Hakan AKSAY
Yine bir uçak yolculuğu…
Yine bedenimi ve duygularımla düşüncelerimi bir yerden başka bir yere taşımam gerekiyor…
Yeryüzüne dokunarak ilerlemenin de ayrı bir keyfi var ama zaman kazanma kaygısının dışında karayollarında uyulmayan kurallarla başka insanlar tarafından rahatsız edilme ihtimali daha fazla gibi.
Gerçi havalimanlarında ve uçakta oturduğunuz koltukta da sizi bunaltabilecek ve kendilerini uyarsanız bile size “ne varmış ki!” bakışı ve tavrıyla cevap verecek pek çok kişi var…
Aslında bana kalsa gemiyi ve treni tercih ederim. Ancak bizim memleketimizde bu seçenekler çok az.
Ben bu tür cümleleri kendime kim bilir kaçıncı kez tekrar ederken uçak havalanıyor.
Cam kenarındayım.
Eskiden koridor severdim. Tecrübe kazandıkça cam kenarının daha uygun olduğuna karar verdim. Hatta koltuğunuz sıranın en başında, A harfinde olsa daha iyi çünkü yandaki yolcu telefonuyla oyalanırken genellikle sağ koluyla sizi dürtüp durabiliyor, sol kolun sakin durma ihtimali daha fazla.
* * *
Ve işte yükseldik.
Ege'nin eşsiz kıyılarını seyrediyorum.
Denizle karanın kucaklaşması öylesine tutkulu ve nazlı ki. Sanki bir yerde birinin yumuşacık ileri hamlesi, anında ötekinden karşılık bulmuş, bu tatlı mücadele akıl almayacak kadar sık girintiler ve çıkıntılarla benim diyen bir ressamın çizemeyeceği bir tablo yaratmış.
Sonra dağlar ve ovalar yansıyor uçağın ufacık penceresine. Ve aralarında gümüş bir gerdanlık gibi parıldayan ırmaklar.
Rengârenk bir şaheser.
Bizim memleketimiz...
Ben hayatım boyunca milliyetçiliğin, şovenizmin hiçbir tuzağına düşmeme kaygısıyla ve kompleksiyle kendi halkımla ve ülkemle ilgili olumlu bir şey konuşurken hep dikkatli, hatta ketum davrandım...
Ama...
Bu mağrur uçak camları, dünyanın kaç ülkesine tepeden bakarken böylesine bir güzellik karşısında teslim olarak mütevazı bir çerçeve olmayı kabullenir ki?
***
Bu kadar güzel bir ülkede...
Böylesine huzursuz bir hayat sürdürmek...
Bu nasıl bir kaderdir?
Bizi çevreleyen güzelliği sanki ölümüne bir inatçılıkla kirletip karartıyoruz.
Yaşadığımız hayata bakın!
Şu izlediklerimize, yazdıklarımıza, konuştuklarımıza, tartışmalarımıza, kavgalarımıza...
Siyaset çöplüğümüzden çevreye yayılan iğrenç kokulara...
Mutsuzluğumuza ve umutsuzluğumuza...
Oysa öylesine güzel bir memlekette yaşıyoruz ki...
* * *
Bu düşüncelerden bunaldığımdan mı, yoksa doğanın bir ara bulutlarla sansürlenmesinden mi bilmem, başımı içeri çevirince, her zamanki gri uçak kalabalığı ve sabırlı yolcu pozları arasında birdenbire O'nu fark ediyorum.
Sarı saçları ve biçimli kaşları arasından insanın dikkatini güçlü bir mıknatıs gibi kendine yönelten bir çift aydınlık göz... Bir şeyler söylemek isterken susturulmuş gibi duran çekici dudaklar ve hokka gibi bir burun...
Tüm zarafetine rağmen çok hüzünlü bir genç kadın.
Âdeta bunca güzelliği edinme karşılığında tüm saadetini kaybetmiş biri.
Uçağın bir başka penceresinden dışarı süzülen bakışı, sanki hiçbir yere hedeflenmeden iflah olmaz bir karamsarlığa dalıp gitmiş.
Nedir acaba O'nun hikâyesi?
Ne kadar da alımlı bir kadın...
Hiç olmazsa bir kere bu yana baksa...
O andan sonra bir dışarı bakıyorum, bir içeri.
Hangi güzellik daha büyüleyici bilmiyorum ama birinin daha yakın olduğu kesin.
Öylesine ki, aradaki fuzuli insanların varlığı ve beni kınama ihtimalleri bile umurumda değil.
O ise bambaşka bir dünyada sanki.
Bir ara uçağa dönüyor ve benim ısrarlı bakışımı fark ediyor.
Bana upuzun gelen birkaç saniye sırasında ne düşünüyor acaba?
Benim densiz biri olduğumu ve kendisine asılmaya çalıştığımı mı, onun ruh halini fark ettiğimi ve derdini paylaşmak istediğimi mi, üzüntüsünü yatıştırmak isteyen bir baba şefkati vaat ettiğimi mi?..
Bense onun ilgi göstermesi karşılığında bütün rollere aynı anda talip olabilirim.
Sonra yine penceresine dalıp uzaklaşıyor.
Ben de, çaresiz, kendi pencereme dönüyorum.
* * *
Bulutların arkasından başka güzellikler ışıldamaya başlıyor.
Gerçekten de çok güzel bir memlekette yaşıyoruz.
Ne var ki esir gibiyiz.
Şu aşağıdan uzanan yüz binlerce kilometrekare alan bizim için yok sanki.
Birileri devlet denilen baskı çarkının başında, her adımda nefesimizi kesiyor. İnsanlar birbirini öldürmeye susamış. Kimin hangi dağın, denizin ve ovanın yakınlarında doğduğuna, dinine ve mezhebine bakılarak durmadan savaş neferleri ve düşmanlar üretiliyor.
İnsan dediğin, doğduğu andan itibaren hızla ölüme koşuyor zaten.
Peki, bütün bunlar ne derece anlamlı?
Ne yapıyoruz biz?
Ne tür bir planın parçası olmuşuz?
Nasıl da ıskalıyoruz hayatı ve güzellikleri!..
* * *
Uçak inişe geçeli epeyce oldu.
Bu arada gün akşama dönüyor.
İşte “varılacak yer” de ışıltılı mahalleleri ve caddeleriyle beliriyor. Denizle kucaklaşan görkemli kıyılar... İki kıtanın bazen birleştiğini, bazen de ayrıldığını düşündüren o daracık mesafe civarında biriken olağanüstü ihtişam...
Evet, güzel, çok güzel bir memleket burası.
Dünyayı güzellik kurtaramıyor ama.
Zaten pek farkında olamıyoruz bu güzelliğin.
Önemli ve zorunlu sandığımız aptalca “günlük işler” arasında ölüme yaklaşıyoruz.
Ve kendimizin belirleyemediği sığ ve karanlık senaryolarda figüranlık yaparak günlerimizi dolduruyoruz.
* * *
Uçak inmek üzere. Tekerler saklandıkları yerden çıktılar.
Yine oraya dönüyorum. Bu uçağın en çarpıcı noktasına.
Halâ kederli gözlerle süzüyor dışarısını.
Hatta yere yaklaştıkça hüznü artıyor sanki.
Bir ara kafasını kaldırıyor. Galiba bana doğru bakıyor. Sanki acı acı gülüyor.
Sonra o giderek kararan penceresine gömülüyor tekrar.
Belli ki indiğinde onu daha büyük bir mutsuzluk bekliyor.
Oysa o kadar güzel ki...
* * *
Bunca güzelliğin mutluluk verememesi ne kadar acı.
Ve ne büyük şanssızlık.
Bir kadın için de...
Bir ülke için de...
Yazarlar
-
Mehmet Y. YılmazBöyle mahkemenin hükmüne adalet denir mi? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSon vatanı Türkiye olanlar ilk vatanı Türkiye olanlara vatanseverlik dersi veremez 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm süreci komisyonuna dair 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTürkiye terörsüz olacak, bölünmeyecek.. Amenna.. Ya Suriye’den gelecek tehdit? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasBakü ve Erivan başardı, Türkiye kazandı 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Karamsarlık yaymak’ 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞŞimşek, ÖTV, cari açık ve gümrük birliği 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİYargıda yine mi temizlik başlamış? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUŞakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÜzgünüm, kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.07.2025
26.06.2025
22.06.2025
11.05.2025
10.05.2025
13.04.2025
29.03.2025
20.03.2025
6.03.2025
20.02.2025