Kemal CAN
“Muhalefet değişmeden iktidar değişir mi?” Gazeteci Murat Yetkin, kişisel bloğunda yazdığı makaleye bu başlığı atmıştı. Yetkin, açtığı tartışmayı Türkiye’nin siyasi tarihinden iki önemli örneği göstererek gerekçelendiriyor: Bir tanesi 70’li yıllarda Ecevit öncülüğünde yaşanan CHP’nin değişim atağı, diğeri Erdoğan liderliğindeki AKP. Muhalefet içinden başlayan kuvvetli değişim rüzgarlarının, hatta içinden geldikleri hareketleri epey zorlayan “yeniliklerin”, genel siyasi tablonun değişimindeki etkisine işaret ediyor. Bu hareketliliğin iktidarları nasıl değiştirdiğini, şaşırtıcı oy kaymaları yarattığını anlatıyor. Şimdilerde çok sık gündeme gelen “değişim güçlüğü” veya siyasi tablodaki hem iktidarı hem muhalefeti esir alan tıkanmaya bu pencereden cevap arıyor.
Son dönemde yapılan bütün araştırmalarda -seçmen davranışlarını biçimlendiren temel göstergeler tepetaklak olmasına rağmen- henüz çok sert bir değişim rüzgarı ölçülemiyor. Ölçülenler, küçük oy hareketleri, iktidar blokunda zayıf bir erime, muhalefet partilerinde hafif kıpırdanmalar (aralarındaki geçişler) ve giderek büyüyen kararsız kalabalığı. Üstelik bu “donmuş” siyasi tabloyu aşırı verimsiz hale getiren, hem iktidar hem muhalefet blokunda mevcut durumu sürdürmeyi mümkün kılacak geçici bir tatmin yaratabilmesi. İktidar çok güçlü bir “değişim tehdidi” görmediği için durumu idare edebileceğine inanıyor, muhalefetin belirleyici aktörleri de “kendiliğinden” gelişen süreci yeterli sayabiliyor. En azından kimse değişmek zorunda olduğunu hissetmiyor ya da bunu tek seçenek olarak görmüyor. Elbette değişim talebi ve yönünün, belirginleşip yeterli doyuma ulaşamamış olduğu da düşünülebilir.
Murat Yetkin’in hatırlattığı örnekler gerçekten Türkiye siyasi tarihinde önemli eşikler. Dünyadan da pek çok benzer örneğini bulmak mümkün. Hızla yükselen değişim dalgaları, cesur ve etkili yeni aktörler ve karşı konulmaz “yenilik” baskısı, çok önemli siyasi dönüşümleri başlatabiliyor, en azından neredeyse donmuş gibi duran kilitlenmeleri kırarak şaşırtıcı iktidar değişimleri yaratabiliyor. Bazıları daha köklü değişimler, bazıları sadece yenilenme olarak ifade edilebilecek bu süreçler, bazen daha kalıcı, bazen de çok geçici oluyor. Yaşanan değişimin gücü ve kalıcılığı onu besleyen dinamiklerin nitelik ve niceliği ile yakından ilgili. Aktörlerle ve sadece söylemle sınırlı olduğunda başka, daha derin dinamiklerin etkisiyle desteklendiği zaman daha da başka sonuçlar yaratıyor. İlk etki ile derinlik ya da ikincil etkiler paralel olmayabiliyor.
Dünyaya hakim olan konjonktür, esmekte olan ve devam edeceği beklenen iktisadi-toplumsal rüzgarlar, baskın hale gelen düşünme kalıpları, güçlü biçimde yükselen talep, beklenti ve bazen de itirazlar, “değişim” etkisini ya daha yükseklere kadar çıkartıyor ya da kısa bir ittirmenin arkasından ortada bırakabiliyor. İngiltere’de Tony Blair’in becerebildiği “iktidar değişiminde” yaşandığı gibi, sonraki uzun yıllar boyunca ayağa dolanacak bir “zihniyet” kilidi yaratabiliyor. Aşırı aynılaşarak bütün tercih farklarından soyunan (gömlek değiştiren veya rakipleriyle aynı gömleği giymeye başlayan) Avrupa sosyal demokrat (hatta bütün merkez) partilerinin yaşadığı gibi. Yani bazen sonuç almaya yarayan “değişim”, daha sonra uzun bir süre boyunca “değişim” şansını durduran bir “tıkaç” haline gelebiliyor.
Bazen de -AKP örneğinde gördüğümüz gibi- sürekli değişiyor ve yenileniyormuş gibi görünen yapılar, şekilsizliğe dönüşen bir elastikiyet kazanabiliyor. Trump veya son yılların popülist aktörlerinde görüldüğü üzere, arkaik sağcılık, “yenilik” ambalajında tekrar servis edilebiliyor, taze bir trende dönüşebiliyor. Macron gibi etkisi bir seçim sürebilen “proje” liderlikler, “değişim” olarak algılanabiliyor. Arkasında güçlü bir siyasi iddia varmış gibi duran popüler çıkışlar (mesela Syriza) saman alevinden daha uzun sürmüyor. “Değişim” sadece niyetle ilgili bir mesele olarak yaşanmıyor veya söz konusu niyetin etki gücü, pek çok faktöre bağlı olarak farklı sonuç yaratıyor. Ancak elbette bir başlangıç noktası olarak liderlik düzeyindeki “niyet” yine de çok çok önemli.
Murat Yetkin, mevcut siyasi tablodaki aktörlere bakarak, “değişme” hevesindeki önemli eksikliklere ve engellere dikkat çekiyor. Bu ataklığı gösteren liderler veya iradeler ortaya çıkmadığında siyasi tablonun aynı kalmasına da fazla şaşırmamak gerektiğini söylüyor. Gerçekten sadece parti liderlerine bakmayıp, parti teşkilatlarına veya sesi daha yüksek çıkan diğer aktörlere ve hatta dikkat çekici seçmen eğilimlerine, muhalefet medyasının “ana akım” mecralarına bakılınca, iktidarı değiştirme hedefiyle hareket eden muhalefetin kendi değişiminden pek bahsetmediğini görüyoruz. Mevcut liderlikleri, yürütülen stratejiyi eleştirenlerin, “öze dönüş” gibi temaları, “sapma” endişelerini daha çok kullandığına tanık oluyoruz. Yani tavan değişme istidadı göstermiyor belki ama tabandan da değişim tazyiki gelmiyor. Değişim aktörlerden ibaret tanımlanıyor, yönü ve gerekçeleri ortaya konamıyor.
Genel siyasi tablo (elbette iktidar) değişecekse, üç şeyden en az birinin değişmeye başlaması, değişimi zorlayacak hamleler yapması veya değişmek zorunda kalması lazım. Ya şartlar ya iktidar ya da muhalefet değişecek. Elbette bu üç başlığın çok sayıda alt başlıkları var. Bir süredir iktidar, şartların yarattığı baskıyı hafifleterek (yok sayarak), muhalefet ise şartların değişmesinin veya iktidarın sıkıntılarının yeterli olacağını hesaplayarak hareket ediyor. Yani herkes diğer parçaların değişimine odaklanmış durumda. Zaten iyice daralmış olan siyaset, bu yüzden taktik hamlelerden ibaret hale geliyor. En çok başvurulan kavram “değişim” değil konsolidasyon oluyor. Herkes pozisyonunu tahkim ettikçe kararsız denge devam ediyor. İktidar cephesi bu tıkanmayı, kendisi için tehlike oluşturan “değişim” fikrini uzakta tutmak için daha elverişli buluyor olabilir. Fakat muhalefet tarafında bunu makul hale getirecek gerekçe bulmak daha zor.
Yazarlar
-
Mücahit BİLİCİTektonik Kırılmalar: Liberalizmin Tasfiyesi ve Müslümanlar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayÇin yoksulluk tuzağından nasıl çıktı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERBolsonaro’nun tarihi mahkûmiyeti 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDemokrasinin içerideki ve dışarıdaki dinamikleri 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTürk-Rus-Çin ittifakı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZCHP’liler için bir seçimlik başarı mı, Türkiye’nin demokratik dönüşüm mü? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet farkında mı? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞUR“Bize bir ömür daha lazım…” 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKültürel hegemoni savaşı: Türkiye’ye bak, Amerika’nın geleceğini gör 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENYeni Diyanet İşleri Başkanı 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluZeytine ağıt 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünyayı çılgınlar yönetiyor; akıllı olmak gerek… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciKalıcı fakirlik ve pahalılık 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRCHP’ye kayyım davasında AK Parti’nin eli var diyen yok ki… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖzgür Özel ve siyasi drama… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunStalin ‘Huzur Türklükte’ demiş! Cidden mi? 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanTopunuz bir İspanya Başbakanı kadar olamadınız... 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANTürkiye kötüye gidiyorsa AKP’nin oyu neden yüzde 30 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu Ergilİç Sömürge: Gücün İçeriye Yöneldiği Karanlık Düzen 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTeflon siyaset 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBaşkan’ın bütün akbabaları aşkına 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRAltın ve boksit madenleri, elektrik, kahveci… Yeni bir el koyma mı geliyor? 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “Al sana misilleme”… 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEskinin Öldüğü, Yeninin Henüz Doğmadığı Bir Dönem.. 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluHukuksuzluktan daha pahalı bir nesne yok 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞ“BACASIZ SANAYİ” ALARM VERİYOR… 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSınırsız küstahlığın sınırları; acziyetin sınırsızlığı 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKKıyamet saatini durdurmak 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalCharlie Kirk cinayeti ve ‘radikal sol’ 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANGerilimle yönetmek ya da gerilimi yönetmek 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’nin diğer dertleri… 10.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUTürkiye’nin Kürt Sorununu çözecek yaklaşım neden Suriye’de uygulanmasın? 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞGürsel Tekin konusunun pek konuşulmayan tarafı 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'nin umudu eğitim: Cumhuriyet’in en önemli başarısı, bugün sınav usulsüzlüğü ve fırsat eşitsi 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞCassandra Çığlığı* 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇKudüs, ey Kudüs! 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.08.2025
17.08.2025
17.08.2025
21.07.2025
6.07.2025
30.06.2025
27.05.2025
6.04.2025
23.02.2025
16.02.2025