Yüksel TAŞKIN

Yüksel TAŞKIN
Yüksel TAŞKIN
Tüm Yazıları
Beyhude direniş
15.10.2013
2424

 Yakın zamanda 80 öğrencinin tercihiyle seçmeli Lazca uygulamasının başladığını öğrenince çok mutlu oldum. “Endişeli modernler” ve “yurdunu tanımamakta ısrarcı milliyetçiler” bu durumdan hoşnut olmamışlardır. Çok sayıda Laz’ın da, içselleştirdikleri gönüllü asimilasyoncu tavırla “ne gerek var” dediklerini duyar gibiyim.

Her gün and içme mecburiyetine dayalı zoraki cumhuriyetten, gönüllü irademizle bağlanacağımız demokratik cumhuriyete geçiş mücadelesi veriyoruz. Buna karşı duranlar, sadece ahlaki yanılgı içinde olmakla kalmazlar, tarih dışına yolculuklarını da hızlandırırlar.

Nasıl oldu da modernleşme, hatta ilerleme adına doğuştan getirdiğimiz en temel haklarımızdan feragat etmemiz beklendi? İlerleme adına geçmişimizi unutmamız; renksiz, kokusuz bir modernleşmeyi canı gönülden benimsememiz mi gerekiyordu?

Başörtülüleri gördüğümüzde modernleşme projemizin yenilgiye uğradığı hissini bize nasıl belletebildiler? Kendisi “Türk tipi, makbul başörtüsü” takan birisinin, türbanlı bir öğrencinin üniversiteye alınmamasını haklı görebildiği bir ülke olabilmek için nasıl bir “eğitimden” geçirildik?

İnsanların doğuştan getirdikleri özgürlüklerine, “kendi özgürlükleri” adına direnç gösterebilenler nedeniyle, siyaseti kimlik meselelerinin ötesine taşıyamıyoruz. Devletin dışına düştükleri hâlde, hâlen sivil ve özgürlükçü olmayı beceremeyip devlet gibi konuşmaya devam edenler, nasıl bir eğitimin ürünüdürler? Anlayamadıkları şu: Özgürlükten korkarsanız, korkularınız sizi mağlup eder.

Aklımızı kullanamadığımız, onu “her şeyi bilen otoritelere” teslim ettiğimiz bir eğitimin laik olmasıyla nasıl övünebiliriz? Aydınlanma adına “seküler bir din” inşa ederek, kendi özne olma hâlimizi sürekli yadsımayı ve her mağlubiyetimizde Ata’mıza sığınmayı nasıl kabullenebildik? Hep kurtarıcı bekleyen bir akıl tutulması, nasıl olur da modern olmakla övünebilir?

Eğitim sistemimizin en temel meselelerinden birisi, dünya ve ülke tarihini karşılaştırmalı bir bakış açısıyla öğretmeme ısrarı. Böyle olunca kendi tecrübemizi biricik görmeye koşullanmış oluyoruz. Eğer ülkemizi dünya tarihinin içerisine yerleştirerek bakabilseydik, iki önemli ders çıkarırdık: Dünyada azınlıkların temel özgürlüklerini tanıma üzerine bina edilen başarılı modernleşme tecrübeleri vardır. Bunlar, aşağıdan yukarıya oluşan dinamikler sayesinde iç içe geçmişler, daha doğrusu “toplum” olmayı başarmışlardır. Kimlikleri tanıdıkları için kimlikçiliğe hapsolmamış, kimlik-ötesi siyaseti var edebilmişlerdir.

Oysa Türkiye gibi ulus-devletler, yukarıdan aşağıya bir modernleşme hamlesi ve farklılıkların ortadan kaldırılmasıyla modern toplum olunabileceğine inandılar. Özünde hatalı bir teşhise dayalı otoriter modernleşme projeleri, sadece ülkemizde değil, küresel ölçekte de iflas etti.

Şimdi aşağıdan yukarıya hareketlilikle, gönüllülük üzerine dayalı bir toplum olmayı başarmalıyız. Farklılıkları tanıyan, ama onları mutlak ve değişmez özler olarak görmeyen; kimlikler arasında iç içe geçme ve melezleşme ihtimalini olumlu gören aşağıdan yukarıya bir modernleşme sürecine geçmek zorundayız.

Bunu beceremez, her türlü özgürlük talebini “bölünürüz” diye engellemeye çalışırsak, gönüllerin çoktan bölünmüş olacağı bir ülkeyi “fiziken” de bölmüş oluruz.


[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar