Nabi YAĞCI-Taraf Yazıları
Aynı olmasa da toplumlar da insana benzer, zaman yaşanmak zorundadır; çocukluk, gençlik, yetişkinlik ve yaşlılık. Bunlar atlanamıyor. Ama bazen çocukluğunu yaşayamadan ileri yaşlara mecburen geçildiği de oluyor, bir çocuğun aile yükünü omzuna almak zorunda kalması gibi. O zaman ortaya kavruk çocuk çıkıyor. Ne çocuk, ne de yetişkin.
Tarihin temposunu yakalayamamış bizim gibi toplumlarda geçmişte yaşanmış olması gereken sorunlar bugüne aktarılınca farklı sorunlar birbirine girip yumak oluyor, çözüm güçleşiyor. 1923’te çözülmesi gereken “milletin devletini inşa etme” süreci, “devletin milletini yaratma” ters akıntısıyla Jakobence kesilince bu tersine gidişi çözmek bugüne kaldı. Üstelik tam da günümüz küreselleşme çağında ulus-devlet modeli çözülmekteyken. “Milli irade” kavramının bir safsata olduğu anlaşılmaya, toplumlar çoğulculaşmaya başladığı bir zamanda...
Diğer yandan ama, çözülmeden bugüne gelmiş farklı antagonizmaların yarattığı gerilim inanılmaz bir çözüm enerjisi de yaratıyor. Türkiye’nin 2000’li yıllardan beri içinde olduğu durum bu.
AK Parti’nin hem gel-gitleri, çelişkileri hem de değişim dinamizmi buradan geliyor. AK Parti bir yandan kendi tabanını sekülerleştirirken diğer yandan modernizmin önüne koyduğu ahlaki değer yargılarının gündelik yaşamdaki çelişkileriyle yüz yüze geliyor. Bir yandan moderinst bir hedefe yöneliyor, İslam dünyasına örnek oluyor, öte yandan gelip içkiye, heykele takılıyor. Bu haliyle AK Parti, bugün toplumumuzun çelişkili sosyolojik, kültürel yapısını ve sancılarını içinde taşıyan sahici bir parti oluyor. Bu nedenle de kalıcı bir siyasi hareket hüviyeti taşıyor. Başbakan Tayyip Erdoğan da hali ve tavrıyla bu yapıya çok uygun sahici bir lider olarak karizma yaratabiliyor.
Benzer bir durumu Kürt siyaseti için de söylemek mümkün. Kürt halkı gecikmiş milli uyanışını yaşıyor. Bunu görmezsek karşımızdaki fotoğraftan bir şey anlamaz, meseleyi bireysel haklar meselesine, dile falan indirger, PKK deyince şiddetten başka bir şey düşünmez, Abdullah Öcalan adını “terörist başı” eklemesi dışında kullanamazsak AK Parti’ye bakarken yapılan yanlışın aynısını yapmış oluruz.
AK Parti ve Kürt özgürlük hareketi (PKK-BDP) çok ayrı iki olgu olsalar da kendi toplumsal çevreleri içinde sahici, gerçek olgulardır. Halkın gündelik yaşamının içinde ve onun parçası durumundadırlar.
Aynı şeyleri CHP için söyleyemeyiz.
Gramsci’den mülhem bir kavramla (Cihan Tuğal, Pasif Devrim) söylersem, CHP Kemalist devletin partisi olarak “organik krizin” ürünü olan elitist bir partidir. Bir türlü halkın oyu ile iktidar olamayışının temeldeki nedeni de budur. Organik kriz, devletin kuruluş sürecinde devletin sivil toplum üstünde dışlayıcı hegemonyasıyla oluşan yapısal krizi söyler. Devlet, sivil demokrasi temelinde yeniden yapılandırılmadan bu kriz sürekli olarak kendini duyurur. CHP de zaten, bu organik krizin şiddetlendiği zamanlarda sesini duyuran ve bu krizin vesayet yönünde çözümü için devreye giren, halkın gündelik yaşamında ise izi olmayan bir partidir. Şimdilik CHP’yi bırakalım.
Büyük paradoksa gelelim.
Çok ilginçtir. Yan yana durması tarihsel sürecin mantığı açısından daha beklenilir olan iki siyasi akıntı karşı karşıya geldiler. AK Parti ve Kürt özgürlük hareketinin karşı karşıya gelmesi Türkiye’ye hem çok zaman kaybettirdi hem bedel ödetti.
Yine ilginçtir ki, bugün eğer askerî-bürokratik vesayet rejimi çözülüyorsa bunun iki baş aktörü, birbirine karşı yürüdükleri halde AK Parti ve Kürt özgürlük hareketidir.
Bu büyük paradoksun, elbette sayıp dökersek pek çok anlaşılabilir nedenleri var. Ama çözümü de yakından ilgilendiren bir tanesine önem veriyorum. Her iki taraf da diğerine ideolojik baktı ve yok olabileceğini, geçici olduğunu düşündü. Yukarıda değindiğim sosyolojik, tarihsel bakış ile durumu görselerdi farklı bir gelişme olabilirdi.
12 Haziran seçimlerinin ortaya koyduğu en önemli çıplak gerçek ise iki iddiayı da çürütmüş olmasıdır. Yani “AK Parti’siz çözüm” ve “BDP’siz çözüm”. Aksine bu seçimin iki büyük galibi bu iki parti oldu.
Seçimlerden sonra yeni Türkiye ancak bu büyük paradoksun çözülebilmesiyle yaratılabilir. Yani AK Parti ve BDP’nin yakınlaşmasıyla. Her iki taraf da galibiyetin sarhoşluğuyla değil de alçakgönüllü bilgeliğiyle bakabilirlerse bu yakınlaşma ahayal değildir. Ve bu gerçekleştiğinde ise Türkiye demokratik köklü değişim enerjisini yeniden yakalayacak ve kanatlanacaktır.
Gelecek yazımda bu büyük paradoksun çözülebilmesi için BDP’nin rolü üstünde duracağım. Ama geriye bırakmadan bu büyük buluşmanın adını da koyalım:
Tarihsel uzlaşma.
Demokratik muhalefet boşluğu
Seçim sonuçlarını kaybeden-kazanan kriteri dışına çıkarak ele aldığımızda demokrasi açısından kaygı verici bir demokratik muhalefet boşluğu görmemek imkânsız. AK Parti iktidardaki muhalefet değil, artık iktidardır ve AKP otoriter-milliyetçi söylemle yürüttüğü seçim kampanyası sonucunda yüzde 50 oy almıştır. Bu resim görmezden gelinmemeli derim. Bu dediğimin AK Parti'ye oy verip vermemekle de doğrudan bir ilgisi yok.
Hemen söylemeliyim ki, seçmenlerin otoriter-milliyetçi söyleme oy verme dürtüsüyle hareket ettiğini, AK Parti'nin seçim başarısının bu söyleme dayandığını asla söylemiyorum. Yazdım, bu söylemin AK Parti'ye oy kaybettirmiş olduğunu dahi düşünmekteyim. Seçmenler, AK Parti'nin başarılı icraatlarına oy verdiler ve gelecekle ilgili bu iktidara güven duydular, vesayet rejimine geçit vermediler, Başbakan Erdoğan'ı sevdiler.
Bunlara eyvallah, fakat yine de sorun var. Birincisi Başbakan ve AK Parti yönetimi otoriter-milliyetçi söylemle oy kazanacağını düşünmemiş olsaydı bu yola girmezdi. Demek oluyor ki, seçmen tabanının genel eğilimi konusunda kafalarında böyle bir yargı vardı. Ve demek oluyor ki, seçmenlerinden ve parti tabanından bir tepki gelmeyeceğine güvenmiş durumdalar. Beni asıl kaygılandıran meselenin bu güven yönüdür. Menderes'in, özal'ın düştüğü yanlışı
düşündürüyor bana.
