Yalçın ERGÜNDOĞAN
1 Mayıs 1977 hem görkemli katılımıyla, hem de katliama dönüştürülmesi ile ‘Emek Tarihi’ açısından olduğu kadar, Türkiye’nin yakın siyasi tarihi açısından da büyük önem taşıyan bir olaydır. 1 Mayıs, yakın siyasi tarihimiz içinde, “derin devlet” in, o günkü adı ile “kontrgerilla”nın henüz aydınlatılamamış en büyük siyasi tertiplerinden ve kitle kırımlarından biridir.
Sekizi kadın, biri çocuk olmak üzere 36 yurttaşımızın yaşamlarını yitirmesi, otuz kişi kurşunlanarak, diğerleri değişik şekillerde olmak üzere yüz yirmi altı kişinin de yaralanması ile sonuçlanmıştır. (Ölenlerden, 30 kişi ezilme ya da boğulma nedeniyle, 5 kişi vurulma nedeniyle, 1 kişi de panzer altında kalarak yaşamını yitirmişti.)
O ALAN 1 MAYIS ALANI!
O günü, Taksim Alanı’nda (“1 Mayıs Alanı” olması halâ bir özlem) bizzat yaşayan biri olarak; o günden, aslında ‘mağdur’ olan insanların nasıl birden ‘sanık’ oluverdiklerinden ve mahkeme sürecindeki tutarsızlıkları, komikliklere varan gelişmeleri paylaşmak istiyorum.
Evet, o gün yirmi dört yaşında bir genç olarak; “Bu alan 1 Mayıs Alanı !..”, “Yaşasın 1 Mayıs !..” diye haykıran yüz binlerce emekçi ile birlikte, (450 bini aşkın emekçi katılmıştı) coşku içinde 1 Mayıs’ı kutlamakta iken birden kendini “sanık” olarak bulan doksan sekiz kişiden biri idim.
O tarihlerde İzmir’de DİSK 3. Bölge Temsilciliği’nde Bölge Temsilci Yardımcısı olarak çalışıyordum. 1 Mayıs’ta da görevli idim tabii. Yurdun dört bir yanından İstanbul’a akan yüz binlerle birlikte bizler de İzmir’den otobüslerle Taksim Alanı’na doluşmuştuk. Türkülerimizi, özlemlerimizi, taleplerimizi haykırıyorduk. Ben de elimde ‘megafonla’ kortejimizi yönlendiriyordum. DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler konuşmasını tam bitirmekte idi ki, alan o günkü İntercontinental Oteli’nin çatısından (Bugünkü The Marmara) açılan ateşle birlikte karışmaya başladı. Kürsü hâkimiyetini eline alan Sıtkı Coşkun kitlelerin dağılmaması yönünde çağrılar yapıyordu.
Bizler de ellerimizdeki ‘megafonlarla’ Sıtkı Coşkun’unkine benzer çağrılar yapmaya çalışıyorduk. Ama panik havası dağıtılamıyor, herkes kaçışıyordu. Kurşun vızıltıları arasında herkes yata kalka kaçışırken, bir yandan da polis panzerleri sirenlerini çalarak kitlenin üzerine yöneliyor, diğer yandan da ‘ses bombası’ kullanarak paniği daha da artırıyorlardı.
İLK ATEŞ SONRASI 'PANİK'
Kitleyi toparlayamayınca ben de diğerleri gibi kaçışmaya başlamıştım.
Dolmabahçe Sarayı yakınında polis etrafımızı sarmış, elimdeki megafon ve sırtımdaki kırmızı DİSK gömleği ile polise düşmüştüm.
Bizi ağır hakaretler, tekme tokatlar ve cop darbeleri ile polis araçlarına doluşturdular. Önce Sirkeci’ye (eski 2. Şube) götürüp, o tarihteki Polis Merkezi’nin geniş nezarethanesine attılar.
Polis bizleri araçlardan indirirken, merkezin girişine dizilmiş iki sıra polisin arasından ağzımız burnumuz kan içinde yerlerde sürüklenerek, bıyıklarımız yolunarak bina içine sürüklendik.
Polisler o günlerde yapılan “Allahsız Komünist propagandası”nın da etkisiyle “söyle bakalım lan, Allah var mı?“ naraları ile üzerimizde tepindiler.
(Günler sonra serbest bırakıldığımda, bıyıklarımın yarısı yolunmuş, sırtımın siyahlığı henüz geçmemiş ve yürümekte zorluk çekiyordum. DİSK, temin ettiği iki kişilik uçak biletiyle beni ancak iki kişilik koltuğa yatırarak İzmir’e gönderebilmişti.)
TEKME TOKAT NEZARETHANEDEYİZ
Nezarethanemiz saatler geçtikçe kalabalıklaşıyordu. Şimdi anımsayabildiğim kadarıyla Murat Tokmak ve Mustafa Gürkan da yeni konuklarımız arasına katılmışlardı. Murat Tokmak yaralı idi. O zaman sendikacılık yapmakta olan Mustafa Gürkan’ı gece yarısı hücremizden alıp bilinmeyen bir yere götürdüler. Ertesi gün geri getirdiklerinde MİT’te sorgulandığını ve kendisine; “senin 1 Mayıs olayları ile ilgin olmadığını biliyoruz. Onu geçelim şimdi. Söyle bakalım; 12 Mart sırasında seni bir türlü ele geçiremedik. O tarihlerde nerede saklanmıştın?” şeklinde sorular sorulduğunu, işkence yapıldığını öğrendik.
Zira Gürkan, 1970’li yıllarda Deniz Gezmiş’in yakın çevresinden bir olarak, 12 Mart darbesi sırasında ele geçirilememiş gençlik önderlerindendi. MİT unutmamış ve merakını gidermek istemişti...
Aramızda 1 Mayıs gösterilerine katılanların yanı sıra rastgele sokaktan toplanmış insanların olduğunu da zaman ilerledikçe anlamaya başlamıştık.
Bizleri bütün nezarethaneler dolu olduğu için Sirkeci’de tuttuklarını öğrendik. Dışarıdan hiçbir haber alamıyorduk.
"YANDINIZ, SİZİ 'ASACAKLAR'..."
Yalnızca polislerin ;“Yandınız. Yüz kişi öldü. Buradan sağ çıkmayacaksınız. Sağ çıksanız bile asılacaksınız!..” şeklindeki sözlerini “bilgi” kabul etmekle yetiniyorduk. Bizleri, kimlik tespitlerimizi yaptıktan sonra, ilerleyen günlerde Gayrettepe’deki 1.Şubeye (siyasi şube) götürdüler. Guruplar halinde Şube’deki Konferans Salonu’na doldurdular.
Hepimizi salondaki koltuklara oturttular. Aralarda dolaşan sivil polisler, MİT görevlileri başlarımızı önümüze eğme komutu verdiler.
Sahnede de savcı ve katip yerlerini almışlardı. Ne olacağını o zaman biraz anlar gibi olmuştuk: Sivil polisler bizleri teşhis edeceklerdi…
POLİSLER TEŞHİS (!) EDİYOR
Teşhis ettikleri hakkında ‘dava’ açılacaktı. Polislerden bazıları salonda bizlere çok sert davranıyorlar, koltukların aralarına girip bizleri yumrukluyorlardı.
Bazı polislerse, sevecen bir şekilde yanımıza yanaşıyor, ‘geçmiş olsun’ diyorlar ve hafifçe başımızı kaldırmamıza yardım ederek; “Bak işte, şimdi kapıdan giren bu kişi işkencecidir. İyi bak tanı onları” diyorlardı. Bize sevecen ve dostça yaklaşan bu polislerin POL-DER’li olduklarını anlamıştık...
MAĞDURKEN NASIL SANIK OLDUM?
Derken, teşhis başlamıştı. Polisler rastgele hiçbir tutarlılığı olmayan ifadelerle teşhis ediyorlardı.
Bir polis, aynı saatlerde, fakat başka yerlerde tam onaltı kişiyi birden teşhis edince Savcı’dan esaslı bir “fırça” yiyecekti.
Nihayet beni de bir polis ‘teşhis’ etti.
Evet, ben de ‘sanıktım’ artık.
Polisin, Savcı’ya verdiği ifadesine göre; “elimde demir çubuklarla, ‘Tek Yol Devrim’ diye bağırarak polis panzerine saldırırken” yakalanmıştım. (O günleri yeni kuşaklara tariflemek için açıklamakta yarar var tabii. O günlerde biz solcuları birbirimizden en ayırdedici özelliklerimiz ‘sloganlarımızdı’.)
Polis o sloganları haykırırken yakalandığımı ifade etse de benim gerçekte o sloganları atmam imkansızdı. Zira ben (tarihi) TKP’li idim. Sloganlarımız çok farklı idi. (Yani polis 'teşhis' etmemiş, rastgele tespit etmişti.)
"ARTIK BEN DE SANIKTIM"
Günler geçti. Bir gün biz ‘sanık’ durumuna düşmüş kişileri guruplar halinde Emniyet hücresinden alıp, Emniyet’te Savcı’nın karşısına çıkardılar.
