Umut ÖZKIRIMLI
2000’li yılların başında İslam, (liberal) demokrasi ve piyasa ekonomisinin başarılı bir bileşimi olarak övülen, hatta Arap Baharı’nın ardından Ortadoğu’ya bir “model” olarak pazarlanmak istenen Türkiye’nin baş döndürücü bir hızla otoriterleşmesi, Batı dünyasında Türkiye siyasetine duyulan ilgiyi de arttırdı.
Batılı yayın organları Türkiye’de yaşanan her önemli gelişmeyi okuyucularına duyurmaya çalışırken, düşünce kuruluşları ardı ardına Türkiye’deki değişimi anlamaya yönelik raporlar yayınlamaya başladı.
Sosyal medya aracılığıyla geniş kitlelere ve siyasi karar vericilere de ulaşan bu analizlerin ortak birkaç özelliği vardı.
Birincisi, kullanılan terminoloji yazarın ya da yayınlayan kuruluşun ideolojik çizgisi ne olursa olsun hemen hemen aynıydı. Türkiye “otoriterliğe kayıyordu”; bunda “İslamın” büyük payı vardı; “Atatürk’ün kurduğu laik cumhuriyet yıkılıyordu”.
İkincisi, kısa sürede başlı başına bir endüstriye dönüşen “Türkiye uzmanlığı” kendi “star”larını üretmeye başlamıştı. Söz konusu “uzmanlar” birbirlerini tanıyor, birbirlerine referans veriyor, aynı isimlere karşı tavır alıyor, aynı isimlerle polemiğe giriyorlardı.
Üçüncüsü, bu “uzmanlar”, tıpkı Türkiye’deki muadilleri gibi hemen her konuda görüş bildirmekten kaçınmıyor, bunu yaparken de oldukça kibirli, tepeden bakan, hatta küstah bir dil kullanıyorlardı.
Burada beni tanımayanlar için bir not düşmem ve “Türkiye uzmanı” olmadığımı belirtmem gerekiyor. Ben milliyetçilik, etnisite, kimlik, toplumsal hareketler konularında çalışan bir siyaset bilimciyim. Gazeteci değilim; köşe yazarı değilim (düzenli de yazmıyorum zaten).
Mesleğim ve bulunduğum konum gereği “başka birçok konunun yanı sıra” Türkiye’yi de takip ediyor, daha çok bildiğim konular üzerine, akademik ilkelere mümkün olduğunca bağlı kalarak – örneğin karşıt görüşleri nesnel bir şekilde yansıtmak – kendi siyasi duruşumu da gizlemeden yorumlarda bulunuyorum.
Parantezi kapatır, yukarıda saydığım üç ortak özelliğe dönersek, Türkiye üzerine yorum yapanların sayısının artmasında ya da bu isimlerin benzer kalıpları tekrar etmesinde sorun yok. Sonuçta eğer olanaklarınız elveriyorsa siz de kendi görüşünüzü yazabilir, kullanılan kavramları, ortaya atılan iddiaları eleştirebilirsiniz.
Ancak üçüncü ortak noktayla başa çıkmak kolay değil. Karşınızda kibirli, yer yer küstah bir dil varsa ve bu dil yeterince bilgiye dayalı değilse nesnel eleştiri zor. Her an ad hominem tuzağına düşebilir, içerikten çok söyleyenin kimliğine odaklanan bir metin kaleme alabilirsiniz. Polemik düzeyini ayarlamakta zorlanabilirsiniz.
Bir örnekle somutlaştıralım. Uzmanlık alanı strateji ve güvenlik politikaları olan, ara ara War on the Rocks adlı eski askerlerin, güvenlik uzmanlarının katkıda bulunduğu, “Amerikan değerlerini savunmak” ve “vatansever olmakla” övünen sağ/sağ liberal bir sitede yazılar yazan, bazen aynı fikirde de olduğunuz bir meslektaşınız şu tarz tweet’ler atar, sonra da aynı üslupla bu tweet’i savunmaya kalkarsa ne yaparsınız?
“#BüyükMuhalefetIttifaki hakkında ne düşünüyorum? Senelerdir yazıyorum, AKP ancak iki partili bir sistemde dengelenebilir. İttifak olması gereken, sorun geç gelmesi. Top artık #HDP’de: ittifak mı, etnik milliyetçilik ve sol soslu hamaset edebiyatı mı?”
“Kimse kendini kandırmasın: top artık #SelahattinDemirtas’ta. #BuyukMuhalefetIttifaki’nin tek şansı #HDP’nin de katılması. Demirtaş saz çalıp sol-kardeşlik-goygoy hamaseti yaparak etnik milliyetçiliği mi, Türkiye’ye mi tercih edecek? İlkini seçerse AKP zaferinin sorumlusu olacak.”
Kolay -bugüne kadar Ahval’de tutturmaya çalıştığım çizgiye de uygun- olan, görmezden gelmek. Kimse kimseyi okumak zorunda değil; ciddiye almazsınız, daha da olmadı takip etmeyi bırakırsınız, biter.
Ama söz konusu meslektaş “Türkiye uzmanları endüstrisi” ve muhtemelen ABD dış politikasında sözü geçen bazı Cumhuriyetçiler tarafından da takip edilen, görüşleri sıkça retweet edilen biri ise sessiz kalmak zor olabilir.
Diyelim cevap vermek ya da eleştirmek istediniz. Bu üslubun neresinden tutacaksınız?
Karşınızdaki bu kibirli dili, realizme sığınarak ya da ahlaki/siyasi açıdan “apatik” olduğunu iddia ederek savunursa ne diyecekseniz?
Bu dilin kendisi siyasi deseniz işe yarayacak mı?
“Sol-kardeşlik-goygoy hamaseti” tamlamasının neresi apatik, ahlaki/siyasi yargılardan soyutlanmış?
Bu terimler silsilesi düpedüz aşağılama, alay etme amaçlı kullanılmamış mı?
Haydi biz de sıfat kullanalım, neoliberal, hatta neocon, sağ bir dünya görüşünü yansıtmıyor mu?
İçerik?
Kavram karmaşası, saptırma, bağlamdan koparma, ne ararsanız var. “Büyük Muhalefeti” oluşturan partiler HDP’yi görmezden gelecek; HDP’nin cumhurbaşkanı adayının henüz hakkında kesinleşmiş bir hüküm olmadığı halde hapiste tutulmasına itiraz etmeyecek; bu partilerden biri o başkanın ve başka milletvekillerinin hapse atılmasına imkan tanıyan tüzük değişikliğini onaylayacak; Kürt sorununun çözümüne dair elle tutulur, somut tek bir öneri sunmayacak; ama sorumluluk yine “kendisini istemediğini dünya aleme ilan etmiş” ittifaka “ne olur bizi de alın” diye yalvarmayan HDP’de olacak?
Ne güzel, ne “realist” bir dünya!
HDP “etnik milliyetçilik ve sol soslu hamaset edebiyatını mı seçecek, ittifakı mı? Nedense değerli meslektaşımız ittifakı tanımlarken sıfat kullanımında epey tutumlu.
Doğrusu şöyle değil mi?
“HDP etnik milliyetçilik ve sol soslu hamaset edebiyatını mı seçecek, etnik Türk milliyetçisi ve muhafazakar-militarist sağcı ittifakı mı tercih edecek?”
HDP’nin etnik milliyetçi olduğu varsayımını hiç tartışmadan kabul edelim. İki etnik milliyetçilikten birini seçecekse, neden temsil ettiği – ve hem çoğunluk, hem de PKK tarafından ezilen – kesimin milliyetçiliğini değil de Türk milliyetçiliğini tercih etsin?
HDP seçmeni, partisini istemeyen, açıkça dışlayan bir ittifaka neden destek versin?
Kürt halkı, şehirlerini yerle bir eden, kendilerini göçe zorlayan, içlerinden bazılarını keskin nişancı marifetiyle “avlayan”, bazılarını ise bodrumlarda diri diri yakan güvenlikçi politikalara tam destek veren partilerle neden işbirliği yapsın?
Kürt düşmanlığını başka bir ülkenin topraklarını işgal etmeye kadar vardıran bir devlet mekanizmasını ölesiye savunan adaylara neden oy versin?
Realist meslektaşımız “ama PKK” diyecek (diyor da). PKK son dönemde olan bitenden en az devlet kadar sorumlu, evet.
Ama 1. PKK seçimlerde yarışan bir parti değil; 2. Yerel halkın PKK ile ilişkisi bir süredir zaten sorunlu; 3. PKK bir sonuç, neden değil.
90 yıllık devlet politikalarının, özellikle de 1980 darbesi ve sonrasında Kürtlere yaşatılan türlü zulmün doğal sonucu; 4. PKK’ya tepkili olan ve barış isteyen halk, onu doğuran milliyetçiliğe neden destek versin?
HDP koşullar ne kadar olumsuz olursa olsun Türkiye’yi seçsin. İyi ama HDP zaten Kürt hareketinin bir bölümü tarafından tam da bu yüzden, “fazla Türkiyeli” davranmaya çalıştığı, bir Kürt, bir Türk eş başkan seçtiği için de eleştirilmiyor mu?
Demirtaş ve Yüksekdağ Haziran 2015 seçimleri sonrası CHP ile görüşmedi mi? İttifak arayışları CHP’nin ayak sürümesi sonucu akamete uğramadı mı?
Yine Demirtaş, cumhurbaşkanlığı yemin töreninde Erdoğan’ı ayakta alkışlamadı mı? Türkiyeli olmak için daha ne yapmak gerekiyor?
Doğru, Demirtaş ya da başka bir HDP’li “PKK, eli kanlı bir terörist sürüsüdür” mealinde bir laf etmedi. Ama bugüne kadar hiçbir Kürt politikacı PKK’yı Demirtaş kadar açık ve net eleştirmedi. PKK’nın Demirtaş’ı istemediğini duymayan kalmadı.
Kendisine oy veren sıradan halkın çocukları dağa çıkmışsa Demirtaş ne yapsın?
Belki bir şeyler yapmak isteyecek, onları dağdan indirmeyi deneyecek. “Türk halkı” ona bu şansı verdi mi?
Her şeyi bir kenara bırakalım, etnik milliyetçilik, militarizm, hatta ırkçılığa boğulmuş bir toplumun Kürtlere “siz etnik milliyetçisiniz” deme hakkı var mı?
Solculuğu, kardeşliği savunmayı “goygoyculuk” olarak nitelendirmeye ise bir şey diyemiyorum. Görece düzeyli tek tepkim, bu meslektaşa gömüldüğü güvenlik literatüründen kafasını kaldırıp biraz sol teori üzerine okumasını önermek olabilir.
Ha elinde bayrak, dilinde ezanla fetih nidaları atan, “Atatürk olmasaydı adınız Yorgo, Dimitri olurdu” diyen adaylar arasından bir tane saz çalan çıkmışsa, varsın o da “goygoycu” olsun!
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
16.03.2020
25.02.2020
10.02.2020
16.12.2019
5.01.2019
19.10.2019
12.10.2019
6.08.2019
2.07.2019
24.03.2020