Kadri GÜRSEL
AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, 2 Eylül’de başkanlık sarayında düzenlenen ‘2019-2020 Adli Yıl Açılış Töreni’nde yaptığı konuşmanın içindeki birkaç cümlenin, savunduğu rejimi tarif etmesi bakımından önemi büyüktü.
Demokrasinin vazgeçilmez prensibi olan ‘kuvvetler ayrılığı’ndan hazzetmediğini bildiğimiz Erdoğan, bundan uzak durmak hususundaki iradesini şu kibar ifadeyle dile getirdi:
“Yasamanın, yürütme ve yargının kendi içlerinde bağımsız bir şekilde çalışması, hepsinin de Anayasa’da cumhurbaşkanına verilen devletin başı misyonu etrafında birlikte hareket etmelerine mani değildir.”
Yasama ve yargının yürütme üzerindeki fren ve denge görevini kasten göz ardı ederseniz böyle bir cümle kurmanız tabii ki mümkün olabilir. Zaten Erdoğan’ın amacı da fren ve denge mekanizmasını tamamen ortadan kaldırıp, kendisinin muktedir olarak gücünü kontrolsüz biçimde kullanmasını temin etmekti. Ekonomik kriz başta olmak üzere bugün Türkiye’nin rejimle alakalı olarak yaşadığı tüm sorunların kökeninde her türlü kurumsal fren ve denge fonksiyonunun ilga edilmesi vardır.
Bir hukuk devletinde olması gerektiği gibi ‘bağımsız yargı’ değil de, ‘kendi içinde bağımsız yargı’ diye garip ve müphem bir kavram üretmesinin nedeni, cümlesinin devamında anlaşılıyor: Yargı, ‘devletin başı’na bağlı olmalıdır. ‘Devletin başı’ da AKP Genel Başkanı’dır.
Erdoğan’ın lafzını süslerinden arındırın, çıplak gerçek daha net görünür; yargı AKP Genel Başkanı’nın ‘etrafında’, ona bağlı olarak ‘hareket etmektedir’.
13 üyeli Hakim ve Savcılar Kurulu’nun altı üyesi zaten doğrudan yürütme tarafından tayin ediliyor, geri kalan yedi üyeyi de Meclis seçiyor. Lakin Meclis’teki iktidar partisi sıralarında oturacakların listesinin, aynı zamanda Cumhurbaşkanı olan AKP Genel Başkanı tarafından belirlendiği mevcut düzende, yargının yürütmeden bağımsız hareket etmesinin imkanı bulunmuyor.
Yukarıda alıntıladığım ve değerlendirdiğim cümlesi bağlamında AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı, Türkiye’de yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığından ve dolayısıyla adil yargılanma hakkını güvence altına alan bir düzenin varlığından neden bahsedilemeyeceğini bizzat ifade etmiş oluyor.
Oysa Erdoğan yedi yıl önce henüz başbakan iken kuvvetler ayrılığını halka şikayet etmekteydi.
Bugün verimsizliği ve bütçe üzerinde yarattığı fuzuli borç yükü ile tartışılan ‘şehir hastaneleri’nin ‘kuvvetler ayrılığı’ yüzünden engellendiğini ileri süren Erdoğan 17 Aralık 2012’de şöyle konuşmuştu:
“İşte bürokratik oligarşi ve yargı… Bunlara takılıp kalıyoruz. Dışarıdan bakanlar da ‘326 milletvekiliniz var yine bahane’ diyor. Ama kuvvetler ayrılığı denilen olay var ya o geliyor sizin önünüze bir engel olarak dikiliyor. Diyor ki ‘Senin de bir oynama sahan var’ diyor.”
Yedi yıl sonra Erdoğan ‘kuvvetler ayrılığı’nı ortadan kaldırdığı için artık durumdan şikayetçi değildir ama bu kez görüntüyü kurtarmak için başkanlık sarayında toplanan yüksek yargı mensupları önünde, kuvvetler ayrılığı varmış gibi konuşmaktadır.
Kuvvetler ayrılığı ortadan kaldırıldığı ve iktidarını frenleyen, dengeleyen herhangi bir kuvvet kalmadığı için Erdoğan artık yargıyı kontrol edebiliyor. İşte tam da bu nedenle Erdoğan’ın ‘adalet’ ve ‘hukuk’tan neyi anladığı çok önemli hale geliyor.