Savcı ifadelerimizi aldı. Sayımız teşhis işleminden sonra doksansekiz’e düşmüştü. Aramızdan onyedi kişiyi tutukladılar ve cezaevine gönderdiler.
Geri kalan bizleri de, gece yarısını geçtikten sonra beşerli guruplar halinde salıverdiler. İfadeler gündüz alınmasına rağmen gece yarısını geçe bizleri salmışlardı. Bu bizde haliyle kuşku uyandırmıştı.
O sıralarda; “emniyetten kaçarken vuruldu” şeklindeki olaylar pek sık olduğundan, bizler de endişelenmiştik açıkçası. Mustafa Gürkan’ın (abi) tecrübesi ile kapıdan hemen bir taksi çevirip Emniyet’ten uzaklaştık…
Çok sonraları, İstanbul 2.Ağır Ceza Mahkemesi’nde acılan dava yıllar sürdü. Sıkıyönetim ilan edilince dava Sıkıyönetim Mahkemeleri’ne devredildi. Sıkıyönetim döneminde ‘mahkeme çağrılarımız’; radyolardan ve zamanın tek kanallı siyah beyaz televizyonundan açık kimliklerimiz ve adreslerimiz okunarak yapıldı.
DURUŞMALARDA KOMİKLİKLERE VARAN GARİPLİKLER
Yıllar yılı duruşmalara gidip geldik. Bazı duruşmalarda, yargıçları bile güldürtecek gariplikler de yaşandı.
Duruşmalardan birinde; yargıç bir sanığa “olay mahallinde nasıl yakalandığını” sorduğunda, sanık; “efendim ben Bursa’dan İstanbul’a gezmek için gelmiştim. Dolmuşta yakalandım. Üzerimde ‘öğretmen kimliği’mi gören polis üzerimi aradı. Eşime İstanbul’dan aldığım ‘naylon kadın çorabı’nı buldu. Bana; ‘bununla yüzüne maske yapıp banka soyacaktın değil mi?’ diyerek; beni tutukladı…”
Bir diğer duruşmada ise; bir ‘tanık polis‘ ile sanık arasındaki diyalog salondaki herkesi (askeri yargıç dahil) çok güldürmüştü.
Yargıç; tanık polise soruyor : "Sen bu sanığı nasıl teşhis ettin?"
Tanık polis yanıt veriyor: "Efendim bu kişi Mao’cuların reisi idi."
Yargıç yanıtı doyurucu bulmadığından, yeniden soruyor: "Nereden anladın?"
Polisin yanıtı bu kez yanıtı herkesi kahkahaya boğacak nitelikte:
"Efendim sanığın elinde Kızıl Çin bayrağı vardı. Bayrağı sallıyordu. Arkasındaki kalabalık da onun talimatlarına uyuyordu. Bu kişi ; ‘yat’ deyince hepsi yatıyor,kalk deyince kalkıyorlardı!.."
Bu kez bu kadarına dayanamayan mağdur/sanık söz alıp yargıca soruyor; "Efendim tanık polise sorar mısınız, ‘Kızıl Çin bayrağı’ dediği bayrağı bi tarif etsin !.."
Polis, Kızıl Çin bayrağı dediği bayrağı tarif edemeyince; yargıcın da sanıklarla birlikte kahkahalarını tutamaması kaçınılmaz oluyordu.
* * *
Evet, yargılama aşaması böylesi traji-komik olaylara da sahne olan; gerçekte, olayın ‘mağdurları’-[ki; iddianamede mağdurlar, 'Osmanlı Bankası Taksim Şb., Beyoğlu Kaymakamlığı, İstanbul Emniyet Müdürlüğü, İntercontinental Müdürlüğü' görünmektedir]- olan ‘sanıklara’; yıllarca acılar çektiren, ‘sakıncalılar’ listelerine aldıran , ‘pasaport yasağı’ uygulatan dava, uzun bir yargılama sonunda kimsenin içinden çıkamadığı bir hal alarak, gerçek failleri hiçbir zaman yargı önüne çıkaramadan zaman aşımından kapanıp gitti.
1 Mayıs 1977 davası iddianamesi’nin girişinde, iddia makamının bile belirtmek zorunda kaldığı şu tespit ise, bir ‘ibret belgesi’ olarak günümüzde hala geçerliliğini koruyor: "Bu büyük ve kanlı facianın tertipçisi, uygulayıcısı yurt ve insanlık düşmanı olan bu asli failler er geç tesbit edilecek, tarihin ve şaşmaz adaletin önüne çıkarılıp hüküm giyeceklerdir…”
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.12.2019
3.02.2019
26.11.2019
4.01.2019
29.10.2019
8.07.2019
8.07.2019
3.06.2019
4.02.2019
28.01.2019