Yeni TBMM'nin temsil gücünün yükselmiş olması sevindirici fakat demokratik muhalefet açısından ise düşündürücüdür. BDP ve bağımsız milletvekilleri dışta tutulursa AK Parti çoğunluk partisi olarak karşısında yine demokratik fnuhalefet boşluğu görecek. Eğer Meclis içinde ve dışında etkili bir demokratik muhalefet olmuş olsaydı hiç kuşkum yok ki AK parti bu seçimlerdeki otoriter-milliyetçi taktiğe başvuramaz ve kanımca daha yüksek oy alabilirdi.
Artık olan olmuştur, bunları geçelim.
Tablo açıktır. AK Parti'yi riskli reformlara itecek sağlam iç ve dış nedenler yoktur. AB faktörünün etkisi de zaten uzun bir süredir zayıflamıştı. Bu durumda köklü demokratik reformların geleceği AK Parti'nin insafına kalmış gibidir. AK Parti'ye ilk günden beri şans vermiş biri olarak bu konuda hiçbir ön yargım yok, tersine şimdi daha da güçlenmiş olarak reformlara hız da verebilir. Fakat kaygısı çoğunlukçu değil çoğulcu demokrasi olanlar için mesele olasılıklara bel bağlamak değil sistemi güçlendirmek olmalı.
BDP şans olabilir
2007 seçimleri sonrasında da BDP'yi demokratik muhalefet açısından bir şans olarak görmüştüm. Gelişmeler o yönde olmadı ne yazık ki. Ayrıntılarına sonra girebiliriz ama BDP'nin ilk kongresini izledikten sonra, "Güçlerini Güneydoğu'da konsolide edeceklerini tahmin ediyorum ve dolayısıyla bu şans şimdilik yok" demiştim. Öyle oldu.
Bu kez BDP bir açılım yaptı. Sola zaten açıktı fakat farklı olarak diğer Kürt siyasi çevrelerine, dindarlara açıldı. Bu yeni durum gelecek için umut vericidir. Ne var ki, bu açılım bu haliyle BDP'yi Türkiye partisi yapmaya yetmeyeceği gibi, Demokratik Blok'u da demokratik muhalefet boşluğunu dolduracak bir güç yapmaz. Mesele izlenecek siyasettedir. Kürt hareketinin geniş açılı bir siyasete ihtiyacı olduğu her halde görülüyor artık.
Böylesi kapsayıcı, kucaklayıcı geniş siyasetin nasıl bir şey olacağını hiç kimse önceden söyleyemez, akıl veremez. Demokratik muhalefet boşluğundan kaygı duyan herkesle birlikte tartışmak, herkese kulak vermek, eleştirileri önemsemek gerek. Zira kapsanacak olanlar da en başta onlardır.
Bana şimdiden önemli görünen mesele BDP'nin kendisini fiili ana muhalefet partisi olarak görmesidir. Yalnızca Kürt sorununun çözümünün tarafı olarak görmek değil, ana muhalefet olarak görmek. Ana muhalefet misyonuyla davranan bir siyaset elbette Kürt sorununu da çözecek taraf olur, ama yalnızca Kürt sorununda kendini donduran bir siyaset bu çözümün kendi dışındaki koşullarının hazırlayıcısı olamaz.
Ana muhalefet misyonuna sahip çıkmayı her konuda konuşmak, eleştirmek, çözüm üretmek olarak da görmüyorum. Herşeyden önce karşı olmakla muhalefet etmek herhalde birbirinden ayrılmalıdır. Benim naçiz düşünceme göre günümüz artık "anti" değil alternatif olma zamanıdır. Anti-AKP değil, alternatif AKP, anti-Küresel değil alternatif küresel, anti-kapitalizm değil, alternatif kapitalizm...
Büyük buluşma için büyük ve yeni düşünmek şart.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları















































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
7.05.2012
3.05.2012
30.04.2012
28.04.2012
26.04.2012
23.04.2012
21.04.2012
19.04.2012
16.04.2012
14.04.2012