Bu bağlamda, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2019-2020 Adli Yıl Açılış Töreni’nde sarf ettiği iki kritik cümleyi aktarıyorum:
“Sıkça ifade edildiği gibi kanun başkadır, hukuk başkadır, adalet başkadır. Biz kendimiz ve tüm insanlık için daima adaletin peşinde koşmalıyız.”
“Ne var bunda?” diyebilirsiniz… Adaletin peşinde koşmanın neresi kötü?
İlk bakışta masumane bir cümleymiş gibi görünebilir ama öyle değil çünkü öncesinde “Hukuk başka, adalet başka” diyerek hukukla adaleti birbirinden ayırdığınızda sorular akla geliyor.
Yoksa Erdoğan’ın adalet anlayışı objektif ve evrensel hukuk kriterine göre şekillenmiyor mu?
‘Erdoğan’ın adaleti’, kaynağını hangi iradeden alıyor? Bir ‘Tanrısal irade’den mi, yoksa ‘akıl ve bilim’den mi? Hangisi?
Neticede adalet denen kavramı pozitif hukuk kriterinden ayırarak tanımlamak günümüzde fevkalade zor ve hatta imkansız.
‘Hukuksuz adalet’in adil olabilmesi mümkün mü?
Erdoğan’ın adalet anlayışı hakkındaki bir tartışmayı, hukuk teorisi üzerinde çalışan akademisyenler bihakkın yapabilirler.
Ben bu yazının bağlamında, Türkiye’de hukukun üstünlüğü kavramının, ülkenin barışı ve istikrarı açısından fevkalade tehlikeli bulduğum bir zihniyete kurban edildiğini belirtmekle yetineceğim.
Objektif ve evrensel hukuk ile ‘adalet’i birbirinden ayrı telakki edenler iktidarda iseler ve bunlar, siyasallaşmış itikatları ya da öznellikleri ile tarif edilen, kendine özgü bir adalet anlayışını ülkeye dayatıyorlarsa, üstelik bir de iktidarları her türlü fren ve kontrol mekanizmasından azadeyse, ülkenin maruz kalacağı felaketi tahayyül edemiyorum.
Siyasallaşmış, öznelleşmiş, kaynağı müphem bir adalet anlayışının sahipleri yargıyı kontrol ediyor durumda iseler, fırsatını bulurlarsa objektif (pozitif) ve evrensel hukuka riayet edermiş gibi yapmaktan da nihayet vazgeçerler mi?
Türkiye’de böyle bir ihtimal var mıdır?
İhtimalin gerçekleşmesi, sahip oldukları gücün yeterliliğiyle ilişkilidir. Gücün seyrini izlemek lazımdır.
Hukuk karşısında kendisini özgür hisseden, öznel bir adalet anlayışının muktedir sahipleri, hukuku askıya almak ve kurumlarıyla birlikte yok etmek için güce başvurmaktan çekinmezler. Kendi adaletlerini hakim kılmak için ihtiyaç duydukları meşruiyet kaynakları, ideolojilerinde zaten mevcuttur.
Bütün bu yazdıklarım bazılarına distopik bir tasavvur imiş gibi gelebilir. Öyle olduğunu sananlara, Ankara’nın şimdi batmış bulunan ve Türkiye’yi de yavaş yavaş batırmakta olan eski Suriye politikasını örnek olarak gösteririm ve ayaklar suya erer.
Ankara, Suriye’den kendisine yönelik bir saldırı vuku bulmadığı halde, uluslararası hukuku askıya alıp Şam’daki rejimi güç kullanarak değiştirmeye kalkmadı mı?
Bu felaketin tarihsel mesuliyetini omuzlarında taşıyanlar, hala kendi kendilerine, “Ama haklıydık, adaletin gereğini yerine getirdik” diyebildikleri için eylemlerini insanların gözlerinin içine bakarak savunabiliyorlar.
Türkiye’nin en büyük sorunu, iktidarın kendine münhasır adalet anlayışı doğrultusundaki kontrolsüz eylemiyle yol açtığı büyük hukuk açığıdır ve bu, içeride de dışarıda da ülke için bir faciaya dönüşmüştür.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.03.2020
5.03.2020
26.02.2020
20.02.2020
17.02.2020
4.02.2020
19.01.2020
9.01.2020
6.01.2020
3.01.2020