Umut ÖZKIRIMLI
Diken’de yayımlanan ‘Otoriterleşme ve büyük resmi görmek’ başlıklı bir önceki yazımda Batı kamuoyunun (Yeni) Türkiye’ye yönelik eleştirilerine verilen tepkileri konu edinmiş, buradan hareketle, bu eleştirilere katılanlara açıkça hakaret eden Etyen Mahçupyan ve Süleymen Seyfi Öğün’ün yanı sıra, Türkiye’nin otoriterleştiğini düşünenlerin ‘kestirme’ve ‘önyargılı’ bir okuma yaptığını ileri süren ve onları ‘yeni oryantalist bir tavır‘ sergilemekle itham eden Ali Bayramoğlu’na toplam 34 (yazıyla otuz dört!) soru yöneltmiştim.
Eleştirilerime karşılık olarak ‘Türk aydının kök hücresi’ başlıklı bir yazı kaleme alan Bayramoğlu bu soruları yanıtlamak yerine kibirli bir üslupla bana siyaset felsefesi dersi vermeyi tercih etmiş. Bunu yaparken de yazıda öne sürülen argümanları -okuduğunu anlayabilecek entelektüel donanıma sahip olduğuna göre- bilinçli olarak çarpıtmış!
Tartışma ya da polemik ahlakına sığmayan bu tutum yetmiyormuş gibi, bir de beni ‘son derece çiğ ve terbiye sınırlarını zorlayan’ bir yazı yazmakla suçlamış.
Sahte çoğulculuk ve çiğlik
Bayramoğlu, Tony Judt, Marc Bloch gibi tarihçilerden alıntılarla süslediği yazısına ‘Cemaatçi-kimlikçi geleneğin’ eleştirisiyle başlıyor ve mutlak bir doğru, tek bir iyi olamayacağının altını çizerek ‘çoğulculuğun’ önemini vurguluyor. Çoğulcu düşüncenin telaffuzunun bile ‘tek siyasi hakikate’ dayalı geleneğe buz kestireceğini ekliyor ve ‘topyekün savaş’ anlayışını yeniden üreten ‘biz’ ve ‘onlar’ ayrımını yerden yere vuruyor- haklı olarak.
Bu çoğulculuk tartışmasının 12 yıldır Türkiye’yi yönetenlerin nefret söyleminin sınırlarını zorlayan diline yönelik olduğunu düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz. Hatta üzülerek ifade edeyim, siz de ‘tescilli’ bir Erdoğan karşıtısınız!
Alternatif gerçekler
Bayramoğlu’na göre siyaseti bir ‘ölüm kalım oyunu’na indirgeyenler, bugünün Türkiye’sinin entelektüelleri. Bayramoğlu’nun ‘Anlayamıyor musunuz?’ diye seslendiği 85 aydın mesela ya da o bildiriyi imzalamasa da aynı zihniyeti paylaştığından emin olduğu benim gibileri.
O halde Bayramoğlu’na kendisinin ‘anlayamadığı’ ya da bilerek görmezden geldiği bazı ‘alternatif gerçekler’i hatırlatalım.
1. Siyaseti ‘biz’ ve ‘onlar’ sarmalına sokan, kendileri gibi düşünmeyenleri açıkça ‘vatan haini’ olarak niteleyen, bizzat bu ülkeyi yönetenler olmasın?
Fazla uzağa gitmeye gerek yok. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeni yıl mesajından kısa bir alıntı: ‘Kimi zaman içimizdeki hainler, kimi zaman yurt dışındaki hasımlar, büyük bir Türkiye’nin inşa ediliyor olmasından … rahatsızlıklarını dile getireceklerdir… 2014 yılının en acı kayıplarından biri … alçakça saldırılar neticesinde yitirdiğimiz genç kardeşlerimizdi. Başta Yasin Börü olmak üzere, bu genç kardeşlerimizi de bugün bir kez daha rahmetle yadediyorum.’
Neden Yasin Börü de Berkin Elvan, Ali İsmail Korkmaz, Medeni Yıldırım değil?
Hem ben milliyetçi/ulusalcılar dışında (onların da aydın olma statüsü tartışılır) kendileri gibi düşünmeyenleri ‘vatan haini’olarak niteleyen bir entelektüel tanımıyorum. Bayramoğlu tanıyor mu? Aydın bildirisine imza atanlar arasında var mı öyle biri?
2. Madem çoğulculuk önemli bir değer, neden Bayramoğlu kendisi gibi düşünmeyenleri, örneğin yukarıda sözü edilen bildiriye imza atanları, Cemaat’le dirsek temasına girmekle ya da indirgemecilikle suçluyor?
Bundan birkaç yıl öncesine kadar bu isimlerle birlikte askeri vesayete karşı birlikte mücadele etmiyor muydu? Bu isimler bugün bile ulusalcılar, radikal sol ve Ergenekon, Balyoz, vb davalarda mağdur olanlar tarafından AKP’ye destek vermekle suçlanmıyor mu? Aralarından bazıları uzun süreden beri Cemaat yargısı ve polisinin hukuksuzluklara itiraz etmiyorlar mıydı?
Diyelim, Bayramoğlu haklı; bu isimlerin hepsi bir gecede her nasılsa Erdoğan karşıtı-Cemaat sevdalısı kesildi. Hani tek doğru yoktu? Belki yanılan ‘biz’ değiliz, Bayramoğlu ve Mahçupyan gibiler. Çoğulculuk, işimize gelince hatırlayacağımız bir değer mi?
3. Askeri vesayete karşı mücadele meşru, ‘mafyatik örgütlenme’Cemaat’e karşı mücadele meşru, demokrasiyi iğdiş eden, bunu yaparken askeri vesayetin MGK’dan YÖK’e tüm kurumlarını kullanan hükümete karşı mücadele meşru değil öyle mi?
Bakın, Türkiye Gazetesi 2 Ocak tarihli haberinde ne yazıyor:‘Paralel Devlet Yapılanması olarak bilinen Gülen hareketi Kırmızı Kitap’a girerek resmen ulusal güvenliğe yönelik bir tehdit olarak kabul edildi.’
Bunu eleştirene ‘yeni oryantalist’ demek ‘çiğlik’ değil, ‘yeni oryantalist’ diyene soru sormak ‘çiğlik…’ Peki.
Yeri gelmişken kısa bir parantez açalım: ‘Çiğlik’ ve ‘terbiye sınırları’nı zorlamaktan en son bahsedecek kişi, Balyoz davasına dair bulgularının çoğu doğrulanan Dani Rodrik-Pınar Doğan çiftine‘darbeci çocuğu’ diyen, Cemaat’e karşı pek de dostane duygular beslemeyen Demokratik Yargı Grubu üyelerini bir ‘‘Robespiyer’ edasıyla ellerinde ‘seyyar giyotin’ aydınların arkasında dolaşmak’la suçlayan Bayramoğlu’dur (‘Dani Rodrik, Çetin Doğan: Yeniden yargılanma‘, 01.02.2014; ‘Seyyar Giyotin‘, 14.02.2014).
Gayrı meşruluk meselesini es geçmek
Bayramoğlu’nun yazısının beni bir yanıt kaleme almaya iten bölümü ise yazımda ‘gayrı meşru meselesini es geçip meşruya takıldığım’ iddiası.
Nedense Bayramoğlu yazımın en temel paragrafını aktarmamış ya da aktarmamayı ‘seçmiş’; yazının orijinaline referans vermediği için de okuyucuyu bilinçli bir şekilde yanıltmış.
Bahsettiği paragraf şöyle: ‘Bir an için bütün bu iddia edilenlerin doğru olduğunu kabul edelim. Hatta son birkaç yıldır tanık olduklarımızın ‘meşru’ ile ‘gayrı meşru’ arasında bir iktidar mücadelesinin de ötesinde ‘gayrı meşru’ yapının bir darbe ile ‘meşru’ hükümeti devirme girişimi olduğunu varsayalım. Ve bir dizi soru soralım.’
Yani yazım Bayramoğlu’nun ve AKP cenahının iddiasını verili kabul ediyor; sorularını Cemaat’in gayrı meşru bir yapı olduğu, seçilmiş hükümeti devirme amacıyla darbe yapmayı planladığı varsayımından hareketle soruyor.
Bu bilinçli çarpıtma, Bayramoğlu’na meşruluk meselesini tartışmaktan kaçma fırsatını da veriyor. Oysa mesele net.
1. Hükümetin meşruluğunun sorgulanmasına neden olan gayrı meşru yapıyla 10 seneye yakın bir süre devam ettirdiği işbirliği.
Bayramoğlu’nun Al Jazeera Türk’te yayımlanan bir yazısında iddia ettiğine göre, ‘AK Parti’nin siyasi sorumluluğu Cemaat’in operasyonel sorumluluğuna indirgenemez. Cemaat’in ‘altın nesil’ fikri üzerinden devlet alanına yayılması … hiçbir şekildesiyasi iktidarın derinliğini bildiği, parçası ve ortağı olduğu bir proje değildir.’ (italik benim)
Bayramoğlu’na AKP’nin Cemaat yapılanmasının derinliğinden ‘hiçbir şekilde’ haberi olmadığını nasıl bildiğini sormayalım (bu bilgi pek ortalıkta konuşulmuyor olsa gerek).Peki, ülkeyi darbeci bir yapıya farkında olmadan teslim eden hükümet ehil midir?
2. Aynı yazıda Bayramoğlu bu ‘tanımsız ama fiili işbirliği’nin‘Türkiye’nin sivilleşme, geçmişle yüzleşme sürecinde belirleyici rol oynadığını’ da iddia ediyor. Yani gayrı meşru ile meşrunun birlikteliği sivilleşmeye yol açtığı sürece kabul edilebilir. Anlaşılan meşruluk da çoğulculuk gibi sadece işimize yarayınca aklımıza gelen bir araç!
3. Ve Bayramoğlu’nun terimleriyle ‘daha da vahimi’, ‘hükümetin varlığı/meşruiyeti ile hükümetin politikaları arasında, akla 28 Şubatçı mantığı getiren bir özdeşlik’ kurmam, ‘neredeyse 1960’a değecek bir saikle, kendi bakışına dayanarak hükümetin meşru olmadığını iddia’ edebilmem.
