Halil BERKTAY
[14-15 Haziran 2016] Son yazımda, Türkiye’nin 20. yüzyıl tarihi boyunca seçimlere neden daha çok merkez sağın sahip çıktığını anlatmaya çalışmıştım. Merkez sol farklı iktidar kaynaklarına (devlete, orduya, yargıya, bürokrasiye) yaslanıyor (ve bu bakımdan, gariptir ama, Avrupa’nın 19. yüzyıl Muhafazakâr ve Monarşistlerini andırıyor). Sosyalist sol da toplumsal ilerleme uğruna otoriter modernizmi destekliyor ve bu, seçimlere soğuk bakmak noktasında merkez sol ile buluşmasına yol açıyor. Buna karşılık merkez sağ, (19. yüzyıl Avrupa Liberalleri gibi) kendi dayanaklarını halkta ve seçimlerde aramak zorunda. Bu çerçevede, demiştim, 1946-50 dönemecine bakış da çok farklı olabiliyor. Merkez sağ için bu, iyi bir şey; demokrasiye geçiş demek. Merkez sol ve özellikle sosyalist sol ise CHP’nin “devrimci” hegemonyasını yitirmesi ve Tek Parti döneminin sona ermesinden hoşlanmıyor; bunu, geri ve cahil halk kitlelerinin aldatılması sonucu “büyük toprak ağaları ve komprador/işbirlikçi burjuvazi”nin gerçekleştirdiği bir “karşı devrim” gibi görüyor. Bu perspektif 1960’lardan günümüze kadar uzanıyor ve AK Parti’nin 2002-2007-2011-2015 seçim başarılarının da hep birbirini tamamlayarak derinleşen karşı-devrimler (veya, tek ve büyük bir karşı-devrimin halkaları) gibi görülmesine yol açıyor.
Dış dünyanın, Batının ve/ya ABD’nin rolüne ilişkin tavır ve yorumlar da buna paralel. Siyaset sahnesine merkez sol kılığında çıkan askerî-bürokratik sınıf, kökeni ve olanca varlığı itibariyle özel sektöre ve piyasa ekonomisine yabancı. Kapitalizme ve kapitalistlere dışarıdan bakıyor. Her fırsatta devleti yağmalamaya kalkan hırsızlar gibi görüyor. Kendisini de (kapitalist ekonomiyi geliştirmekle değil) esas olarak devleti yağmalattırmamakla; dolayısıyla burjuvaziyi kısmen de olsa bastırmakla, kısıtlayıp denetlemekle yükümlü sayıyor. (Yeri gelmişken belirtelim; aslında bu yabancılık ve içeriden değil dışarıdan bakış, Türkiye’de CHP’nin ve/ya sosyal demokratların hiçbir zaman kapitalizmi doğru dürüst yönetememelerinin, çekip çevirememelerinin, çalıştıramamalarının en önemli ideolojik nedeni.) Buna karşılık 1945’ten itibaren yeni burjuvaziyi temsil ederek çıkagelen merkez sağ, hararetle özel mülkiyetten, girişim özgürlüğünden, piyasa ekonomisinden, dışa açılmaktan, (görece) serbest ticaretten (ithalât-ihracat üzerindeki kısıtlamaların hiç olmazsa kısmen kaldırılmasından) ve kendi sermaye birikimini hızlandırabilecek kredi olanaklarından yana.
Gerçi Türkiye’de liberalizmin tarihsel bakımdan hep zayıf kalması, bu program ve fikriyatın çok gür ve yüksek sesle ifade edilmesini engelliyor. Siyaset sahnesini çok uzun süre bürokrasi ve devletçilik ideolojisi doldurmuş. Yeni burjuvazi, bürokrasinin gölgesinde ve onun sağladığı olanaklarla serpilmiş. Bu yüzden devlet karşısında hep biraz ezik (ve bugün dahi öyle). Kâr amacını ve dolayısıyla kendi varlığını saf şekliyle savunamıyor; ancak “ülke ve millet yararına” diye takdim edebiliyor. Ya da, 1950’ler ve 60’larda “servet düşmanlığı”na karşı çıkmayı (yani bir “yanlış”ı hedef almayı veya negatifin negatifini dile getirmeyi) tercih ediyor. Ama sonuçta, özel mülkiyet, girişim özgürlüğü, piyasa ekonomisi, dışa açılma, serbest ticaret ve sermaye birikimi, hem Dörtlü Takrir çizgisine içeriden yansıyan yerli sınıf talepleri, hem de savaştan dünya kapitalizminin yeni hegemonik gücü olarak çıkan ABD’nin beklentileri, Avrupalı ve sair bütün mevcut ve potansiyel müttefiklerinden. Zira Amerika da hem politik hem ekonomik liberalizasyon istiyor ve bu, yeni özel sektör burjuvazisinin ve Demokrat Parti’nin temel programıyla yüzde yüz buluşuyor. Üstelik ABD, Soğuk Savaş başlarken Sovyetler Birliği’ne ve komünizme karşı himaye de sunmakta. Özetle, Türkiye’nin 1946-50 arası demokrasiye geçiş ve dışa açılma süreçlerinde merkez sağın Amerika’ya nasıl baktığı konusunda en ufak bir tereddüde yer yok. Yüzde yüz olumlu görüyor, dost ve müttefik kabul ediyor, hattâ özlem ve hayranlık duyuyor, kendisi için bir rol modeli sayıyor.
Sol tavır(lar) ise bir kere daha bunun neredeyse tam zıddı. Derin otarşik devletçilik geleneğiyle, “yerli malı yurdun malı” slogancılığıyla (“yerli ve millî” mi demiştiniz?) ve özel burjuvaziyi bir yere kadar semirtme ama aynı zamanda avucunda tutup çizmeden yukarı çıkmasını önleme iddiasıyla CHP, siyasî liberalizasyon gibi ekonomik liberalizasyona ve dışa açılmaya da şüpheyle bakıyor. Sosyalist sol ise “Amerikan emperyalizmi”nin Soğuk Savaş, Atlantikçilik, NATO ve Marshall Planı “taarruz”una toptan ve cepheden karşı. Çünkü kendini her şeyden önce “sosyalizmin anavatanı” Sovyetler Birliği’ni savunmakla yükümlü sayıyor (saydırılıyor). İkincisi, söz konusu “taarruz” çerçevesinde Türkiye’nin de (varolduğu kadarıyla) bağımsızlığını yitireceği ve dünya kapitalizmine entegrasyon sonucu yeniden yarı-sömürgeleştirileceğini düşünüyor, öne sürüyor. 1943’te Stalin’in Komintern’i lağvetmesinin ardından 1947’de Szklarska Poreba konferansıyla kurulan Kominform, sömürgelerin bağımsızlıklarına kavuşmasının pek bir şeyi değiştirmeyeceği, zira neo-kolonyalizmin (yeni sömürgeciliğin) eskisincden de kötü ve sinsi olduğu tezini geliştirmekle meşgul. Türkiye de bu neo-kolonyalizmin öncelikli hedefleri arasında sayılıyor. Hepsi bir araya geliyor; (siyasî açıdan) “karşı-devrim” teorisi, (ekonomik açıdan) “yarı-sömürgelik [veya yeni-sömürgelik]” teorisiyle bütünlenip destekleniyor. Geri ve yoksul (ya da o zamanki deyimiyle azgelişmiş) ülkeler için biricik umut, emperyalist sistemden tümüyle kopup “sosyalist kamp” veya “blok”a yaklaşmak; bu sayede ayakta kalmayı başarmak. Bu alternatif senaryoda ABD kapkara. Baş düşman. Her alanda tek en kötü adam (arch-villain) rolünü oynuyor.
Peki, İkinci Dünya Savaşı sonrasının bu kadar hızla ve kesin çizgilerle ayrışan dünyasına Menderes “belgeseli” nasıl yaklaşıyor? Burada şaşırtıcı bir bulanıklıkla karşılaşıyoruz. Demokrasiye geçiş elbette iyi bir şey olmaya devam ediyor. Ama ABD’nin rolü ve Marshall Planı konusunda, ilginçtir, merkez sağ söylemde hiç olmaması gereken bazı karanlık imâlarda bulunuluyor. Nedeni açık. Menderes “belgeseli” (1) Türkiye’nin darbeler ve demokrasi tarihine merkez sağ açıdan ciddi bir katkıda bulunmakla yetinmek istemiyor. Bunun üzerine (2) son bir yılın AKP açısından değişen perspektiflerini de yamamaya, bugünkü mevzilenme hep vardı gibi göstermeye kalkıyor. Bu iki tema birbiriyle uyuşmuyor. Nitekim ikincisi, asıl önemli ve görece doğru olan ilkini eziyor, darmadağın ediyor. (a) Bugün ABD, Suriye politikası ve PYD/PKK ile ilişkisi sonucu AK Parti liderliğinin gözünde giderek kötü ve olumsuz bir güç. Durum değişti de böyle oldu değil, hep böyleydi gibi resmedilmesi gerekiyor. (b) Son aylarda bir Erdoğan-Davutoğlu ilişkisi (çelişkisi) yaşandı. Erdoğan kazandı, Davutoğlu kaybetti. Bu süreçte “reisçi” söylem “hoca”yı ve “hocacı”ları Batı/Amerika taraftarı, en azından boyun eğme yanlısı, “reis”i ise bağımsızlıkçı ve bu teslimiyete karşı gibi sundu. Şimdi bu yorum da yetmiş yıl geriye taşınıp, 1946-50 koşullarında kötü İnönü kötü ABD’nin işbirlikçisiymiş, iyi Menderes ise bunu kabullenmeyen bir bağımsızlıkçıymış gibi gösterilmek isteniyor.
Bu da işleri fevkalâde karıştırıyor. Demokrasiye geçiş mücadelesi hem bir umudun coşkusu hem Tek Parti rejiminin (1946 seçimlerindeki yaygın sahtekârlık gibi) son direnişlerine duyulan öfkeyle anlatılmak şöyle dursun, belgesel” yer yer Mihri Belli ve Doğan Avcıoğlu’ların “karşı devrim” teorisinin kıyısında gezinmeye başlıyor. Tam oraya gitmese de, ancak cehaletin verdiği cüretle savunulabilecek ve tek tek çürütülmesi gereken bir dizi çarpıtmayı gündeme getiriyor.
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- PKK ve Türk solcuları (3) Silâh, savaş, “Önderlik
10.03.2025 - Yarısı biten sürecin kalan yarısına dair
8.03.2025 - PKK ve Türk solcuları (2) “Adam öldürmeyi oyun mu sandın?”
8.03.2025 - PKK ve Türk solcuları (1) Silâh ve şiddet fetişizmiyle dolu otuz yıl
6.03.2025 - Trump’ın, yeni tip Hitler ve bilinçsiz Leninist olarak portresi
10.02.2025 - Bir demokrasi ve mücadele alanı olarak “ahlâklı denetim”
29.01.2025 - Eksik ve kaygılı bir devrimperestlik: Amerikan Devrimi
25.01.2025 - Marksizmden önce devrim, terör, diktatörlük
16.01.2025 - “Bir günde giriverdik demektir Şamı Şerif şehrine”
24.12.2024 - Kültür Bakanına birkaç soru
20.11.2024
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURPKK neden Schrödinger'in kedisine benzedi? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanBöyle giderse bu tren bu tünelden çıkmaz 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNPKK’nin çekilme hamlesi ne anlama geliyor? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRBatı’nın krizi, küresel düzenin çözülüşü: Türkiye için dönüm noktası üzerine senaryolar ne? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm süreci… Yüzlerde hâlâ niye kaygı ifadesi var? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞALTINA, DÖVİZE BAK GÖR HALİNİ… 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünAsker göndermek ya da göndermemek… 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolSarkozy hapiste 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÇete savaşı mı? 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANNereye doğru gidiyoruz? 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarışın Halklaşması ve Demokratik Toplum Sürecine Çağrı... 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’de milliyetçiliğin reformu meselesi 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENVe casusluk hikâyesi 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçayİstikrarsızlık üreten istikrar programı 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkumuş hainler ülkeden kaçıyor! 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçYoğurtsuz, tereyağsız ve tavuk etiyle iskender kebap olur mu? Olur ama… 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalProtestolar Amerika’yı sallıyor (mu?) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHukuk binasını yıkmayın efendiler 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (2) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKronik siyaset bunalımı… 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkan‘Büyük iddialar, büyük kanıtlar gerektirir’ 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUMuhalefetin gerçeklikle bağı koparsa… 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDem Parti’ye çullanmanın hafifliği 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZKomisyon yerli ve demokratik çözümün yol haritasını hazırlamalı 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBir toplum geleceğe nasıl hazırlanır? 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTGöbeklitepe… Urfa İzlenimleri – 2 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Türk soylu yabancı” mı, “herkes Türktür mü (vatandaş?) daha doğru? 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNMadencilik yasasının gölgesinde hasat: Çatalağaç zeytin taşınamaz 21.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTürkiye’nin dilleri, İslam’ın lehçeleri, Allah’ın ayetleri 20.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTKürt siyasi temsili sorunu 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRMilyonlarca dolarlık LPG filosu ve otel zinciriyle Paramount operasyonunun en dikkat çekeni: Şaban K 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERFransa’yı krizden kurtaran emeklilik hakları 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezKültürel hegemonya: “Hay Bin Yakzan” bize ne söyler? 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuHukuksuz Türkiye inadı ve af… 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl Bora“Çetin Ceviz Çıkan Ankara Ahalisi” 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIREkonominin düzelmesi Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bağlı… 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞTrump’ın meşruiyeti var mı ki! 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÇifte hukukta son perde: Ünsal Ban nasıl kaçtı? 16.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar dışarıda güvercin içeride şahin: Neden? 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAMilli takım ışık saçtı: Maçın kahramanını açıkladı 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENSadece DEM mi, ya CHP'nin ettikleri? 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRDEMOKRATİK TOPLUM VE "YILIŞIK" FOTOĞRAF 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları













































































































Ro$ev sîtav
BUNDAN SONRA BU YAZARI TAKIP ETMEYE çALICAM.. Evet, olabilirki, bazi örnekler bugüne uymaya bilir fakat, baglantilar, yazinin seyri (ya da edebi mi diyorlar.!), bu dönemde, bu kadar uzunca yazilmi$ bir makale, ayrica bu uzun makaleyi, pek te ismi duyulmami$ birisinin ele almasi..vs vs. Kisacasi, gerçekten güzel bir degerlendirme olmu$.. Elinize saglik..