Fehmi KORU
“Tedarik zincirinde yaşanan sorunlar” kalıbı günlük konuşma dilimize girdiğinden beri hemen her alanda geriye gidiş yaşanıyor da, artış bir tek konuda görülüyor: Yalnızca her şeyin fiyatı artıyor…
Biz bunu kendi ülkemizde RTÜK’ün bile kabullendiği yüzde 48.69 oranındaki enflasyondan biliyoruz.
Global bir sorun bu. Daha önce enflasyon yüzü görmemiş ülkeler bile günümüzde hayat pahalılığı ile tanıştı. Her yerde soruna çare aranıyor.
Henüz her derde deva -veya her yerde uygulanabilecek- bir çare bulunduğu söylenemez.
Konu üzerinde düşünürken aklıma bugünküne benzer ortamlarda görüşlerine başvurulan bir ‘farklı bakış açısı uzmanı’ olan Edward de Bono geliyor ve geçen yıl vefat eden Maltalı profesörün yokluğunun sorun çözmede yaşanan kısırlığın sebebi olabileceğini düşünüyorum.
Edward de Bono’nun neredeyse boyuna ulaşan çok sayıda kitabı var ve bunların büyük bölümü dilimize de çevrilmiş bulunuyor.
Çevrilip yayınlandığına göre kitaplar okunuyor da olmalı. Okunuyorsa niye onun kitaplarında tavsiye ettiği türden farklı düşünce biçimine uyan tavsiyelerle karşılaşılmıyor?
De Bono’nun ‘farklı’ yaklaşımına koyduğu isim ‘lateral thinking’; bu deyime dilimizde karşılık olarak ‘yanal düşünce’ kalıbı bulunmuş. Çetrefil sorunlara bulunamayan çözümler ‘yanal’ yolla çözülebiliyor.
Örnekler mi istiyorsunuz?
Toprakları üzerinde silahlı kalkışma sürdüren ayrılıkçı bir terör örgütüyle gizli görüşmeler yürüten bir hükümet bayağı bir mesafe de kaydetmiş ve sorun tek bir konuda düğümlenmiş. Örgüt terörden vazgeçmeye razı olmuş, ancak son anda işler sarpa sarabilir endişesiyle silahlarını teslime yanaşmıyormuş. Devlet Malta’dan çözüm üreticiyi çağırmış. Tarafları dinleyince, de Bono, şu tavsiyede bulunmuş: “Örgüt silahları teslim etmesin, satarak elinden çıkarsın…”
Sorun çözülmüş…
Kitaplarında de Bono düşünce tarzını anlatmaya yarayan başka örnekler de verir.
Hatırladıklarımı paylaşayım.
Avustralya’da bir ailenin küçük çocuğuyla sonunda büyüklerin kahkahalarla gülmesiyle sonuçlanan bir oyun oynanırmış. Ortaya biri değer açısından büyük ancak cismi küçük bir demir para ile bunun tam tersi -cismi büyük fakat değeri az- bir madeni para konur ve evin küçük çocuğundan kendisinde kalmak üzere bunlardan birini seçmesi istenirmiş. Çocuk da her seferinde cismi büyük değeri az parayı seçince misafirler kahkahayı basarlarmış.
Misafirlerden biri ilk kez tanığı olduğu bu oyundan sonra çocuğun yanına yaklaşıp ona ‘gerçeği’ -yani cismi küçük paranın daha değerli olduğunu- açıklamış.
Çocuk misafire şu cevabı vermiş: “Bilmez miyim, elbette biliyorum. İyi de dediğiniz gibi yapsam bir daha benimle bu oyunu oynarlar mı? Bilmez görünerek hiç değilse her seferinde dondurma paramı çıkarıyorum.”
İşte o çocuğun yaptığı ‘yanal düşünce’ oluyor.
Bir de şu örnek hatırımda:
Adamın birinin bir belalıya yüklü bir borcu varmış ve ödeyemiyormuş. Sonunda belalısı alacağını tahsil için adamın evine gelmiş. Belalı, adamı, borcunu derhal ödemezse öldürmekle tehdit ederken, içeriye adamın genç ve güzel kızı girmiş. Belalının havası değişmiş. Adama şu teklifte bulunmuş: “Sana bir şans tanıyacağım; gördüğün torbaya biri beyaz diğeri siyah iki taş koyacağım, kızın çekiliş yapacak. Siyah taş çıkarsa hem paramın karşılığı olabilecek nelerin varsa onları ve kızını da alıp gideceğim; kızın beyaz taşı çekerse hem ona dokunmayacağım hem de paramı ödemen gerekmeyecek.”
Kız belalının torbanın içerisine kaşla göz arasında bıraktığı taşların her ikisinin de siyah olduğunu gözlemlemiş. Elini attığında iki taştan hangisini çekerse çeksin, çektiği siyah olacak, bunun farkına varmış…
Hem babasını hem de kendisini bu heriften kurtarmak için ne yapmalı kız?
‘Yanal düşünce’ tarzı çözüm şu: Kız elini torbaya sokar ve eline aldığı taşı bulunduğu balkondan o taşların alındığı kümenin içine atıverir. Belalıya da onun şaşkın bakışları altında şunları söyler: “Kusura bakmayın aklım karıştı. Fakat nasıl olsa torbadaki ikinci taşa bakarak attığımın hangi renkteki taş olduğunu anlarız.”
İçerideki taş siyah olduğu için aşağıya attığı ilk çektiği taşın beyaz olması gerekir, değil mi?
Konu neden şimdi aklıma gelmiş olabilir?
Anlatayım.
Zamlar yüzünden insanların neşesi kaçtı. İnsanlar sokakta faturaları yakıyor, ödemeyeceklerini söylüyorlar. Siyaset de etkileniyor. İktidar cephesinin zemini kayıyor. Cephenin küçük ortağı bile soruna ilgisiz kalamıyor. Büyük ortak ne yaparsa yapsın bulduğu çözümler çare olarak görülmüyor.
KDV’de 7 puan indirim yapıldı, fayda vermedi. Tasarruf sahiplerinin TL hesabına geçmeleri için sabitlenmiş faiz üzerine kurdaki artış da getiri olarak garanti edildi, dolar mevduatları TL’ye çevirtilemedi. Yastık altı altınlar istendi, yaprak kımıldamıyor.
Daha ne yapsın iktidar?
Bana sorsalar “Edward de Bono’ya başvursun” derdim; kendisi vefat etmiş olsa da kitapları ortada.
Etrafım, buraya kadar anlattıklarımı dinledikten sonra, bana, “İktidarı zahmetten kurtar, sorduğun soruya cevabı sen ver” dediler.
Benim ‘yanal düşünce’ ürünü yaklaşımım şu: İktidarın bulduğu çözümler bankada veya cebinde parası olanlarla ilgili. Tuzu kurularla. Oysa itiraz edenler, dar gelirliler, günlük yaşayan ve faturaları ödeyemeyecek durumda olan insanlar. Çözüm onların durumları düşünülerek bulunmak zorunda.
Parası olanlara kur garantisi vermek, KDV’yi düşürmek, marketlere inzibat göndermek yerine, zar zor geçinen veya geçinemez duruma düşen geniş kitleleri rahatlatacak formül, onların gelirlerini artırmak olabilir.
Maaşlara zam… Ücretleri katlamak… İşsizlere geçici de olsa iş bulmak… İş bulamadıklarına sosyal yardım ulaştırmak… Elektriği, suyu, doğalgazı bir süreliğine parasız sağlamak…
Yani?
Muhalefetin vaatlerini iktidardayken yerine getirmek…
Çare olarak önerim budur.
Yazarlar
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
8.08.2025
7.08.2025
5.08.2025
3.08.2025
27.07.2025
25.07.2025
24.07.2025
23.07.2025
21.07.2025
19.07.2025