Bayramoğlu’nun nasıl darbeci zihniyetle örtüştüğümü iddia edecek kadar kendini kaybettiğini bilmiyorum, bilmek de istemiyorum. Yalnız meşruluğun anlamını ‘kendi bakışıma dayandırmayacak’ kadar siyaset bilimi bilgim var.
Bayramoğlu meşruluğun sandık çoğunluğundan ibaret olduğunu ya da meşruluk ile hükümet politikaları arasında bir bağ olmadığını düşünüyorsa kendisine Tony Judt ve Marc Bloch okumaya ara verip biraz da 1788’den beri kullanımda olan, Alexis de Tocqueville’in 1835 tarihli Democracy in America kitabında popülerleştirdiği ‘çoğunluğun tahakkümü’ kavramı üzerine okuma yapmasını öneririm.
Otoriterleşme, hükümeti eleştirmek
Yazı çoktan Diken okurlarının sabrını zorlayacak uzunluğa geldi. Daha Bayramoğlu’nun ilk yazımda dile getirdiğim hükümete yönelik eleştirileri ‘sıkça ve daha derinlemesine’ yaptığı iddiası var, ki bu ayrı bir yazı, hatta akademik makale konusu. Kısaca değinip geçelim.
Ali Bayramoğlu 1 Ocak 2014 ile 1 Ocak 2015 arasında Yeni Şafak’taki köşesinde 244 yazı yazmış. Bu yazılarda siyasi iktidarın otoriterleşmesine, evet, sıkça değiniliyor. Ama bize çoğulculuk güzellemesi yapan Bayramoğlu bu konuda nedense ‘arafta bir durum’ olamayacağını söylüyor.
Bayramoğlu’na göre, “Siyasi iktidardan hoşlanmasanız da, tutturduğu yolu otoriter, verdiği kavgada kullandığı araçları ve aldığı önlemleri tehlikeli bulsanız da, bunları dile getirmek demokratik bir gereklilik olsa da, ana tablo değişmez. Türkiye’de ‘devlet ve siyaset bir baskın yemiştir.’” Mesele bu krizden ‘otoriterleşme baskısı’ artmadan nasıl çıkılacağıdır. (‘Konforlu Pozisyonlar”, 28.01.2014)
Yani AKP için otoriterleşme bir seçim değil, zorunluluk! ‘Mafyatik örgütlenme’yle mücadelenin doğal sonucu!
Cemaatçi-kimlikçi gelenekten uzak, çoğulcu Bayramoğlu’nun tek doğrusu (!) bu olabilir. Kendisine sorular yöneltmeme neden olan ilk yazının amacı da bu doğruyu dile getirme özgürlüğünü sorgulamak değil -senelerdir dile getiriyor zaten- aksini düşünenleri ‘yeni oryantalist’ ilan etmesiydi. Bana cevaben yazdığı yazıda işi beni ’28 Şubatçı mantığıyla özdeşlik kurmak’la itham etmeye kadar götürmesi aslında ortada tartışacak fazla bir şey olmadığını da gösteriyor.
‘Acı’ bir anekdot
Biraz acı ama Bayramoğlu’nun yazısını okuduğumda aklıma ilk Amerikalı yazar Henry David Thoreau’ya atfedilen bir anekdot geldi.
1846 yılında Amerika-Meksika Savaşı sürerken konan özel vergiyi emperyalist bir savaşta kullanılacağı gerekçesiyle reddeden ve bu yüzden bir gece hapis yatan Thoreau’yu hapishanede ilk ziyaret edenlerden biri arkadaşı Amerikalı felsefeci Ralph Waldo Emerson’dur.
Emerson, Thoreau’ya neden hapiste olduğunu sorar. Thoreau’nun yanıtı ibret vericidir: “Waldo, sen neden burada değilsin?”
Ya sen, Ali Bayramoğlu… Sen neden oradasın?
P.S. Bu yazıda kullandığım malzemeyi hazırlayan Ali Orhan Yılmaz’a teşekkürü borç bilirim.
http://www.diken.com.tr/ali-bayramogluna-bir-yanit-waldo-sen-neden-burada-degilsin/
Yazarlar
-
Mücahit BİLİCİSon vatanı Türkiye olanlar ilk vatanı Türkiye olanlara vatanseverlik dersi veremez 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm süreci komisyonuna dair 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTürkiye terörsüz olacak, bölünmeyecek.. Amenna.. Ya Suriye’den gelecek tehdit? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Karamsarlık yaymak’ 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazBöyle mahkemenin hükmüne adalet denir mi? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞŞimşek, ÖTV, cari açık ve gümrük birliği 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasBakü ve Erivan başardı, Türkiye kazandı 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUŞakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİYargıda yine mi temizlik başlamış? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÜzgünüm, kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
16.03.2020
25.02.2020
10.02.2020
16.12.2019
5.01.2019
19.10.2019
12.10.2019
6.08.2019
2.07.2019
24.03.2020