Murat BELGE

Murat BELGE
Murat BELGE
Tüm Yazıları
İtibardan ne olmazmış?
29.04.2024
195
“İtibardan tasarruf etmeyenler” toplumu bu “değer” sistemiyle “fenomenler” fenomenini üretti

Bugünlerde, bir türlü düzelemeyen ekonomik durumun arkaplanını  oluşturduğu ortamda, “tasarruf” gereğinden söz ediyoruz. İktidarın tepesinde oturanlar da tasarruftan dem vuruyor. Oysa bugün bu “tasarruf” gereğini ortaya çıkaran “tasarruflarda” bulunanlar da onlar. Bir “atasözü” izlenimi veren “İtibardan tasarruf olmaz” sözünü ve ardında yatan düşünce tarzını toplumda geçerli kılan; bizzat Tayyip Erdoğan. Şu sıralar birçok belediye AKP’nin elinden CHP’nin eline geçmişken bu mansıpları sahiplenmiş AKP erkanının “Reis”lerinden gelen bu bilgeliğe nasıl sadakat gösterdiklerinin hikayelerini de bir ölçüde okuyup haberdar oluyoruz. Şu kadar borç, bu kadar lüks makam arabası v.b. Evet, itibardan tasarruf etmemişler.

“İtibardan tasarruf olmaz” sözünün bir “atasözü” izlenimi verdiğini söyledim. “Atasözü”, yıllar içinden süzülüp gelen bir bilgeliğin ürünüdür. Böyle “zamana dayanıklı” olduğu için benimseriz atasözlerini.  Geleneksel eğilimleri ağır basan toplumlarda hayatını birtakım atasözlerinden çıkardığı derslere göre düzenleyerek yaşayan insanlar vardır. Şimdi, Tayyip Erdoğan’ın önümüze sürdüğü bu üç kelimelik bilgelik de bir “atasözü” mü?  Erdoğan söyleyinceye kadar böyle bir “bilgelik”ten haberim olmadığını itiraf edeyim. Ama bu sözü Tayyip Erdoğan’ın “icat” etmiş olacağını da sanmıyorum. Belki Tayyip Erdoğan’ın "atalar”ından biri söylemiştir.

Baktığımız zaman böyle bir bilgeliğin geçerli olabileceğini hiç sanmıyorum. Bunun tam tersi geçerli olabilir. “İtibar”, bu kültür çerçevesinde gösterişten mümkün mertebe kaçınmak...

İstanbul’un Osmanlı dönemi boyunca yapılaşmasına bakalım. “Sivil” mimari denince “ahşap” gelir aklımıza. Bunun yol açtığı felaketleri, yangınlarda nasıl mahallelerin yanıp yok olduğunu biliriz, bunun hikayelerini okumuşuzdur. “Zengin adam”, zenginliğini gösterecekse; bir “külliye” yaptırır. Tayyip Erdoğan da “eser”lerine “külliye” demekten hoşlanıyor.  Külliyede en (ya da “tek”) gösterişli yapı camidir çünkü cami “Allah için” yapılmıştır. Külliyenin öteki binaları da taş, tuğla kullanarak yapılmıştır ama onlar işlevsel binalardır (medrese, hamam, hastahane, imarethane v.b.) ve  gösterişle ilgileri yoktur. Koca Osmanlı tarihi boyunca bir tek Kanuni Süleyman’ın sadrazamı (ve gençlik arkadaşı), “makbul” sıfatı yakıştırılmış İbrahim Paşa kendisine kagir bir saray yaptırma cesaretini göstermiştir (ve bir süre sonra Kanuni’nin emriyle “giderilmiştir”).

Yani tarih boyunca “itibar” sahibi kişilerin gösterişten kaçtıklarını, kaçındıklarını görüyoruz. Bundan, sarayın kendi dışında gösterişli davranışlara iyi gözle bakmadığı sonucunu çıkarabiliriz. Çıkarmamız yanlış da olmaz. Bu “kıskançlık” çok iyi bir şey değil elbette. Ama bir yandan; sarayın kendisinin de şatafattan kaçındığını hatırlamalıyız. Daha önemlisi, bu tavır en parlak döneminde dahi Osmanlı toplumunun, Osmanlı “ileri gelenlerinin” ne oldum delisi olmamalarına katkıda bulunuyor ki ben asıl erdemin burada olduğunu düşünenlerdenim. Zaten bu toplum padişaha da “Mağrur olma” diye seslenerek “mahviyet”in en önemli değer olduğunu vurgulamış.

Zengin olanın “fakir taklidi” yapmasını salık veriyor değilim. Neyse o. Ama “görkem” saçarak saygıdeğerlik kazanma çabası bence itibar getirmez, itibar götürür. Bir “olgunluk” işareti değildir; olsa olsa olgunluktan nasibini almamış olmanın işaretidir. Amerika’nın başkanı sarayda değil “ev”de oturduğunu söylemekten gurur duyar. Haydi o bir cumhuriyetin başkanı, “saray” terbiyesi almamış, monarşi nedir bilmemiş diyelim. Britanya’nın Başbakanı da “10 Downing Street” adresindeki evde oturur.  Herhangi bir “monarşi” geçmişi, alışkanlığı olmayan ülkelerde kendine “saray” yaptıran “büyük önderler” itibar değil, görgüsüzlük sergilemiş olurlar. Tabii gösteriş saraydan ibaret değil. Bunları biliyoruz, yeniden sayıp dökmeye gerek yok.

“Vay, niye ıstakoz yedi?” diye mesele çıkaracak değilim. Ama ıstakozu sadece çok dar bir çevrenin yiyebildiği, geri kalanların başka nedenle değil, sırf imkanları yetmediği ve hiçbir zaman yetmeyeceği bir toplumsal düzeni yaratmış olanlar neyi nasıl tükettikleri konusunda biraz dikkatli olmalıdır diye düşünüyorum.  “İtibardan tasarruf etmeyenler” toplumu bu “değer” sistemiyle “fenomenler” fenomenini üretti.

Tayyip Erdoğan adı anılınca aklımıza her şeyden önce İslam’ı siyasi ideoloji olarak benimsemiş, bu yapısıyla seçimler kazanarak bu ülkede iktidarını sürdürmüş bir kişi gelir. İyi de, bu fenomenal düzen İslami ideolojiye ve değerlere de uymuyor. Tayyip Erdoğan muhafazakar olduğunu ileri süren bir siyaset adamı. Her fırsatta toplumun önüne “muhafazakar” sayılan alternatifler sunuyor. Ama konu bu olunca, bizlere “bu iyidir; doğrusu budur” diye önerdiği şey, gelenekle ilgisi, yakınlığı olmayan bir şey.  

Demek ki burada “modernist” diyeceğim ama bu tarzın modernizmle de bir ilgisi yok bence.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar