Mehmet ALTAN
Askeri vesayet dönemi bir “azınlık diktatörlüğünün” yaşandığı dönemdi.
Bir azınlığın, çoğunluk üzerinde baskı kurabilmesi, bu baskıyı ve kendi varlığını “meşrulaştırabilmesi” için toplumu korkutabileceği “tehlikelere ve tehditlere” ihtiyacı vardı.
Vesayet düzeninin faşist baskılarının ve Kürtlerin inkârının yarattığı Kürt sorunu, askeri vesayetin kendi diktatörlüğünü sürdürebilmek, demokrasinin gelişmesini önleyebilmek için kullandığı en önemli mazeretlerden biri oldu.
Askerler ve taraftarları bu savaşın bitmesini hiç istemediler ve demokrasiyi ertelemelerine bahane olarak bu savaşı kullandılar.
“Komünizm”, “irtica”, “Kürt sorunu” gibi askeri vesayetin üç mazeretinden biri olan Kürt meselesi zaman içinde diğer ikisini geride bırakarak öne geçti.
Askeri vesayet zamanında gerçekten de “demokrasinin” önündeki en büyük engel Kürt sorunuydu ve o zaman “Kürt sorununu çözmek” demokrasiye giden yolun kapısını açmak anlamına geliyordu.
Askeri vesayet zamanında demokrasinin kilidi “Kürt meselesi”nde gizliydi.
Sanırım, bugün “Kürdistan’ın demokratikleşmesi Türkiye’yi demokratikleştirir” diyenler o eski paradigmanın etkisiyle böyle söylüyorlar.
Türkiye’nin bir paradigma değişiminden geçtiğini ya fark etmiyorlar ya da fark etmek istemiyorlar.
Cumhuriyet tarihi bir “azınlık diktatörlüğü” tarihidir.
AKP iktidarı bu vesayeti geriletti.
Bunu yaparken vaadi, “vesayetin” yerine demokrasiyi getirmekti ama öyle olmadı.
2011’den sonra adım adım bir “çoğunluk diktatörlüğü” oluştu, cumhuriyet tarihinde ilk kez biz bu ülkede “nispi çoğunluğun desteğine sahip” bir “çoğunlukçu diktatörlük” görüyoruz. Bu diktatörlük sandıkta diğer partilerden daha fazla oy alıyor. Bu, daha önceki durumdan çok farklı.
“Diktatör” ya da “diktatörlük” kavramına takılanlar olduğunu biliyorum ama ben “yargı kararlarının üstünde olan siyasi bir güce” diktatörlük denilebileceği kanaatindeyim.
Bugün yargı Başbakan Erdoğan’a ve adamlarına, suçları açıkça ortada olsa da dokunamıyor, tam aksine Erdoğan ve partisi “yargıya” dokunabiliyor, yargıyı hallaç pamuğu gibi atabiliyor.
Hükümetle ilgili herhangi bir suç iddiasını soruşturan yargı mensubu, o belirsiz “parallel” suçlamasıyla derhal görevinden uzaklaştırılıyor, hatta hakında dava açılıyor.
“Azınlık diktatörlüğü”nden, “nispi çoğunluğun desteğine sahip çoğunlukçu diktatörlüğe” geçtiğimiz bu dönemde, “Kürdistan-demokrasi” ilişkisi aynı kalabilir mi? Paradigmanın böylesine kökten değişmesi, Kürt sorunuyla demokrasi arasındaki ilişkiyi hiç mi etkilemez?
O ilişkinin aynı kalmadığını, eski paradigmayla birlikte “Kürdistan demokratikleşirse Türkiye de demokratikleşir” önermesinin de geride kaldığını görüyoruz.
Bunun kanıtı bariz biçimde önümüzde duruyor zaten.
AKP, cumhuriyet tarihinde görülmemiş büyük bir adım attı Kürt meselesinde, Abdullah Öcalan’ı ve PKK’yı “resmen” muhatap kabul ederek “açıkça” görüşmelere başladı ve “barış süreci”ni Türkiye’nin gündemine soktu.
“Kürdistan demokratikleştiğinde Türkiye de demokratikleşir” tezi doğru olsaydı, Kürt sorununun çözümündeki bu büyük adımla birlikte biz Türkiye’nin genelinde demokrasiye doğru bir gelişme yaşardık.
Tam tersi oldu.
“Barış süreci”yle birlikte eşine az rastlanır bir baskı yönetimiyle karşılaştık.
Kuvvetler ayrımının ortadan kalkması, MİT’in özel bir yasayla Gestapo örgütüne çevirilmesi, yolsuzlukların açıkça ve her türlü yargı denetiminden bağımsız bir şekilde gerçekleşmesi, medyanın bizzat Başbakan tarafından denetlenmesi, Başbakan’ı eleştiren gazetecilerin işlerinden atılması, Twitter ve Youtube gibi kitlesel iletişim araçlarının yasaklanması, Gezi gösterilerinde göstericilerin öldürülmesi, öldürenlerin değil de öldürülenlerin Başbakan’ın isteğiyle kalabalıklar tarafından yuhalanması, “tek adam” yönetiminin fiilen uygulanması hep bu dönemdedir.
Öcalan’ı ve PKK’yı “muhatap” olarak kabul etmek gibi büyük bir adım, neden demokrasiye doğru minicik bir kıpırtı bile yaratmadı da tam tersine demokrasiden hızla uzaklaşıldı?
Kürtdistan’daki demokrasi adımı neden Türkiye’yi hiç mi hiç etkilemedi?
Çok karışık değil bu sorunun cevabı.
“Çoğunlukçu diktatörlüğün” meşruiyetini sağlamak için Kürt meselesine ihtiyacı yok artık, bu iktidar kendi meşruiyetini “sandıkta” görüyor ve sandığı her türlü suçu aklayacak bir yer olarak kullanıyor.
Peki neden “barış süreci”ni başlattı?
Bunun cevabını Duran Kalkan, daha önce de söz ettiğim gibi çok keskin ve çok doğru bir analizle veriyor zaten:
“Sanki bir şey yapacakmış gibi beklenti yaratma, umut yaratma, karşındakini etkisiz kılma tutumudur. AKP halen o tutumdadır.
Aldatmaya çalışıyor, uyutmaya çalışıyor, toplumu yanıltmaya çalışıyor ki tepki göstermesinler, beklenti içerisinde olarak AKP'nin iktidarına karşı yapmaları gereken mücadeleyi yapmasınlar. Bu oldukça planlı, maksatlı, düşünülmüş bir özel savaş yöntemi. Bunu çok etkili bir biçimde kullanıyor.”
Bence “barış süreci”, Erdoğan’la ekibinin muhteşem bir “psikolojik operasyonu” oldu, olağanüstü başarılı bir şekilde gerçekleştirdiler bunu.
Dünyanın “psikolojik savaş” tarihine geçecek bu operasyon AKP’ye kendi “çoğunlukçu diktası”nı kurması için iki kıymetli yıl kazandırdı.
Umudun silahtan daha güçlü olduğunu keşfetti ve silahla sindiremediği Kürtleri “umutla” sindirip geriletti.
Sadece Kürtleri sindirmedi, içerde ve dışarda “demokrasi” isteyen herkesi, “barış sürecini baltalıyorsunuz, Erdoğan’a karşı çıkmak barışa karşı çıkmaktır” diyerek susturdu.
İki yıl boyunca, dünya da, Türkiye de bu propaganda karşısında sustu, sessiz ve çaresiz kaldı.
Erdoğan güç çılgınlığına uğrayıp yolsuzluklara boğulmasaydı daha uzun zaman da bunu böyle götürebilirdi.
Gezi’yle birlikte dengesi bozuldu ve asıl planı ortalığa çıktı.
“Barış süreci”, Erdoğan’ın arkasında “diktatörlüğünü” inşa ettiği bir “sis perdesi” oluşturdu toplumda.
Bu iki yıl boyunca AKP, Öcalan’la PKK’yı muhatap kabul etmek dışında Kürtlere ciddi hiç bir şey vermedi, Öcalan’ın da sık sık yakındığı gibi hiçbir hukuki zemin hazırlamadı.
Sadece umut verdi ve sadece umut yetti.
Çünkü onun karşısında, “sözde” bile olsa bir umut verebilecek alternatif siyasi bir hareket yoktu.
“Çocuklar ölmedi” diyenler olduğunu biliyorum, elbette çocuklarımızı kurtarabilmek büyük bir nimet ama 1999-2004 arasında da ateşkes vardı, çocuklar ölmedi.
Ama o ateşkes “kalıcı” demokratik bir çerçeveye oturtulmadığı için bozuldu.
Çocuklarımızın hayatını bir süreliğine de olsa kurtarmak önemli ama daha önemli olan “çocukların ölme” ihtimalini hayatımızdan topyekûn çıkartmak.
Bu ihtimal hayatımızdan topyekûn çıktı mı?
Kürt barışı hukuki bir temele oturmadığı sürece bu ihtimal tümüyle ortadan kalktı diyemeyiz ne yazık ki… Çocuklarımızı kurtaracak olan “tek adam”ın niyeti ya da iradesi değildir, hukuktur.
O hukuki çerçeve ortada yok henüz. Sadece hepimizi esir alan “umut” var.
Erdoğan, bütün Türkiye’de “demokrasiyi inkâr eden” bir tek adam rejimi kurarken, hukuku yok ederken, Kürdistan’da demokratikleşmenin ve hukukun gerçekleştirici gücü olabilir mi?
Olabileceğini sanmıyorum ama Kürtlerin bunu umut etmesini de anlıyorum. Kolayca göz ardı edilemeyecek bir umut bu.
Bu umut karşılığında Erdoğan’la anlaşabilirler, Erdoğan’ın başkanlığını destekleyebilirler.
Erdoğan onların desteğiyle başkan da olabilir.
Bu konuda bir tartışma yok aramızda.
Tartışma, bu diktatörlüğün “resmen” kurulması, “Türkiye’nin demokratikleşmesine nasıl yardım edecek” sorusunda.
Kürtler eğer desteklerlerse, onların desteğiyle başkan olacak Erdoğan’ın demokrasi getirip getirmeyeceği sorusunda.
Bu soruya cevap olarak tamamen eski paradigmaya bağlı kalarak, “Kürdistan’ın demokratikleşmesi Türkiye’yi de demokratikleştirir” cevabını verenler var.
Erdoğan güçlendiğinde, başkan olduğunda, Kürdistan’da demokratikleşmenin yolunu açacak ve oradaki demokratikleşme bütün Türkiye’yi demokratikleştirecek… Erdoğan’a verilen ve verilecek olan desteğin açıklaması bu, eğer yanlış anlamıyorsam.
Böyle anlıyorum çünkü “Erdoğan’ı desteklemiyoruz” demiyorlar, “Erdoğan’ı desteklemeyeceğiz” de demiyorlar, “Kürdistan’ın demokratikleşmesi Türkiye’yi de demokratikleştirir” diyorlar.
Ben bu görüşlere katılmıyorum.
Erdoğan’ın başkan olması, sadece demokratikleşmeyi yok etmez, o zaten yok oldu, demokratikleşme umudunu da yok eder.
Erdoğan, “barış süreci” ile Kürtleri de, Türkleri de “açmaza” aldı.
Diktatörleşen ama barış umudu da veren bir siyasetçi var karşımızda. Diktatörlüğüne karşı çıksan barış umudu veren tek adama karşı çıkmış oluyorsun. Barış umudunun peşine takılsan diktatörlüğünü destekliyorsun.
Gerçekten muhteşem bir açmaz.
Ben, Kürt siyasetinin bu açmazdan kurtulamayabileceğini, o umuttan haklı olarak vazgeçemiyebileceğini ve Erdoğan’ın başkanlığını, dolayısıyla “resmi” diktatörlüğünü destekliyebileceğini söylüyorum.
Türkler bu açmazdan daha çabuk kurtulabilirler. Kürtlerden daha öngörülü oldukları için değil. Erdoğan’ın verdiği “umuttan” onların payına Kürtlerin payına düşenden daha azı düştüğü için.
Tabii ki Kürtler de epeydir bu açmazın farkında. Onun için bir yandan umuttan vazgeçmemek, bir yandan “demokratikleşme “mücadelesini terkeden bir görüntü vermemek için “Kürdistan demokratikleşirse Türkiye de demokratikleşir” inancını öne çıkarıyorlar. Ama bu eski bir paradigma.
