Kemal CAN
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçim kampanyasından bir hayli uzakta durması, bu olasılık sürpriz olmamasına rağmen giderek daha fazla dikkat çekiyor. Bunun geçici bir taktik hamle olup olmayacağı, son düzlükte -ki artık yavaş yavaş girildiği düşünülebilir- inisiyatif alıp almayacağıyla ilgili merak da büyüyor. Erdoğan’ın kendisinin dahil olmadığı bir kampanyanın daha başarılı olacağına sahiden inanıp inanmadığını yakında öğreneceğiz. Anketler hiç de iyi sonuçlar vermediğinde yeni hamlelerle son anda sahne alıp almayacağını, kritik bir “dokunuş” yapıp yapmayacağını da izleyerek göreceğiz. Yakın dönemin siyasi atmosferi düşünüldüğünde, sadece muhalefet ve gözlemciler için değil, iktidar seçmeni için de fazlasıyla yadırgatıcı bir durum yaşandığı ortada. Giderek sıklaşan kulis bilgileri, “ne pahasına olursa olsun kazanma” formülleri yerine başka akıl yürütmelerin de konuşulmaya başlandığını düşündürüyor.
Son günlerde aralarında iktidara yakın olanların da bulunduğu bazı gazeteci, yorumcu ve araştırmacıların, adını saklı tutan bazı AKP’li siyasetçilere de dayandırarak, olası bir yenilgiden Erdoğan’ı koruma arayışından bahsetmeye başlamaları, meraka başka bir boyut ekliyor. Seçimi kazanmanın gereği olarak yapılan taktik bir manevra veya muhalefet konsolidasyonunu zayıflatmak için denenen bir strateji mi yürürlükte? Yoksa tablonun umutsuzluğu yüzünden; ne olursa olsun seçimi alma motivasyonu, yerini ne olursa olsun genel iktidarı ve Erdoğan’ı koruma önceliğine mi bıraktı? Erdoğan’ın ortalarda görünmemesi; seçimi almak için mi, yenilginin muhatabı olmamak için mi? Belki -aslında çok önemli olan- bir yan soru da: Bu tercih kendisinin kararı mı, ona biçilen bir rol mü? Erdoğan birilerine keseceği hesabı mı, kendisinin ödeyeceği faturayı mı erteliyor?
İktidarın yeni seçim kampanyasının seçmenleri nasıl etkileyeceğini, sonuçlara nasıl yansıyacağını henüz tam olarak bilmiyoruz. Yayınlanan bazı anketler yoğun çabaların pek işe yaramadığını, farkın giderek açıldığını söylüyor ama kesin yargı için hâlâ erken. Ancak sonuçlar nasıl olursa olsun, kampanyada Erdoğan’ın yer alma -veya almama- biçimi, bunu gerekçelendirme şekli, seçim sonuçlarından daha derin etkiler yaratabilecek türden. Erdoğan’ın kampanyadaki rolü, iktidarın geleceğindeki rolünden çok bağımsız durmuyor. Her şeyden önce, yıllardır iktidar ittifakının sürükleyici aktörü olan Erdoğan’ın, ortalıkta göründüğünde oy kaybettiren bir genel başkana dönüşmeyi kabullenmesi hiç kolay değil. Bu yolla seçim kazanılırsa, o olmadan daha iyi performans sağlandığını; seçim kaybedilirse ise güçsüzleştiğini kabul etmek zorunda. Hadi o sindirdi diyelim, iktidar tabanı -ve tavanı- bunu nasıl içselleştirecek.
Son ana kadar kampanya böyle devam ettirilir ve Binali Yıldırım kazanırsa -çaldılar sözlerine rağmen- 31 Mart’ı Erdoğan’ın kaybettirdiği sonucu tescil edilmiş olacak. Üstelik bizzat iktidarın tercih ettiği strateji bu tezi besleyecek. Yok eğer bu kampanyaya rağmen seçim yine kaybedilirse de -büyük siyasi beceriler atfedilen- Erdoğan, kampanya tercihi konusunda ağır bir basiretsizlik, yenileme baskısına dayanamayarak zayıflık göstermiş sayılacak. Yani Erdoğan’ı seçimden uzak tutarak sonuç alma veya Erdoğan’ı kötü sonuçtan koruma gayretleri, anlatıldığı kadar veya kağıt üzerindeki gibi büyük garantiler sunmuyor aslında. 31 Mart’takinin tersi bir kampanyanın ne işe yaradığı henüz görülmüş değil. Son derece karmaşık kampanya düzeni nedeniyle asla tam olarak ölçülemeyecek. Yenilginin sorumluluğundan azade olmanın, yenilginin maliyetinden kurtulmanın garantisini sağlamasının da bir kanıtı yok. Kampanyanın gidişatı ve seçimde alınacak sonuç ne olursa olsun, 31 Mart’ta ortaya çıkan iktidar stabilizasyonun yenilgisi ve yenilenmesi sürecinin kaçınılmaz devamı olan yeni bir tablo oluşacak.
Elbette, bu gelişmelere karşı, onları yumuşatabilecek argümanlar da üretilecek. Ancak iktidar seçmeni için bile bunların kabul görmesi giderek zorlaşıyor. Mesela, “neticede bir yerel seçim, İmamoğlu Erdoğan’ın dengi mi?” türünden bir açıklamanın ikna edici olabilmesi, Erdoğan’ın 31 Mart kampanyasını tek başına sürdürmüş olması -daha önemlisi kendi seçmeni tarafından da öyle algılanması- nedeniyle pek mümkün değil. Erdoğan’ın her türlü olumsuzlukla ilişkisinde devreye giren “teflon zırh” yüzeyi de aşırı kullanımdan iyice yıpranmış durumda. Ayrıca Binali Yıldırım, -referandum sürecinde olduğu üzere- Davutoğlu gibi başarısızlık faturasının kesilip gönderilmesiyle tabanı yatıştıracak bir sima değil. Mağduriyet kartının, güçsüzlük itirafı sayılmaya başlanacağı/başlandığı eşiğe de fazlasıyla yaklaşılmış durumda.
Erdoğan’ın kendi çekirdek tabanına ne dese inandırabilen, hangi yöne dönse arkasına kalabalıklar toplayabilen bir lider olduğuna kuşku yok. Defalarca bunu kanıtlayan sonuçlar aldı. Son olarak meydanlarda “ekonominin patronu benim” demesine rağmen hâlâ krizle ilişkisi yokmuş havasını sürdürebilmesi bu yüzden. İktidarın taban profili ve bu tabanın iktidarla kurduğu ilişki, hâlâ büyük kaymaları, kopmaları engelliyor. Erdoğan’ı özel olarak koruyan dinamiklerden biri de, muhalefetin bitmeyen paradoksu: Eleştirinin merkezine Erdoğan’ı yerleştirince iktidarın ihtiyaç duyduğu gerilime ortak olup konsolidasyona -kesin kaybedecekleri blok/kimlik sayımına- katkı vermiş oluyor. Erdoğan yokmuş gibi davranınca da, sorunların asli kaynağının görünmez olmasını sağlayan koruma kalkanına destek sağlıyor. Bu yüzden, çok zarar yerine hep az faydaya razı oluyor. Ama artık Erdoğan iktidar sorunlarını muhalefetle girdiği ilişkiyle değil, kendi destek çevresiyle çözmek zorunda ve burada denklem ters işliyor.
Yerel seçimlerin ittifaklı olup olmayacağıyla ilgili tartışmadan başlayarak, beka davası stratejisi, 31 Mart sonuçları, sonuçlara itiraz süreci ve yenileme kararına ek olarak, 23 Haziran stratejisi üzerine yürütülen bütün tartışmaların içeriği, İstanbul seçimi sınırlarını aşıyor. Taktik bir hatayı düzeltmek biçiminde dile getirilen kampanya değişikliği, önceki temaları ısrarla zorlayan -Bahçeli ve Soylu gibi- aktörlerin hâlâ sahnede oluşu, seçmenin aklını çelme uğruna yaratılan kafa karışıklığı derin yapısal sorunları daha da büyütüyor. Seçim stratejisi için ortaya konulan “kendi tabanındaki oluşan eksik performansı tamamlama” ile Erdoğan’ın ortalıkta görünmemesi tercihi birlikte düşünüldüğünde, daha karmaşık bir soru ortaya çıkıyor: Sorun Erdoğan’ın tabanı motive etme yeteneğinde mi, bu temasın önüne çıkan yeni engellerde mi? İktidarı korumak için girilen mutlak çoğunluk tuzağına açılan kapının arkasında aslında neler oluyor?
Bu noktadan sonrasını spekülasyona girmeden konuşmak zor. Özel yetenekleri olsa da olmasa da Erdoğan’ın bu kadar yıllık deneyimden sonra, hem bu yapısal sorunları hem de bu stratejinin olası komplikasyonlarını görmüyor ve hesaplamıyor olması imkansız. Belki tartışma, bunlara ne kadar müdahil olduğu veya ne kadar mecburiyetler kıskacında hareket ettiği hakkında olabilir. İstanbul seçiminin yenilenmesi kararında Erdoğan’ın ne kadar istekli olduğu da, sadece açık işaretlerle anlaşılır gibi durmuyor. Şimdi yoğun biçimde konuşulan ve servis edilen, “Erdoğan’ı saklayarak seçim kazanma” veya “yenilgiden Erdoğan’ı koruma” iddialarının da, “tek adamın” gücüne güç katmayacağı açık. Bütün krizleri “ileriye kaçarak” atlamaya çalışan iktidarın, İstanbul seçimini yenileme kararıyla sorunu erkene çağırmış olması ve seçim sonrasına itilen hesaplaşmanın dozunu fazla büyütmüş olması ihtimali de, spekülasyonlara fazla açık.
Yazarlar
-
Mücahit BİLİCİTektonik Kırılmalar: Liberalizmin Tasfiyesi ve Müslümanlar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayÇin yoksulluk tuzağından nasıl çıktı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERBolsonaro’nun tarihi mahkûmiyeti 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDemokrasinin içerideki ve dışarıdaki dinamikleri 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTürk-Rus-Çin ittifakı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZCHP’liler için bir seçimlik başarı mı, Türkiye’nin demokratik dönüşüm mü? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet farkında mı? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞUR“Bize bir ömür daha lazım…” 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKültürel hegemoni savaşı: Türkiye’ye bak, Amerika’nın geleceğini gör 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENYeni Diyanet İşleri Başkanı 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluZeytine ağıt 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünyayı çılgınlar yönetiyor; akıllı olmak gerek… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciKalıcı fakirlik ve pahalılık 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRCHP’ye kayyım davasında AK Parti’nin eli var diyen yok ki… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖzgür Özel ve siyasi drama… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunStalin ‘Huzur Türklükte’ demiş! Cidden mi? 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanTopunuz bir İspanya Başbakanı kadar olamadınız... 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANTürkiye kötüye gidiyorsa AKP’nin oyu neden yüzde 30 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu Ergilİç Sömürge: Gücün İçeriye Yöneldiği Karanlık Düzen 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTeflon siyaset 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBaşkan’ın bütün akbabaları aşkına 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRAltın ve boksit madenleri, elektrik, kahveci… Yeni bir el koyma mı geliyor? 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “Al sana misilleme”… 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEskinin Öldüğü, Yeninin Henüz Doğmadığı Bir Dönem.. 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluHukuksuzluktan daha pahalı bir nesne yok 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞ“BACASIZ SANAYİ” ALARM VERİYOR… 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSınırsız küstahlığın sınırları; acziyetin sınırsızlığı 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKKıyamet saatini durdurmak 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalCharlie Kirk cinayeti ve ‘radikal sol’ 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANGerilimle yönetmek ya da gerilimi yönetmek 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’nin diğer dertleri… 10.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUTürkiye’nin Kürt Sorununu çözecek yaklaşım neden Suriye’de uygulanmasın? 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞGürsel Tekin konusunun pek konuşulmayan tarafı 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'nin umudu eğitim: Cumhuriyet’in en önemli başarısı, bugün sınav usulsüzlüğü ve fırsat eşitsi 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞCassandra Çığlığı* 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇKudüs, ey Kudüs! 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.08.2025
17.08.2025
17.08.2025
21.07.2025
6.07.2025
30.06.2025
27.05.2025
6.04.2025
23.02.2025
16.02.2025