Serdar KAYA
Berlin’in en büyük tarihi zenginliklerinden biri, Doğu Almanya devletinin kurumsal kültürünü yansıtan yapılara da sahip oluşu. Soğuk yüzlü binalar, ya da kaba saba mobilyalarda döşeli devlet daireleri, bu kurumsal kültürün ilk göze çarpan özellikleri arasında. Bu sevimsizlikte Hitler döneminin de önemli bir payı olduğu muhakkak. Ancak, komünizm, ilgili sevimsizliği azaltmak bir yana, pekiştirmiş gibi duruyor. Bunu ilk olarak Stasi Müzesi’nde fark ettim.
Stasi Müzesi
Başkalarının Hayatı (Das Leben der Anderen) adlı Oscar ödüllü filmden sonra dünyada daha çok tanınan Stasi, Doğu Almanya’nın güvenlik/istihbarat bakanlığı (Ministerium für Staatssicherheit). Doğu Almanya’nın tarih olmasının ardından, bakanlık binası müze olarak hizmet vermeye başlamış. İlginç olan, Stasi binasının, dış görünüşü itibariyle tipik bir T.C. devlet kurumunu andırıyor olması. Bina, Berlin’den Türkiye’ye getirilse ve üzerine “Devlet Su İşleri”, “Ziraat Bankası Genel Müdürlüğü” ya da “İnönü Lisesi” yazılacak olsa, herhalde hiç kimseye tuhaf gelmez. Dış cephedeki bu çarpıcı benzerliğin, binanın içine girildiğinde de devam etmesi ayrıca şaşırtıcı. Mobilyalardan merdivenlere dek bütün öğeler, Türkiye’dekilerle aynı özellikleri taşıyor. Girişteki danışma ofisi kantin yapılsa ve herhangi bir köşeye bir nöbetçi öğrenci masası konsa, bina bir çırpıda bir M.E.B. okuluna dönüşebilir. Aynı şekilde, ortalığa lacivert üniformalı polisler salınarak herhangi bir T.C. emniyet müdürlüğü ortaya çıkarabilmek de mümkün.
DDR Müzesi
Türkiye ile Doğu Almanya arasındaki benzerlikleri görmek isteyenler için Berlin’de aslında Stasi’den daha iyi bir adres de var: DDR Müzesi. [1] Doğu Almanya’daki günlük hayat konusunda ziyaretçileri bilgilendirme amacıyla tasarlanmış olan müzenin bir bölümü, tipik bir daire olarak döşenmiş. Bu daireye bakarak, “Tipik bir Doğu Alman ailenin ev hayatı nasıldı?” sorusuna cevap bulmuş oluyorsunuz. Burada enteresan olan ise, ilgili dairenin, Türkiye’de Turgut Özal öncesi dönemi ya da en azından seksenli yılları hatırlayanların kendilerini evlerinde hissedecekleri türden bir yer olması. Mobilya üretiminin ya da ithalatının ve dolayısıyla da opsiyonların (Parti üyeleri olmasa da en azından sefil halk için) sınırlı olduğu bir dönemi yansıtan bir oturma odası, akşamları ailece hantal koltuklara oturup devlet televizyonuna bakılan acınası bir yeri andırıyor. Dairenin ortamını (en azından 2014 yılı itibariyle) başka türlü yorumlamak zor. Zira ben odadayken, açık olan televizyondaki adam (sanırım) Doğu Alman parlamentosunda ateşli bir konuşma yapıyor ve salondakilerden kuvvetli alkışlar alıyordu. Ne var ki, müze ziyaretçileri adamın söylediklerine gülüyorlardı. Zamana yenik düşmek işte böyle bir şey… 1970′lerde Doğu Almanya’da doğup böyle şeylerin alkışlandığı bir ortamda büyümek korkunç bir şey olmalı. (Tabii aynı şey 1970′lerde Türkiye’de doğmak için de geçerli. Ama Türkiye’de doğmak için iyi bir sene var mı, emin değilim.)
DDR müzesindeki bir diğer dikkat çekici köşe ise, tipik bir Doğu Alman bürokratının masasıydı: Kaba saba bir masa; masanın üzerinde bir saksı; çekmecede kemik çerçeveli kalın bir gözlük; ve masanın arkasındaki duvarda üç ulu önderin portreleri… [2] Masanın yanına bir de not düşüp açıklamışlar; meğer bu bürokratlar böyle bir masabaşında sıkıcı bir hayat yaşar, arada sırada da çekmecelerinden kravatlarını alıp toplantılara giderlermiş… [3]
Trabant
Doğu Almanya’daki günlük hayatın en tipik öğelerinden biri de Trabant marka otomobiller. Murat 124 ile Anadol karışımı küçük bir araba olan Trabant, 1957 ila 1991 yılları arasında Doğu Almanya’nın Saksonya eyaletinde üretilmiş. Dahası, onlarca yıl boyunca görüntüsünde çok ciddi bir değişiklik olmamış, modeli yenilenmemiş. Trabant, diğer Doğu Avrupa ülkelerinde de yaygın olarak kullanılmış. Hatta, komünizmin sona ermesinin ardından Bulgaristan üzerinden Türkiye’ye de çok sayıda Trabant girmiş.
Bugün ise, Trabant, artık geçmişe dair bir hoşluk durumunda. Oyuncak Trabant otomobillerin Berlin’de en sık rastlanan hediyelik eşyalar arasında olması ya da şehirde küçük bir Trabant Müzesi bulunması, bu hoşluğun bir yansıması. Ancak, bu gibi şeyler, Trabant’ın tamamen ortadan kalktığı anlamına gelmiyor. Hatta, Berlin’e gitmişken Trabant kiralamak da mümkün. (Benim vaktim olmadı. Ama kiralayanları gördüm. Arabanın eskiliğinden midir, yoksa şöförlerin eski arabalara aşina olmamalarından mıdır bilemiyorum, ama araba şehir içinde 20 kilometre hızla seyrederken bile büyük bir eziyet çekiyormuş gibi sesler çıkarıyordu.)
Otarşi mevzuu (Türkiye’ye dönüş)
Acaba Anadollara binip Aselsan marka cep telefonları kullansak, ya da tek kanallı devlet televizyonunu izleyip Türkiye Türklerindir gazetesi okusak, Türkiye daha mı güzel bir yer olurdu? Bu soruya bugün “Evet” cevabı veren pek kimse çıkmaz herhalde. (Ya da en azından ben öyle umuyorum.) Ama şu da doğru ki, dışarıdan gelen her şeye şüpheyle bakmak, en azından 90′lara dek Türkiyeli olmanın temel şartı gibiydi. Zamanında kim bilir kaç kişiden duydum: Atatürk memleketi düşmanlardan kurtarmış; ama onlar buralardan gittikten sonra McDonald’slarla, Coca Colalarla geri gelmişler! Yani ülkemizi yeniden işgal etmeye başlamışlar!
Ben saf aklımla adamların hamburger satmak için geldiklerini zannediyordum ama, meğer işin aslı başkaymış… Amaç, Anadolu’yu yeniden işgal etmekmiş. İnsan öğrenince üzülüyor tabii. “Keşke bizi Anadollarımızla, Sultanahmet Köftecimizle baş başa bıraksalarmış” diyor.
Peki ya Türkiye ikiye bölünseydi…
Türkiye hiçbir zaman Doğu Almanya olmadı. Ama Türkiye’de komünizmi olmasa da, en azından yerli malını ve hatta otarşiyi savunmak neredeyse her zaman vatanseverlikle eşdeğer olageldi. Yani aslında sadece memurlarımız ve devlet kurumlarımız benzemiyor Doğu Almanya’ya. Cumhuriyetin kuruluş yıllarından gelen başka şeyler de söz konusu.
Hal böyle olunca, insan ister istemez, “Keşke Kemalist Türkiye’nin yanı sıra bir de Batı Berlin misali bir Batı Türkiye’miz olsaydı” diye düşünüyor. Belki bu şekilde bölünen Almanya’nın tecrübesini bizler de karşılaştırmalı olarak yaşama imkanına sahip olurduk. Aradan onyıllar geçtikten sonra, (sözgelimi) Yerli Malları Haftası kutlayan Türkiye ile Kutlamayan Türkiye’nin vardığı noktalar, herhalde herkes için son derece öğretici olurdu. Acaba hangi taraftakiler aradaki duvarı hayatları pahasına aşmaya çalışarak diğer tarafa geçmek isterlerdi?
______
[SONRAKİ YAZI: Berlin notları (3): Naziler]
______
[1] DDR, Demokratik Alman Cumhuriyeti anlamına gelen Deutsche Demokratische Republik ifadesinin kısaltması.
[2] Şahıs kültü, portrelerin yanı sıra, heykeller de içermiyor değil. DDR Müzesi’ne çok yakın bir noktada olan Marx-Engels Forum adlı parkta yer alan Marx ve Engels heykeli, Berlin’deki en meşhur yapıtlar arasında. 1986 yılında yapılan heykellerin 1990′da iki Almanya’nın birleşmesinin ardından kaldırılmasını isteyenler olmuşsa da, gerek tarihi önemleri gerekse sanatsal değerleri nedeniyle heykellerin parkta kalmasını isteyenlerin görüşü ağırlık kazanmış.
[3] Bir ülkede eğlendirerek öğreten popüler müzelerin bulunmamasının büyük bir eksiklik olduğunu da bu noktada belirtmek gerekli. Zira, Türkiye’de müze deyince insanların aklına çanak çömlek sergilenen binalar geliyor. DDR Müzesi, bu tarifin tamamen dışında kalan bir örnek. Müzenin resmi sitesindeki video, bu konuda bir fikir verebilir.
______
Fotoğraf: Trabant marka bir otomobil, Berlin (24 Haziran 2014, Serdar Kaya)

Yazarlar
-
Mücahit BİLİCİAkademi hakikatin peşinde midir? 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli tavır mı koydu? 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENSiyasette kim kiminle yürür? 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolToplu iğne hikayesi 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünya medyasına bıraksanız… 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuYa casus ya kayyım… 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAmalı Fakatlı 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkan'Casusluk' dosyasında ne var? 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt çözümüne neden olumlu bakmalı? 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHaram paranın faizi helal midir? 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERMea Culpa 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCumhuriyet 'ilan' ve 'inşa' edilen bir devlet şeklidir 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRSavcı ‘İngiliz casusu’ olmakla suçluyor! Yöneticisi olduğu şirkete siber güvenlik ihalesi verildi 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünTürkiye üstündeki baskı artar mı? 29.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMami, IKE ve Hüseyin-1 29.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî casusluk suçu 29.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATarihi Fırsata Sahip Çıkalım... 29.10.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞHamdi Ulukaya (Çobani) en zengin Türkiyeli seçilmesi üstüne... 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBu bir haber değildir: Türkiye, doğal alan kaybında birinci 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFed mi, TCMB mi? Çetrefilli bir soru, ironik bir cevap 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBürokrasi, tarımın gerisinde kaldı 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZPKK’nın son açıklaması: Süreç devam ediyor, ama nasıl ? 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselMerkez Bankası zor bir viraja girdi 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUTrafik, yargı ve casusular 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRBatı’nın krizi, küresel düzenin çözülüşü: Türkiye için dönüm noktası üzerine senaryolar ne? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanBöyle giderse bu tren bu tünelden çıkmaz 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞALTINA, DÖVİZE BAK GÖR HALİNİ… 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm süreci… Yüzlerde hâlâ niye kaygı ifadesi var? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNPKK’nin çekilme hamlesi ne anlama geliyor? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANNereye doğru gidiyoruz? 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’de milliyetçiliğin reformu meselesi 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçayİstikrarsızlık üreten istikrar programı 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalProtestolar Amerika’yı sallıyor (mu?) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHukuk binasını yıkmayın efendiler 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBir toplum geleceğe nasıl hazırlanır? 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezKültürel hegemonya: “Hay Bin Yakzan” bize ne söyler? 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTKürt siyasi temsili sorunu 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞTrump’ın meşruiyeti var mı ki! 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIREkonominin düzelmesi Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bağlı… 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar dışarıda güvercin içeride şahin: Neden? 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAMilli takım ışık saçtı: Maçın kahramanını açıkladı 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENSadece DEM mi, ya CHP'nin ettikleri? 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
















































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.06.2019
17.06.2018
6.04.2015
23.03.2015
16.03.2015
20.01.2015
15.01.2015
17.11.2014
1.10.2014
12.08.2014