Hüseyin ÇAKIR
Bir kısır döngü 1839 Tanzimat ilanından bugüne koşullar değişmiş olsa da 178 yıldır devam ediyor.
Döngü: Tanzimat (1839), Islahat (1856) ve İstibdat (1878- 1908).
Bu döngünün ikinci evresi II. Meşrutiyet ilanıyla Tanzimat- Islahat olarak başladı, Babıali baskını ve İttihat Terakkinin mutlak iktidarıyla İstibdat dönemine girdi.
Cumhuriyet dönemi yıkılan imparatorluktan yeni bir devlet kurarak başka bir anlamda Tanzimat ve meşrutiyetin radikal dönüşümüdür. Bu sürecin tırnak içinde istibdatta dönüşmesi bazılarına göre 1925, bazılarına göre CHP’nin 1935 Kongresidir.
1950 Demokrat Parti iktidarı ile tanzim ve düzenleme dönemi başlamış, ancak bunu tanzim ve düzenlemeyi devlet için uygun görmeyenler darbe ile sürece müdahale yapan askerler düzenleme ve ıslahatı, devlet yararına kendileri yapmaya soyundular.
1960’dan bugüne kadar, reformlar, bir süre sonra reformlara darbelerle müdahaleler ve yeniden reform girişimleri, yeniden darbeler, muhtıralarla üçlü döngü devam ede geldi.
AKP’nin 15 yıllık iktidarı döneminde bu üç döngü yaşandı. Önce AB süreci reformlar, Kürt sorunun çözümü için Barış Süreci, Türkiye’de yaşayan bütün kimliklerin kabulü… derken, düzenleme iyileşmeden İstibdattın güncelleşmiş modeli olarak Cumhurbaşkanlığı Sistemi gündeme geldi ve takvim işlemeye başladı.
“Milli devlet” reorganizasyonu
Başlayan bu süreç birkaç yıl içinde kendi içinde devinerek yeni bir Atatürk/Atatürkçülük paradigması, yeni bir sosyal, siyasal tarih, değişimi ile başlamış görünüyor. Askeri zafer tarihine Kut-Ül Ammera eklemekle başlandı. Dini söylem siyasal alanında ve devlet mekaniğinin her aşamasında öne çıktı. Millet, milli kavramı, yurttaş ve birey bağlamının dışında Arapça anlamına denk düşen din ve dini topluluk olarak kullanılmaya başladı. Millet kavramını muhafazakârlar kullanır gibi kulağın alışık olunan tının dışına, bilinçli olarak Arapça anlamıyla kullanılıyor.
Özgür bireyleri ifade eden yurttaş kavramının yerine millet kavramının kullanılması ideolojik amaçla bütünlük taşıyor. Millet kavramının bu manada kullanılması, cumhuriyetin yurttaş paradigmasının kırılmasıdır.
AKP’nin milletçi ve milliciliği ile MHP’nin ve CHP’nin milliciliği arasında sosyolojik ve ideolojik karşıtlık derecesinde farklılıklar var; ama onlar farkında mı değil mi belirsiz.
Yeni millet ve millicilik anlayışında özgür kişi ve yurttaşa yüklenen anlam yer almıyor, bu cumhuriyet modernizmine yeni alamlar yüklenmesi demektir.
Cumhurbaşkanlığı Sistemiyle yapılmak istenenin, ulus devletin yeni milli ve millicilik ideolojisine göre reorganize edilmesini anlıyoruz.
Dünyada esen muhafazakâr, sağ milliyetçi ulus devletçiliğin yükselen popülizm havası, Türkiye’deki sistem değişikliğine meşruiyet zemini sağlıyor.
Türkiye sistem değişikliği ile makas değiştirirken siyasal muhalefet ne yapıyor? HDP’nin durumu malum. MHP muhalifliği terk etti. Geriye ana muhalefet ve iktidara aday CHP kalıyor.
CHP konjonktürel muhalefet olmaya devam ediyor
Cumhuriyeti kuran parti olarak kendini tarif eden CHP, Türkiye’nin temel sorunlarının çözümü gündeme geldiğinde hiçbir zaman stratejik muhalefet yapan parti olmadı. Hep konjoktürel muhalefet oldu.
Kemal Kılıçdaroğlu, Londra’da, Türkiye toplumu temsilcileri ile buluşmada. "Ne olursa olsun, 2019’da Türkiye’ye demokrasiyi bütün kurum ve kurallarıyla getirmenin yolunu açacağız, kapısını aralayacağız. Ondan sonra oturup hep birlikte konuşacağız. Önce demokrasi, önce düşünce özgürlüğü, yargı bağımsızlığı, medya özgürlüğü... Biz demokrasinin bütün kurum ve kurallarını yeniden inşa etmeliyiz. Demokrasi olacak ki, tek adam Türkiye’ye egemen olmasın" ve şöyle devam ediyor “İki seçenek var önümüzde bir demokrasi, iki otokrasi."
