Şahin ALPAY

AB normları mı, yoksa Putin normları mı?
5.04.2014
1987

 Türkiye’de demokrasi askerî-bürokratik vesayetten fiilen kurtuldu; şimdi çoğunluk diktatörlüğüne dönüşme tehlikesini bertaraf etme mücadelesi veriliyor. Bu açıdan 30 Mart yerel seçimlerinden çıkardığım başlıca sonuçları aşağıdaki noktalarda toplayabilirim.

Yerel seçimlerde AKP, daha doğrusu Tayyip Erdoğan, büyük başarı sağladı; ağır rüşvet ve yolsuzluk iddialarının gölgesinde % 43,5 oranında oy almayı başardı. Bu başarının kuşkusuz birçok nedeni var. Bu nedenler arasında yaklaşık yarım asır süren askerî-bürokratik vesayet dönemi boyunca dinsel ve etnik kimlikler üzerindeki baskılara halkın gösterdiği tepkinin, o günlere dönülmesi endişesinin önemli bir rolü olduğu muhakkak. Bu husus, askerî vesayet yandaşlarının, Balyoz ve Ergenekon avukatlarının kulağına küpe olmalı.

Evet, koşullar dikkate alındığında AKP, yerel seçimlerde büyük başarı sağladı. Ne var ki % 43,5, 2011 seçimlerine göre % 6 dolayında oy kaybettiği anlamına geliyor; Erdoğan’ın başında olduğu AKP’nin oy oranının inişe geçtiğine işaret ediyor. Erdoğan’ın kampanyayı (olağanüstü bir enerjiyle, ama) neredeyse tek başına götürmesi, lideri ile AKP arasındaki özdeşliğin sorgulanmasına yol açtı. Bu defaki balkon konuşması bunun simgesel ifadesiydi: Erdoğan, halkın karşısına partinin ileri gelenleriyle değil ailesinin ileri gelenleri, fezlekeli bakanlar ve yandaş işadamlarıyla çıktı. 2011 ve 2014 balkon konuşmaları arasındaki fark da, nereden kalkıp nereye geldiğimizi çok iyi anlattı.

30 Mart’la birlikte Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ve Başbakan Erdoğan’ın temsil ettikleri zihniyet arasındaki makas açıldı. Gül’ün Kuveyt ziyareti sırasında gazetecilere verdiği mesajlar şu soruyu gündeme getiriyor: Türkiye’de AB normları mı hakim olacak, yoksa Putin normları mı? Makas bu kadar açık. Gül tekrar başbakan olursa Türkiye yeniden doğru yola çıkabilir.

2010’da “Yetmez ama evet!” şiarıyla kabul edilen anayasa değişikliklerinin olumlu sonuçlarını görüyoruz. Yeni Anayasa Mahkemesi (AYM) artık Kemalist vesayet değil hukukun üstünlüğü doğrultusunda kararlar veriyor. Erdoğan HSYK’dan sonra AYM’yi hedef tahtasına oturtabilir. Zira bu AYM’nin, HSYK, internet ve tasarlanan (muhaberat devleti kurma amaçlı) MİT yasasını geri çevirmesi ihtimali yüksek.

Yerel seçim kampanyası, AKP’nin İslam’la ilgisini de sorgulanır kıldı. Erdoğan’ın en hararetli yandaşları bile fezlekeli bakanların yargılanmasını, dinî değerleri alaya alanların partide barındırılmamasını talep ediyor. Gören gözlere göründü ki Erdoğan, otoriterleşmeyi İslami popülizmle destekleme çabasında ama İslamcı gömleği dahi üzerinde iğreti duruyor.

Hepsinden belki daha önemlisi, yerel seçimler toplumda din ve vicdan özgürlüğüne saygı anlamında laikliğe desteğin güçlendiği yönünde işaretler verdi. İnançlı Müslümanların bir bölümü, din ve vicdan özgürlüğünün ancak gerçek anlamda laik, din ile devletin ayrıldığı bir rejimde güven altında olabileceğini daha derinden kavradı. Dinî inançların vicdanlarla sınırlı olmasını savunan laikçilerin bir bölümü de belki, Müslümanlığın İslamcılıkla özdeş olmadığını, inançlı Müslümanların da demokrasiye ve hukuk devletine sahip çıktıklarını görmek fırsatını buldu.

CHP’nin başörtüsü yasağından vazgeçmesi, önemli olanın başların örtülüp örtülmemesi değil zihniyet olduğunu nihayet görebilmiş olması, gerçek laikliğe doğru ilerleyişin başka bir güçlü işareti. Laikçilik ve vesayetçiliğin zincirlerinden kurtulmadığı sürece, CHP’nin ikincil bir oyuncu kalmaya mahkûm olduğu şimdi belki daha iyi anlaşılıyor.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar