Kemal CAN
Siyasi ittifak, Türkiye’nin siyasi tarihinde çok alışılmış, fazlaca kullanılmış bir kavram değil. Ancak üç yıl içinde neredeyse bütün siyasi tarihin taşıdığı bir mecburiyetmiş gibi konuşulur hale geldi. Herkes ittifakların çatlayıp çatlamayacağından, geleceğinden bahsediyor. Oysa, Avrupa’daki bazı temsilî demokrasilerde -seçim mevzuatı da desteklediği için- siyasetin neredeyse ayrılmaz parçası haline gelen formül bize biraz yabancı. Yapılan son düzenlemeye kadar ciddi bir mevzuat engeli de vardı. Fakat ittifak, teşvik edilmeyen bir yöntem olmasının yanında, memleketin siyasi alışkanlıklarına, kültürüne de pek uymuyor, kavram da siyasi zemine tam oturmuyor aslında. Çoğunlukla doğal bir durum değil de, geçici bir fayda için makul bulunan çözüm gibi anlaşılıyor. Çünkü kavramın asıl güçlü olduğu yer, siyaset değil, savaşlar, çatışmalar. Çatışma ve savaş için de kelimenin ilk anlamı olan anlaşma, uyuşma yerine yan anlamlar olan güç birliği, bağlaşma öne çıkıyor. Yani kelimenin yer ettiği, ayağını daha sağlam bastığı anlam, bir şeye karşı birlikte duruş. Birbirleriyle güzel güzel anlaşanlar değil de, daha çok birilerinin karşısındaki ortak güç işaret ediliyor. Anlaşma, uzlaşma çağrışımı fazlasıyla zayıf. Siyasi alandaki çatışmalı durumlar için de ittifak kavramı yine çok ilgi görmüyor. Mesela daha sert olan cephe (Vatan Cephesi, Milliyetçi Cephe gibi) kavramı daha çok kullanıldı. Geçmişte, ittifak adıyla anılan siyasi girişim sayısı birkaç taneyi geçmez. En meşhurlarından biri, 1991 seçimlerinde RP, MÇP, IDP arasında kurulan “Kutsal İttifak”. Ama o da aslında tam bir ittifak olmaktan çok, barajın yanından dolaşmak için kısa bir seçim işbirliği olarak kaldı. Erbakan’ın “inananlar birleşti” çağrısı sürdürülemedi.
Türkiye’nin daha alışık olduğu -siyasi temas ve geçişkenliği sağlayan- ara siyasi formül koalisyonlar. Farklı siyasi görüşlerden yapıların, kadroların ortaklık kurması, asgari müştereklerde uzlaşmalarının Türkiye’deki bilinen, tanınan formu buydu. Ancak koalisyonlar, benzer görüştekilerin veya belirli konularda anlaşma zemini bulabileceklerin seçimlerden önceki buluşmalarıyla olmuyor. Herkesin gücünün sınırlarını gördüğü seçimlerin ardından yaşanan pazarlıklarla ortaya çıkıyor. Bu yüzden benzer siyasi çizgilerde olan ama sert kadro rekabeti yaşayan partiler koalisyonlarda daha zor buluştu. Fazla zorlama ve sürdürülmesi zor formüller daha çok üretildi. Belki de hakim güç merkezleri bu zayıflığı bilinçli olarak tercih etti. 1960 sonrasından başlayan ve 2000’lere kadar uzanan yaklaşık kırk yıllık dönemde çok çeşitli koalisyon deneyimleri yaşandı. Bu koalisyon denemelerinin pek çoğu, bazen sebebi, bazen sonucu oldukları iddiasıyla ekonomik-siyasi krizlerle özdeşleştirildi. 70’li yıllardaki sert toplumsal çatışma ortamının, 80 sonrasının da “istikrar” öncelikli ideolojik saldırısının desteğiyle itibarsızlaştırıldı. Oysa bu dönem içinde hükümet olan siyasi partilerin çoğu, tek başına olduklarında, iktidarı paylaştıklarından daha fazla hata yaptılar, siyasi alana daha çok zarar verdiler. Ve aslında koalisyonlar, yapıları gereği -kuruluşlarında olmasa da- iktidarda kaldıkları dönemde şeffaf olmaya zorlandılar. Koalisyon protokolleri, pazarlıkları işbirliğini daha somut, varılabilir hedeflere doğru itti. Bu zorunlu açıklık reel politik alanı da canlı tuttu.
2001 yılındaki sarsıcı ekonomik krizle ilişkilendirilen son koalisyon deneyimi -2002 yılında tek başına iktidara gelen AKP’nin rüzgârıyla- koalisyonun çoğulculuğa daha yakın bir siyaset formülü olabileceği fikrini iyice gömdü. 12 Eylül rejiminin istikrar öncelikli siyasi mimarisi, epey geç bir zamanda, yirmi yıl sonra fikren ve fiziken belirleyicilik kazandı. Vesayet, milli irade, merkez-çevre kavramlarıyla bezeli ana akım siyasi tartışmalarında çoğunlukçuluk bilerek veya istemeden teşvik ve takdir gördü. Ekonomide veya dış politikada sağlanan her “olumlu gelişme”, tek başına iktidarın nimeti olarak anlatıldı. 2015 yılındaki 7 Haziran seçiminden sonra yaşanan karikatür (istikşafi) koalisyon görüşmeleri de, siyasi uzlaşmayı alay konusu haline getirdi. Bu tarihte, Bahçeli’nin oyların yüzde 40-60 diye nereden bölündüğüne dair yorumu, fiilen ittifakın ortaya çıktığı andı. O tarihten itibaren bütün gelişmeler bloklaşma siyasetinin önünü açarken ittifak, toplumsal tabanları da içine alan bir içeriğe kavuştu. İttifak siyasi alandaki tek birlikte davranma biçimi olarak öne çıktı. Siyaset, yapılan veya başarılamayan ittifaklar üzerinden konuşulur oldu. Bu noktada iktidarın -özellikle de Bahçeli’nin- koalisyon yerine daha sonra resmileşecek olan ittifakı tercih etmesinin, yeni strateji ile yakın ilişkisi var. İttifak kendini değil, karşısındakini tarif eden bir birlikte olma biçimi olarak savunma stratejisi için çok daha elverişli. Kapalı ilişkiye daha müsait ve şimdi çok daha net biçimde görüldüğü gibi ideolojik kontrol imkânları daha zengin.
