Cemil ERTEM
Benim babam devlet memuruydu. Çok yer gezdiğimizi hatırlıyorum. Ama en iyi hatırladığım yer Ağrı Dağı’nın etekleri. Küçük bir çocukken Iğdır’da kollarımı açıp Ağrı Dağı’na doğru koşardım. Eteklerine erişeceğimi sanırdım. Sonra da dik yamaçlarından tırmanmaya başlayıp bir solukta karlı tepesine varacakmışım gibi gelirdi. O zamanlar barakalardan oluşan lojmanlarımız Iğdır’ın toprak yolla gidilen arka mahallelerinden birindeydi. Lojmanlara giden yol sanki Ağrı Dağı’nın eteklerinde son bulurdu... Her akşamüstü okul çıkışı tekrarladığım bu Ağrı’ya varma koşularını arkamdan gelen babam, elinde benim okul çantam olduğu halde, gülümseyerek izler, peşimden koşmaz ve bir müddet sonra soluğumun kesilip geri döneceğimi ve ona doğru koşmaya başlayacağımı bilirdi. Ağrı’ya varamazdım ama babama varırdım.
Şimdi bazen gözlerimi kapayıp Ağrı’ya doğru yola çıkarım. Herhalde, bir kalkınmışlık göstergesi olarak, bizim Ağrı’nın eteklerine varacakmış gibi kıvrıla kıvrıla giden toprak yolumuz asfalt olmuştur. Ama ben onu hep toprak hayal ederim. Sonra Ağrı’ya doğru koşularımızda çocukça yarıştığım ilkokul arkadaşlarım gelir aklıma.
Bazılarının isimleri, bazılarının yüzleri aklımda. Biz hepimiz yetmişli yılların krizlerinin, seksenli yılların boğucu baskılarının ve doksanlı yılların sersemliğinin çocukları olarak büyüdük ve çok hırpalandık. Iğdır da çok değişti; yolları asfalt oldu, okulları çoğaldı, nüfusu arttı. Değişmeyen tek şey, ben buradayım ve hep burada olacağım diyen ve bize meydan okuyarak bizi kucaklamaya çalışan Ağrı oldu. O hep orada duracak. Ve biz hep kollarımızı açarak ona koşacağız. Nefesimiz yetene kadar. Şimdiye kadar da böyle yaptık.
Eteklerine ne zaman varacağız ve vardığımızda karlı tepesine tırmanma gücümüz olacak mı; bilinmez. Ama bu bir yol hikâyesidir. Tekrar eder durur. Ama her tekrar bir öncekinin derslerini içerir. Her yeni koşu hem bir öncekinden hem de bir sonrakinden alacağını alır.
Ağrı Dağı, hepimizi kucaklayacakmış gibi hep orada duruyor. Ama bütün bu yolculuk sırasında, biz hiç birbirimizi anlamak istemedik, bu toprakların çocukları hiç özgür olmadı çünkü. Ağrı’nın davetkar özgürlüğünü hiç içimize çekemedik. Oysa Ağrı hep ordaydı. Ve sanki geçen bu bütün çaresiz zamanlarda,”hepiniz benim çocuklarımsınız, hepiniz bana geleceksiniz” dedi durdu. Oysa biz hepimiz onu çoğu zaman görmezden geldik. Onu görmekten vazgeçtiğimiz zamanlarda ise ‘başka yollarda’ birbirimizi kaybettik. Ancak bu ‘kaybetme’ şimdiye kadar süregelen koşulların sonucu oldu hep.
Bir yolculukta yola birlikte çıkanların birbirlerini kaybetmesi olabilecek en kötü şeydir. Çaresiz bir panik etrafınızı sarar; hedeften çok kaybettiklerinizi aramaya kilitlenirseniz. Bütün bu yolculuklarda bu çok oldu. Şimdi de öyle. Ama bunun çaresini bulmamız lazım. Eğer bulamazsak insanlık tarihine, hedefini görüp, ona giden yolu bulan ama o yolda birbirini yitiren şaşkınlar olarak geçeceğiz. Oysa en çok şimdi birbirimize ihtiyacımız var. Daha doğrusu bir buluşmaya ihtiyacımız var. Bu belki de doğu ile batının buluşması olacak. Bunu becerdiğimiz andan itibaren o geri dönülmez yola girmiş olacağız.
Bütün yollar Roma’ya çıkmaz
Şimdiye kadar bize bütün yolların Ankara’ya çıktığı söylendi. Bir ülkede bütün yollar tek bir yere çıkıyorsa ve bunu da herkes kabul etmişse o ülkenin sonu yakındır. Roma İmpara-torluğu bütün yollar Roma’ya çıktığı için yerle bir oldu.
Türkiye, şimdilerde bütün yolların tek bir merkeze çıkmayacağını anlamaya başladı. Ama devletin bile bütün yolların tek bir merkeze çıkmayacağını anladığı bir zamanda, ‘eski’ Türkiye gibi bütün yolların Roma’ya çıktığı bir toplumu üstelik teröre başvurarak kurmaya çalışırsanız yalnız o ‘eski’ olanın faşist bir karikatürü olmazsınız, acımasız bir vahşetin öznesi de olursunuz. Babamı kaybettiğimin ertesi günü, babamı, Ağrı Dağı’nı, Ağrı’nın çocuklarını ve çocukluğumu düşünürken aklıma bunlar geldi.
Yazarlar
-
İbrahim KirasOrtada aslında bir ‘plan’ yok 2.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanTrump’ın Gazze Planının Ak Parti çevresinde yarattığı derin çatlak 2.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsıl sorunumuz TL değil dolar enflasyonu 2.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTrump kuzulara şah olunca… 2.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplumun İnşası İçin Meclis Adım Atmalı: Yasa Çıkarmalı, Komisyon Öcalan’ı Dinle 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.10.2018
24.10.2018
18.10.2018
17.10.2018
25.09.2018
21.09.2018
18.09.2018
11.09.2018