Namık ÇINAR
Şiirlere şarkılara esin kaynağı olan görselliği ve mest eden güzelliğiyle Boğaziçi, aslında jeolojik bir gazabın ürünüdür. Sadece o mu? Birbirleriyle âdetâ özene bezene birleşmiş gibi duran denizlerle toprakların, yeryüzüne hokka gibi oturmuş tüm manzaraları, şaheserliklerini, milyonlarca yıldır süren magma hareketlerinin çöküntülerine ve akıl almaz depremlerine borçludurlar.
İşte bu “sorunlu dinamizm”, nasıl ilginç coğrafyalar yaratmışsa; Fransa ve özel olarak da Paris, modernitenin merkezi olan Avrupa’nın en problemli çocuğu olarak, siyasal ve toplumsal meselelerin med-cezirlerinde çalkalanırken, küresel entelijensiyanın en albenili beşiği sayılmıştır. Ne zaman“Avrupa tarihi” karıştırsam, Fransa hep sorunludur. Sosyolojik olarak, görkemli dişiliğine ve mümbit doğurganlığına rağmen, meselâ Anglo-Saksonlara nispetle, öyle fırt diye değil de, daima“sezaryen”le, yâni sulbünü ne yapıp edip ancak “müdahalelerle” sürdürebilmiştir.
İşte bu onu aynı zamanda cazibeli kılmış, sosyo-kültürel ilişkilerin forum alanına çevrilerek, son birkaç yüzyılın dünyasına siyasal sığınaklık yapmıştır. Toplumsal değişim süreçlerinin, tereyağından kıl çeker gibi kolay ve rahat tecelli ettiği ülkelerdeki merkezler, munis, hareketsiz ve can sıkıcı yerlerdir. Paris’i Paris yapan, tarihsel olarak hop oturup hop kalkan bu kültürel atmosferidir. Yeryüzünün bu çerçevede ne kadar problemlisi ve tabii ki o oranda da ne kadar yaratıcısı ve çözümcüsü varsa, tencere yuvarlanmış kapağını orada bulmuş gibidir.
“Zor”u, sadece “zor araçlarına başvurma eğilimleri gösteren toplumlarınki” olarak değil de, aynı zamanda “bu vesileyle zoraki koşullarda yaşayan”, ekonomik politik ve sosyolojik süreçlerin “sıkıntılı insanları” olarak görmek kaydıyla ifade edersem; zor bir toplum olan Fransa’yı, bazen muhayyel bir tasavvurla, örneğin kalkıp Kafkaslar’da bir yerlere, ya da Orta Asya’da Afganistan’a bitişik, yahut Levant’ta Suriye’nin altlarında oralarda bir yerlere yerleştirip, “ne menem bir kültürel dokuyu, nasıl bir çabuklukla üretirdi acaba?” diye düşlediğim ve “doğu toplumlarına benzeme katsayısı bakımından, etrafını saran Avrupa’ya nazaran sanki en yüksek” o imiş gibi bir abartıyla düşündüğüm de olmuştur.
Yâni, manzarası güzeldir güzel olmasına da; toplumsal ruhunun derinliklerindeki tektonik hareketler, konuya vâkıf birinin rasathanesindeki grafilerde nasıl görünüyordur acaba? O da işin bir başka veçhesidir.
Britanya hegemonisinin küresel ölçekte hüküm sürdüğü 19. yüzyılda, sivil bürokrasi geleneğini ve“idare”yi Fransa’dan almak; 20. yüzyıl başına doğru da “askerî” bürokrasiyi Prusya’dan aparmak; bizim de nasıl savruluşlar yaşamış ve kimlerin dokuma tezgâhlarında motiflenmiş bir toplum olduğumuzun ipuçlarını vermektedir.
Fakat, Fransa’yla gerilen ilişkiler vesilesiyle değindiğim bu hususları, ortalığa aniden çıkarak olmadık lâflar eden İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in söylemleri, birdenbire anlamsız ve talî hâle getiriyor.
Hani Erdoğan’ın “çıraklık, kalfalık, ustalık” üçlemesi vardı ya; izlediniz mi bilmem, Brad Pitt’in oynadığı, hayatı tersine yaşamak suretiyle yaşlı doğup gittikçe gençleşerek ölen, Benjamin Button’ın tuhaf hikâyesi isimli o filmini anımsatıyor bana.
Çünkü Başbakan’ın “git-gel”leri, öteye de beriye de salınmaları, beni başından itibaren şaşırtmıştır hep. Özellikle, bu son İçişleri ve Savunma bakanlarının atanmasında gösterdiği performansıyla, siyasal hayatına tıpkı Benjamin Button gibi tersinden başlayarak, ilkin sanki ustalığını, ikinci döneminde kalfalığını, bu son süreçte de çıraklığını sergiliyor gibidir.
Sayılabilecek tonla sebepten biri olarak, milletvekillerinin parti disiplini adı altında, genel başkanların emrindeki kör, sağır ve dilsizlerden oluşan niteliksiz bir bölüğe dönüştürülmüş oldukları gösterilebilir.
Gerçekten de, Türkiye’nin tüm sathından yerinde duramadıkları için seçilerek kalkıp parlamentoya gelen, o vilâyetlerin neredeyse en siyaset delisi adamları, daha sonra dut yemiş bülbüle çevrilmekte ve salı günkü grup toplantılarında birbirlerinin yüzüne “bel bel” bakarak, dikkatlerini anca, konuşma yapan genel başkana nereye geldiğinde alkış tutacaklarını kaçırmayacak kadarlık toparlayabilmektedirler.
Benim okuduğum askerî okullardaki sınıf kıdemlilerinin, konuşan, gürültü çıkaran veya bir şekliyle yaramazlık yapanları bir koşuda “idare”ye yetiştirmelerindeki gibi işlevleri de olan grup başkan vekilleri ayrıca, memleketi idare eden başbakana yahut parti genel başkanlarına, buna benzer bir erketelik hizmeti vermektedirler.
Eyfel Kulesi’nden zerre kadar hazzetmeyen ünlü öykücü Guy de Maupassant, “o hâlde yemeklerini ne diye o kuledeki restoranda yediği” sorulduğunda, “çünkü, Paris’te Eyfel’in görülmediği tek yer burası da ondan”, dermiş.
Yapıları iyice monarklaşmış bu partilerin genel başkanlarının yerinde olsam; “bundan iyi çözüm mü olur” deyip, hiç hoşlanmadıklarımı, sesini kısmak, ya da kendilerini kontrolüm altında tutmak, hâttâ tasfiye etmek istediklerimi dahi derhâl milletvekili yaparak, canlarına okur, tozunu attırırım valla hepsinin.
Yazarlar
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.05.2022
24.03.2022
6.02.2016
30.05.2016
24.05.2016
13.05.2016
10.05.2016
8.02.2016
3.02.2016
29.04.2016