Bu tespit ve söylemler çok yerinde ama demokrasiden yana olan yurttaşlar, aydın ve entelektüeller teorik olarak bundan daha fazlasını söylüyorlar.
Ana muhalefet lideri ve iktidar adayı partinin başkanının bu tespitler ötesinde ortaya bir proje koyması gerekiyor.
O halde ana muhalefet partisi, iktidar partisinin politik pratiklerini eleştirmenin ötesine geçerek Cumhurbaşkanlığı Sistemine karşı nasıl bir demokratik sistem önerdiğini ilan etmeli.
Eğer “İki seçenek var önümüzde bir demokrasi, iki otokrasi" diyen muhalefet partisi liderinin bunun aynı zamanda birbirine zıt iki sistem olduğunun farkında olduğunu ummak isterim.
AKP’nin günlük politikalarına popülist söylemle muhalefet yapmak, her şeyin normal olduğu, sistemin demokratik kurallarla işlediği zamanlarda muhalefetin iktidar partisinin uygulamalarına yöneltmesi normal ve yerinde muhalefet olarak kabul edilebilir. Oysa içinden geçilen süreçte, sistem değişikliğinin fiilen yaşandığı belki de rejim değişikliğine doğru evirileceği günler yaşanıyor. Bu koşullarda neye ve nasıl muhalefet yapılacağının açık ve net olarak ortaya konulması gerekiyor ki, kamuoyu kurulmak istenen sistem ile alternatif sistem arasında tercih yapma ile yüz yüze gelebilsin.
Kılıçdaroğlu’nun söylediğine göre, Cumhurbaşkanlığı Sistemi, otokratik sistem olacaksa o halde buna karşı iktidar adayı muhalefetin demokratik reformcu sistem önerisiyle ortaya çıkılması beklenir. Bu koşullarda olması gereken de budur.
Bu koşullarda reformcu stratejiye sahip muhalefete ihtiyaç var. CHP böylesi radikal reformculuktan çok uzakta yer alıyor.
Pratikte görülen ana muhalefet “siz kötüsünüz, hırsızsınız, biz iyiyiz” aralığına sıkışmış vizyonsuz, gelecek hikâyesi olmayan, iktidarın yarattığı gündemin peşine takılarak, iktidarla münakaşa yapmayı muhalefet sanarak, konjonktürel/gündelik muhalefet yapıyorken; iktidar yeni bir gelecek vizyonu oluşturamadığı için, tarihe dönerek, iç ve dış kahramanlıkları ve hainlikleri abartarak, popülize ederek gündeme taşıyor. Cumhurbaşkanı “dış düşmanlar” hikâyesini çok ustalıkla kullanıyor; bir gün o lidere, bir gün bu lidere meydanlardan çatıyor, kışkırtıyor bazen doz o kadar ileri gidiyor ki, karşı taraftan da sert yanıtlar geliyor. Bu durumda, “dış düşmanlara” karşı sık sık “milli duruş,” “milli birlik” çağrısı geliyor.
Sınırsız dış düşman iç hain…
Dışarıyla kavganın iç politika da prim yaptığı görülmüş olmalı ki, bir sayfa kapanmadan başka bir sayfa açılıyor. Kim ne zaman düşman, ne zaman dost! takip etmek bile zorlaştı. Bu dış düşman politikası mayası iç politikada MHP’de tuttu. Bu politika sayesinde MHP, AKP ile yarı legal iktidar ortağı oldu. Gülencilerden boşalan devlet kadroların önemli alanlarının MHP’liler tarafından doldurulduğu söylem olmaktan çıktı, biliniyor.
İktidarın “dış düşman” tehlikesine karşı “ milli çıkar” ve milli duruş” söylemi öyle bir noktaya vardı ki, et ithaline karşı çıkmadan tutun; Batı ile ilişkiler politikasına; karanlık Zarrab’ın karanlık ilişkilerine; Mann Adası para aktarma, şirket satışı gibi sorulara; HDP’li tutukluları savunmadan, “Türkiye’de tutuklu gazeteciler var” demeye kadar her düşünce açıklama, eleştiri “milli birliğe saldırı”, “dış düşmanların ağzıyla konuşma…” diyerek ağza gelen her şey söyleniyor.
En nihayet bu düşmanlaştırışı söylem iktidar alternatifi partiyi “Cumhuriyet Hain Partisi” ilan etmeye kadar vardı.
Bugün AKP ve MHP tarafından CHP’ye yönelik son zamanlarda söylenen sözler HDP’ye ve Demirtaş’a söylenen aynı sayfadan okunuyor.
CHP, “gayri milli”, “FETÖ ve dış düşmanların argümanlarıyla konuşuyor” saldırısı karşısında AKP’nin popülist propaganda tuzağına sürekli düşüyor. “Milli,” “devletin ali menfaatini savunan” olduğunu kanıtlama ve gösterme adına, neye karşı nasıl muhalefet yapacağı ikilemi arasına sıkışıyor ve güven kaybediyor.
AKP, Kılıçdaroğlu’na tehditler savurarak, davalar açarak ve CHP ile Kılıçdaroğlu ikilemini gündeme taşıyarak ulusalcı CHP’leri yüzde 50+1’e ekleme taktiği izliyor.
Erdoğan ve AKP yönetimi bir kere daha CHP’yi güvenilmez tutarsız, Kılıçdaroğlu’nu beceriksiz göstererek, CHP içinde yarıklar oluşturacak manevralar yapıyor. Önümüzdeki günlerde Erdoğan veya AKP sözcülerinden “Atatürk’ün partisine Kılıçdaroğlu yakışmıyor” sözünü duyarsak şaşırmayalım.
Erdoğan’ın nihai stratejik bir amacı var: Devletin siyasi, idari ve ideolojik yapılanmasını merkezi, otoriter sistem olarak inşa etmek. 16 Nisan referandumu ilk adımdı 2019 seçimleri ile seçilirse ikinci adım atılacak. Şunu unutmamak ve not düşmek lazım: Bu tek başına Erdoğan’ın kafasından çıkan bir proje değil. Devlet içinde soğuk savaş sonrası 1990’larda başlayan Türkiye’nin yeniden yapılanması tartışmalarının sonucu devletin içindeki bir görüşün egemen olmasıdır. 15 Temmuz darbe girişiminin başka bir okuması, devletin içindeki “ötekilerin” darbe girişimi olarak yapılabilir, böyle olup olamadığı, süreç soğumaya başladığında gün yüzüne çıkacaktır.
Milli solculuk yeniden üretiliyor
Dış düşman tehlikesi milli solculuğun ayranını köpüklen diriyor. Antiemperyalizm “saldırısı” popülizmi solu milliyetçi çizgiye çekerken sistem değişikliği hatta iktidar eleştiri dozunu düşürüyor. İktidarın da istediği tamda bu.
Bu taktik uzun süre tutar mı? Hatırı sayılır solcu/sosyalist Erdoğan’ın yedi düvel emperyalizme karşı bağımsızlığı! Savunduğuna inanıyor. Milli/milliyetçi solculuk yeniden gündeme getiriliyor. Perinçek’in nasyonal partisi Milliciliğin başını çekerken, Kıvılcımcı milliyetçi HKP ve çakma TKP(ler) bağımsızlık, anti-emperyalizm adına sol millicilik sosuna bulanıyor.
Öte yandan yeni bir milli sol tarih icat etme çabalarının ipucu görünüyor. Herhalde bu icat, Cumhurbaşkanlığı Sistemi bagajını dolduracak yeni bir tarih hikâyesi yazımının parçası olarak planlanıyor olmalı.
Toplumsal muhalefeti temsil eden STK’lar yıldırıldı, iş yapamaz duruma geldiler. Parlamento dışı muhalefet olarak ifade edilen sol/sosyalist partiler etkisiz ve süreçlerin içine girerek etki etme politikasından uzaktalar. Gerçek şu ki: CHP konjonktürel muhalefet çizgisinde kaldığı sürece umut olma umudunu yitiriyor. AKP, kötünün iyisi olarak başat oluyor. İçinden geçilen döngüye stratejik politik ve sistem alternatifi oluşturulamadığı sürece, döngü doğal ömrünü yaşamaya devam eder…
Yazarlar
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKimmiş bakalım devlete saldıran? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBüyük eşik atlandı, sıra mayınlı alanda… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasPara vermeden diploma alanlarımız da bunlar 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSistem çürümüş ki nasıl çürümüş 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHayır, bu Türklük Sözleşmesi değil! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürtler, Türkler ve Araplar 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.05.2018
13.05.2018
6.02.2018
29.04.2018
22.04.2018
8.02.2018
1.02.2018
25.03.2018
19.03.2018
11.03.2018