 1982 Anayasası çerçevesinde açılmış bir dava değil. Esaslı bir meydan okumayla karşı karşıyayız. Bu dava politik bir sürecin kilometre taşı, 1921 Anayasası dışında, yüz yıllık anayasal düzenin meşruiyetine bir meydan okumadır. İşte davanın desteklenecek en önemli yönü bu.
Limit ve muhalefet
Yıllar önce bir araba reklamını izlemiştim. Amerika’da inançları gereği teknolojik ürün kullanmayan, elektrikli araçlardan, telefondan ve özellikle arabalardan uzak duran Amişlerin yaşadığı kasabaya bir Renault marka araba gelir. Kasabanın henüz evlenmemiş dükkân çırağı ise arabayı ve bagajına eşya yerleştiren sürücüyü hayranlıkla seyreder, ancak aksakallının ters bakışı karşısında yüzündeki ifadeyi değiştirmek zorunda kalır. Lakin içindeki yenilik duygusu galip gelir. Birkaç gün sonra camdan dışarıyı seyreden aksakallı hayretten donakalır. Zira bizim çırak, kullandığı faytonun kapalı kısmını çok özendiği arabanın kaportasına benzetmiş ve bagajına da eşya yüklüyor. Araba kullanma yasağı devam etse de, hiç olmazsa görüntü itibariyle moderni yakalar. Faytona binip atları kamçılarken, reklamın final cümlesi ekranda görünür: “Gelişim durdurulamaz!”
Markar Eseyan ile başlayan demokratikleşmede limit ve kapasite tartışmasını biraz da somut bir konuda sürdürmeye niyetlenmişken, bu fırsatı “Kesintisiz Çalışan Kemalist Zihniyet ve Zülfü Livaneli” başlıklı (2.4. tarihli) yazısı verdi. Markar Livaneli’nin ibretlik yazısını hararetle okumayı tavsiye ederken, 4+4+4 sisteminin eskisine nazaran daha ileri bir adım olduğunun da altını çiziyor.
Sorular ve cevaplar
Ama bunu yaparken tam da siyasetin limiti konusunda çok önemli bir mantığın ipuçlarını ortaya koymaktadır. Bir bakıma “yetmez ama evet” yaklaşımının nedenlerinden birine işaret ediyor: Acaba siyasal aktörlerin limiti biraz da Türkiye’de muhalefetin genetiğinden kaynaklanmıyor mu?
Önce Ayhan Aktar’ın (2.4.) tarihli yazısına bakalım. Aktar der ki;
“Nihayet eğitim reformu Meclis’ten geçti... Çığlık çığlığa tartışan taraflara ‘yahu, kardeşim bu derslerin içeriği ne olacak” sorusunu yönelttiğiniz zaman cevap şu oluyor: “Efendim, içeriği Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı (TTKB) belirleyecek!’Yani bindiğimiz faytonun kaportasını özendiğimiz arabaya benzettik, ama aracı yine atlar çekiyor ve yine medeniyetten uzak bir hayat yaşıyoruz. Reklam sloganındaki gibi elbette “Gelişim durdurulamaz!” Ama faytona talim etmeye devam ediyoruz.
Bu da siyasetin limitiyle ilgili bir sorun ve 4+4+4 örneğine bakılırsa, muhalefeti ilgilendiriyor.
367 “hokus-pokus”undan başlayarak, Vakıflar Yasasındaki gayrimüslimlere yönelik iyileştirmeler, yargıda demokratikleşme ve pek çok konuda 19. ve 20. yüzyıldaki gerici ideolojik savunularından başka bir şey yapmadığı için, siyasal süreçteki her bir muhalefeti kuşkuyla karşılanıyor. Bu muhalefeti rasyonel gerekçeler yerine Zülfü Livaneli’nin ibretlik yazısında yaptığı gibi bir yaklaşımla yürüttüğünden “o halde doğru bir şeyler yapılıyordur!” deyip işin esasına kimse bakmıyor. Muhtemelen 4+4+4 konusunda da pek çok kişi içerikle ilgilenmedi. MEB Bakanı’nın MGK’da brifinge çağrılması tartışılmadı. Toplumun çağın ihtiyacını kavrayan, bireylerin kendini gerçekleştirmesine imkân sunan bir eğitim yönündeki talebi yine veya yeteri kadar siyaset kurumunda karşılık bulmadı.
Buna da “yetmez ama evet” dendi...
Tersinden çalışan bir dinamo gibi, tüm gelişmeleri geçmişin karanlık ideolojilerine çevirmeye çalışan bir muhalefet olunca, iktidarın ortaya koyacağı performans da ister istemez “sıfır”ın biraz üstünde olacak. Türkiye’nin yasama performansı da toplumsal demokratikleşme talebinin daima gerisinde kalacaktır.
Yazarlar
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları





































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.03.2021
9.01.2021
20.07.2020
12.07.2020
23.06.2020
20.06.2020
20.06.2020
24.04.2019
18.01.2017
1.02.2015