İttifaklar sisteminin en başarılı olduğu taraf, siyaset gündemini kendisinden ibaret hale çok kolay dönüştürebilmesi oldu. Bugün bütün siyasi analizler, resmî geçmişi çok kısa olan ittifaklara göre yapılıyor. Gündelik gelişmeler, akut krizler elbette iktidar bloğundaki çatlamalarla çok ilişkili. İttifak içinde ve çevresindeki her gerilim önemli sonuçlar yaratabilir. Ancak tartışmalar ve analizler, bu sınırları fazlasıyla aşarak, sanki bütün siyasi arka plan ittifaklardan ve ittifaklara göre biçimleniyormuş havasına sokuldu. Sanki, Türkiye siyaseti çok uzun bir süredir iyice kökleşmiş ittifaklar tablosunun üzerinde şekilleniyor. Sanki, üç yılda seçmenlerin tamamı, oy verme davranışını ittifaklara göre yeniledi. Oysa, bunu bir hukuki norma dönüştürmeye kalkan referandumdan itibaren yapılan bütün seçimler, ortaya çıkan krizler ve alınan sonuçlar, ittifaklı bir siyaset tablosunun yerleştiğini söylemiyor. Tam tersi, yaşanan bütün sıkıntı ve hatta ittifakların devamını da garanti eden gelişmeler, bu tablonun dengesizliğinden, oturmamasından, hazmedilememesinden kaynaklanıyor. Bugün sayısal sonuçların iyimser veya kötümser yorumundan veya ittifakın olası ömründen ve alternatiflerinden bağımsız olarak, ittifak formülünün tıkanma işaretleri iyice belirginleşti. Dolayısıyla, bu noktadan sonra -eğer reel politik bir hareketlilik olacaksa- ittifaklardan çok, partilerin temsil ettiği tabanların nasıl hareket ettiğine bakılarak daha fazla şey anlaşılabilir. Sadece, ittifak ne olacak yerine AKP’nin ve MHP’nin durumu diye bakmaya başlamak bile resmi değiştiriyor. Bu durum, iktidar için olduğu kadar muhalefet için de böyle.
Yazarlar
-
Mücahit BİLİCİTektonik Kırılmalar: Liberalizmin Tasfiyesi ve Müslümanlar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayÇin yoksulluk tuzağından nasıl çıktı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERBolsonaro’nun tarihi mahkûmiyeti 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDemokrasinin içerideki ve dışarıdaki dinamikleri 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTürk-Rus-Çin ittifakı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZCHP’liler için bir seçimlik başarı mı, Türkiye’nin demokratik dönüşüm mü? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet farkında mı? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞUR“Bize bir ömür daha lazım…” 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKültürel hegemoni savaşı: Türkiye’ye bak, Amerika’nın geleceğini gör 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENYeni Diyanet İşleri Başkanı 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluZeytine ağıt 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünyayı çılgınlar yönetiyor; akıllı olmak gerek… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciKalıcı fakirlik ve pahalılık 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRCHP’ye kayyım davasında AK Parti’nin eli var diyen yok ki… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖzgür Özel ve siyasi drama… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunStalin ‘Huzur Türklükte’ demiş! Cidden mi? 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanTopunuz bir İspanya Başbakanı kadar olamadınız... 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANTürkiye kötüye gidiyorsa AKP’nin oyu neden yüzde 30 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu Ergilİç Sömürge: Gücün İçeriye Yöneldiği Karanlık Düzen 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTeflon siyaset 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBaşkan’ın bütün akbabaları aşkına 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRAltın ve boksit madenleri, elektrik, kahveci… Yeni bir el koyma mı geliyor? 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “Al sana misilleme”… 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEskinin Öldüğü, Yeninin Henüz Doğmadığı Bir Dönem.. 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluHukuksuzluktan daha pahalı bir nesne yok 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞ“BACASIZ SANAYİ” ALARM VERİYOR… 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSınırsız küstahlığın sınırları; acziyetin sınırsızlığı 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKKıyamet saatini durdurmak 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalCharlie Kirk cinayeti ve ‘radikal sol’ 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANGerilimle yönetmek ya da gerilimi yönetmek 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’nin diğer dertleri… 10.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUTürkiye’nin Kürt Sorununu çözecek yaklaşım neden Suriye’de uygulanmasın? 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞGürsel Tekin konusunun pek konuşulmayan tarafı 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'nin umudu eğitim: Cumhuriyet’in en önemli başarısı, bugün sınav usulsüzlüğü ve fırsat eşitsi 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞCassandra Çığlığı* 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇKudüs, ey Kudüs! 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.08.2025
17.08.2025
17.08.2025
21.07.2025
6.07.2025
30.06.2025
27.05.2025
6.04.2025
23.02.2025
16.02.2025