Ümit KIVANÇ
Kabataş meselesi/2 - Sis, pus, hamaset arasından...
17.02.2014
3047
Kabataş olayını araştırmayı sürdürüyorum. Ne yazık ki elimdeki araçlar sınırlı. İzlenimler oluşturabilir, belki bazı yargılara varabilirim. Esas olarak, alınan tavırlarla ve tavır alanların cibiliyetiyle ilgili değilim, olguların, hakikatin peşindeyim. Ve, neden bilmem, giderek, Zehra Develioğlu'nun ilk ifadesindeki "polis kokusu" burnuma daha keskin gelmeye başladı.
Mağdure Zehra Hanım'ın AA'ya konuşması, son görüntülerin ortaya çıkışından bu yana en önemli gelişme sayılmalı. Ancak ne yazık ki, Zehra Hanım'ın söyledikleri gelinen noktada ikna edici değil:
Bu yaşadığım olay, süreç esnasında basında medyada öyle bir hale ulaştı ki, sanki böyle bir olay yaşanmamış, bir kadın darp edilmemiş, bir çocuk bundan zarar görmemiş gibi hakkımda suçlamalar yapıldı ve ben kendimi savunmak durumunda kaldım. Ben o acıları yaşadım ve yaşadığım bu acıların büyüklüğü bana yeter. Bunu kimseye ispat etmek durumunda değilim. Bana zaten inanmak istemeyen inanmayacaktır. O görüntüleri ilahi bir kamera olup tepeden kaydetse bile inanmayacaklardır.Burada birkaç sorun var. Önce yaşanan olayın "bir kadın darp edilmiş, bir çocuk bundan zarar görmüş"e indirgenmesi. Zehra Hanım'ın verdiği ifade bundan ibaret olsa, zaten pek çoğumuz her şeye rağmen hâlâ kendisini savunuyor olurduk.
İkinci olarak, ne yazık ki Zehra Hanım "bunu kimseye ispat etmek zorunda"dır. Çünkü yaşadığını ileri sürdüğü olay nedeniyle bu ülkenin en üst düzeydeki yöneticisi, halkın bir bölümünü töhmet altında bıraktı; bunu siyasî propaganda aracı yaptı. Birilerinin alnına kolay kolay çıkmayacak, utanç verici bir leke sürdü. Dindar insanların duygularıyla oynadı, onları tahrik etti.
"Gezi"nin saldırıya tavrı
Zehra Hanım şunu hatırlamalıdır (eğer haberi olduysa): Gezi isyanı sırasında, "çeşitli yerlerde başörtülü insanlara sataşmalar oluyor" haberleri duyulduğunda gayet geniş bir topluluk tepki gösterdi, Kabataş'tan Gezi Parkı'na bir kadın yürüyüşü düzenlenip bu saldırılar protesto edildi, bu yürüyüşe bizzat Gezi'ye katılan başörtülü kadınlar önayak oldu. (Yürüyüşteki sloganlar arasında "Başörtüsünden elini çek" ile "Meydanları, sokakları, camileri istiyoruz" da vardı.) Taksim Dayanışması da 14 ya da 15 Haziran 2013 günü bir açıklama yapıp, "Kabataş'ta ve basına yansımamış da olsa farklı yerlerde başörtülü kadınlara yönelik olarak gerçekleştirilen taciz ve saldırı olaylarını şiddetle kınıyoruz," dedi:
Hükümetin politikalarına dair öfkenin başörtülü kadınlara yöneltilmesi kabul edilemez. Bu korkunç olayların failleri katiyen Gezi Parkı direnişinin bir parçası değildir. Saldırganlarla Gezi Parkı direnişçileri bir tutularak, direnişin itibarsızlaştırılmasına göz yummayacağız. Yaşanan saldırının politik bir malzeme haline getirilmesini değil, suçluların bir an once bulunmasını ve cezalandırılmasını istiyoruz.Görüldüğü gibi, Gezi direnişinin esas sahiplerinin talebi, Zehra Hanım'ınkinden farklı değildi. O dönemde hükümet adına ortalığı gazlama yerine sahiden olayın faillerinin peşine düşecek olsalardı, Abdülkadir Selvi veya Elif Çakır, Zehra Hanım'ın hakkını aramak için Gezi'den binlerce destekçi bulurlardı.