Kürdistan’ın demokratikleşmesi, Türkiye’nin demokratikleşmesine yetmez artık.
Şunu da akıldan çıkarmamakta yarar var, Erdoğan’ın “barış süreci”ne ihtiyacı gittikçe azalıyor, çünkü o sürecin arkasındaki “gerçek” özellikle Gezi’den sonra açıkça göründü.
Bir süre daha bu “açmazı” kullandıktan sonra kendini yeterince güçlü hissettiğinde bir sebeb bulup “vazgeçtim” derse pek şaşırmam.
Bunun için korkarım iki seçimin, başkanlık seçimiyle genel seçimlerin geçmesini bekliyor.
Ama şu andaki tartışmamızın konusu da bu değil zaten.
Bu tartışma, benim Kürtlerin Türkiye’nin demokratikleşmesine yeterince katkıda bulunmayacaklarını, Erdoğan’ı fazlaca desteklediklerini söylememle başladı.
Hala aynı görüşteyim.
Büyük bir açmaz var ve oradan çıkmak da zor.
Silaha dönmeden, umuttan vazgeçmeden, demokrasi mücadelesini bırakmadan, bu üçünü bir arada götüren bir siyaset sürdürmek elbette kolay değil, sürekli Erdoğan’ın “vazgeçerim, benden başkası da size bu umudu vermez” şantajının baskısı altındalar.
Kürt siyasetinin bu baskıdan kurtulması öyle he deyince olacak kadar kolay bir iş değil.
Bu açmazdan kurtulmak için neler yapılacağı da aslında çok önemli bir tartışma konusu ama Kürt siyasetçileriyle Kürt aydınları bu konularda “Türkler”le pek tartışmak istemiyorlar, her tartışmayı bir “akıl verme” olarak değerlendiriyorlar.
Aslında her konuda dayanışmadan, yardımlaşmadan, bir demokrasi mücadelesini birlikte vermekten yanayım ama bu konudaki hassasiyetlerini zorlamakta da bir anlam yok. Bunları Türklerle konuşmak istemiyorlarsa bize de “peki” demek düşüyor.
Neticede “dostluğun” hatalar karşısında susmak olduğuna inanan bir siyasi geleneğin çocuklarıyız hepimiz.
Onun için bu demokrasi mücadelesinin “geneli” hakkında konuşuyoruz, bütün Türkiye’nin demokratikleşmesinden bahsediyoruz ve Kürtlerin siyasi pozisyonunu saptamakla yetiniyoruz. Sorular sorup, tespitler yapıyoruz.
Bir diktatörleşmeye karşı kendi durşumuzu ve görüşlerimizi anlatıyoruz.
Türkler bu demokrasi kavgasını sürdürecekler. (Duran Kalkan “Türkler” dememi milliyetçilik olarak değerlendiriyor ama bu milliyetçilikten değil, Kürtlerin “demokrasi mücadelesi”ni fazlasıyla Kürdistan odaklı görmesinden, Kürdistan dışındaki sorunların da Kürdistan’dan çözüleceğine inanmalarından dolayı Türkler diye ayırmak zorunda kalıyorum.)
Bu toplum bu oyuna çok fazla boyun eğmeyeceğini gösterdi, baskı şiddetlendikçe tepki de artacaktır.
Diktatörlük ve hukuksuzluk bu ülkede 2014 yılında kendine bir yer bulamayacak.
Bu mücadele sürecek ve sonunda bu cumhuriyet mecburendeğişip demokratikleşecek.
Şimdilik benim bu konuda söyleyeceklerim bu kadar.
Kürt entelektüelleri ve Kürt siyasetçileri bu tartışmayı sürdürmek isterlerse, isteyen Türklerin de katılmasıyla, olması gereken düzeyden taviz vermeden sürdürürüz.
Birbirimizin yeni bakış açıları edinmesine yardımcı oluruz.
Hepimiz için iyi de olur aslında.
T24'ün notu: Soma'daki maden faciası nedeniyle Mehmet Altan'ın yazı dizisine bir gün ara veriyoruz.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
15.06.2025
29.05.2025
23.05.2025
10.05.2025
25.04.2025
4.04.2025
20.03.2025
15.03.2025
6.03.2025
27.02.2025