Nabi YAĞCI-Taraf Yazıları

Nabi YAĞCI-Taraf Yazıları
Nabi YAĞCI-Taraf Yazıları
Tüm Yazıları
Çok ‘özel’ günler
7.05.2011
2004

Ölümü Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idamlarının 39. yıldönümüne denk gelen günde yitirdiğimiz Halit Çelenk için yazacaktım bu yazımı, ama basında geniş yer aldığını görünce yazılanları tekrar etmek istemedim. Halit Çelenk’e mesleği nedeniyle “avukat” denir ama o siyasi mücadelesini hukuk silâhıyla yapan bir sosyalist, iyi bir demokrattı. Halit Çelenk adı kamuoyunda Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının savunmanı olarak biliniyor olsa da aslında onun çalışma odasındaki dava dosyaları solun ve hatta demokratların devletle, “müesses nizamla” kavgasının tarihidir. Hatta gençlik yıllarımızda Halit Çelenk en basitinden bir eylem nedeniyle karakola düştüğümüzde dahi gece yarısı kapısını çaldığımız yürekli bir savunmanımız, ağabeyimizdi. Her zaman kibar, alçakgönüllü, dost canlısı bir insandı.

Üstlendiği büyük davalardan biri ve yanılmıyorsam belki de sonuncusu Türkiye Birleşik Komünist Partisi (TBKP) davasıydı. Bu davada bizi yalnızca savunma değil büyük katılımlarıyla yüreklendiren hukukçular ordusunun çok özel bir yeri vardır. Halit Çelenk ağabeyimizi sevgi ve saygıyla anıyorum.

Müesses nizam, çözüldükçe kendini korumak için her türlü hile ve desiseye başvuruyor. Bunun sonucu çok “özel” günlere doğru gidiyoruz. Nedeni ise artık ortada.

Kangren olmuş hastalıklı bir dokuya müdahale ediyorsunuz, yaraya neşter atıyorsunuz, cerahat, iltihap patlıyor sonra yaranın derinliğini görüp geri çekiliyor, yalnız etrafını temizlemekle yetiniyorsunuz. Açık yara öylece ortada duruyor ve durum müdahale öncesinden daha da tehlikeli vaziyet arzediyor, yarada yeni mikroplar ürüyor ve tedavi eskisinden daha radikal müdahaleleri gerektiriyor. İçinde bulunduğumuz durum tam budur işte.


Çözümsüzlük...

Ya da çözüme dair umutların çok zayıflaması.

Geriye dönüp baktığımda Habur’dan PKK’lıların girişinin ne büyük talihsizlik olduğunu düşünüyorum. Çözüm umutlarında çıta öylesine yükseltilmiş oldu ki, eğer bu girişler olmasaydı Kürt sorununun çözümü için sonrasında atılan adımların her biri umut çıtasını milim milim yükseltebilirdi, öyle olmadı aksine atılan her adım Kürtler tarafından “oyalama” olarak algılandı. Üstelik devletin Öcalan’la görüştüğü artık neredeyse resmen açıklanmış olduğu halde, Kürtler açısından en önemli taleplerden biri yerine gelmiş olduğu halde...


Atılan adımlar çözüm umutlarını arttırmadığı gibi öte tarafta MHP başta olmak üzere çözüme karşı olanların AKP’yi hedef alan milliyetçi saldırılarını da arttırdı, amaç AKP’yi içinden tahrik etmekti. Kabul edilmeli ki etkili de oldu. Bu seçimlerde AKP’nin MHP’yi silmeyi hedeflemesi yalnızca oylarını arttırma isteği nedeniyle değil kendi iç istikrarını koruma nedeniyledir aynı zamanda.

Dünün değil bugünün koşullarında Kürt sorununu çözmek değil, bundan vazgeçtim, ama çözüme dair umut yaratacak çözümler var mı? AKP’nin var mı? CHP’nin var mı? PKK’nin var mı? Yok.

Umudun bittiği yerde çılgınlık başlar.

Başbakan Erdoğan’ın koruma konvoyuna saldırı ve bir polisimizin öldürülmesi ardında bir provokasyon aramaktan önce bu durumun gerisinde bir çılgınlık psikolojisinin yattığı görülmeli. Çılgınlık hali intiharları, kendini veya ötekini yakıp yok etme dürtüsünü yaratır. Her tür şiddeti besler. Batsın bu dünya...

Bu toplumsal psikolojiden, histeriden yararlanacak öylesine çok akbaba var ki bunun üstüne istediğiniz kadar siyasi yorum yapabilir ve komplo teorileri inşa edebilirsiniz, hepsi de doğru olur üstelik, ama çözüm getirici olmaz.

Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı Aysel Tuğluk, barışa ramak kalmışken “Birileri yine kanayan yaraya dokunuyor, oluk oluk kan akıyor” diyor, umut vadeden sözlerle konuşmak istediğini ama bunun bu koşullarda mümkün olmadığını söylüyor. Sağduyulu olmasıyla öne çıkan Aysel Tuğluk’un devamında söyledikleri ise çözümsüzlük psikolojisinin yarattığı gerilimi arttırıcı sözler. Özetle “sizlerle birlikte çözüm olmuyorsa biz çözeriz” anlamında. Fakat şu sözü meseleyi çok doğru özetliyor:


“Bu statüsüzlük durumu daha fazla devam edemez.”

Geldiğimiz noktada meselenin özü bu gerçekten. Ne var ki “statüsüzlük” durumu yalnız Kürt sorunu için değil, o da içinde demokrasimizin statüsüzlüğünü söyler. 28 nisan tarihli “Hegemonya krizi “ başlıklı yazımda bu durumu ele alıyordum ve bitirirken bu statü belirsizliği veya “kararsız denge” durumu nedeniyle seçim öncesi ve sonrasında provokatif olayların sökün etmesi hiç şaşırtıcı olmaz diyordum. Çok çabuk ve keskin geldi.


Umarım DTK seçimi boykot kararı almaz. Böyle bir karar barış ve demokrasi için bir facia olur.


[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yorumlar (1)
  • gül ocaklı

    gül ocaklı

    21.04.2012 01:55

    bu coğrafyada etkin dinleme yapamıyoruz. ezber yargılarımızla asıyoruz kesiyoruz yapıştırıyoruz.öyle yorumlar dinliyoruz ve okuyoruz ki şaşırıyor,öfkeleniyoruz... sanırım bütün sorunları düşünmeyi öğreneceğimiz ,birbirimizi daha iyi anlamak için içgörümüzü geliştireceğimiz za man çözeceğiz.

Yazarlar