Bülent KORUCU

2014’ün kadınları
2.01.2015
1600

 “Yaslandın mı çınar gibidir onlar sardın mı umut gibi” Erdem BeyazıtGeride bıraktığımız yılın öne çıkan fotoğraflarında kadınların baskın olduğunu görüyoruz.

Bazen kendi ayakları üzerinde duran güçlü birey, bazen eşinin yaslandığı bir çınar, bazen de umudun tecessüm etmiş hali olan anneler… Yüzler, binlercesi içinde belki de en önemlisini unutarak kendimce bir seçki yapmak istiyorum. Eksik kareleri siz zihninizde tamamlayın, benim yaptığım sadece bir fikir vermek olsun. Buyurun 2014’ün kadınları…

Hayrünnisa Gül

11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün eşi Hayrünnisa Gül, görevi Recep T. Erdoğan’a devrettikleri gün yaptığı intifada çıkışıyla dikkatleri üzerine çekti. Eşinin nezaketinden konuşmadığını belirterek muhtemelen ortak duygularına şöyle tercüman oldu: “Bu süreçte bazı yaşadıklarımızı, 28 Şubat döneminde benim başörtümün tartışıldığı günlerde bile bu kadarını görmedik. Bizi kaç yıldır tanıyorsunuz; çizgimizde bir değişiklik oldu mu? Hayır. Bir de etrafımızdakilerin geçirdiği değişime bakın. Neler yazılıyor, söyleniyor, insan inanamıyor. Şimdi ben de susuyorum, ama fazla susmayacağım; asıl intifadayı ben başlatacağım.” Eşi, en son balık avında görüldü, kendisi henüz intifadayı başlatmış değil. Resepsiyonda susturmayı başaramayan Abdullah Bey intifadayı bastırmış görünüyor.

Gülsüm Elvan

Berkin’in annesi Gülsüm Elvan bir türlü acısıyla baş başa bırakılmıyor. Yavuz Bingöl’ün, “Erdoğan, Berkin Elvan’ın annesini yuhalattı çünkü onun da ölmüş annesine küfredilmişti.” sözleriyle ismi tekrar gündeme taşındı. Verdiği cevap sağduyu ile yoğrulmuş irfan kokuyordu: “O meydanda olsan sen de yuhalayacak mıydın? Ne ben, ne de ailem bizi yuhalatanın da yuhalayanın da annesini tanımayız, ismini bile bilmeyiz, ağzımızdan asla kötü söz söylemez, aklımızdan ve kalbimizden asla kötü düşünce geçirmeyiz. Ancak biz seni dünyaya getiren o güzel kadını tanırız, ellerinden öper, önünde saygıyla eğilir ve olur da bir haddini bilmez ona dil uzatırsa bedenimizi siper ederiz. Sen yine de o onurlu ve güzel kadına laf etme şerefsizliğini gösteren bir alçak olursa, çık ve ilk konserinde beni; Berkin Elvan’ın annesi Gülsüm’ü yuhalat. Derim ki, Şahsanem bacı anamdır, ona gelen bana gelsin.” Gülsüm Ana, Bingöl’e beş kuruşluk tazminat davası da açtı.

Hatice Börü

Yasin Börü, Anadolu lisesi üçüncü sınıfa giden bir fidandı. Diyarbakır sokaklarında kurban eti dağıtırken Kobani olaylarını bahane ederek cinayet işleyen bir grubun ortasında kaldı. Hunharca katledildi ve tanınmayacak halde bulundu. Acılı annesi Hatice Börü olayın bütün taraflarını suçüstü yakalayan en net fotoğrafı çekti. Hem hükümete hem PKK’ya hem de Kürt siyasi hareketine eleştirilerini yöneltti: “PKK’nın insafına bizi devlet ve hükümet bıraktı. Önce sahip çıkmadı. Polis hiç yoktu. İş işten geçtikten sonra, sıkıyönetim uyguladılar. Yasin gittikten sonra, onun üzerinden konuşmasınlar. MHP’yi sevmediğim halde, o bile onlardan önce açıklama yaptı ve içime su serpti, onlardan önce konuştu. Hükümet kalkmış, mal derdinde. Hiç canlardan bahsetmiyordu.” Hatice Börü, yeniden sokağı adres gösteren Selahattin Demirtaş’a sert çıktı, bir de soru ekledi en can alıcısından: “Sokak demek başka Yasin’lerin de ölmesi demek. Ben de Kürt’üm, Demirtaş benim haklarımı niye savunmuyor?”

Polis anneleri

17-25 Aralık yolsuzluk operasyonlarından sonra yıla damgasını vuran intikam ve tasfiye operasyonları başladı. Emniyet ve yargı bu karşı operasyonun merkez üssüydü. Doğal olarak polis anneleri de ilk kez kamera karşısında buldu kendilerini. Terörle Mücadele Şube eski Müdürü Yurt Atayün’ün annesi Aysel Atayün bunlardan biri. Tutuklu oğlundan ayrı geçirdiği bayramda duygularını şöyle paylaşmıştı: “Ellerine vurulan kelepçe beni hiç üzmedi. Göğsünde bir madalya gibi çalışmalarına karşılık. Haramla tanıştırmadım ben onu. Benim oğlum casus demişler. Benim oğlum casus değil casus avcısı. Bu sefer birazcık hüzünlü gibi görünen bayram ama yine hüzünlü değil. Çünkü Allah’a şükür utanmıyoruz. Sadece duacıyım. Allah’a emanet ediyorum onları. Rabb’im onlara Hz. Ali kuvveti, Hz. Ömer adaleti, Hz. Eyüp sabrı, Hz. Yusuf başarısı nasip etsin.” Onlarca anneyi temsilen bir de son postada gözaltına ılınıp serbest bırakılan Erzurum İstihbarat Şube Müdürü Hurşit Uçak’ın annesi Zekiye Uçak’a kulak verelim: “Bu millete, devlete hizmet yapmamış mı ki onu almadılar’ diyordum ben. Hırsızları yakalamayacaktı da ne yapacaklardı polis? Şunu yakalamasın da bunu yakalasın diye, okulda öyle mi ders gördü bunlar? Benim çocuğum ceketini kafasına geçirip de Emniyet’e girmedi. Şimdiye kadar, dosya dosya delil var diyorlardı. Çıkarsınlar, yoksa o delilleri güveler yiyecek güveler.”

Sedef Kabaş

17-25 Aralık yolsuzluk soruşturmalarının kapatılmasına tepki olarak attığı tweet başını derde soktu. Ama o pişman değil. “Aslında benim oradaki eleştirim şahsa yönelik değil karara yönelik. Ancak tweetimin arkasındayım. Benim eleştirim tarihin en büyük yolsuzluk sürecinin yeterince araştırılmamasına yönelik. Kuvvetli şüpheler konusunda sorgulamaya çekilmeyen insanlar olduğu biliniyor. Korkmuyorum, korkmuyoruz; hırsızlar, yolsuzluk yapanlar, rüşvet alıp verenler, yalancılar, riyakarlar, hukuku çiğneyenler korksun!” Gazeteciliğe biraz ara vermiş olması cesaretini daha anlamlı kılıyor. Arkasında duracak bir medya grubu olmamasına rağmen geri adım atmadı. Savcının işlemine şaşırmadığını söylüyor; acaba medyanın ürkek desteğine şaşırmış mıdır?

Ermenekli Ayşe Ana

2014, acıları büyüten kazaların yılı oldu diyebiliriz. Soma’da kocalarını kaybedip çocuklarıyla yapayalnız kalan eşler ve çocuklarının yolunu günlerce gözleyen analar düştü ekranlara. Ermenekli Ayşe Ana bunlardan biri. Ona açık mektup yazan Yargıtay Onursal Başkanı Sami Selçuk’a sözü bırakmak en iyisi: “Değerli Ayşe Ana, Olayın ertesinde gazetelerdeki resmine, her önüne gelen insana “oğlum mu?” diye bakan gözlerine uzun uzun baktım. Can evimden vuruldum. Yaşaran gözlerimle önce “Oğlum yüzme de bilmezdi, suyun içinde ne yaptı?” dediğini okudum... Aslında Ayşe Ana, orada tükenen senin umutların, yaşanan senin acıların değil. Hukukun tükenişidir. Hukuk tükendi mi toplumca hepimiz tükendik demektir.”

Ayşegül Öztürk

Ayşegül Öztürk, altı yaşında bir çocuk annesiydi ve yeniden anne olma heyecanı yaşıyordu. Fakat eşi emniyet müdürü Ahmet Öztürk 22 Temmuz’daki Sahur Operasyonu’nda gözaltına alındığında hayatı altüst oldu. Temmuz sıcağında adliye önlerinde eşine destek vermeye çalışırken strese önce bebeği yenik düştü. Dört buçuk aylık bebek hayatını kaybederken kendisini de zehirlemişti. 16 günlük yoğun bakım mücadelesinden sonra zamansız bir ölümle aramızdan ayrıldı. Hatıralarda eşinin gözlerinden süzülen yaşlar ve annesinin tabutuna bakan boynu bükük Hikmet’in masumiyeti kaldı. O alacaklı gitmişti, bu yalan dünyadan…

Nazlı Ilıcak

Nazlı Ilıcak, bir darbeler resmigeçidi olan yakın tarihimize damga vuran gazetecilerin başında geliyor. 60 İhtilalinde Yassıada’ya götürülen babası ile başlattığı mücadeleyi anti demokratik müdahalelerin her çeşidine karşı sürdürüyor. 12 Eylül’de yazıları yüzünden kapanan Tercüman’dan 28 Şubattaki dik duruşuna kadar iftihar edilecek bir geçmişe sahip. Bugün de sivil görünümlü darbeye karşı aynı kararlılıkta duruyor. Nazlı Hanım’ı sadece bir duruş olarak tanımlamak eksik kalır. En az duruşu kadar gazetecilik refleksleri, dikkatli takibi ve çalışkanlığı ile yeni nesle örnek bir meslek duayeni. Çevik Bir andıcını deşifre etmek bile bir gazeteciye kariyer olarak yeter. En çetrefilli konulardaki vukufiyetiyle tartışma programlarının en gözde konuğu.

Deniz Seki

Neredeyse bütün suç örgütleri ve mafyaların salıverildiği bir ortamda cezasını çekmek için hapishanedeki bir şarkıcı o. Sokakta gördüğümüzde artık adiyattan sayıp bakmadan geçtiğimiz uyuşturucu kullanımının sembol ismi. Bütün uyuşturucu ticaretinin günah keçisi. Deniz Seki hapiste ama hâlâ sorun çözülebilmiş değil. Hayret!

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar