Gökhan BACIK

Gökhan BACIK
Gökhan BACIK
Tüm Yazıları
Türkiye ve İsrail: Dış politikada tabusal bir alan
25.12.2015
2033

 “Müslüman bir ülkede” yaşıyorsanız İsrail üzerine konuşmak her zaman zordur.

Çünkü “İsrail meselesi” denilen şey duygularla, nefretle, inatla örülmüştür. O nedenle İsrail ile ilgili her konuda satır aralarında mesaj verirsiniz yahut sembolik bir dil ile yazarsınız. Dış politika pek çok gelişmekte olan ülkede hâlâ “tabusal bir alandır”. Bazen hükümetin bazen çoğunluğun hoşuna gitmeyen bir şey söylemek kolay değildir. Türk-İsrail ilişkileri de tam olarak tabusal bir alandır.

En kötüsü ise faydalı bulduğunuz dış politik bir stratejinin İsrail ile iyi geçinmeyi zorunlu kıldığı konularda yazmaktır. Çünkü popüler siyaset ve popüler algı “İsrail ile her şey kötüdür” basit önermesi üzerine kuruludur. Mesela, bundan birkaç yıl önce Türkiye ve İsrail'in arası bozulunca bunun bazı açılardan Türkiye'nin (hatta bazı açılardan Filistinlilerin) aleyhine olduğunu yazmakta pek çok uzman zorlanmıştı. Temel sorun şudur: Türkiye başta olmak üzere dış politikaya “seçici bakmak” hâlâ yerleşmemiş bir olgudur. Buna göre bir ülke ile a, b konularında sorunlu iken c, d konularında iyi geçinebilirsiniz. Zaten dış politika da bunun için yapılır. Bir ülkenin ikide bir “şu ülke ile konuşmam, filan ülke ile bütün temasımı keserim” demesi başarısızlık alametidir. Mesela bugün Türkiye'nin Mısır, Libya, Yemen, Irak gibi ülkelerle neredeyse “sıfıra yakın” ilişkisi varsa bu bir başarı değildir.

O zaman şunun altını iyi çizmek gerekiyor: Türkiye elbette Arap dünyası ile yakın olmalıdır. Ancak bunun şartı İsrail ile karşıt olmaktan geçmiyor. O nedenle Türkiye'nin -bazı konularda haklı olduğu halde- İsrail ile ilişkileri tamamen koparmasını dün eleştirenlerin haklı olduğu noktalar vardır. Aynı biçimde şu veya bu nedenle hükümet, İsrail ile ilişkileri düzeltiyorsa bunu doğru görmek gerekiyor. Dış politika zaten böyledir: Eldeki imkanlara göre ilişkileri ilk fırsatta tamir etmeye çalışırsınız. Türkiye'nin bugün İsrail ile olan yakınlaşması “zorunluluktan” hatta “çaresizlikten” kaynaklanıyor olsa bile son tahlilde bir yakınlaşmadır ve olumludur. Öte yandan her yakınlaşmanın bir maliyeti vardır. ABD dahil dünyada kimse dış politik süreçlerde tamamen istediğini alamaz. Türkiye'nin İsrail'e yakınlaşması sonucunda verdiği tavizlerin bazılarını kesinlikle eleştirmek gerekiyor ancak buradan kalkarak yakınlaşmayı tamamen yanlış saymak doğru bir hareket olmaz.

yakınlaşma değil, İsrail'e verilen tavizler eleştirilebilir

Benzer durum batı ile olan ilişkilerde de geçerlidir. Türkiye'nin Batı ile iyi ilişkiler içinde olması elzemdir. Bu hiçbir biçimde İslam dünyasına sırtını dönmek olarak görülemez. Eğer hükümet bugün ama çaresizlikten ama zorunluluktan ama Rusya tehdidi yüzünden Batı'ya stratejik olarak yüzünü döndü ise bu iyi bir şeydir. Bazıları “zorunluluktan ve faydacılıktan kaynaklanan bu hareket uzun vadeli olmaz, somut sonuçlar üretmez” diyebilir. Bunu bekleyip görmek lazım. Ancak Türkiye'nin demokrasi ve ekonomi gibi konularda daha iyiye gitmesini istiyorsak şu veya bu şekilde Batı'ya yakın olmasını istemek zorundayız. Bunlar “İsrail hayranlığı” veya “Batı hayranlığı” değildir.

Ankara “Batıcılığa” dönüyor

Aslında sorun biraz da şudur: Siyasi irade, İsrail konusunda kendini bağlayan “büyük laflar” etmiştir. Dolayısıyla burada eleştirilmektedir. Ancak şöyle düşünmek gerekir: Her iktidar gibi Adalet ve Kalkınma Partisi de ılımlı, şahin, radikal gibi farklı unsurlardan oluşur. Türkiye'nin İsrail'e yönelik politikasını belki de bugün daha ılımlı olanlar belirlemektedir. “İsrail ile zinhar bir araya gelmeyelim” diyen radikal kanat belki de pozisyonunu kaybetmiştir. Nitekim “İsrail devleti ve İsrail halkı Türkiye'nin dostudur” açıklamasını yapan Ömer Çelik'in ben bu fikre geçen hafta ulaştığını sanmıyorum. Büyük olasılıkla Çelik ve kendisi gibi siyasiler, başlangıcından beri Türkiye'nin İsrail ile olan ilişkilerinin aşırı gergin olmasını doğru bulmuyorlardı. Eğer şartlar daha makul düşünen aktörlere fırsat verdiyse buradan bazı hayırlar doğabilir.

Türkiye, yakın zamanda dış politikada büyük denemelere girişmiştir. Bu denemelerin en büyüğü “Batı dışı bir ittifak” arayışıdır. Ancak bu denemeler sonuç vermemiştir. Bir süre kararsızlıktan sonra bölgesel jeopolitik risklerin de etkisi ile Ankara tekrar bir tür Batıcılığa dönüyor. “Batı dışı” makul ve kısa (hatta orta) vadede Türkiye'nin sorunlarına “şifa olacak” bir uluslararası blok ortada görünmemektedir. Hiçbir Müslüman ülke “lafla bile olsa” Rusya'ya karşı pek çok müttefiki demografik olarak Hıristiyan olan NATO kadar Türkiye'yi savunmamıştır.

Türkiye'nin geleneksel dış politik çizgisi “Batı merkezli ama Doğu ile de konuşan” bir yerdedir. Doğu merkezli bir alternatif olmadığı sürece bu böyle devam edecektir. Şimdi bir süre sonra ama şu ama bu nedenle Türkiye'nin bu geleneksel çizgiye dönüşü ayrıntıda eleştirilecek çok şey olmakla birlikte genelde olumludur.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar