Yüksel TAŞKIN

Yüksel TAŞKIN
Yüksel TAŞKIN
Tüm Yazıları
Post- hümanizm dünyası
25.08.2015
2367

 Yakın zamanda Avrupa’ya göçebilmek için ölümü göze alarak bir Yunan adasına ulaşmayı başaranlar, “Avrupa’da özgürce yaşamak istiyoruz” diye anlatmışlardı dertlerini.

Ölüm denizlerini aşıp Avrupa’ya gidebilenleri ne çetin günlerin beklediğini bilmiyor olabilirler mi? Avrupa’da onları adeta arafta, korkunç bir hayat bekliyor. Hiçbir yere ait olmadan geçmiş ve gelecek arasında asılı kalacaklar.

Demek ki çocukları için ölmeyi veya ölümlerden beter bir hayatı tercih ediyorlar.

Yüzleşmemiz gereken soru şu: Dünya bu sorun karşısında yeterince duyarlı ve etkin mi? Elbette değil. Bana göre göçmenlik, temelde siyasi meselelerin sebebi değil sonucu olarak algılanmalı.

Suriye krizini çözemeyen “uygar” dünya, göçmenlik meselesini de sırtlamak, taşımak zorundadır.

Sonuçları hedef alıp, nedenleri ıskalamak modern dünyanın “siyaset” dediği seçim mühendisliğinin kilitlendiği dar görüşlülüğün de özeti. Daha da kötüsü, Batı’daki sol partilerin de bu seçim mühendisliği şantajına boyun eğmeleri. Göçmenleri görmezden gelerek seçim kazanmaya fit oldular.

Meseleyi devletlere bırakırsanız onların bencillik ötesi bir çözüm getirmelerini beklemeyin. 1970’lerin dünyasının güçlü bir “Barış hareketi” vardı. Soğuk Savaş’a, silahlanmaya, nükleer çılgınlığa karşı çıkıyorlardı. Siyaset onlara kulak vermek zorunda kalıyordu.

Oysa bugün “inançsız tüketiciler enternasyonali”, sol enternasyonalizmi geriletmiş durumda.

1980’lere kadar “siyaset” hümanizmin gölgesinde yol almak zorunda kaldı. Bana göre dünya solu, tüm çeşitliliğiyle aslında hümanist geleneğin izlerini taşıyordu.

Devletler ve sağ hareketler, soldan gelen ve hümanizm etkisi taşıyan meydan okumayı Yeni Sağ dalgayla mağlup etmeyi başardılar.

1980’lere kadar siyasetin ana bölünmesi sınıfsal olmaya devam etti. Göçmenlerin, özellikle göçmen çocuklarının ezilenlere, dolayısıyla sola ait olduğu bu sınıfsal bölünmede sol partiler, sahici bir entegrasyon işlevi görmekteydiler.

Oysa Yeni Sağ, kültürel azınlıkları hedef tahtasına oturttu. Siyaseti kültürel çoğunluk/ azınlık ikiliğine kilitledi. Hedef seçilen günah keçilerinin özelliği örgütsüz ve gösterilmek istenenden çok daha güçsüz olmalarıydı.

Siyaset tamamen güvenlikçi dilin yörüngesine girdi. “Göçmenlere verilen bunca şansa rağmen, sisteme entegre olmadıkları” yolunda bir yalan pompalanmaya başlandı.

Oysa bu kocaman bir yalandı. Avrupa ve ABD’de göçmenler kendilerine karşı kurulan açık ve gizli barajlara rağmen entegre olabiliyorlardı.

Buralardaki yerleşik seçkinler için asıl tehdit de buydu. Onlar aralarına başkalarını almak istemiyorlardı. O yüzden “ekmeğimizi yiyen ama siyasi değerlerimizi kabullenmeyen nankörler” söylemini dolaşıma soktular.

Göçmenleri entegre etmedikçe de köktenci yapıların büyümesine dolaylı da olsa destek vermiş oldular. Bugün bile AB ülkelerinde yapılan ciddi araştırmalar, göçmenlerin büyük çoğunluğunun yeni ortamlarındaki değerleri ciddi ölçüde içselleştirdiklerini gösteriyor. Görmek isteyene.

Ama asıl mesele, Yeni Sağ hegemonyanın post- hümanist bir vicdansızlığa oturmuş olmasıdır. Bu vicdansızlığın kurduğu “Biz ve Onlar” ayrımındaki “Biz” öylesine ayartıcı ki, sol ona itiraz etme tarihinden uzaklaşıyor.

Daha da tuhaf olanı, küremizdeki dinî yapıların post- hümanizm dünyasına ciddi bir itiraz oluşturamamalarıdır. Onlar da kültürel yarılmaların nedenlerinden çok sonuçlarına odaklanmayı tercih ediyorlar.

Dünyamız yeni bir vicdan siyasetine susamış durumda…

[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar