Akın ÖZÇER
Bu yazımda kullandığım, Savunma ve Güvenlik uzmanı Richard Labévière ’in genel yayın yönetmenliğini yaptığı Yakın ve Orta Doğu Jeo-stratejik Observatuarı (Proche et Moyen-Orient/ Observatoire géostratégique) isimli internet portalında yayımlanmış olan başyazısının başlığı. Bu başyazı 71. BM Genel Kurulu genel görüşmelerinden bir gün öncesinin (19 Eylül) tarihini ve Guillaume Berlat’nın imzasını taşıyor. (http://prochetmoyen-orient.ch/etats-unis-ou-etats-voyous/)
Burada bir parantez açarak, Amerikan yönetimlerinin genelde düşman ilan ettiği ülkeler için kullanageldiği “Haydut Devlet” (Rogue State) terimini ABD için ilk kullananın Berlat olmadığını belirtmek gerekir. 60’ların başlarında bir süre Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nda çalışan ama sonra Vietnam savaşı nedeniyle düş kırıklığına uğrayarak ayrılan gazeteci yazar William Blum’un 2000’de çıkan kitabı “Haydut devlet: dünyanın tek süper gücü hakkında bir rehber” (Rogue State: A Guide to the World's Only Superpower) başlığını taşıyor mesela.
Parantezi kapatıp başyazıya dönecek olursak, artık bir atasözüne dönüşmüş olan “yaptığımı değil, söylediğimi yapın” özdeyişiyle başlıyor. Devamında dünyada bu özdeyişin bir eldiven gibi tam üzerine oturduğu bir devlet varsa, o devletin tartışmasız ABD olduğu vurgulanıyor. Washington’un dış politikasını, sadece Obama yönetiminin Suriye sorununa yaklaşımı özelinde değil, daha genel çizgileriyle değerlendiren başyazıya, ABD ile sorunlar yaşadığımız bu dönemde “stratejik ortağımızı” daha iyi anlamak bakımından göz atmakta yarar var.
Dünyaya “adalet” dağıtan kovboy
Yazara göre, ABD’nin dünyaya bakışı son derece basit. Western filmlerinin kahramanları gibi, Amerikalılar kendilerini uluslararası ilişkilerin taraflı bir yargıcı olarak takdim ediyor. Bu yaklaşım aslında ABD’nin dünyanın en güçlü devleti olarak dünyaya barış ve mutluluk dağıtmak gibi evrensel bir görevi bulunduğu kuramının üzerine oturuyor. ABD bu görevini yerine getirirken hem yumuşak, hem de sert gücünü kullanıyor. Dünyaya egemen olan dili başta olmak üzere “Amerikan rüyası” ifadesiyle idealleştirilen yaşam tarzı, sağlıklı olmayan fastfood’u, Hollywood sineması ve dünyanın dört yanına ulaşan televizyon dizileri yumuşak gücünün unsurlarını oluşturuyor. Ama ABD’nin bu evrensel görevini yerine getirmesinde başat rolü sert gücü oynuyor doğal olarak.
Berlat, Amerikalıların geçmişle hiç ilgilenmediklerini, dünya tarihini, halkların “Batılılaşma” ya da daha doğrusu “Amerikalılaşma” süreci olarak algıladıklarını, bu algının kendi evrensel görevlerini yerine getirmeyi kolaylaştırdığını savunuyor. Ama bunun için de her zaman Rusya gibi bir düşmana ya da Kuzey Kore gibi bir şeytana ihtiyaç duyduklarının altını çiziyor. Sert gücünü tahkim eden NATO’yu hep savaşa hazır tutmak ve müttefiklerini sürekli yanında yer almaya zorlamak için elbette.
ABD’nin uygun gördüğü yolda ilerlemeyen devletler ise, haydut devletler statüsüne giriyor ve “kötülüğün eksenini” oluşturuyor. Bu terimleri BM Yasası’nda bulmak elbette mümkün değil ama bu husus Washington için çok da önem taşımıyor. ABD süper güç olduğuna göre, devletleri kategorilere sokmak için kullanışlı aptallar olarak gördüğü NATO müttefiklerine ve “her girişimi engellemekten başka bir işe yaramayan” Güvenlik Konseyi’nin daimi üyelerine danışma ihtiyacı yok. Savaş varsa ABD’ye direnmek ve karşı çıkmak nasıl mümkün olabilir ki? Başkan Bush 2003’te Irak savaşını ilan ederken, tüm dünyaya “ya bizdensiniz, ya da karşı taraftan” deyip kestirip atmamış mıydı?
ABD’nin sadece düşmanlarına değil, yakın dostlarına da casusluk yaptığını hatırlatan Berlat, bu bağlamda Ulusal Güvenlik Ajansı NSA’in hiç utanmadan 40 dolayında dost ülke devlet ve hükümet başkanını, Paris ve Berlin’dekiler dâhil büyükelçiliklerini de kullanmak suretiyle dinlediğine dikkat çekiyor. Washington her şeyi dinlemek ve anlamak, müttefiklerini istekleri dışında bile olsa Kötü’ ye karşı ve tabii ki kendi iyilikleri için (!) korumak istiyor. AB ve NATO da ABD’nin bu himayeciliğini kanıksamış olmalı ki gizli telefon dinlemeleri skandalı patlak verdikten sonra, Washington’a karşı herhangi bir yaptırım kararı almayı aklından bile geçirmiyor.
Manipülasyon uzmanı
Guillaume Berlat, başyazısının bir sonraki bölümüne, Sezar’ın hakkını Sezar’a vermek ve ABD’nin en azından on yıllardır olayları ve hukuku maniple etmekte uzmanlaştığını kabul etmek gerektiğini vurgulayarak başlıyor. ABD’nin sanal ile gerçek ve doğru ile yanlışarasındaki sınırları maharetle yok ettiğini ve Atlantik ötesinde yalanın ne kadar büyük olursa o kadar kolay kabul gördüğünü savunuyor. ABD’li siyasetçilerin yalan ustası olduklarını, Romain Garry’nin dediği gibi “kelimelerinin nefes alır gibi yalan söylediğini” kaydeden Berlat, Colin Powell’in BM Güvenlik Konseyi’nde Irak’a, kitle imha silahlarına sahip olduğuna dair hiçbir kanıtları bulunmadığı halde müdahalede bulunduklarını itiraf etmek için yıllarca sustuğunu hatırlatıyor. Berlat devamla, Amerikan yönetimlerinin benzer yalanlarını sıralıyor. CIA’in gerçekleştirdiği gizli uçuşlarla savaş esirlerini dünyanın çeşitli yerlerindeki tutukevlerine taşımasının ve buralarda esirlere ağır işkenceler yapılmasının uzun süre dünya kamuoyundan gizlenmesinden başlıyor. Daesh’e karşı mücadele eden koalisyon güçlerinin komutanı Mac Farland’ın Irak ve Suriye’de terör örgütünün mevcudundan çok kişiyi (45 bin) öldürdüklerine ilişkin gerçek dışı açıklamasıyla uluslararası kamuoyunun yanıltılmasına kadar gidiyor.
ABD’nin uluslararası hukuka ve BM Antlaşması’na bakışının da içler acısı olduğunun altını çizen Berlat, ülkelerin eşitliği ilkesinin Washington için ne yazık ki geçerliliği olmadığını dile getiriyor. Bir yandan Amerikan yasalarının ülke sınırları dışındaki eylemler için uygulanmaya kalkışıldığına, bu sayede örneğin yabancı bir ülkede yerleşik bir ticari rakibin fırsat olunca yargılanabildiğine işaret ediyor. Berlat söz etmiyor ama belki Rıza Sarraf’ın ABD dışındaki ticari eylemleri nedeniyle yargılanmasını buna örnek göstermek mümkün.
Öte yandan ABD uluslararası mahkemelerin aleyhinde aldığı kararlara uymayı kabul etmiyor. Buna örnek olarak Lahey Adalet Divanı’nın 1986’da aldığı Contras kararını gösteriyorum. Ama bu bir istisna değil. Berlat, Amerikalıların uluslararası mahkeme kararlarının “vulgum pecus” yani herkese olduğu gibi kendilerine de uygulanmasına karşı çıktıklarını vurguluyor. Hal böyle olunca ABD, hukuki sorumluluğunu üstlenmeden, dünyanın herhangi bir yerinde teröristleri veya terörist kabul ettiği kişileri öldürebiliyor ya da herhangi bir gerekçe ileri sürerek geçmişte Afganistan’da olduğu gibi hastane bile bombalayabiliyor. Bir hukuk devleti kendi sınırları dışında hiç böyle davranabilir mi?
Kriz ve savaş ihraç eden ülke
Guillaume Berlat, ABD’nin ayrıca dünyaya kriz ve savaş ihracatında da büyük bir deneyime sahip olduğunu savunuyor. Bunun Washington’un dünyanın geri kalanının uymasını beklediği uluslararası kurallardan kendisini de facto bağışık tutması sonucu mümkün olduğuna işaret ediyor. Buna örnek olarak 2008 “subprime” krizini gösteriyor. Berlat, tüm dünyada metastaz yapan ABD’deki krize yol açanların gerektiği gibi yargılanmadıklarına ve Goldman Sachs’ı kastederek, sorumlularının şimdilerde AB Komisyonu eski Başkanı José Manuel Barroso’yu “Brexit danışmanı” olarak istihdam dahi ettiklerine dikkat çekiyor.
ABD’nin krizler gibi savaş ihracında da uzman olduğunu vurgulayan Berlat, bu konuda ilginç bir saptama yapıyor. ABD’nin askeri olarak müdahaleye kalkıştığı ülkeler için öngördüğü ilacın her zaman yok etmek istediği hastalıktan daha kötü sonuçlar doğurduğunu söylüyor ki katılmamak elde değil doğrusu. Berlat ’ya göre, bu başarısızlıkta ABD’nin müdahale ettiği ülkeler konusunda bir şey bilmemesi büyük rol oynuyor. Bu da göz ardı edilmemesi gereken bir başka saptama kuşkusuz.
Berlat, ABD’nin yarattığı bu karanlık tablonun oluşmasında kullanışlı aptalların rolüne de işaret ediyor. Washington’un müttefiki olmanın, hiçbir eleştiri ve itirazda bulunmadan her dediğini yapmak, “kullanışlı aptal” olmak demek olmadığının altını çiziyor. Fransa açısından, Sarkozy’nin Cumhurbaşkanlığı döneminde NATO’nun askeri kanadına dönmenin, General De Gaulle’ün politikasından daha başarılı olmadığını, ülkeyi uluslararası alanda daha büyük, daha güçlü kılmadığını söylüyor. Bu düşünceye de katılmamak elde değil; Süper Kovboy’ un haksız Irak savaşına Avrupa’da karşı çıkan o güçlü muhalefet cephesi artık yok. Bunun en yüksek faturasını da Daesh ’in kör terör eylemleriyle Fransa ödüyor.
Berlat dile getirdiği bu kötümser tabloyu iyimser bir beklentiyle sonlandırıyor. ABD’nin XXI. yüzyılın başında olduğumuz bu dönemde “Rest of the World” kavramıyla dünyanın geri kalan ülkelerini aşağılamasının faturasını yavaş, yavaş ödemeye başladığını ve mutlaka ödeyeceğini söylüyor. Bu faturanın dünya, kendini vuran hastalığın asıl ABD’den kaynaklandığını, bir bakıma Amerika hastalığına tutulmuş olduğunu (malade d’Amerique) anladığında çok ağır olabileceğine dikkat çekiyor. Peki, o zaman tarih ABD’yi nasıl yargılayacak?
Joe Biden’ın Foreign Affairs’in son sayısındaki (Eylül/Ekim) yazısında (How History will judge US? Building on Success. Opportunities for the Next Administration) dile getirdiği başarı öyküsü bu soruya yanıt oluşturmuyor elbette. Amerikalıların artık siyasetçilerini daha ciddi biçimde sorgulamalarında yarar bulunduğuna kuşku yok.
Avrupalılara gelince, Berlat, bir yandan okurlarını bu durumun bilincinde olmaya ve konuyu Fransa’da ve mümkünse AB platformunda tartışmaya açmaya davet ediyor, diğer yandan ABD’nin yakalandığı hastalığa tanıyı koyuyor. Psikolog ve psikiyatrlarca çok iyi bilindiğini savunduğu bu hastalığın, kendi özelliklerini yok sayarak başkasına atfetmek veya transfer etmek olarak kendini gösterdiğini vurguluyor. Ardından belki abartılı olabileceğini ama ana fikrinin doğru olduğunu belirterek bize şu soruyu yöneltiyor: (karşımızdaki) Birleşik Devletler mi, yoksa Haydut Devletler mi?
Yazarlar
-
Bahadır ÖZGÜRLaleli Çamaşırhanesi -3- Videoya çektiler: ‘Cırt’ sesi geldikçe bağırıyor! “Maşallah, Maşallah!..” 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluBüyük sorunları çözememe serisi bu kez bitecek mi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın ötesi… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidarın ağzındaki bakla!... 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKaçıncı CHP? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÖcalan’ın mektubu üzerine bazı gözlemler 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKandil’in polemikçisi şampanya sosyalistlerine karşı 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEABD, Suriye için neye karar verdi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERHarakiri Bütçesi 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALEş Şara’dan yeni bir Esad çıkarmak mı? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürt Sorunu 2.0’a Hazır mıyız? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolAK Partili bir okurla sohbet 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZÖzel’in bütçe konuşmasında sürece dair mesajları 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuCeylanpınar cinayeti… 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanAmerika çökmekte olan bir uygarlık mı? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSeçime henüz vakit varken sandık hesabı 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENFeti Yıldız kime sesleniyor? 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAJohn Holloway ; Abdullah Öcalan’ın Kuramı Devrim İhtimali Fikrini Yeniden Düşünülür Hale Getiriyor! 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilTürkiye neden sanayileşemiyor: Sermayenin, güvenin ve kurumların zayıflığı öyküsü 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciEn büyük tehlike NÜFUS yokluğu 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSuriye bir kere daha çözümü bozabilir mi? 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTElveda Lenin ve Düzce Belediyesi… 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSokak çeteleri devlet kurumlarına karşı 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalHay'at Tahrir el-Şam'ın Evrimi ve Suriye'nin Geleceği 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNStratejik illüzyon! 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞAYM BAŞKANI AĞLIYORSA… 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMüslüman dünyada yeni bir fıkhi yaklaşımın önü açılabilir mi? 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEÇıkış yolu 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞTahmin ediyordum, artık netleşiyor galiba (Transfermarkt, karapara) 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBağımlı finansallaşmanın anatomisi ve Türkiye’nin bitmeyen kırılganlığı 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünMonroe Doktrini gibi bir Trump Doktrini… 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt açılımı hangi barışı getirecek? Üç barış teorisi 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçTürk ve Kürt yalnızca seçmen değil aynı zamanda insan ve yurttaş 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTeostrateji yahut Din ve Dünya ilişkisinde kalibrasyon sorunu 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselIMF’in siyaseten can sıkıcı tavsiyeleri 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye siyasetinin hastalığı: İmralı tartışmasında serinkanlılık ihtiyacı ve CHP'nin kararı 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSürecin “kritik eşikleri” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi (7): Simit 27.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları















































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
6.12.2025
1.12.2025
13.11.2025
6.11.2025
30.10.2025
19.10.2025
14.10.2025
8.10.2025
28.09.2025
21.09.2025