Nabi YAĞCI-Taraf Yazıları
Ve her zaman gerçek nedenleri örten zahiri bir nedene dayalı ilân edilir. Gerçek nedenler ise çoğu zaman tek bir nedene ya da bir veya birkaç nedene indirgenemez ölçüde karmaşıktır; bir ülkeyi savaşa sürükleyen nedenlerin hangisinin asli, hangisinin tali olduğunu anlamak uzmanlık ister. Bir savaşın asıl yükünü çekecek olan halk ise çoğu kez savaşın gerisindeki nedenleri bilemez, bilmesi mümkün de olamaz.
Savaş lobileri savaşa karar verir ve sonra halka bir savaş “nedeni” sunarlar. Ve bu neden şaşmaz biçimde her zaman halkın “milli güvenliğini” ve “milli gururunu” ilgilendiren bir neden olur.
Bir süredir Suriye ile “savaşa tutuştuk, tutuşacağız” havaları estiriliyor; o kadar ki önümüzdeki iki günün en kritik iki gün olduğu dahi söyleniyor. “Kofi Annan’ın barış planı çökerse arkasından savaş kaçınılmaz olur, Türkiye daha fazla sessiz kalamaz, kalmamalı” yorumları yapılıyor. Daha önceleri ihtimal vermeden söz edip geçilen savaş hali havasına bir iki gün içinde “çaktırmadan” giriverdik.
En uzun sınıra sahip olduğumuz komşumuz Suriye’deki rejim kavgasının bizi çok yakından ilgilendireceği açıktı; Suriye’de diktatör Esed rejimine yönelik mücadele Tunus, Mısır ve Libya’dan çok daha sıcak biçimde Türkiye’yi etki alanı içine alacaktı. Hem mezhep çatışmaları hem Kürt sorunu hem de İran ile ilişkiler nedeniyle farklıydı Suriye bizim için. Bu nedenle Türkiye’nin yalnızca uzaktan izleyici olmasını kimse beklemiyordu. Ama savaşa girişmek, aktif diplomatik müdahalelerden farklı bir şey. Birkaç gündür ciddi biçimde savaştan söz edilir oldu. Başbakan da savaşı ima eden sözler etti, iktidar yanlısı basında bu yönde telkinler arttı.
Suriye’ye bir askerî müdahalenin neredeyse kaçınılmaz hale geldiği türünden yorumlar doğrusu beni şiddetle tedirgin ediyor. Birilerinin, bir yerlerde, kapalı kapılar ardında bizim adımıza geleceğimizle ilgili uğursuz kararlar verdiğini düşünerek kaygılanıyorum. Zira bir askerî müdahale, bir savaş kararı başka tür kararlara benzemez. Savaş kararı ekonomide teşvik kararları gibi bir şey değildir, savaş kararı bir bölgeye yanlış teşvik verdik diye sonradan düzeltebileceğiniz türden değildir.
Bırakın savaşa girişmeyi, İslam dünyasında bir model ülke olma iddiasında olan, AB üyeliğine aday ve artık birbirleriyle savaşan ülkelerin taş devri insanları gibi görüldüğü bir çağda savaş sözlerinin edildiği bir ülke olmaktan utanç duymak gerekir. Zaten Kürt sorunu nedeniyle 30 yıldır süren ve 40 bin insanımıza mal olan bir utancı temizleyebilmiş değilken şimdi bir de komşularıyla savaşan bir ülke mi olacağız?
Günümüz dünyasında savaşlara kategorik olarak karşı olmak gerek.
Öte yandan, Suriye’ye yapılacak bir askerî müdahalenin doğuracağı sonuçlar üstüne düşünmek de çok önemli. Düşünmemiz gerekenler yalnızca insani açıdan doğacak acılar, maddi, manevi kayıplar da değil... Savaş ve demokrasi, tarih boyu birbiriyle hiç de uyumlu olmayan bir çift oldular.Tam da askerî vesayetten kurtulup sivil demokrasi inşa etme sorunlarıyla cebelleşirken karşımıza çıkacak bir savaş hali her şeyi “sil baştan” yapabilir, iktidarı kuşatmış olan otoriterleşme eğilimlerini daha da arttırabilir; her halde ekonomik istikrar da bundan nasibini alacaktır!
Ne oldu da...
Birkaç gündür savaşı ciddi ciddi konuşur hale geldik?
Birilerinin, yakamızı, elimizi kolumuzu savaş makinesine çaktırmadan kaptırmalarına fırsat vermek istemiyorsak bu soruyu sormalıyız.
Ne oldu gerçekten?
İleri sürülen iki gerekçe var. Bunlardan biri, sınırlarımızdan içeriye Suriyeli rejim karşıtlarının ve rejimin baskılarından kaçan halkın akın etmesi. İkinci ve daha önemli gerekçe ise geçen gün Suriye’nin sınırötesi ateşiyle sınırlarımızı ihlal etmesidir. Her ikisi de kanımca savaş için ikna edici gerekçeler değil. Hele bu ikincisine sığınmak Türkiye için hiç de sağlam gerekçe olamaz. Zira Türkiye PKK nedeniyle kaç kez sınırötesi operasyonları için Irak topraklarına girmişti, hatırlayın!
Denebilir ki, “savaş tehdidini, gerçekte savaş yapma niyetiyle bağlı değil, Esed’in halkına yaptığı zulmü durdurabilmek için diplomasinin bir parçası olarak anlamak gerek”. Bu niyetle savaştan söz ediliyor olsa bile günümüzde güç kullanma tehdidinin kendisi de artık meşru görülemez. Kaldı ki güç kullanma tehdidi son derece tehlikeli bir araçtır da, istemeden, sırf dayılandığınız için de savaşa yakanızı kaptırabilirsiniz.
Yarın çok geç olmadan savaş tamtamları karşısında barışın sesi yükselmeli.
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları






























































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
7.05.2012
3.05.2012
30.04.2012
28.04.2012
26.04.2012
23.04.2012
21.04.2012
19.04.2012
16.04.2012
14.04.2012