Markar ESAYAN

Barışın üç ayağı
7.01.2013
4035

 PKK sorununun çözülmesi yönünde Başbakan Erdoğan’ın yaptığı “İmralı ile görüşülüyor” açıklamasının ardından BDP heyetinin Ada’ya gitmesi ülke gündemini aniden değiştirdi. Defalarca okuduğunuz bilgileri tekrarlamayı gereksiz buluyorum. Ekim ayından beri zemini oluşturulmaya çalışılan bir süreç var. Kandil’in örgütlediği açlık grevleri krizini bitirmeye yönelik tavrı ile Silvan saldırısı ile adeta “ipi çekilen” Öcalan sahneye tekrar dönüş yaptı. Bu olumlu işlev, hükümetin Öcalan’a uyguladığı tecrit ve cezalandırma döneminin sonunu getirdi. Aslında, Silvan’dan sonra da Öcalan ile görüşmelerin tamamen kesilmediğini söylemek mümkün. Ancak açlık grevlerindeki olumlu tavır, Öcalan’ın merkezinde olduğu yeni dönemin başlamasının en önemli nedeni oldu.

Başbakan’ın “İmralı ile görüşülüyor” sözlerinin, sadece bu görüşmelerin yapılıyor olduğuyla kısıtlı bir açıklama olduğunu düşünmek anlamsız. Bu görüşmelerin somut bir noktaya geldiği konusunda ciddi emareler ve sızan bilgiler var. Öcalan’ın çatışmasızlık çağrısı, görüşmeden sonra Kandil, Avrupa ve BDP içinde değerlendiriliyor. BDP bu konuda muhtemelen en geç salı günü bir açıklama yapacak ve resim daha net ortaya çıkacak. Şu anda Öcalan’ın çağrısına cevaplar dört koldan toplanıyor. Bu çağrının da bir ön zemin hazırlığının olmadığını düşünmek saflık olur. Ancak İmralı merkezli, BDP’nin sürece aktör olarak dâhil olduğu, Kandil’de Murat Karayılan’ın desteğinin alındığı, Avrupa kanadının ikna edildiği bir durumun yeni ve çok önemli olmasıyla birlikte, provokasyonlara hâlâ açık olduğu ortada. Bu nedenle hükümetin temkinli dili buna yorulmalı.

Bu sürecin önemini ve şansını arttıran üç önemli faktör var. İlki Oslo’nun çökmesinin de nedenlerinden biri olan barışın bir AK Parti icraatı olmaktan çıkması ve Meclis’in sürecin yürütücüsü ve sorumlusu hâline gelmesi. Nitekim süreç MGK’da ele alındı. Bir MGK kararı olarak sunuldu. PKK şiddetinin sürmesini AK Parti’yi hal etmek için en güçlü teminat olarak gören derindeki ve yüzeydeki kesimler ortadan kalkmış değil. Ama onlara verilen, ya da muhalefetin yıkıcı tavrı yüzünden verilmek durumunda kalınan hükümetin kritik yalnızlığı, eğer başarılı olunursa ortadan kalkmış olacak. İkinci olumlu değişiklik ise CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’ndan gelen olumlu açıklamalar. Zaten eski olumsuz pozisyonun devam etmesi, CHP’nin intiharı demek olur. Uzayan süreçte yaşanacak sıkıntıların sorumlusu daha önce suçladıkları hükümet değil, bu sefer kendileri olur. MHP’nin olumsuz etkisi ise, CHP saf değiştirdiğinde tahmin edilenden daha az olacaktır.

Bu iki olumlu unsuru birbirine yapıştıracak üçüncü önemli değişiklik şeffaflığa geçiş olacaktır. Sürecin Meclis ve kamuoyu bilgilendirilerek sürdürülmesi, olası provokasyonların etkisini azaltacağı gibi, şiddete yönelik tepkide yeni blokları karşımıza çıkarabilecek. Barış için elini taşın altına sokan hükümet, BDP ve CHP oldukça, bu türden provokasyon denemeleri, savaş yanlılarının güçlü bir iradeye çarpması anlamına gelecek. Başta hükümet olmak üzere sorumlulara düşen kritik görev, bu üç ayağın tesis edilmesi ve bundan taviz verilmemesidir. Her aktörün bu kez ciddiyet ve samimiyet ile barışa emek vermesi, sorumluluk alması ve kararlı olması gerekiyor.

Bu, karmaşık ve çok tehlikeli bir konu. Bir süreç dâhilinde yol temizliği yaparak ilerlemekten başka çare yok. Başarısız olan ilk açılım döneminin de, geçen yazımda belirttiğim gibi, barış fikrine alışmak, hataları görmek gibi umarım önemli bir işlevi oldu. Maalesef bu arada kaybedilen canlar ise, en büyük acımız olarak tarihe geçti.

Her şey yolunda giderse bu hafta önemli açıklamaların arka arkaya gelmesi, İmralı’dan örgüte çağrı yapılması mümkün gözüküyor. Geçen hafta belirtmiştim. Dikkate pek alınmayan bir olumsuzluk daha var ki, bence oldukça etkili. O da her kesimdeki çözümsüzlük üzerine kariyer ve makam kurmuş kişilerin olası yıkıcı tavırları. Girişimlere yönelik güvensizlik, değersizlik ve korku yaymaya yönelik girişimler mümkün. O nedenle kararlılık çok önemli bir konu olacak.

Umarım barış ağırlığını hissettirir ve insanlar kariyerlerini barışa hizmet ederek kurmaya karar verirler. Bu konuda emareler var. Büyük bir sempatiyle izliyorum. “Önce ben söylemiştim, ben daha fazla emek verdim, benim payım daha fazla” türünden bir yarışmanın başladığını gözlemliyor ve mutlu oluyorum doğrusu. Ancak herkesin içine sindirmesinde yarar gördüğüm gerçek, bu konuda tüm eksik ve hatalarına rağmen elini ilk olarak taşın altına sokanın hükümet ve Başbakan Erdoğan olduğu gerçeğidir. Barış geldiğinde, bu hakkı halk da, dünya da emek hiyerarşisine göre sahiplerine teslim edecektir.

Sözkonusu barış ise, gerisi teferruattır.


[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar