Murat BELGE
“Din halkın afyonudur” sözü Marx’ın en yaygın bilinen sözlerinden biridir. Sözgelişi, asıl önemli işin anlamak değil dönüştürmek olduğu yolundaki sözünü solcular hemen keşfeder ve beller. Ama bu “afyon”lu aforizma, sağcıların da ağzından düşmez, çünkü muhafazakâr iktidar sahipleri Marksizm’le mücadele etmek için “bu adam dinimize böyle sövdü” diye bunu öne çıkarırlar.
Ama sağda ve muhafazakâr olup da Marx’ın bu sözüne içten içe –veya açıkça- itibar edenler de vardır. Bunların başında bizim memleketteki Kemalistler gelir. Marksizm’i baş düşman belleyen bir “general” dahi. “Adam bunu doğru söylemiş” diye hak verebilir.
Kemalizm bu topraklarda bu tarihi yaşamış insanların doğal olarak seçenekleri, benimseyecekleri bir ideoloji. O ideolojinin önemli bir öncülü de, “din halkın afyonudur” aforizmasının uzağında değil. Bu değerlendirme onun da bir parçası.
Buna diyecek bir şey yok, ama bir de “Ben sosyalistim”, hattâ “Ben Marksist’im” diyenler var. Diyorlar ama Kemalizm’e özgü birçok yaklaşımı benimsiyor, destekliyor, zaman zaman kendilerine mal ediyorlar. Ya da, belki, “kendine mal edecek” derecede uzaklaşmış dahi değiller. Onların Kemalizm’le “ortak” olabildikleri birinci alan bu “din” konusu.
Daha erken aşamalarda “cuntacı solcular”, emperyalizme, feodalizme karşı olmak gibi, “ilerici subaylar”la paylaştıkları tavırlar olduğuna inanır ya da olduğunu hayal ederlerdi. 12 Mart, ardından 12 Eylül, “ortaklık” denecek bir şey bulunmadığını gösterdi ya da ortaklık bulunduğuna inanmanın güçlüğünü kanıtladı. Ama bu sırada İslâmcı siyasetin gösterdiği ilerleme, bunun Kemalist saflarda uyandırdığı rahatsızlık, “bir ortaklık daha bulundu” inancını besledi. Özellikle de AKP’li yıllarda bu inanç yeniden belirleyici oldu.
Onun için şimdi bu ünlü söze yeniden bakmakta yarar olduğunu düşünüyorum. Bu toplumda egemen okuma/yazma alışkanlıkları hakkında bir fikir sahibi olunca, insanların bu sözü kendi bağlamı içinde okuyup değerlendirdiklerine inanması kolay olmuyor.
Hegel’in Hukuk Felsefesinin Eleştirisi Metninde söylenmiştir bu söz; o metnin yazılması da 1844, yani Marx’ın gençlik yıllarıdır. Aynı metinde başka çok önemli tesbitleri de vardır. Marx dinin insanları değil, insanların dini yarattığı öncülünden konuya girer. Bu, 19. yüzyıl materyalistlerinin arasında genel geçer bir düşüncedir. “Afyon” faslı şu birkaç cümlenin arkasından gelir:
Din içinde çekilen ızdırap, aynı zamanda, gerçekte çekilen ızdırabın bir ifadesi ve gerçek ızdıraba karşı bir protestodur. Din, baskı altında ezilen yaratığın iç çekişidir; kalpsiz bir dünyanın kalbi ve ruhsuz koşulların ruhudur. Halkın afyonudur.
Bundan ne anlayacağız? Bir kere, içinde yaşadığımız koşullarda dinin açıklanabilir, somut temelleri olan bir ihtiyaç olduğunu anlamak gerekiyor. “Kalpsiz bir dünyanın kalbi”. Marx’a göre “gerçek kalp” mi? Hayır, değil. Ama gerçek koşullar “kalp” için bir yer bırakmamış. Oysa “baskı altında ezilen yaratık” (“oppressed creature”) bir “kalp” ihtiyacı duyuyor. Bunun yerini tutacak şeyi de dinde buluyor.
“O halde din ortadan kaldırılmalıdır” diye devam edebilir miyiz buradan?
Edenler var, ama biz burada bir an duralım. Türkiye’de bu sorunsalla ilgili terimlere değil de, imgelere, metaforlara bakalım. “Uyuyan kitleler”, “koyun sürüsü” ve benzeri imgeler bu konu açılır açılmaz konuşmaya girer. “Aydınlanma” kavramının getirdiği “ışık”, ona bağlı olarak “uyanış” ilgili ideolojik cephaneliğimizin demirbaşlarıdır. Afyon da uyutucu. Yani, bir an önce uyanıpkalkınma mücadelemize katılmamız gerekirken, din, daha doğrusu dinî ideolojinin korumasında gericiler, yobazlar, halkı “afyon”layarak bu uyanışı engelliyor.
Bu, Kemalist görüşün özeti. Belki “özet” bile değil çünkü bu “görüş” kendisi öyle sayfalara yayılan ayrıntılı bir analiz v.b. değil.
Bir kere, yukarıdaki metne biraz dikkatli bakınca, bu bağlamda “afyon”un öncelikle bir “uyuşturucu”, “narkoz” değil, “ağrı kesici” işleviyle yer aldığını görebiliyoruz. Orada bir “gerçek” dünya var: İnsafsız bir sömürü temeline oturan ve eşitlikçi bir ahlâka hiçbir şekilde uymayan bir “gerçek dünya”. Onun yarattığı sınıflaşma, sefalet v.b. -19. yüzyılın korkunç iş koşulları.
“Izdırap” çeken insanlar, baskılar altında ezilenler, aspirin ya da herhangi bir “analjezik” alır gibi, dinin verdiği “insanlık yanılsaması”na sarılıyor. Bunun özlemini ve protestosunu dile getiriyor.
Evet, şimdi gelelim yukarıdaki soruya. Bu böyle olduğuna göre, dini ortadan kaldıralım mı (“abolish” terimiyle)?
Marx, kendisi izleyen paragrafta “Halkın yanılsamalı mutluluğu olarak dinin ortadan kaldırılması gerçek mutluluğu talep etmek demektir” diyerek devam ediyor: “Onlara, koşulları hakkındaki yanılsamalarından vazgeçmelerini söylemek, onlara,yanılsamaları gerektiren koşullardan vazgeçmelerini söylemek demektir.”
Yani, “yanılsama”, koşulların ürünü; koşullar öyle kalacak ve son ona “yanılsama”nı bir kenara bırak, diyeceksin. Mümkün mü?
“Senin şuran sancıyor. O sancı gerçektir. Sakın ağrı kesici alma, gerçeklikten gözünü ayırma”. Yani, yarayı iyileştirmeyeceksin. Adamın acısını azaltma çabasını engelleyeceksin.
Buradan, geri kalan dünyayı bırakıp Türkiye’ye gelirsek, görülecek manzara üç aşağı beş yukarı budur. Onun için de kitleler Cumhuriyet Halk Partisi’ne oy vermezler. O iktidar süresinde çektiklerini hatırlayan kimse hayatta kalmamıştır; ama yaşantı, kuşaktan kuşağa, şüphesiz abartılarak, çarpıtılarak, aktarılmıştır. Bu da AKP gibi bir partinin beslendiği uçsuz bucaksız tarladır.
Burada MNP veya MSP, Refah veya AKP, uzun boylu fark etmiyor. Tek parti döneminin “mağduriyet efsaneleri”, sonra da seçim düzeni gelince o iktidar konumunu kaybeden zihniyet ve kadroların kaybettiklerini geri almak için başvurdukları darbeler, Menderes’in idam edilmesi, o eski anıları bugünlere bağlayan o çizgi.
Bu kitleler 1950’de ilk serbest seçimde CHP iktidarını devirdiler. Bir daha da iktidara getirmediler. CHP denince akla gelen şeylere en uzak duran Bülent Ecevit vardı: 12 Mart hükümetine bakan verilmesine karşı çıktı, darbeye karşı çıktı, İnönü’yü kongrede devirdi. Kitleler onu benimsediler. Bir tek onu.
Ama izleyen yıllarda Ecevit’in de içinden geldiği gelenekten pek fazla uzaklaşamadığını gördüler.
Bu topraklarda bu tarihi yaşamış insanlardan bazıları için Kemalizm’in hemen benimsenilecek bir ideoloji olduğunu söyledim. Evet. Türk milliyetçiliğinin ana kollarından biridir (bunun “anti-klerikal” olanı. Biraz Fransa’yı andırır biçimde). Kemalistler burada değindiğim din konusuna, “halk ve afyonu” konusuna nasıl bakarlar, daha ne kadar, bakageldikleri gibi bakmaya devam ederler, kendi bilecekleri şey.
Ancak, “Ben sosyalistim” ve hele hele “Ben Marksist’im” diyenlerin aynı sorunsalı, aynı terimleri, aynı metaforları paylaşmaları şaşırtıcı.
Yazarlar
-
Akın ÖZÇERHarakiri Bütçesi 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürt Sorunu 2.0’a Hazır mıyız? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEABD, Suriye için neye karar verdi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın ötesi… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÖcalan’ın mektubu üzerine bazı gözlemler 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRLaleli Çamaşırhanesi -3- Videoya çektiler: ‘Cırt’ sesi geldikçe bağırıyor! “Maşallah, Maşallah!..” 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKaçıncı CHP? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluBüyük sorunları çözememe serisi bu kez bitecek mi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKandil’in polemikçisi şampanya sosyalistlerine karşı 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidarın ağzındaki bakla!... 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALEş Şara’dan yeni bir Esad çıkarmak mı? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuCeylanpınar cinayeti… 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanAmerika çökmekte olan bir uygarlık mı? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZÖzel’in bütçe konuşmasında sürece dair mesajları 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSeçime henüz vakit varken sandık hesabı 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolAK Partili bir okurla sohbet 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciEn büyük tehlike NÜFUS yokluğu 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENFeti Yıldız kime sesleniyor? 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilTürkiye neden sanayileşemiyor: Sermayenin, güvenin ve kurumların zayıflığı öyküsü 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAJohn Holloway ; Abdullah Öcalan’ın Kuramı Devrim İhtimali Fikrini Yeniden Düşünülür Hale Getiriyor! 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSuriye bir kere daha çözümü bozabilir mi? 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTElveda Lenin ve Düzce Belediyesi… 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSokak çeteleri devlet kurumlarına karşı 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalHay'at Tahrir el-Şam'ın Evrimi ve Suriye'nin Geleceği 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞTahmin ediyordum, artık netleşiyor galiba (Transfermarkt, karapara) 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMüslüman dünyada yeni bir fıkhi yaklaşımın önü açılabilir mi? 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNStratejik illüzyon! 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBağımlı finansallaşmanın anatomisi ve Türkiye’nin bitmeyen kırılganlığı 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞAYM BAŞKANI AĞLIYORSA… 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEÇıkış yolu 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt açılımı hangi barışı getirecek? Üç barış teorisi 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçTürk ve Kürt yalnızca seçmen değil aynı zamanda insan ve yurttaş 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTeostrateji yahut Din ve Dünya ilişkisinde kalibrasyon sorunu 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünMonroe Doktrini gibi bir Trump Doktrini… 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselIMF’in siyaseten can sıkıcı tavsiyeleri 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSürecin “kritik eşikleri” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye siyasetinin hastalığı: İmralı tartışmasında serinkanlılık ihtiyacı ve CHP'nin kararı 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi (7): Simit 27.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.12.2025
24.11.2025
25.08.2025
6.08.2025
1.08.2025
28.07.2025
22.07.2025
30.06.2025
16.06.2025
9.06.2025