Ümit Fırat
15 Temmuz münasebetiyle askeri darbelerin fazla detayına girmeden, kronolojik olarak sıraladığım geçen haftaki yazım üzerine, bazı dostlar, “Keşke biraz detaylara da yer verebilseydin” dedi. Tabii darbelerin tarihini yazacak bir formasyona sahip değilim ve zaten bu konuda ciltler dolusu kaynak da mevcut. Ama 10 sene önce, 26 Mayıs 2008 tarihinde bianet.org için yazdığım, “27 Mayıs ve Kürtler” başlıklı bir yazımı hatırladım. Bu hafta, birkaç küçük rötuşla o yazıyı tekrar okuyucuyla paylaşıyorum.
27 Mayıs darbesi olduğunda henüz 15 yaşındaydım ve henüz Türkiye’de olup bitenleri ve darbenin derinlerdeki nedenlerini yeterince sorgulayıp değerlendirecek bir olgunluktan uzaktım. Yapılanın da bir devrim olduğu söyleniyordu ve etrafımdaki herkes de öyle söylüyordu. Yıllar sonra bir hükümet darbesinin devrim olmadığı kanaatine vardım. Prof. Halil İnalcık’ın, “ekonomik sıkıntı çeken albayların işi olduğunu”, Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nın ise “ikinci kuvayi milliye inkılapçılarımız” dediklerini de öğrendim.
1923’ten itibaren, devletin Kürt politikası sonucu meydana gelen isyan ve ayaklanmalar karşısında uyguladığı sert politikalar, 14 Mayıs 1950 Genel Seçimleriyle birlikte az da olsa yumuşamış ve bölgede hayat giderek biraz normale dönmeye başlamıştı. Hatta Kürtler kendi bölgelerinde milletvekili seçilip parlamentoya bile girebilmişlerdi.
Demokrat Parti’nin (DP) hükûmette olduğu 10 yıl içerisinde, başta askerler olmak üzere, gelişmeleri bir tehdit olarak algılayan birtakım çevrelere göre, Kürtler arasında bazı tehlikeli kıpırdanmalar yaşandığı ve buna sessiz kalındığı için de, ülke bir uçurumun kenarına gelmişti. Bu tehlikeyi gören kurtarıcılar, ülkenin daha büyük bir tehlikeyle başbaşa kalmaması için, asli görevleri olan cumhuriyeti kollamak ve korumak üzere harekete geçtiler. TBMM’yi dağıtıp, hükümet üyelerini ve DP’ye mensup tüm bakan, milletvekili ve yöneticileri hapse atıldılar.
Silahlı kuvvetler içerisinde değişik rütbeli subaylarca kurulmuş bir çetenin iktidar gaspı olarak gerçekleştirilen darbenin gerekçesi ise, sonrakilere de ışık tutan bir gerekçeydi: “Bugün demokrasimizin içine düştüğü buhran ve son müessif hadiseler dolayısıyla ve kardeş kavgalarına meydan vermemek maksadıyla Türk Silahlı Kuvvetleri memleketin idaresini eline almıştır.”
Bütün bir ülke askerlerin kontrolüne geçmişti, ama iş sadece hükümeti devirmekle sınırlı kalmadı. Kürtler için bazı özel uygulamalar da getirildi. Doğu’daki vaziyetin çığırından çıktığı ve DP içerisinde bir Kürdistan Hükümeti tesis edilmek üzere çalışmalar yapıldığı gibi aslı esası olmayan iddialar ileri sürüldü. 27 Mayıs sabahında Silvan’ da ilk iş olarak bir evin çatısına Türk bayrağı çekilmiş ve bunu da “Biraz daha geç kalsaydık, Türk vatanı elden gidecekti” diye açıklamışlardı.
Milli Birlik Komitesi, 1 Haziran 1960 ‘ta, yani darbeden sadece 4 gün sonra birçoğu çevrelerinde saygınlık kazanmış ve aralarında Faik Bucak’ın da bulunduğu 485 Kürt şahsiyetini gözaltına alıp Sivas’ta bir sürgün kampında topladı. 19 Ekim 1960 tarihinde de bir sürgün kanunu çıkararak bu 485 kişiden kendileri için daha tehlikeli görülen ve yasal olarak hiçbir suça karışmamış olan 55’ ini Sivas’tan alarak, Antalya, Burdur, İzmir, Muğla, Afyon, Isparta, Manisa, Çorum, Denizli vilayetlerinde sürgüne tabi tuttu.
Milli Eğitim Bakanlığı, Mehmet Şerif Fırat’ ın“Doğu İlleri ve Varto Tarihi” isimli, hiçbir bilimselliği olmayan ve sadece Kürtlerin inkârını amaçlayan kitabını yeniden yayınladı. Darbenin lideri Cemal Gürsel, kitabın yeni baskısı için bir Sunuş yazmıştı ve şöyle diyordu:
“… Bugün Milli Eğitim Bakanlığımızca ikinci baskısı yapılan bu eserin, bütün Türk aydınları tarafından okunması büyük faydalar sağlayacaktır. Çünkü bu eser, Doğu Anadolu’da oturan, Türkçeye benzemeyen bir dil konuştukları için kendilerini Türk’ten ayrı sayan, bilgisizliğimiz yüzünden bizim de öyle sandığımız vatandaşlarımızın, su katılmamış Türk olduklarını bir kere daha ispat etmektedir. Hem de inkârına imkân olmayan delillerle.”
Bilindiği gibi ilk kez 24 Eylül 1925 tarihli ve ‘Gayet mahremdir’ ibaresi taşıyan Şark Islahat Planı Kararnamesi ile konuşulması yasaklanan, ama bir türlü yok edilemeyen Kürtçe, bu kez “yasal” bir düzenlemeyle olmasa da, fiilen uygulanmaya çalışılan bir kampanya ile yok edilmek isteniyordu.
Her nasılsa 1930’lu ve 40’lı yıllarda akıl edemedikleri şeyleri uygulamaya koydular ve “Vatandaş Türkçe Konuş” kampanyası başlatarak, cadde, sokak, kapı, duvar v.s. ne bulurlarsa her tarafa afişler yapıştırdılar.
Aynı takıntı 12 Eylül 1980 darbecilerinde de devam etmişti. O dönemde de askerler, 19.10.1983 tarih ve 2932 sayılı TÜRKÇEDEN BAŞKA DİLLERDE YAPILACAK YAYINLAR HAKKINDA KANUN’un 2. Madde’sinde de “Türk Devleti tarafından tanınmış bulunan devletlerin birinci resmi dilleri dışındaki herhangi bir dilde düşüncelerin açıklanması, yayılması ve yayınlanması yasaktır” hükmü keyfi bir kararı kanun ilan ederek Kürtçeyi yok etmeye çalışmışlardı.
“Milli kültürümüze, ahlak kurallarına, örf ve adetlerimize uygun düşmeyen, kamuoyunu inciten adların değiştirileceği” hükmü bulunan 1587 sayılı kanuna dayanarak alelacele Köy ve mıntıka isimlerinin her nasılsa Türkçe olan belki birkaçı hariç olmak üzere, hemen hemen tümünün isimleri değiştirilerek uydurulan birtakım Türkçe adlarla değiştirildi.
Şark Islahat Planı Kararnamesi Madde 14’te “Aslen Türk olan fakat Kürtlüğe temessül etmek (benzemek) üzere olan bulunan mevkide ve Siirt, Mardin, Savur, gibi ahalisi Arapça konuşan mahallerde Türk Ocakları ve mektep açılması ve bilhassa her türlü fedakârlık iktiham olunarak (gösterilerek) mükemmel kız mekteplere rağbetlerinin suveri adîde (fazla miktarda) ile temîni lazımdır. Hassaten Dersim, tercihan ve müstacalen(acil olarak) leyli iptidailer (yatılı ilkokullar)açılmak suretiyle Kürtlüğe karışmaktan bir an evvel kurtarılmalıdır” hükmü ile beklenen netice alınamamış olmalı ki, bu kez bölgedeki Kürt çocukların daha hızlı ve sistemli bir asimilasyona sokulabilmesi için 5 Ocak 1961 tarihli ve 22 sayılı bir yasa çıkarılarak 60 civarında Yatılı Bölge İlkokulu açıldı.
1961 Anayasası’nın birçok maddesinde, Türk, Türk Milleti, Türk Devleti gibi kavramlar da öne çıkarılmıştır. 1924 Anayasası Md. 3’teki “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.”hükmü değiştirilerek Md. 4 ile “Egemenlik kayıtsız şartsız Türk milletinindir” biçiminde ifade edilmiş; keza 1924 Anayasası Md. 88’de ifade edilen “Türkiye’de din ve ırk ayırddilmeksizin vatandaşlık bakımından herkese “Türk” denir” hükmü de 1961 Anayasası Md. 54’te “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür.”olarak düzenlendi.
27 Mayıs’ın getirdiği önemli bir kurum olan Anayasa Mahkemesi de görünüşe bakılırsa demokratik bir adımdı. Ama aradan geçen 57 yıllık icraatı izlediğimizde, bu kurumun kanunlarda belirtilen hukuki görevlerinden ziyade kendilerini kuran iradenin telkin ve tavsiyelerine uygun bir yolda yürümeyi benimsediğine tanık olmaktayız.
Kendilerini de işlevsiz bırakarak Anayasayı ortadan kaldıran bir dikta rejimine karşı durmak veya hiç değilse “anayasası olmayan bir rejimin anayasa mahkemesi de olmaz” diyerek görevlerini bırakmak yerine, diktacılara desteklerini sunup, 3 yıl boyunca koltuklarında oturmayı tercih ettiler. Üstelik mülkiyeti bir sendikaya ait olan bir binanın, askeri yönetimce gasp edilerek kendilerini yerleştirdikleri adrese taşınmayı da içlerine sindirebildiler.
27 Mayıs 1960 Askeri Darbesi, ardından gelen 56 yıl boyunca bütün darbe ve darbe teşebbüslerinin anası sayılmıştır. Darbeciler için elverişli şartların ortaya çıkması hususunda, Türkiye’yi yöneten hemen her hükümetin, partinin, kurumun ve şahsın büyük kusurları ve yanlışları olduğu inkâr götürmez. Ancak en büyük yanlışın da, darbe veya darbe girişimleriyle sosyal ve siyasi sorunlarda, çözüm yerine çözümsüzlüğü prensip edinmiş, siyasilere bu konularda hareket alanı bırakmamış olanlar olduğunu da görmezde gelemeyiz.
Muhafazakâr çevreler, darbeye demokratik kaygılardan ziyade alenen kendilerine karşı yapılmış olması nedeniyle karşı çıkarken, birtakım solcu ve Kemalist çevreler ise yapılanı bir devrim gibi değerlendirerek desteklediler. Adını da,“Hürriyet ve Anayasa Bayramı”koydukları 27 Mayıs tarihini resmi tatil ilan ettiler. Bu bayram da, ancak 12 Eylül 1980’de yine silah zoruyla parlamentoyu dağıtarak iktidara el koyan darbeci subaylar tarafından ortadan kaldırılarak iptal edildi.
27 Mayıs darbesi için artık farklı yaklaşım ve değerlendirmeler yapılmaktadır. Eski anlayışlar ve değerlendirmelerden uzaklaşan ve son yıllarda hiçbir askeri darbenin meşruiyet ve haklılığının olamayacağını düşünen değişik siyasi düşüncelere sahip her kesimden insanlar, sosyal ve siyasi sorunlarının çözümü için ordudan bir beklentileri olmadığını ifade etmektedirler.
Darbe sabahı sokağa çıkma yasağı ilan edildiğini, daha doğrusu darbeden haberi olmadığı için normal bir şekilde köyünden kalkıp sabah Bitlis’e gelen bir köylüyü, şehir girişinde askerler durdururlar.
Köylünün gerekçe sorması üzerine, hükümetin devrildiğini, idarenin artık orduda olduğunu, örfi idare edildiğini ve bugün sokağa çıkma yasağı ilan edildiğini söyleyerek, geri dönmesini bildirirler. Tek parti dönemi uygulamalarını henüz unutmamış olan köylü, yarım yamalak anladığı askerlerin sözleri karşısında, “Eyvah! İsmet Paşa yine başa geçmiş!” diyerek tepkisini ifade ederken, mevcut durum için fazla söze gerek bırakmamıştı.
İyi haftalar diliyorum.
Yazarlar
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.02.2019
26.12.2018
18.12.2018
15.12.2018
29.11.2018
20.11.2018
14.11.2018
6.01.2018
30.10.2018
23.10.2018