Mustafa Öztürk
Bizim insanımız bela ve musibetle karşılaştığında çok kere ya feleğe çatar veya kadere laf sokarak rahatlar. Ama nedense başa gelen bela ve musibete bir şekilde müşteri olunduğunu ve çok kere belanın bile isteye satın alındığını düşünmeye pek yanaşmaz. Çünkü insanın kendi hata ve kusuruyla yüzleşmesi bile can yakar. Bu yüzden, bela ve musibetin kaynağı hep dışarıda, çoğu zaman metafizik boyutta, yani ilahi-ezeli yazgıda veya feleğin çarhında aranır. Oysa başa gelen kötü haller ve garip tecellilerde kaderi suçlamak veya ilahi yazgıya yaslanıp rahatlamak insanı aşırı alıngan, gücenik ve dolayısıyla çocuksu kılar. Çocuksu insan dengesiz insandır; melankoliye batmış duygusal tarafı çok güçlü, akıl ve makul tarafı çok güçsüz ve cılız olması hasebiyle de topal insandır.
İnsanın başına hayatta birçok musibet ve bela gelir. Musibet “körün taşı kelin başı” ya da “tesadüfün iğne deliği” gibi hiç beklenmedik bir anda insana dokunan ve can yakan durum diye tanımlanır. Arapçada “denemek, sınamak” anlamındaki “blv” kökünden türeyen belâ kelimesi ise hesapta olmayan “sıkıntı, dert” gibi manalarda kullanılır. Fakat gerçek şu ki hayat sahnesinde karşılaşılan hemen her musibet ve bela insanın bunlara müşteri olmasının, çoğu zaman kötü akıbeti pekâlâ öngördüğü halde içindeki şeytani zaaflar ve kışkırtmalara boyun eğerek musibet ve belayı bile isteye satın almasının mukadder sonucudur. Bu noktada kader olsa olsa “insan bile isteye musibet ve belayı satın aldığı takdirde can yakıcı sonuçlarına katlanır” şeklinde bir kader olur. Dolayısıyla Allah’ı durduk yere bela ve musibet yağdıran bir varlık gibi algılamak ve “kader” diye bir günah keçisi yaratmak kesinlikle yanlış ve Allah’a karşı da çok büyük bir haksızlıktır.
Kur’an’da “züyyine li’n-nâs” diye tabir edilen durum, aslında “bela ve musibete müşteri olma” durumudur. Bu durumu gerçek hayat alanına çıkarıp ona eylemsellik kazandıran faktör ise “züyyine” kelimesiyle işaret edilen, şeytani uyarıcılar ve kışkırtmalardır. Şeytani provokasyonların asıl adresi insanın iç dünyasıdır. İnsan kendi içindeki şeytanı ve şeytani kışkırtmaları gayet iyi tanır ama çoğu zaman bile isteye kendi şeytanının (dizginsiz arzular, hırslar, tamahlar, iştihalar) kışkırtmalarına tabi olmaktan sakınmaz. İşte musibet ve belayı davet eden durum, bu durumdur. Allah’ın ezeli-ebedi prensiplere dayalı insan ve toplum yasasında (sünnetullah) bir insanın ilk hata ve yanlışına musibet ve bela cezası kesmek gibi bir madde yoktur. Bela ve musibet çoğunlukla hata ve yanlışta bile isteye ısrar etmek ve bunu alışkanlık haline getirmek durumunda ortaya çıkar. Kaldı ki Âl-i İmrân 3/133-135. ayetlerdeki bildirimlere göre çok ağır bir günah işlemek dahi -samimi pişmanlık, tövbekarlık ve Allah’tan af dilemek söz konusu olduğu takdirde- mümin insanın müttakilik ve muhsinlik vasfını ortadan kaldırmaz. Bu noktada yıkıcı olan ve insanı bela/musibetle karşılaştıran durum, hata ve günahta bile isteye ısrarcı olunmasıdır. Kur’an’ın “Başınıza gelen bela ve musibetler kendi fiillerinizin/tercihlerinizin sonucudur” şeklindeki beyanında anlatılmak istenen şey de muhtemelen budur. Özellikle “Başınıza gelen her musibet kendi yaptıklarınız yüzündendir. Böyleyken, Allah yaptığınız yanlışların birçoğunu da bağışlar” (Şûrâ 42/30) mealindeki ayet, bela ve musibeti davet eden birçok iradi yanlışın Allah tarafından yok sayılıp görmezden gelindiğine dikkat çekmesi hasebiyle çok çarpıcıdır.
Kuşkusuz, insanın kendi iradesi ve tercihi dışında bela ve musibetle karşılaşma durumu da vardır. Bu durumda sergilenecek tavır, istircâ’ ayetindeki “innâ lillâh ve innâ ileyhi râciûn” (Bakara 2/156) ifadesiyle işaret edilen sabır, metanet ve teslimiyet tavrıdır. Bu tavır insanın hamlığını alır, manen arındırır ve ahlaki kişiliği olgunlaştırır. Kaldı ki birçok hadiste küçük ya da büyük her bir musibetin, sabır ve metanetle karşılanması halinde günahlara kefaret sayılacağı da vurgulanır. Burada söz konusu olan kefaretin belki de en önemli veçhesi musibet ve belanın akıllanma, arınma ve olgunlaşmaya vesile olmasıdır. Kaldı ki “belâ” mutlak manada sıkıntı, dert, musibet manası taşımaz. Kur’an kimi belaları “güzel, hoş bela” (belâ-i hasen) diye tanımlar (Enfâl 8/17).
Öte yandan, bir hadiste, en şiddetli belalara uğrayanların peygamberler ve onlara en çok benzeyen kimseler oldukları vurgulanır (Tirmizî, “Zühd” 56; İbn Mâce, “Fiten” 23). Bunun böyle olması gayet doğaldır. Çünkü insanın gerçek şahsiyeti “bela” (deneme) ve “ibtila” (denenme) halinde ortaya çıkar. Deri için tabaklanma neyse insan için bela ve ibtila da odur; altın ateşte, insan mihnette belli olur. Ahlâkî duyarlılıkla düşünüldüğünde, her nimet bir bela, her bela da bir anlamda nimet sayılmalı, kemal sahibi olmayı önemseyen her insan bela-nimet dengesini hem sabreden hem şükreden kul olarak kurmalı, ayrıca müşterisi olduğu bela ve musibeti bir taraftan manevi arınmaya vesile kılmalı, bir taraftan da bile isteye yanlışta ısrar ederek musibete müşteri olmamak gerektiği hususunda aklını başına toplamalıdır.
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları






























































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
22.05.2021
15.05.2021
8.05.2021
1.05.2021
24.04.2021
17.04.2021
3.04.2021
20.03.2021
14.03.2021
27.02.2021