Kadri GÜRSEL
Önümüzdeki günlerde Fırat’ın doğusunda bir şeyler olacak da, ne olacağını ‘oyun kurucular’ın dahi şimdilik tam olarak bildiğini zannetmiyorum.
Manzara bana çocuk iken sokakta, okulda futbol maçları öncesinde takımları belirlemek için şu tekerleme eşliğinde oynadığımız ‘ayak oyunu’nu hatırlatıyor: Aldım, verdim, ben seni yendim…
Birkaç metrelik bir mesafede karşılıklı duran iki baş oyuncu, birbirlerine, aynı anda birer adım atarak yaklaşır. Her adımda, ileri atılan ayağın topuğu sabit duran ayağın ucuna temas etmelidir. Oyuncular arasındaki mesafe birkaç adıma düşmeden önce kimin kazanacağı bilinemez. Attığı son adımla rakibinin ayağına basan kazanır.
Kazanan, kendi takımına bir oyuncu seçer. Aynı ‘ayak oyunu’rakip takımlar son halini alana kadar tekrarlanır: Aldım, verdim, ben seni yendim…
Fırat’ın doğusundaki ‘aldım-verdim’ oyununda taraflar birbirlerine şu adımlarla yaklaştılar:
Önce, Türkiye’nin ordusunu Fırat’ın doğusuna sokmasının muhtemel değil mukadder olduğunun ilgili tüm taraflarca algılanması temin edildi. Ekonominin bıçak sırtında olması nedeniyle bu askeri seçenekten iç siyasette yararlanmak yoluna gidilmedi. Harekatın yerel seçimler sonrasına bırakıldığı, Ankara’dan verilen mesajlara önemli bir dipnot olarak iliştirildi.
S-400 hava savunma sistemlerinin taşıyıcı ünitelerini Türkiye’ye getiren ilk Rus uçağı 12 Temmuz’da Mürted Hava Üssü’ne indi; ABD’den beklenen yaptırım beş gün sonra geldi, Türkiye F-35 programından çıkarıldı.
Dipnot: Rusya’dan S-400 alımı nedeniyle Türkiye’nin maruz kalabileceği Amerikan yaptırımlarını, Suriye bağlamındaki Türk-Amerikan krizinin serencamından ayrı düşünmek artık imkansızdır.
Devamında, 22 Temmuz’da ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Büyükelçi James Jeffrey bir heyetle birlikte Ankara’ya geldi. Amacı, Türkiye’yi Fırat’ın doğusuna tek taraflı, velhasıl ABD ile müzakere edilmemiş bir askeri harekat yapmaktan caydırmaktı. Bu temaslar sırasında Amerikan tarafı ikili ilişkilere zarar vermeyecek bir harekatın türünü ve çapını anlatmış olmalıdır.
Bu tarihten sonra ‘aldım, verdim, ben seni yendim’ oyununun adımları hızlanıyor.
1 Ağustos’ta Büyükelçi Jeffrey, ABD’nin başkenti Washington’da düzenlediği basın toplantısının Suriye’yle ilgili bölümüne şu cümleyle başladı:
“Suriye’de, halifeliğin (IŞİD’i kastediyor) yenilmesinden sonra, arta kalan hücreleri bertaraf etmek için yerel ortağımız Suriye Demokratik Güçleri ile birlikte çalışıyoruz. Bu faaliyet iyi gidiyor.”
Belkemiğini, PKK’nın Suriye’deki uzantısı YPG’nin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) ABD’nin ‘yerel ortağı’olduğunu tabii ki herkes biliyordu. Jeffrey’nin bu gerçeği bir kez daha ve fakat Türkiye ile müzakere ortamındayken teyit etmiş olması, malumun ilamına önem kazandırıyor.
4 Ağustos’ta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Afrin’e girdik, El-Bab’a, Cerablus’a girdik. Şimdi de Fırat’ın doğusuna gireceğiz. Biz bunu Rusya ile paylaştık, ABD ile paylaştık” dedi.
5 Ağustos’ta Amerikan ve Türk askeri heyetleri, Suriye’nin kuzeyinde bir ‘güvenli bölge’nin koordineli biçimde kurulmasıyla ilgili planları görüşmek üzere Ankara’daki Milli Savunma Bakanlığı’nda bir araya geldi.
6 Ağustos’ta, Ankara’daki görüşmeler sürerken, ABD Savunma Bakanı Mark Esper şunları söyledi: “Türkiye’nin (Suriye’nin kuzeyine) tek taraflı bir operasyonunun kabul edilemez olduğuna inanıyoruz. Yapacağımız şey, tek taraflı bir operasyonu ve Amerika, Türkiye ve Suriye Demokratik Güçleri’nin Suriye’nin kuzeyindeki ortak çıkarlarına yeniden zarar verilmesini önlemek olacaktır.”
ABD Savunma Bakanı, Türkiye’nin tek taraflı, velhasıl ABD’nin rızası alınmadan yapacağı bir operasyonu ‘önlemekten’bahsediyordu… Tabii ki diplomatik yollarla.
Esper, Ankara’daki görüşmelerde ‘bir uzlaşı sağlanacağını umduğunu’ da belirtti.
Esper’in bu açıklamasından bir gün sonra, 7 Ağustos’ta, iki taraf da Suriye’nin kuzeyinde bir ‘güvenli bölge’ kurulması hususunda anlaştıklarını ayrı ayrı ilan ettiler. Üç maddelik kısa açıklamada, güvenli bölgeyi birlikte kurmak ve koordine etmek üzere Türkiye’de bir ‘müşterek harekat merkezi’nin oluşturulmasına ve Suriyeli sığınmacıların ‘barış koridoru’ olarak tanımlanan bu mıntıkaya yerleştirilmelerine dair ortak bir irade beyan edilmekteydi.
Dikkat çekici olan, bu açıklamanın ‘güvenli bölge’nin uzunluğu ve derinliği konusunda herhangi bir ayrıntı içermemesiydi. Halbuki iki tarafın müşterek bir harekatı söz konusu olacaksa üzerinde öncelikle anlaşmaya varmaları gereken konu buydu. Net olan ise Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde tek taraflı bir harekata şimdilik girişmeyeceği ve buna karşılık ABD’nin de bu bölgeyi PKK’dan arındırma taahhüdünde bulunduğuydu.
ABD ve Türkiye, Suriye’nin kuzeyindeki ‘aldım-verdim’oyununda birbirlerinin ‘ayağına basmamaya’ karar vermiş gibi göründüler. Sanki birbirlerine, “Ben seni yendim” dememek üzere şimdilik mutabık kalmışlardı.
Oysa Savunma Bakanı Hulusi Akar, ’30-40 kilometrelik bir derinlik gerektiğini’ Amerikalılara ‘her ortamda ilettiklerini’söylemişti.
Amerikalıların ise beş kilometre derinliğindeki bir hat boyunca sınır bölgesinin SDG’den tamamen arındırılmasını ve bu unsurların ağır silahlarını sınırdan 14 kilometre geriye çekmesini önerdikleri, iyi haber alan yabancı kaynaklar tarafından bildirildi.
Toplam 14 kilometre derinliğindeki bu iki kademeli bölge Amerikan kontrolü altında olacaktı. Amerikalılar SDG’den arındırılmış beş kilometrelik birinci kuşakta ABD ve Türk ordusu haricindeki üçüncü bir gücün devriye görevi yapmasını kabul ediyorlardı.
Türkiye ise en az 30 kilometre derinliğinde olmasını istediği güvenli bölgeden SDG’nin bütün unsurlarının yanı sıra SDG’yle işbirliği yapmış Arap aşiretlerinin de çıkmasını ve burada güvenliğin TSK tarafından sağlanmasını şart koşuyor.
Amerikan ve Türk pozisyonları arasındaki makas açıklığı neredeyse 180 derece.
Türkiye’nin önceliği, Suriye sınırında algıladığı YPG/PKK tehdidine karşı kendi güvenliğini sağlamak ve Fırat’ın doğusunda Amerikan koruması altındaki SDG-YPG alanının coğrafi bütünlük ve derinliğini ortadan kaldırarak ileride fiili bir Kürt devletinin oluşmasının önüne geçmek.
ABD’nin önceliği ise müttefiki SDG-YPG’yi ve bundan dolayı da PKK’yı Türkiye’ye karşı korumak. ABD’nin anladığı ‘güvenli bölge’ aslında bir ‘tampon bölge’: Türk güvenlik güçleri ve PKK’nın birbirlerinden aralarında kurulacak bir tampon bölgeyle ayrılmasını hedefliyor.
Taban tabana zıt oldukları görünen Amerikan ve Türk yaklaşımlarının uzlaştırılması kolay değil ama bu iki modeli sınırın farklı noktalarında birbirinden ayrı biçimde uygulamak mümkün.
Misal, Türkiye’nin ‘Suriyeliler’ sorununu hafifletmek için bir miktar sığınmacının sınırın Suriye tarafındaki güvenli bölgeye nakledilmesi isteniyorsa, Tel Abyad gibi Arap çoğunluklu yerlerde Savunma Bakanı Akar’ın telaffuz ettiği 30-40 kilometrelik derinliklere ulaşılması hususunda bir uzlaşma doğabilir, diğer mıntıkalarda ise Amerikan modeline yakın çözümlerde anlaşıldığını görmek de pekala mümkündür.
Suriye’nin kuzeyindeki ‘aldım-verdim’ oyununun sonunda taraflar birbirlerinin ayaklarına gerçekten basarlarsa…
Türkiye’nin tek taraflı ve derinlere inen bir operasyonu sonucunda, Fırat’ın doğusundaki YPG-IŞİD denklemine dayanan Amerikan pozisyonu sarsılır ve hatta çökebilir.
Bunun sonucunda Suriye’deki Rus-Amerikan dengesi Rusya’nın lehine bozulur.
Washington’da Türkiye’ye karşı S-400 yaptırımlarının kapsamlı biçimde uygulanması için harekete geçildiğini görebiliriz.
Kriz, Türk-Amerikan ilişkilerini kapsamlı, çok sancılı ve tarihsel bir kopuşa sürükleyerek iki tarafın da farklı türden ama kendince büyük zararlar görmesine yol açar.
Sonra da bu patırtıda kimin ne aldığını, ne verdiğini, kimin kimi yendiğini tartışmaya devam ederiz.
Yazarlar
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
























































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.03.2020
5.03.2020
26.02.2020
20.02.2020
17.02.2020
4.02.2020
19.01.2020
9.01.2020
6.01.2020
3.01.2020