Ali Türer

Ali Türer
Ali Türer
Tüm Yazıları
İDEOLOJİLERİN ROLÜ ÜZERİNE! (1)
14.07.2020
1317

 İdeoloji, gurubu ya da sınıfı temsil eden siyasi bir hareketin davranışlarına yön veren düşünceler bütünü olarak tanımlanabilir. Bilincin ortaklaşa kullanılan özgül bir biçimi olarak da kavramlaştırıldığı oluyor.

Farklılaşan ihtiyaçlara, iş bölümünün gelişmesine bağlı olarak Kapitalistleşme (Modernleşme) sürecinin bir ürünü oldu İdeolojiler.  

İdeolojilere dönük biri olumlu diğeri olumsuz iki yaklaşımdan söz edilebilir.

Olumsuz yaklaşım, toplulukların duygularını, endişelerini, varoluş sorunlarını; ideolojilerin siyasi emelleri doğrultusunda çarpıttığı savı üzerinden ilerler.

Olumlu yaklaşım ise, belirli bir kitlenin sınıfın çıkarları doğrultusunda mücadele içinde ortaya çıkmış, o sınıfı iktidara taşıyacak bir araç olarak görür ideolojiyi. 

Fakat bir ideoloji hedef kitlesini peşinden sürükleme yeteneğini göstermiş, kitlesini iktidara taşımış, belirli bir yaşama ve üretim biçimini temsil etmiş, ilişkiler bütünü haline dönüşmüşse, yani bir gerçeklik haline gelmişse karşıtlarını da etkiler, yeniden biçimlendirir.  Bu yolculukta kendisi de değişir, dönüşür aslında.

Her halükarda ideolojilerin toplumsal değişime yön verme çabası içinde ortaya çıktığını, özelliklerini o topluluğun yaşam biçiminden aldığını, karakterini o topluluğun düşünme biçimlerinden, endişelerinden, korkularından, kendini koruma duygusundan aldığını kabul etmek zorunda kalırız.

Böyle bakınca bütün ideolojileri, kuramları, paradigmaları toplusal değişim içinde insanın yapıp etmesiyle ortaya çıkmış zenginlikler olarak görmek, kabul etmek gerekir. Bunlarla gelen bilgi ve deneyimleri yaşama geçecek yeni kuramlar, hazırlarken kullanmak önemli hale gelir. Yaşam böyle zenginleşir. Bunu yapmazsanız yaşama geçme iddiasında bir program hazırlayamazsınız.

Fakat gelinen nokta bizatihi ideolojik davranmanın panzehiri gibidir. Algınıza, bakış açınıza, değerlendirmenize, geliştirdiğiniz savunma düzeneğine belirli bir ideoloji yön veriyorsa; yaşam içinde üretilen bütün bu zenginliklerden nasiplendiğinizi nasıl iddia edebilirsiniz?

Burada asıl sorun, bütün bir toplumu kuşatacak bir ideoloji üretmedeki zorlukta yatar. Bu da uzlaşmayı zorunlu kılar. Uzlaşma ise sonuçta ideolojinin bir çeşit inkârıdır. Ya da en hafif deyimle ideolojiyi geri çekme anlamına gelir.

Bir toplum içinde farklı ihtiyaçların kaynaklık edeceği farklı ideolojiler bir zorunluluk ise bunlardan hangisinin geçerli olduğuna neye göre ve nasıl karar vereceksin?

Doğal olarak her ideolojinin bir şeyleri içeride bir şeyleri dışarıda bırakan sınırları olur. Bu sınırlar ne kadar belirgin, köşeli, sert, dayanıklı ise ideoloji kendini o kadar güçlü ve kararlı vaaz edecektir.

Diğer yandan her bireyin kendine özgü deneyimi, öncelikleri, duygu dünyası, değerler alanı vardır kuşkusuz. Esasen bir kavrama tıpa tıp aynı anlamı yükleyecek iki kişi de bulamazsın. Fakat öte yandan ideolojinin gücü de, bireysel olanın kolektif bilinç içinde erimesinden gelmez mi? Öyleyse birey olmanın anlamı nerede kalır? 

Herkesin aynı kavramlara aynı anlamları verdiği noktada iletişim ihtiyacı da ortadan kalkar. İletişimin temelinde kavramın içini birlikte doldurma ihtiyacı yatar. Yukarıdan belirlenmiş aynı anlam yüklenen bir kavram için insanlar birbiri ile iletişim kurma ihtiyacı niye duysun. O zaman düşünce kendini geliştirecek ortamı nerede bulur?

Birey olarak kendime özgü isem, seçimi özgür iradem ile yapacaksam, ortaklaşa üretilmiş ve kabul görmüş bir ideolojik kalıp içinde davranma ihtiyacını neden duyayım, bireysel irade kullanımıma neden ipotek koydurayım.

Peki bu durumda kendime özgü olma ihtiyacım ile bir topluluğa ait olma, bir topluluk halinde davranma ihtiyacım arasında uzlaşmayı nasıl sağlayacağım? 

Bütün bunlar esaslı sorular değil mi? Gerçek şu ki, Sosyoloji bilimi, topluluk ve birey arasındaki bağları araştırdığı, çözümlediği her noktada genel ideolojinin özel bir tezahürü olarak karşımıza çıkıyor.

 “Efendim, ben kendimi bir ideoloji içinde tanımlarım, fakat ideolojik davranmam, insanın bir ideolojisinin olması başka şey, ideolojik davranmak başka bir şey” diyebilirsiniz.

İyi de bu gerçekten mümkün müdür? Kendini bir ideoloji içinde tanımlıyorsan, o ideolojinin kalıpları içinde davranmak zorunda kalmaz mısın?

 Hem ideolojim var diyeceksin, hem de ihtiyaca göre farklı çıkarımlar yapacaksın. Bu durumda Oportünist olursun.

Günün koşullarına göre ideolojiyi eğip bükersen o zaman da Revizyonist olmakla suçlanırsın.

Sonuçta ideoloji belirli bir tutarlılığı ve ilkeliliği gerektirir, değil mi? Bu ise seni Dogmatik yapar. Farklı görüşlere algını kapatır, ön yargılar ile hareket eder hale gelirsin. Bırakın eleştiriyi, farklı bir yoruma bile tahammülün olmaz. Hemen bir kirpi davranışı içinde dikenlerini (savunma mekanizmalarını)öne çıkarır, kendini güvenli alana taşırsın.

İyi de, hal böyle ise söyler misiniz bana, bu ideolojilerle nasıl yaşanır?

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar