Abdullah Kıran
H.132/750 yılında iktidarı Emevîlerden devir alan Abbasîler, İslâm coğrafyasına en parlak çağını yaşattı. Abbasîler döneminde sosyal, kültürel ve bilimsel alanlarda büyük gelişmeler kaydedildi. Ancak bu, aynı zamanda İslâm imparatorluğunun merkezi yönetim anlamında çözülmeye başladığı ve farklı Müslüman devletlerin ortaya çıktığı bir dönem oldu. Bunda, fetih yoluyla çok geniş toprakların elde edilmesi de önemli bir rol oynadı. Henüz Emevîler döneminde İslâm imparatorluğu artık tek bir merkezden yönetilmeyecek kadar büyümüş; batıda İspanya, doğuda Maveraünnehir (Batı-Orta Asya’da Ceyhun ve Seyhun nehirleri arasındaki bölge) ve kuzeyde Bâb-u’l Ebvâb’a (Derbend, Dağıstan) kadar ulaşarak, bütün bu toprakların tek elden, tek merkezden yönetilmesini âdetâ imkânsız kılmıştı.
Abbâsî iktidarının egemenliğini yitirdiği ilk topraklar İspanya oldu. 730’ların sonuna geldiğinde, Endülüs’ün yanı sıra Merovenj Fransası’nın Akdeniz kıyısındaki başlıca şehirleri, Pirene dağları ile Rhone vadisi arasındaki yerlerin tamamı Müslümanların eline geçmişti. Ancak tam bu sırada Endülüs’te Araplar ve Kuzey Afrikalı Berberiler arasında bir fay hattı beliriverdi. Kuzey Afrika’nın Berberi kabileleri yakın dönemde İslâma geçmişti ve 711 yılında İspanya’nın fethine çıkan İslâm orduları arasında hacimli bir yere sahipti.Berberiler ganimetten ve fethedilen topraklardan aslan payını Arapların kendilerine almasından şikâyet ediyordu. Bu yüzden Berberi lider Munuza, 732 yılında Doğu İspanya’da, Galya (Fransa) sınırında kendi krallığını kurdu (Strauss, 1999:82-83).
Kürt mirliklerinin ortaya çıkışı
İzninizle öncelikle “mir” kelimesi üzerine birkaç şey söyleyerek yola devam etmek isterim. Kanımca bu kelime Kurdî-Farısî kökenli bir kavram olup, daha sonra biraz farklı formlarıyla Arapça ve Türkçede kullanılmaya başladı. D. N. MacKenzie, A Concise Pahlavi Dictionary (Oxford, 1971:56) çalışmasında “mir” kelimesini Pehlevicede “mihr” [mtr’ 1M myhr, N -] şeklinde verir. Mezopotamya’daki Mithra (Güneş Tanrısı) da aynı kökenden gelir. Benzer şekilde Dr. Ali Nourai, An Etymological Dictionary of Persian, English and other Indo-European Languages (2014:297) adlı eserinde, “mithra”nın Avesta dilinde “anlaşma,” “sözleşme” ve “nezaket” anlamlarına geldiği; Farsçadaki “mehr” kelimesinin de “mithra”dan gelip “güneş” ve “ışık açısı” anlamlarını aldığını belirtir. Ona göre, Grekçedeki “mithras” (Helios’la örtüştürülen Gümeş veya Işık Tanrısı) Avesta’daki aynı kelimeden kaynaklanır. Günümüz Kürtçesinde “mahr” nikah kıymak, evlenmek anlamında kullanılır. “H” sesi Kürtçede kelimenin ortasında yer alınca çoğunlukla düşer. Mesela Kürtler “bîhn”(koku) demez, “bîn” der; “tîhn” (ısı) demez, “tîn” der; “şîhn” (yeşil) demez, “şîn” der; “mîhr” demez, “mîr” der. Kısacası nasıl ki Arapçada, anayasa anlamındaki “düstur” (dest+dûr= destûr) Kurdî-Farisî ise, benzer şekilde “emîr” kelimesinin de Kurdî-Farisî olma olasılığı yüksektir.
Önce Endülüs’te bölünmeye başlayan Abbasi merkezi yönetimi, zamanla Ortadoğu ve Kafkaslara da sıçradı. Henüz halife el-Mütevekkil (847-861) döneminde, Abbasilerin Kafkaslardaki egemenliği ciddi anlamda zayıflamıştı (Minorsky, 1958:19). 844’ten başlayarak Ermîniyye, Azerbaycan ve Arran bölgesinde Şirvanşahlar egemen olup Bağdat’taki halifelik makamından bağımsız olarak hareket etmekteydiler. Şirvanşahlardan sonra Saciler, Azerbaycan ve Arran’a hakim oldu.[1] Sacilerin yıkılmasından sonra Şeddadîler Arran’da hâkimiyetlerini tesis etmeye başladı. Deysem b. İbrahim el-Kurdî, H.326/937-938’de Arran ve Azerbaycan’da yönetimi ele geçirdi. Ordusunu ağırlıklı olarak Kürtlerden kuran Deysem, 936-937’de Berdea’da ve Erdebil’de, 938’de Merağa’da kendi adına para bastırıp Arran ve Azerbaycan bölgesinin hâkimi oldu (Keleş, 2018:118-145). Kısa bir süre sonra nüfuz alanını Ermîniyye’ye kadar genişletmeyi başaran Deysem, H.330/941-942 tarihinde Ermîniyye’de (Dvin’de) kendi adına sikke kestirdi.
950-1099 yılları arasında Şeddadî mirliğinde hüküm süren yöneticileri şöyle sıralamak mümkündür: Muhammad b. Şeddad (hükümdarlık dönemi 951-965), I. Ali Leşkari b. Muhammad (hd 965-978), Marzuban b. Muhammad (hd 978-984), I. Fadl b. Muhammad (hd 985-1031), Ebü’l-Fath Musa b. Fadl (hd 1031-1034), II. Ali Leşkari b. Musa (hd 1034-1049), Anuşirvan b. II. Ali Leşkari (hd 1049), Ebü’l- Evsar I. Şavur b. Fadl (hd 1048-1067), II. Fadl b. Şavur (hd 1067), Aşot b. Şavur (hd 1068-1069), II. Fadl b. Şavur (hd 1069-1073), III. Fadl(un) b. II. Fadl (hd 1073-1075), Sultan b. Mahmud (ö. 1099).
Bu hükümdarlar arasında, en çok bilinen ve tanınanı I. Fadl ya da el-Mansûr Fadl b. Muhammed Şeddâdî idi. 47 yıl iktidarda kaldıktan sonra, Kasım 1031’de, Kurban Bayramına denk gelen Pazar günü (10 Zilhicce) vefat eden Fadl, Berdea ve Gence’de bastırdığı sikkelerinde, “el-Emîr el-Mansûr Fadl b. Muhammed Şeddâdî “ve “el-Emîr es-Seyyid el-Mansûr Fadl b. Muhammed Şeddâdî” künyelerini kullanılmıştı.
Azerbaycan ve Arran’da 916’dan 953 yılına kadar Saciler egemenliklerini sürdürürken, 953 yılından itibaren kısa bir süreliğine de olsa Musafirîler hakimiyeti ele geçirdi (953-968). 970 yılında Şeddadî’lerin Arran’da Musafirî hâkimiyetine son vermesiyle, Doğu Kafkasya’da üç otonom Müslüman beylik ortaya çıktı. Bunlar (a) bölgedeki yerli Dağıstanlılarla karışmış olan Arap Haşimileri; (b) yereldeki İranlı gelenekleri benimsemiş Arap Yezdiler[2]; ve (c) Arran’da egemenliklerini tesis etmiş olan Şeddadîlerdi (Minorsky, 1958:20). Şeddadîlerin Azerbaycan ve Arrân’da egemenlik alanlarını genişletme mücadelesinde bölgede meskûn Kürt nüfus önemli bir rol oynadı. Şeddadî mirlerinden Ebü’l- Evsar I. Şavur b. Fadl, 1063 yılında Şirvan bölgesine hâkim olmak için üç kez taarruza geçti ve bu saldırıları bölgede yaşayan Kürtler arasında memnuniyete yol açtı. Ebü’l- Evsar’ın 1065 yılında Maskat’ı almak üzere harekete geçti ve 1069 yılında adına al-Bab’ta (Derbend) hutbe okundu (Minorsky,1958:76).
Şeddadîlerin topraklarına katmak istedikleri önemli bir kent de Tiflis’ti. Tiflis, dönemin Hıristiyan ve Müslüman dünyaları arasında kalan, yoğun bir Müslüman nüfusun da yaşadığı bir kentti. Tam Şeddadîler Tiflis’i topraklarına katma hesapları yaparken, 1062 yılında Tiflis’teki soylulardan bir grup, Şeddadî emiri Ebü’l- Evsar’a başvurarak kenti teslim almasını istedi. Zira kentin yöneticisi Cafer bin Ali ölünce, iki oğlu Mansur ve Abul Hayja kendi aralarında bir iktidar mücadelesine girişmişti. Bunun üzerine Tiflisliler, şehir ve kalelerin Ebü’l- Evsar yönetimine bırakılmasının daha uygun olacağını kanaatına varmıştı. Ebü’l- Evsar bu öneriyi yerinde buldu, ancak veziri Bahtiyar b. Salman Ebü’l- Evsar’a “Allah Tiflis vilayetinin tamamı ve kalelerini bir solukta senin eline geçirecektir”diyerek, biraz daha sabır etmesini istedi. Bunun üzerine Ebü’l- Evsar, Tiflis ve etrafındaki kalelerin anahtarlarını elçilere teslim ederek, teklifi geri çevirdi. Böylece bir fırsat kaçmış oldu. Zira geri dönen elçiler, kalelerin anahtarlarını Kaheti beyi Akhsartan b. Gagik’e verdi[3] ve o da büyük bir para karşılığında Tiflis’i Roma’ya (Doğu Roma’ya, yani Bizans’a) sattı. Bölgeye derhal bir garnizon gönderen Roma, dağlık bölgedeki yolları genişleterek, Tiflis’e ve İslam coğrafyasına açılan yolları güvenlik altına aldı (Minorsky, 1953:20).
1067 yılında Şeddadi Emiri Ebü’l- Evsar ölünce, yerine oğlu Fadl b. Ebü’l- Evsar Şavur geçti. Fadl b. Şavur, Sultan Alparslan’ın Arran üzerinden Gürcistan’a yaptığı ikinci sefere katıldı. Gürcü kralının Şeddâdi topraklarına saldırması üzerine, Alparslan ile Fadl b. Şavur 1067 yılının Ekim-Kasım aylarında Arran ülkesine girdi. Ardından Gence’ye geçen Alparslan, Fadl b. Şavur’a hilat giydirdi (Keleş, 2016:183). Bu ikinci seferde Tiflis’i ele geçiren Sultan, o yıl Şeddadî emiri olan ve kendisine büyük miktarda para veren II. Fadl’a bıraktı. Böylece Şeddadîler, daha önce Gürcü kralına bıraktıkları Rustavî’ye ek olarak, Gürcistan ile İslam diyarları arasındaki son nokta olarak bilinen Tiflis’e de hâkim oldu. Özellikle Sultan Alparslan döneminde Şeddadî- Selçuk ilişkilerinin iyiydi ve Roma’ya karşı birlikte hareket ettiler. Urfalı Mateos’e göre, Şeddadî hükümdarı Fadl b. Şavur, Alparslan’ın 1070 yılındaki Urfa kuşatmasında, Alparslan ile birlikte sefere katılmıştı(Mateos, 1962: 140).
11. yüzyıl başlarında Şeddadîlerin egemenliğinde olan Batı Azerbaycan, daha Med İmparatorluğu döneminden beri bir Kürt yerleşim alanı olup Küçük Medya olarak biliniyordu (M. Emin Zekî Beg, 2002:298). Tarihsel süreç içinde Kürtlerin Kafkaslardaki varlığı giderek gerilerken, bölgedeki önemli yerleşim merkezlerinin ve yine bölgeye hayat veren en önemli iki nehrin adlarının hep Kürtçe olduğunu hatırlatmakta yarar var. Örneğin Kûr nehrinin adı Kürtçe “derin” demek olan “kûr” sözcüğünden ve Aras’ın adı da “kara su” anlamındaki Avreş’ten gelir. Diğer bazı Kürtçe kökler şunlardır: Bakü (Baku(r): kuzey rüzgarı, Bako: dağ rüzgarı); Gence (hazine); Nahçivan (Nexşevan: oymacı, nakış ören); Şirvan (şervan: savaşçı, Şirvan: sütçü); Derbend (kapalı geçit); Kurdivan, Kelbacar (Kewbajar: keklik şehri); Berde[4] (Berze: yüce, büyük); Şemkur (Çemkur: derin nehir) Zengılan (ziller, zilciler). Bunlar gibi daha yüzlerce yerleşim yerinin adı Kürtçedir.
Coğrafyacı Strabon, Azerbaycan adının, Büyük İskender’in Küçük Medya’ya (Media minor) vali olarak tayin ettiği komutan Atropates’in isminden (Media Atropatanae) geldiğini söylerken, Arap coğrafyacılardan Yakut el-Hemevî, Azerbaycan kelimesinin, Azerbeykan’dan geldiği ve bu kavramın Farsça “ateş” anlamındaki “azer” ile “mekân” anlamındaki “beykan” kelimelerinin birleşiminden oluştuğu iddiasındadır.[5] Yakut el-Hemevî’ye göre, “ateşgâh” anlamındaki Azerbeykan daha sonra Araplar tarafından “Azerbaycan” şeklinde kullanılmıştır (Mirzalı, 1993:13-15). Ancak Azerbaycan kelimesinin Kürtçedeki “Adirbêcan” (ar, adır, agır = ateş; bêcan = cansız) kelimesinden gelmiş olma olasılığı da vardır. Kürtler eskiden Kerkük için “Baba Gurgur” adını kullanırdı. Bu adlandırma, kendi kendine yanan gaz ve petrol kuyularından esinlenerek verilmişti (onomatopoeia = ses taklidi, ses yansıması yoluyla adlandırma). Bu da konuyla ilişkilidir, zira “Baba Gurgur” harlı ateş anlamına gelirken, “Adırbêcan” da cansız ateş anlamına gelir. Kısacası, ad-anlam esaslı bir yargıda, Azerbaycan isminin Kurdî-Farısî kökenli olma olasılığı yüksek görünmektedir.
[1] Arran, batıda Ermenistan, doğu ve güneyde Azerbaycan, kuzeyde Kebk dağları ile sınırdaş bir bölgedir. Tiflis ile Aras nehri arasındaki bölgede kalır.
[2] Şii mezhebini benimsemiş olan Yezdilerin Şayban aşireti zamanla Farslaşmıştı.
[3] Gagik oğlu Akhsartan, 1058-84 yılları arasında Kaheti’de (Gürcistan’da) hüküm sürüyordu. Akhsartan, Batı Gürcistan’ın Ahbaz lideri Kral IV. Bagrat (1027-1072) ile çatışma içindeydi. Bkz. Minorsky, A History of Sharvan and Darband, s.67.
[4] 10. yüzyıl Arap seyyahlarından İbn Haulk, Rey ve Isfahan hariç tutulduğunda, Irak ve Horasan’da Berdea’dan daha büyük, daha güzel ve huzur verici bir yer yoktur diye yazar. Berde/Berdea Arran bölgesinin başkenti olup, Derbend ve Teflis (Tiflis) ile birlikte en gözde şehirlerdendir (Inb Haulk, 1800:157, 160).
[5] Yakut el-Hemevî’ye göre Azerbaycan beşinci iklimde kalıp sınırları; doğu’da Berzea, batıda Erzincan, kuzeyde Deylem, el- Cebel ve Term’den oluşmaktadır. En önemli şehirleri Tebriz, Selmas, Urmiye, Erdebil ve Merend’dir (Çetin,2014:57).
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
26.11.2024
29.03.2024
18.07.2023
9.06.2023
20.05.2023
13.03.2023
15.11.2022
29.07.2022
7.03.2022
15.11.2021