Kürt sorununun silahsız, siyasî yollarla çözümü için adımların atıldığı 2009 yılında konuştuğum, o dönem Ankara'da görev  yapan bir İngiliz diplomat, Türkiye'de terörün yol açtığı derin yaraların, isitkrarsızlığın, ülkenin Batı illerinde göreceli fazla hissedilmediğini hatırlatıyordu.

Aynı diplomat, kısmen de bu nedenle olsa gerek Türkiye insanının, çatışmaların özellikle Güneydoğu bölgesinde yol açtığı derin acı ve yaralara empati hissini geliştirmemiş olduğundan dolayı terör sorununun çözümünün zor olduğuna işaret ediyordu.

“İrlanda topraklarından büyüyen IRA terörünün, tüm adayı kasıp kavurduğundan, toplumun her kesiminin terörü iliklerine kadar hissettiğinden dolayı belki de soruna siyasi çözüm sağlandı.” diyordu aynı diplomat.

Bu noktada, Türkiye ve İnglitere arasında demokrasinin çalıştırılması açısından var olan derin uçurumun, ilkinin bu sorunu siyaseten çözmedeki zaafiyetlerinin asli nedeni olduğunu söylersek yanılmış olmayız.

Aydın diye geçinenlerden sokaktaki insana kadar terör sorununun aslında bir demokrasi, insan hakları sorunu olduğunu idrak etmiş çok az kesim var. Çatışma ortamı, kendi evlatları, abileri, babaları ya da kardeşlerinin canını almamış olsa da alanların bulunduğunu, dolayısıyla  sorunun demokratik yollarla çözümünün ülkenin tümünün istikrarı için elzem olduğunun bilincine varmış insan sayısı çok az.

1990'larda terör sorununu bastırmak için insanların aşağılandığı, dışkı yedirildiği, yargısız infaz edildiği,  işkencelerden geçirildiği ve bu ağır suçların faillerinin bulunup hesap sorulmadığı film sanki yeniden çevriliyor. Bu günlerin tekrarını adeta isteyen ırkçı, kafatasçı milliyetçi damar öylesine canlı duruyor ki, isyan etmemek elde değil.

Faili meçhul cinayetlere adı karışan ve sonradan beraat ettiği söylenen bir general, daha geçenlerde hem de Diyarbakır'da Jandarma komutanlığına atanıyor.

“Her Türk asker doğar”ın “vesayetçi mucitleri” halen dipdiri ve canlı. Öylesine bir beyin yıkama mekanizması işletilmiş ki bugün 21'inci yüzyılda, onca kan ve gözyaşına rağmen konuşmayı zor söken küçük çocuklara dahi nefret tohumları ekilmeye devam ediliyor.

Daha geçenlerde, Siirt'ten Sarızeybek adlı yerel haber portalı, asker üniforması giydirilmiş, mavi bere takmış 6 ve 9 yaşındaki iki erkek çocuğuna, arka plandaki erkek tarafından tekrar ettirilen propaganda içerikli Bayraktepe köyünde çekilmiş videoyu servis ediyordu.

Babaları ve aynı zamanda korucu olduğu belirtilen kişi, çocuklara, “Şehitler ölmez, vatan bölünmez, Kahrolsun PKK, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan vs.” gibi sözleri tekrar ettiriyordu, “Siirt'li çocukların teröre tepkisi” başlığı altında dolaşıma sokulan videoda.  

(Bu ibretlik videoya şu linkten ulaşılabilir; http://www.sarizeybekhaber.com.tr/siirtli-cocuklarin-terore-tepkisi-video,858.html )

Yüksekova'da çekildiği anlaşılan bir başka videoda, işçilerin elleri arkadan kelepçeli, yere yatırıldığı görüntüler eşliğinde, özel harekat timinden birinin, “Bu devlet size ne yaptı lan?“ diye, bu kişileri  azarlayıp, aşağıladıkları duyuluyordu. Neyse hükümet, en azından bu duruma duyarsız kalmadı ve olayla iglili soruşturma başlattı.

Çoğunluğu insanların acılarına empati duygusu gelişmemiş bir toplumun yıllarca iktidara getirdiği bir partinin, seçim sonrası mecbur kaldığı koalisyonu, ülke yeniden kan gölüne dönmüşken elinin tersiyle nasıl ittiğine önceki gün tanık olduk.