Kemal CAN
Rakamlar bazen fazla soğuk. Çok iyi bildiğimizi düşündüğümüz gerçekler, kanıksadığımız rakamlar halinde önümüze geldiğinde olanı tam anlayamıyoruz. Mesela her ay açıklanan işsizlik oranı bir yüzde olarak söylediğinde, kaç evdeki aç geçirilen, soba yanmayan geceden bahsedildiği tam anlaşılmıyor. 4,5 milyonu aşan işsizin, yeterli para girmeyen en az üç milyon ev ve aileleriyle yaklaşık 10 milyona yakın insan demek olduğunu göstermiyor. Yüzde olarak ifade edilen bu rakamlar, iş aramaya devam edecek enerjisi kalmamışları, vazgeçmişleri de saymıyor. Bu ülkeyi yönetenler, işsiz olan yüzdenin dışındakilerin çalıştığını sanıyor. Böyle düşünmenin ayıbı yetmezmiş gibi bir de çemkiriyorlar: “İş bulanlardan bahsetmezler ama…” İş aramaya çaresizce devam eden genç işsizlerin oranının yüzde 26’nın üzerinde olması, üniversite mezunu kadınların yüzde 40’nın işsiz bulamaması rakamlardan çok daha fazla şey anlatıyor. Ebeveynlerin çocuklarından, çocukların ana-babalarından saklamaya çalışırken helak oldukları hayal kırıklıkları, çaresizlikler, bunalımlar ve korkular. “Dengelenme, toparlanma” lafları, bu sayıların ama asıl olarak yaşanan bu derin acıların yerli yerinde durduğu gerçeğini değiştirmiyor.
İş bulduğu ve çalışabildiği için mutlu olması, şükretmesi ve nankör olmaması istenenlerin resmi de hayli bulanık. Bu ülkede iş bulabildiği için mutlu olması beklenen çalışanların 10 milyonu (her üç çalışandan biri) asgari ücret alıyor. (Kaynak: DİSKAR). Asgari ücretle çalışmak; 2558 TL brüt ücret almak, yani cebine 2020 TL para girmesi demek. İktidarın istediği enflasyon rakamlarını tutturmak için acayip “sepetler” kullanan, kimsenin maksatlı bir kötümserlik beklemeyeceği TÜİK bile orta ağırlıkta bir işte çalışan işçinin, bir aylık gıda harcaması için gerekli paranın 2 bin 331 TL olduğunu söylüyor. 2020 yılı için asgari ücret seviyesini belirlemede referans olacak bu rakamla TÜİK, 2019 yılında asgari ücret alanın aç kaldığını itiraf etmiş oluyor. TÜRK-İŞ araştırmasında da, 2019 Kasım ayı için evli olmayan-çocuksuz bir çalışanın ‘yaşama maliyetinin’, yani ancak hayatta kalabileceği sefalet ücretinin 2.577 TL olduğu söyleniyor. Zaten dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 2.100 TL olarak hesaplanıyor. Yani hangi hesaba bakarsak bakalım, asgari ücret alan insanların –eve giren birden çok gelir yoksa- önemli bölümü, aileleriyle birlikte açlık ve sefalet içinde.
Memleketin açlık ve yoksulluk sınırı altındaki nüfusu için, kimse yüzde yirmilerin altında bir rakamdan bahsetmiyor. Hesaplamaların en iyimseri beş kişiden birinin, en kötümseri üç kişiden birinin yoksulluk sınırı altında yaşadığını söylüyor. Her an bu sınırın altına düşebileceklerinden korkanların sayısı da sürekli büyüyor. Bütün grafikler, son iki yılda yaşam standartlarında geometrik biçimde düşüş gösteriyor. Bütün araştırmalarda, bir önceki yıla göre durumunun daha kötü olduğunu söyleyenler artıyor, sonraki yıl daha iyi olacağını umanlar hızla azalıyor. Prof. Dr. Korkut Boratav’ın “krizin toplumsal bunalım aşamasına geldiği” görüşünü doğrulayan bir tablo bu. Krizin daha önceki evrelerinde bile önemli siyasi değişimler olacağı beklentisi yüksekti. Ekonomik göstergelerle siyasal davranış arasındaki direkt bağlantının hızlı sonuç vereceği öngörülüyordu. Beklendiği gibi olmadı. Olmasını durdurmak için devreye alınmış siyasi müdahaleler yanında, ekonomik endişenin sınırındaki en yoksul kesimler “değişikliğin getireceği risk” umacısını satın aldı (2018 seçimi). Ekonomik olarak biraz kafasını kaldırabilmiş olanlar, AKP’nin yarattığı yeni orta sınıf olarak tarif edilenler de “kazanılmışları kaybetme korkusunu” benimsedi.
Geçtiğimiz hafta yazdığım “değiştirmek mi, sürdürmek mi zor? yazısında, iktidarın ekonomik endişeleri kendisinden uzak tutmak için “sürdürülebilirlik” stratejisini seçtiğini öne sürmüştüm. Ancak aynı yazıda iktidarın bu tercihinin, ekonomik krizi kendi yaşamında somut olarak hissetmeye başlayan tabanında, yavaş ama başladıktan sonra geri döndürülmesi zor bir kırılma yaratabileceğini yazmıştım. KONDA ve Metropoll araştırmalarında ortaya çıkan kararsız oy tırmanışının bir gösterge sayılabileceğine işaret etmiştim. Ayrıca seçmenlerin yönetim ve sistem tartışmalarının ekonomiyle bağını kurmaya başlayabileceğine dikkat çekmiştim. Henüz bütün ayrıntıları yayınlanmamış olsa da MAK Araştırma’nın son anketi de, diğer çalışmaları ve benim ihtimal olarak öne sürdüklerimi teyit eden sonuçlar veriyor. İktidara daha yakın olduğu bilinen MAK Araştırma Başkanı M. Ali Kulat, referandumda evet diyenlerin dörtte birinin hayır safına geçtiğini, bugün bir oylama yapılsa parlamenter sisteminin büyük bir destek alacağını söylüyor. Parti ismi vermeden AKP’yi ima ederek, seçmenlerin yüzde 25’inin kararsız kümesine geçtiğini ama geri dönüp dönmeyeceklerinin belirsiz olduğunu öne sürüyor. Bu verilerin toplamı büyük bir oy kaymasını değil ama önemli bir potansiyel değişimini gösteriyor.
Üç yıl içinde “durumum daha kötü oldu”, gelecek yıl için “daha iyi olacağını beklemiyorum” diyenler yüzde 55-60 seviyesinde. Önce ülkenin uçuşa geçmesinin, ardından bekasının garantisi olarak sunulan sistem değişikliğine karşı olanlar yüzde 60’lara dayanmış. Yaşadıkları ekonomik zorlukları sistem ve dolayısıyla sistemin ısrarcıları ile ilişkilendirmeye başlayanlar artık çoğunluk. Böyle bir tablo, “kararsızlar istatistiki olarak dağıtıldığında” iktidarın 50+1’i sağlıyor olmasını önemsiz hale getiriyor. Dünya ekonomisinde ortaya çıkan parasal gevşeme ve şantajcı dış politika imkanlarıyla dayanıklılığının artacağını düşünen iktidar, yine taktik bir hata yapıyor. “Eli genişlediğinde” ilk adımı Kanal İstanbul ile atmak, Suriye’ye TOKİ hamlesine petrol işini katmak, ekonomik ve siyasal faydalarının tabana yayılması kolay olmayan girişimler. En anlamayan için bile, “öncelikle kurtarılacaklar” konusunda sevimsiz bir resim sunuyor. Simit sarayını kurtarmak, medyasında “Hollanda yoksulluktan kırılıyor” haberleri yaptırmak, israfı göze sokmaktaki inat artık kendi tabanı için de rahatsızlık verici. Zorlandığında girdiği “tehlikesiz” yolda manevra zamanını kaçıran iktidar, bu yüzden konjonktürel rahatlamayı destek toparlamakta kullanamayabilir.
Yazarlar
-
Mücahit BİLİCİTektonik Kırılmalar: Liberalizmin Tasfiyesi ve Müslümanlar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayÇin yoksulluk tuzağından nasıl çıktı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERBolsonaro’nun tarihi mahkûmiyeti 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDemokrasinin içerideki ve dışarıdaki dinamikleri 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTürk-Rus-Çin ittifakı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZCHP’liler için bir seçimlik başarı mı, Türkiye’nin demokratik dönüşüm mü? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet farkında mı? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞUR“Bize bir ömür daha lazım…” 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKültürel hegemoni savaşı: Türkiye’ye bak, Amerika’nın geleceğini gör 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENYeni Diyanet İşleri Başkanı 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluZeytine ağıt 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünyayı çılgınlar yönetiyor; akıllı olmak gerek… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciKalıcı fakirlik ve pahalılık 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRCHP’ye kayyım davasında AK Parti’nin eli var diyen yok ki… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖzgür Özel ve siyasi drama… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunStalin ‘Huzur Türklükte’ demiş! Cidden mi? 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanTopunuz bir İspanya Başbakanı kadar olamadınız... 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANTürkiye kötüye gidiyorsa AKP’nin oyu neden yüzde 30 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu Ergilİç Sömürge: Gücün İçeriye Yöneldiği Karanlık Düzen 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTeflon siyaset 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBaşkan’ın bütün akbabaları aşkına 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRAltın ve boksit madenleri, elektrik, kahveci… Yeni bir el koyma mı geliyor? 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “Al sana misilleme”… 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEskinin Öldüğü, Yeninin Henüz Doğmadığı Bir Dönem.. 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluHukuksuzluktan daha pahalı bir nesne yok 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞ“BACASIZ SANAYİ” ALARM VERİYOR… 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSınırsız küstahlığın sınırları; acziyetin sınırsızlığı 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKKıyamet saatini durdurmak 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalCharlie Kirk cinayeti ve ‘radikal sol’ 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANGerilimle yönetmek ya da gerilimi yönetmek 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’nin diğer dertleri… 10.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUTürkiye’nin Kürt Sorununu çözecek yaklaşım neden Suriye’de uygulanmasın? 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞGürsel Tekin konusunun pek konuşulmayan tarafı 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'nin umudu eğitim: Cumhuriyet’in en önemli başarısı, bugün sınav usulsüzlüğü ve fırsat eşitsi 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞCassandra Çığlığı* 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇKudüs, ey Kudüs! 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.08.2025
17.08.2025
17.08.2025
21.07.2025
6.07.2025
30.06.2025
27.05.2025
6.04.2025
23.02.2025
16.02.2025