Murat Sevinç

Yasama, yürütme, yargı, falan filan…
4.02.2025
120

Anayasal ilkeler konusuna devam (3)

Birkaç gündür, her hal ve tavrıyla partisini en iyi biçimde temsil ettiğini düşündüğüm AKP’li bir kadın milletvekilinin, yargı mensuplarının kura törenindeki yeğenini pek alışılmadık bir yöntemle ayağa kaldırıp cumhurbaşkanı ve AKP genel başkanıyla tanıştırmak istediği ‘an’ konuşuluyor. Ardından bir de adalet bakanıyla fotoğraf yayınlandı; bakan, milletvekili ve yeğeni, üçü bir arada. Tartışma yaratmasının nedeni, milletvekilinin ‘tanıştırma şekli’ ve bu üslubun yargının tarafsızlığına gölge düşürme ihtimali. E kolay değil tabii, nihayetinde bir hukuk devletinde yaşıyoruz ve cümleten en hassas duyguların insanıyız.

Şimdi, yukarıdaki paragrafın ilk dört satırını yeniden yazacağım: “Birkaç gündür, her hal ve tavrıyla partisini en iyi biçimde temsil ettiğini düşündüğüm AKP’li bir kadın milletvekilinin, yargı mensuplarının kura törenindeki yeğenini, pek alışılmadık bir yöntemle ayağa kaldırıp cumhurbaşkanı ve AKP genel başkanıyla tanıştırmak istediği ‘an’ konuşuluyor.”

Törenin gerekçesi nedir? Hâkim ve savcıların kura çekimi

Törenin yapıldığı yer neresi? Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi. Saray.

Kim oturuyor Saray’da? Cumhurbaşkanı. ‘Yürütme’ organını ‘tek başına’ temsil eden insan. Başka bir görevi var mı? Çok sayıda; burada önemli olan ise iktidar partisinin genel başkanı oluşu.

Yakınını tanıştırmak isteyen kim? Bir milletvekili, ‘yasama’ organının üyesi.

Sempatik ikili, diğer fotoğrafı kiminle çektirmiş? Adalet bakanıyla. Yeni sistemde cumhurbaşkanı tarafından atanan bir bürokrat olan ‘Bakan.’ Başka? O bakan ve müsteşarı aynı zamanda HSK (Hâkimler ve Savcılar Kurulu) üyesi. Adalet bakanı, HSK’nın başkanı. Ne iş yapar HSK? Hâkim ve savcıların ‘yüzünü döndüğü’ temel kurumdur, göreve başlamayla emeklilik arasındaki tüm özlük işleri bu kurul tarafından yapılır ve yargı bağımsızlığının ‘kurumsal’ güvencesi olarak 1961 Anayasası ile sistemimize girmiştir.

Şimdi, ilk cümleyi biraz değiştirerek yeniden yazmak istiyorum: “Birkaç gündür, AKP’li bir ‘yasama organı üyesinin’, ‘yargı organı’ mensuplarının ‘yürütme organının başı olan makam’ın külliyesinde ve yürütme organının başının bizzat katılımıyla gerçekleşen kura töreninde, kura bekleyen yeğenini alışılmadık bir biçimde ayağa kaldırıp ‘yürütmeyi tek başına temsil eden’ cumhurbaşkanı-AKP genel başkanıyla tanıştırmak istediği ve sonrasında ‘HSK’nın başkanı’ olan adalet bakanıyla da hatıra fotoğrafı çektirdiği, tören konuşuluyor.”

Muhterem okur, yeğenle tanıştırma faslı hikâyenin, bir yanıyla çok sembolik, diğer yandan en ‘masum’ tarafı ve günlerdir yalnızca o ‘an’ konuşuluyor. Çünkü, diğer tüm acayiplikler artık yaşamın, ülkenin, yönetimin ‘normal’i haline geldi. Ayağa kaldırma faslı olmasa, yukarıdaki paragrafta anlatılan yerli ve milli ‘mucizeler’ artık konu bile değil memlekette.

Oysa şu üç-dört satırda yazana, adı demokrasi olan herhangi bir ülkede tanık olmak mümkün değil. Allah vergisi olduğu çok açık, üstün bir bilgi birikimiyle dünyaya gelmiş görünen iktidar hâlesi dahil olmak üzere hiç kimse, demokratik sistemler içinden böyle bir örnek bulup çıkaramaz. Dilerseniz hayal etmeyi deneyin; ülkeyi siz seçin, yasama üyelerini, bakanı, kurası çekilen hâkim ve savcıları, devlet başkanını aynı ortamda düşünün. Diyelim, demokrasinin mucidi İngilizler’in memleketinde… hükümdar yargı mensuplarını sarayında toplamış, parlamento üyeleri, adalet bakanı, görev yeri belirlenecek hâkimler vs., bir milletvekili kalabalık içindeki akrabasını ayağa kaldırıp Kral Charles’la tanıştırıyor… İngiliz yasaması, yürütmesi, yargısı el ele, kol kola, nurlu ufuklara. Ya da iyisi mi hayal etmeyin, boşverin.

Türkiye’nin şu anda ne yaşadığı, ola ki bir gün demokrasiyle tanışabilirsek çok daha iyi anlaşılacak.

(İlkeler konusuna devam edeceğim.)

Yazı önerileri:  Ali D. Topuz’un ‘Barış demekle barış olmuyor!’ ve Aydın Selcen’in ‘Demokrasiden uzaklaşarak barışa varmak olası değil‘ başlıklı yazısı. Bir de başka bir kategoride Mehmet Yaşin’in ‘Hemingway gibi olabilmek’ başlıklı güzel yazısı.

Bir Not:  Bu ay, İletişim yayınlarından bir kitap çıktı: ‘Bir Dava Hikâyesi-Osman Kavala’nın Yedi Yılı.’ Prof. Dr. Ayşe Buğra ve Asena Günal’ın hazırladığı kitabı aldım, henüz okumadım. Kafka’ya küçük dilini yutturacak dava sürecini anlattığını biliyorum. Edebiyatçı ve hukukçu Behçet Çelik kitap hakkında yazdı. Çelik’in yazısındaki bir paragraf, yukarıdaki yazıda kurduğum ‘absürt’ cümlenin yargı alanındaki karşılığı sayılır:

“İki ayrı suçtan tutuklanıp bunlardan birinden tutuklandıktan yaklaşık iki yıl sonra mahkeme kararıyla tahliye edilen; dört ay sonra da ikinci suçtan beraatine karar verilen sanığın tam tahliye edilmek üzereyken dört ay önce mahkemenin re’sen verdiği kararla tahliye edildiği birinci suçlamadan yeniden tutuklanmasını; bunun bir ay sonrasında bu kez üçüncü bir suç nedeniyle tutuklanmasına karar verilmesini ve mahkemenin daha önce re’sen tahliye kararı verip sonra da yeniden tutuklama kararı verdiği suçla ilgili tutuklama kararını ikinci kez kaldırmasını; bundan iki yıl sonra da sanığın daha önce beraat ettiği suçtan mahkûm olmasını, ama iki yıl cezaevinde kalmasına neden olan üçüncü suçtan beraat etmesini hukuki mevzuat dahilinde tartışmak mümkün mü?”

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar