Uğur Gürses
Türkiye 23 Mayıs’ta bayram sabahına, bir Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile uyandı; döviz satışı içeren işlemlere uygulanan vergi oranı binde 2’den, 5 kat artışla yüzde 1’e yükseltilmişti. Ayrıca bankaların ihraç ettiği bir yıldan kısa vadeli finansman bonolarından elde edilen kazançlara uygulanan stopaj oranını da yüzde 10’dan yüzde 15’e çıkarıyordu.
Döviz satışına uygulanacak yüzde 1’lik vergi oldukça yüksek. Buna iktisat literatüründe “Tobin vergisi” deniliyor. Bu bir tür sermaye kontrolü ya da kambiyo kontrolü uygulaması. Ancak uygulayıcılar buna “sermaye kontrolü” demiyor. Demeyince, bu kategori içinde sayılmadığını düşünmek saflık.
‘Tobin vergisi’ ilk kez, Nobel İktisat Ödülü alan James Tobin tarafından 1971’de Bretton Woods sistemi çöktüğünde, yani doların altına, diğer paraların da doların değerine bağlandığı sabit kur rejimi çöküp de paralarda dalgalanma başladığında istikrar sağlanması için 1972’de önerilmişti.
Parada istikrarı hızla rezerv eriten “arka kapıdan” döviz satışı, yabancılara TL yasağı, dövizde kısıtlamalar yaparak elde edeceğini sanan Ankara’nın başvurduğu yeni yol, 70’lerden kalma.
Yani Türkiye geçmişte sabit kur rejimi sırasında binde 1 oranının üzerine çıkmadığı o “Eski Türkiye”de bile baş vurmadığı bir yola girmiş oldu.
Tobin’in önerdiği vergi oranı bile “binde 5 diyelim” dediği seviyede idi.
Ankara’daki ekonomi yönetimi, güven kaybının da tetiklendiği bir süreçte TL’nin faizini de hızla indirip negatif reel faize getirince, TL’yi koruyacak bir dayanak kalmadı. Ankara, TL’yi korumanın yolu olarak başka ülkelerin parasını swapla alarak bilanço makyajı yapmaya, Tobin vergisi gibi 70’lerin modeli vergi getirmeye sarılıyor.
Son dönemde, döviz alanlara uygulanan vergiler, döviz alımında ertesi günü teslimat kuralları, bankalara uygulanan mevzuat dışı “markaj”, giderek tasarrufçu nezdinde tedirginlik yaratan uygulamalar. “Yumuşak” sermaye kontrolü araçları uygulanmaya başlandığında, bireyler ve şirketlerden oluşan ekonomik birimlerin aklına “sert olanı da yolda mı?” sorusu gelir.
Nitekim 2018 Brunson krizi sonrasında olduğu gibi, Kovid-19 krizinin patlak vermesi sonrasında da döviz hesaplarındaki erimeler dikkat çekiyor. Bu erimelerin de dövizden TL’ye geçme olmadığı anlaşılıyor. Örneğin 2018 Ağustos’unda ve 2020 Mart’ında döviz hesaplarındaki azalışla, Merkez Bankası’nın efektif kasasındaki azalışın paralel olduğu görülüyor.
Ankara’daki siyasetçilerin tasarrufçuları şu ya da bu sebeple tedirgin etmesi sistemden çıkışları besliyor, altın alımlarını destekliyor.
Döviz alanlara yapılan ‘düşmanlaştırma’, mali varlıklarını kötü yönetim altında korumak isteyen yurttaş ve kurumları altın tutmaya yöneltiyor.
Sadece Kovid-19’la ilgili sürecin başlaması ile 6 Mart’tan 15 Mayıs’a; döviz hesaplarındaki azalış 10 milyar dolar, altın hesaplarındaki artış ise 4 milyar dolar (60 tona yakın). Toplamda ise döviz cinsi hesaplar 6 milyar dolar azalış gösteriyor. (TCMB verisi)
Sermaye kontrolüne dair adımların getireceği dalgalardan biri de döviz piyasasında “paralel piyasanın” oluşmasıdır. Yurtiçinde eskiden var olan “ayaklı borsa” denilen kayıt dışı döviz alım satımının yeniden canlanması kaçınılmaz. Kaçınılmaz çünkü bankaların birkaç kuruşla kote ettikleri kurlar, yüzde 1 vergi ile 7 kuruşluk ilave maliyet getiriyor. Yani dövizi 6.80’den alırım diyen bir kuruluş 1 kuruş bile kar etmeden 6.80’den satsa 6.8 kuruş vergi ödeyecek. Alana maliyeti de 6.8680 olacak. Dolayısı ile bankaların kendi aralarında yaptıkları işlemlerde vergi uygulanmayacak olsa da nihai müşterilere satışta yaklaşık 7 kuruş ilave maliyet binecek. Bu yüzden alış-satış marjların açılması kaçınılmaz. Bu da piyasayı sığlaştıracak.
Bir başka unsur da içeride olağanüstü yöntemlerle, yüksek vergilerle döviz alımlarının zorlaştırılması, giderek yurtdışında “off shore” piyasa oluşmasını getirecek. İçerideki kur başka, dışarıdaki kur başka olduğunda paranız artık ‘konvertibilitesi yaralı’ başka ligdedir.
Tüm bu yanlış yollarla döviz kurunu bastırma çabası, Türkiye’de sisteme döviz girişini de azaltacaktır. Hafif ya da sert sermaye kontrollerinin olduğu yerlerde; ihracatçısından turizmcisine, vatandaşından şirketlerine kadar ekonomik birimler dövizi sisteme sokmadan dışarıda tutma eğilimine girerler. Bu daha da baş ağrıtan bir durum ve süreç yaratır.
Bu adımları attığında sonuçlarının ne olacağını bilmeyen bir danışmanınız, teknik kadronuz, karar vericiniz varsa “başınıza çorap örüyordur”.
Türkiye’nin son 30 yılda parasına elde ettiği konvertibiliteye hasar veren çaresiz ekonomi yönetimi, şimdi de 70’li yılların alt kutusundan medet umuyor. Bu çaresiz adımlar işleri daha da zor bir patikaya sokuyor.
Uğur Gürses
Yazarlar
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA“Masada Milyonlar Var” 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
15.12.2022
18.07.2022
18.02.2022
13.02.2022
29.01.2022
24.01.2022
17.01.2022
10.01.2022
4.01.2022
2.01.2022