Sedat KAYA
Ölmeden bir kaç ay önce.
Şöyle yazmıştı.
Saçları saman sarısı Vera'sına;
"Gelsene dedi bana.
Kalsana dedi bana.
Gülsene dedi bana.
Ölsene dedi bana.
Geldim.
Kaldım.
Güldüm.
Öldüm."
***
Yıl 1955'di.
Nazım Moskova'da sürgündü.
53 yaşında.
Üstelik evliydi.
Vera Tulyakova 24 yaşında.
Genç bir kadındı.
Dul ve bir çocukluylu.
Ajans Novosti'de muhabirdi.
Söyleşi için birgün Nazım'ı aradı..
"Alo, Nazım Hikmet mi?.
Sizinle redaktör Vera Tulyakova konuşuyor"
Nazım randevuyu verdi.
Evinde buluştular.
Odada şair Ekber Babayev de vardı.
Vera sordu, Nazım cevapladı.
Söyleşi bittiğinde Nazım Babayev'e döndü ve Tatarca şöyle dedi.
"Fena kız değil, bilgili, güzel ama göğsü düz."
Vera anlamıştı söylenenleri.
Yüzü kızarmıştı.
..Ve Nazım'a en çok sevda şiirlerini yazdıracak büyük aşk böyle başlamıştı.
***
O günden sonra her gün görüştüler.
Telefonda konuştular.
Sık sık buluştular.
Nazım Vera'sız, Vera Nazım'sız yapamadı.
1959 yılında evlendiler.
Nazım evlenmek için sevgilisi Dr.Galina'dan boşanmak zorundaydı.
Tüm servetini ona devretti.
Ayrıldı..
Vera'sına kavuştu.
Kendi deyimiyle.
Saçları saman sarısı.
Gözleri mavi Vera'sına.
***
Ölene kadar onun aşkıyla yaşadı.
En sevgi dolu sözcükler Vera'ya yazılanlardı.
Her gittiği yerden yazdı.
Mesela Leningrad'tan.
"Lanet olsun ne muazzam şey seni sevmek!..
Sen benim aşkım, sen benim kızım, sen benim yoldaşım, sen benim küçük annemsin. Canım, bir tanem, seni sevmeden önce dünyayı sevmesini bile bilmiyormuşum. Bu şehir güzelse senin yüzünden, bu elma tatlıysa senin yüzünden, bu insan akıllıysa senin yüzünden.”
***
Mesela Varşova'dan.
"Ve işte ben. Dün sesini işittiğimde dünyanın en mutlu insanı oluverdim. Hep bizi, seni ve beni düşünüyorum. Döndüğümde Rusça’yı gramer kurallarıyla yazacak kadar iyi öğreneceğim mutlaka. Seni böylesine sevmek ve bunu layıkınca yazıya aktaramamak insanı çıldırtıyor. Sen bebeğim benim, anlıyor musun yazdıklarımı? Eğer hastalanmazsam ayın 15’inde yani pazartesi buradan ayrılıyorum. Pazartesi! İşte böyle. Yaz bana, unutma. Ara sıra yani her dakika beni düşün. Öpüyorum seni, sevincim benim."
***
Ya da Prag'dan.
"Gittin, boşaldı Prag şehri. İçinden elini çekip çıkardığın bir eldiven gibi boşaldı. Söndü artık seni göstermeyen bir ayna gibi."
***
Bazen Kislova'dan.
"İçimde ak bir yol var.
Karıncalar buğday taneleriyle
bayram çığlıklarıyla kamyonlar gelir geçer
ama yasak, geçmez cenaze arabası.
İçimde mis kokulu
kızıl bir gül gibi duruyor zaman.
Ama bugün cumaymış, yarın cumartesiymiş,
çoğum gitmiş de azım kalmış, umurumda değil."
***
Hatta Moskova'dan.
"İlk ergenlik düşümden geliyorum sana
bu şehrin bana verdiği en tatlı yemiş en akıllı söz en insan sokaksın
günlük güneşlik rüzgârım benim
saçları saman sarısı kirpikleri mavi karım benim."
***
Nazım Vera'ya son şiirini 1963 yılında yazdı.
"Gelsene dedi bana.
Kalsana dedi bana.
Gülsene dedi bana.
Ölsene dedi bana.
Geldim.
Kaldım.
Güldüm.
Öldüm."
***
Öldü..
Bu şiirden bir kaç ay sonra 3 Haziran 1963'te öldü büyük şair.
Sürgün olduğu Moskova'da gömüldü.
Vera yaşadığı sürece Nazım'ı hiç unutmadı.
2001 yılında öldüğünde tek isteği Nazım'ın yanına gömülmekti.
Ama hiç boş yer yoktu..
Daha iyi bir çözüm bulundu.
Vera'nın külleri Nazım'ın mezarına konuldu.
Ölümsüz aşıklar mezarda buluştu.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
14.09.2020
2.07.2020
3.06.2020
9.03.2020
21.02.2020
30.01.2020
28.01.2020
6.02.2019
20.11.2018