Bunları hatırlatmamın sebebi şu: Zehra Hanım, kendisine "inanmak istemeyen"in, "ilahi bir kamera olup biteni tepeden kaydetse bile" zaten inanmayacağını ileri sürüyor. Evet, böyleleri vardır; onlarla işimiz yok. Onlar, laik, çağdaş, İslâmcı fark etmez, ahlâksızlar ve vicdansızlar cephesini meydana getiriyorlar. Olduğunu iddia ettiği utanç verici, feci hadise sadece Zehra Hanım için değil, aynı kavramlarla tarif ve tekrar etmek isterim ki, vicdan ve izan sahibi bütün insanlar için ciddi bir travma yaratmıştır. Başbakanın bunu suistimal ediş tarzı da travmayı Zehra Hanım ve Elif Çakır için şüphesiz değil, ama bizler için katlamıştır.
Ara sonuç: Zehra Hanım'ın AA'ya söylediklerinde, bizi ilk ifadesinde anlattıklarının doğruluğuna ikna edecek unsur yok. Aksine. Üstelik, ayrıntılarda ve özellikle çarpıcı-dehşet verici unsurlarda ısrar etmediği için ilk ifadenin büyük ölçüde polis tarafından yazıldığını veya en azından "geliştirildiğini" düşünmemiz için sebep var. (O ilk ifade size de daha çok bir erkek hayalgücü ürünü gibi görünmüyor mu?)
İlk savcı dedi mi demedi mi?
Kanal D'nin yayımladığı görüntülerden sonra hükümet yanlısı yayın organlarının sarıldığı başlıca unsur, Kabataş olayının ilk savcısının söyledikleriydi. Akşam'dan Hilal Yıldırım savcı Rasim Işıkaltın'la görüşmüş, başka pek çok gazete ve site haberi oradan kelimesi kelimesine alarak aktarmışlardı (haber için tıklayabilirsiniz):
Savcı Işıkaltın, "O ana kadar herhangi bir müdahale söz konusu değil. O görüntü olay anından öncesine denk gelen görüntülerdir," dedi. Işıkaltın soruşturma kapsamında Emniyet’te kayıtların incelenmesinin sürdüğünü, saldırı karelerinin dosyaya girmesinin beklendiğini söyledi.Sözkonusu savcı, Rasim Işıkaltın, Kabataş civarındaki 70 küsur kamera görüntüsünü inceleyen, etraftaki büfeciler, taksi şöförleri ve gelip geçtiği telefonları aracılığıyla tesbit edilen çok sayıda kişinin ifadesini alan kişi. Bu yüzden dediği önemli.
Ancak dikkatle dinleyelim, acaba ne diyor? Son görüntüleri yayımlayan Kanal D'ye göre olay akışı şöyle:
Genç kadın bebek arabasıyla kaldırımda bekliyor.
19:43'de, yanından 8-10 kişilik bir grup geçiyor. Bir hareketlenme yok. Kalabalık, kısa süre içinde genç kadının yanından uzaklaşıyor. Çevrede de olağandışı hiç bir hareketlilik gözlenmiyor.
19:48:15'de 10-15 kişilik bir başka grup geliyor. Develioğlu'nun yanında 30 saniye kadar duraklıyorlar. Polise göre burada söz dalaşından dolayı bir hareketlilik oluyor. Grup 19.50'de görüntüden uzaklaşıyor. Çevrede yine bir olağanüstülük gözlenmiyor. Kabataş iskelesinin güvenlik görevlileri de normal işlerine devam ediyor.
Genç kadın, 19:48 - 19:58 arası kaldırımda sabit olarak bekliyor. Çevrede de her şey olağan seyrinde. Araçlar hızla önünden geçiyor.
19:58'de eşi geliyor. Bir dakika sonra, ikisi birlikte yolun karşısına geçiyorlar. 54 saniye sonra da, kameranın görüş açısından çıkıyorlar.Bu durumda savcı, "öncesi" derken neyi kastediyor? "Sonrası" ne zaman? Kabul edelim ki, bir tuhaflık var. Bir de değil, çok tuhaflık... Sözkonusu savcı zaten 73 kameranın görüntülerini incelemiş, ayrıca şu anda soruşturma kendisinde değil (savcı Mehmet Akıllı'ya aktarılmış); neye dayanarak "Emniyet'te kayıtların incelenmesi sürüyor" diyebiliyor? "Saldırı karelerinin dosyaya girmesi bekleniyor" ne demek? "Saldırı kareleri" nerede? Eğer "saldırı kareleri" varsa, Zehra Hanım bugüne kadar savcının gösterdiği kişiler arasından neden hiçbirini teşhis edemedi? Neden kimse yakalanmadı? Üstelik, Zehra Hanım'ın polis ifadesinde, o kargaşa ve şok içerisinde dahi verebildiği çok ayrıntılı eşkal tarifleri varken..? (Tam burada iddiamı tekrar hatırlatıyorum: O eşkal tariflerini Zehra Hanım vermedi, veremezdi.)
Zaten bu kadar soru varken, SoL Haber Portalı'nda yeralan bir iddiaya da kulak tıkayamayız herhalde. SoL Haber, soruşturmanın ilk savcısı Işıkaltın'ın sözlerini inkar ettiğini ileri sürdü. Muhabir Selin Asker savcıyla görüşmüş, Işıkaltın şöyle demişti:
Bu dosya hazırlık soruşturması. Kısıtlama kararı var. Bu bakımdan soruşturmanın akıbetine, içeriğine ilişkin bilgi vermem mümkün değildir. Haberde yer alan ifadeler bana ait değildir. Demeç vermedim. O görüntüler de çıkmış bir yerden bilemiyorum, biz de tahkikatta dinledik, ettik, görüntüleri izledik.Haydi buyurun! Savcının açıklaması gereken bir çelişki var ortada. Bizim payımıza düşense, savcıya atfedilen "esas görüntüler daha sonra" ifadesinden duymamız gereken şüphe. Bu, gelinen noktada en önemli sorunlardan biri. (İzlenimim, Akşammuhabirinin savcının söylemediği bir şeyi yazdığı değil, savcının lafları ve işleri bir miktar karıştırdığı.)
Adli Tıp raporu tek dayanak oldu
Gezi isyanı sırasındaki propaganda senaryosuna bağlı kalmak isteyenlerin başında şüphesiz Başbakan Tayyip Erdoğan geliyor. Metro açılışında konuşurken şunları söyledi:
Bira şişesiyle başörtülü kızımıza saldıranlarla o paralel yapı birlikte hareket ediyor. Biri en zor zamanlarda başörtüsüne teferruattır diyordu. Bugün de o başörtüsü düşmanlarının değirmenine su taşıyor. Kabataş'ta, yavrusu ile beraber bir kızımıza yapılan saldırıyla alakalı bakın şimdi onunla üzerinde oynamaya başladılar. Çok açık, net söylüyorum. Medya dünyasında amiral diye geçinenlerle söylüyorum, hele hele bugün attıkları başlığı, özellikle kendilerine hatırlatıyorum. Bunun altında da boğulacaksınız. Çünkü bu attığınız manşetler de doğru değil. Sizler Adli Tıp raporlarını nereye saklayacaksınız, nerenize koyacaksınız?Biz devlet yöneticilerinin ağzından hakaret işitmeye alışkın bir milletiz, bu yüzden kimsenin şu "nerenize koyacaksınız"a takılacağını sanmıyorum. Ben gerçi kendimi aşağılanmış hissediyorum ve cevap verebilmek istiyorum ama imkânsız. Zaten konumuz terbiye değil olgular. Devam edeyim.
Başbakanın görüntülere karşı öne sürdüğü tek dayanağın Adlî Tıp raporu olduğu görülüyor. Bu pek zayıf bir savunma.
Bu yüzden, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslâm'ın bunca kendinden emin konuşması, eğer hepimizin insan yerine konduğu, demokratik bir ülkede yaşıyor olsaydık, sonradan başa iş açabilecek cinsten sayılırdı:
Hanımefendinin beyanları ortada. Bizde onları gazetelerden görüyoruz. Kendisi olayın hemen akabinde adli tıp raporu almış durumda. Darp edildiğine dair. Yeni ve eski savcının açıklamaları yine basında bugün yer alıyor. Dolayısıyla bizim bunun üzerine yapabileceğimiz çok fazla bir açıklama yok. Bana göre olay ortada, açık. Ortada derken ne olup bittiği gayet anlaşılır bir şekilde ortada demek istiyorum."Hemen akabinde" dediği, beş gün sonra. "Yeni ve eski savcının" açıklamaları diye bir şey yok; yeni savcınınki hiç yok, eskisininki de şüpheli. "Gayet anlaşılır şekilde" olan neymiş acaba? Üstü çıplak, siyah bandanalı yetmiş-yüz kişi, kadını yere yıkıp üstüne işeyenler, cinsel organ sürtenler, bira şişeleri tokuşturup kahkahalar atanlar… bunlar mı "gayet anlaşılır"? Ayşenur Hanım siyasetin icabını yapıyor belki ama bundan sonra kendisinin ağzından çıkanlara nasıl muamele etmemiz gerektiği konusunda bizi uyarmış oluyor.
Fotoğraf kesitleri, fotoğraf kareleri
Başbakanın başdanışmanı Yalçın Akdoğan'ın topa girmemesi sanırım beklenemezdi. Anlaşılan olan biteni doğru dürüst takip edemeden girdi:
Kabataş konusu başörtülü bir bayana saldırı oldu iddiası vardı. Şimdi bir takım fotoğraf kesitleri üzerinden yorum yapmak doğru değildir. Onun öncesi nedir, sonrası nedir? Yani o filmin tamamını görmeden bir fotoğraf karesi üzerinden yorum yapılamaz. Ortada bir mağdur var, bu mağdurun yaşadıkları var, anlattıkları var, adli tabiplikten aldığı raporlar var. Bunlar bizim için şu anda daha geçerlidir, aksi ispat edilmiş değildir o görüntülerin. Bunlardan medet ummayı da doğru bulmuyoruz. Ortada bir kadına böyle bir saldırı yapıldıysa bebeği ile birlikte bunun üzerinde durmak varken anlaşılan paralel yapının yönlendirmesiyle bu tür bir takım fotoğraf kareleri üzerinden bir anlam üretilmeye çalışılıyor, bunlar ortada duran gerçeği değiştirmez.Haydi "aksi ispat edilmiş değildir o görüntülerin" lafını yanlış aktarma sonucu sayıyor ve geçiyorum. Ama şunları sormadan geçemeyiz: Fotoğraf kesitleri nedir? Fotoğraf karesi nedir? Ortaya çıkan, anlık bir kare mare değil ki, bilmemkaç dakikalık görüntü! Ayrıca başdanışmana şu uyarıyı yapacağım: Araya "paralel yapının yönlendirmesiyle" ibaresini katınca söylediklerinin daha inanılır hale geldiğini sanıyor muhtemelen - hayır, gelmiyor. Çünkü bir meseleyi laf kalabalığına boğmaya çalıştığını gizleyemiyor. Sonuçta Akdoğan, "mağdureye inanmalıyız" diyor ve o da Adlî Tıp raporuna işaret ediyor.
Ve içişleri bakanı
Yeni içişleri bakanının şimdiye kadarki performansı, yakında yeni bir İdris Naim Şahin vakasına dönüşebileceğine delalet ediyor. Efkan Alâ, Kabataş'a dair konuşurken,"Hiçbir olay, olayın bir kısmıyla izah edilemez," dedi. Şüphesiz. Gerisine de kulak verelim:
O zaman kişilerin kendileri de açıklamalarını yaptılar. Devlet elindeki bilgiler de o yöndeydi. O gün neler yaşandığını bütün Türkiye gördü. Şimdi neyi, kim, niçin araştırıyor? Araştırdığında ne kadarını bulmuş oluyor da çıkıp bu hükümleri verebiliyor. Bunları kamuoyunun takdirine bırakıyorum. O olay gerçekleşmiştir, ilgililer ve işin sahibi, o olaya maruz kalan çıkmış bunu söylemiştir. Bu da adli tıp raporuyla teyit edilmiştir. Kim neyi, neden yeniden yanlış ve eksik bilgiyle gündeme getiriyor? Burada, Gezi olaylarında Türkiye'ye verilen zarar da ortadadır, onun sonuçları da ortadadır. Yani bir günah çıkartma mıdır, bu. Onu kamuoyunun takdirine bırakıyorum.Şunları söylemeliyiz: (1) O gün neler yaşandığını "bütün Türkiye" falan değil, kimse görmedi, (2) "İlgililer" bir şey söylemedi, sadece başbakan ve propagandacıları söyledi, aksine, meselâ gazeteci Elif Çakır'ın görüntüye ulaşmak için sıkıştırdığı İstanbul Emniyet Müdürü bir şey söylemedi, (3) Adlî Tıp raporuyla teyit edilen nedir? Zehra Develioğlu'nun ifadesindeki hangi ayrıntı raporla teyit edilmiştir? (4) Ve, evet, tabiî, hı hı, Gezi olayları çok kötüdür falan... İşte tam takıldığım türden resmî açıklama. İçişleri bakanının söyleyebileceği bundan ibaretse, şüphelerimiz büyüyecektir haliyle.
Yazılan çizilen
Önce yine, YeniŞafak ve Star'da kimsenin bu mevzuda cengaverliğe soyunmamış oluşuna hayretimi belirteyim. Bunu karineden öte birşeyler saymayı sürdürüyorum. Muhtemelen hamaset dışında söylenebilecek fazla laf yok, ondan. Açığı başkaları kapatmaya çalıştı, onlardan birazdan sözedeceğiz, bakacağız zihin açıcı birşeyler demiş mi kimse.
Önce "Kabataş saldırısı" haberinin ilk sahipleri Abdülkadir Selvi ve Elif Çakır'ınTimetürk'te yeralan açıklamalarına göz atmalıyız.
Selvi, şu anda bu görüntülerin ortaya çıkarılmasını "kara propaganda" diye niteliyor, sözü hemen "28 Şubat'ta da bunlar yapılmıştı"ya getiriyor. "Saldırıya uğradım" diyen bir kadını "yalancılıkla itham etme"nin "saygısızlık" olduğunu belirtiyor. Somut, olgusal düzeyde hiçbir şey söylemiyor.
Elif Çakır, esas meselenin "bu genç anne üzerinden" kendisi ve bazı gazetecilere yönelik bir "itibarsızlaştırma kampanyası" yürütülmesi olduğunu iddia ediyor. Olaya ilişkin birkaç ayrıntıya değiniyor. Zamanında polisten saldırıya ilişkin görüntü temin etmek için çok uğraştıklarını ama elde edemediklerini anlatıyor.
Elif Çakır'ın, olgusal düzeyde ciddiye almamız gereken bir iddiası var: Şimdi ortaya çıkan görüntülerin Gezi isyanı dönemine değil başka bir zamana ait olduğunu iddia ediyor (ama ben, tam da şu anda bu görüntüleri ortaya çıkaranların bu kadar salak olabileceğine ihtimal vermiyorum):
...o görüntülerde Gezi Olaylarının kalabalığı yok. Servis edilen görüntülerde sıradan bir yaz akşamı ve normal bir seyir var.Bu pek çürük dalın yanısıra, Çakır da ilk savcının beyanına sarılıyor, esas darp görüntülerinin kesildiğini, gördüklerimizin montajlanmış olduğunu ileri sürüyor. Bu elbette bilgiye dayalı bir iddia değil. Saldırıya uğrayan kadının beyanının esas alınması gerektiğini vurgulayan Çakır, sonunda "mesele hükümeti yıpratmak" noktasına varıyor.
Her ikisinin de, olgusal düzeyden ilk fırsatta siyasete sıçramaları, hiç de Zehra Hanım'ın ilk ifadesine inandırıcılık kazandırmıyor. Aksine, hernekadar "genç bir anne ve bebeğinin uğradığı saldırı" motifleriyle hamaset yapılsa da esas derdin siyasî mücadele olduğunu, o genç annenin de bebeğinin de siyaset uğruna kullanılabileceğini -tekrar tekrar- düşündürüyor.
Timetürk'te Selvi ve Çakır ile birlikte görüşlerine yer verilen Ahmet Taşgetiren ise, olayın ilk savcısının "esas olay bu görüntülerden sonra" açıklamasını "önemli bulduğunu" belirtiyor, "henüz bütün görüntülerin ortaya çıktığını söylemek zor" diyor. Neye dayanarak? Biliyor mu başka görüntülerin de olduğunu? Niyeyse sanmıyorum. İlk savcının beyanıyla ilgili şüpheli durumu tekrar hatırlatayım. Zaten Taşgetiren de lafı hemen, "başörtüsüne yönelik aşağılama ve tepkilerin yakın geçmişteki tarihi"ne getiriyor, Fethullah Gülen, Gezi vs. diye sürdürüyor. Zehra Hanım'ın söylediklerine"uydurulmuş iddialar" muamelesi yapmanın "insafsızca" olduğunu belirtiyor. Olgusal düzeyde başka söz etmiyor.
"Gezi'nin çemkiren kokoşları"
Haber7.com'da konumuzla ilgili iki yazı var. Her ikisi de bol nefret ve hamaset içeriyor. Esra Elönü, "Ben sütüne acı karışan Zehra'nın yanındayım!" diyor ("İlahi mahkemenin paraleli yok, sabır Zehra!", 14 Şubat):
Ben altı aylık bebeğin kolundaki çiziklere inanıyorum, sizin montaj manyağı yaptığınız görüntülere değil! Sabah saatlerinde Zehra'yla görüştüm, o annenin atılan iftiralardan gezinin çemkiren kokoşlarının küfürlerinden konuşmaya hali kalmamış! Sizin şalvar lastiğine manşet bağlayıp müftü karısından haber yapma ahlaksızlığınız mı esas yoksa Zehra'nın morlukları mı? Ne oldu, morlukları montajlayamadınız mı? Diyelim ki yalan ki ben asla ve asla yalan olduğuna inanmıyorum. Görüntülerin yok edildiğine inanıyorum ben Esra olarak buna inanıyorum. Yolunda yürüyen bir anne bebeğiyle eşini beklerken neden böyle bir yalan uydursun! (...) Gerçekler ortaya çıktığında gerzekler iptal olacak buna kalbimle inanıyorum! Hani evrensel hukukta şiddet gören kadının beyanı esastı! Ne oldu? (...) Bakıyorum da sazan pozisyonunu alan bazı gazeteciler tüh tüh vah vah senfonisine katılıp bir açıklama bekliyorum moduna girmişler! Ne açıklaması ya! Allah'ın bildiğini hunharca montajlayan adamlara mı inanıyorsunuz yoksa Zehra'nın beyanına, gördüğü şiddetin mor rengine mi?Hamaset perdesini aralarsak, Elönü'nün şunları iddia ettiğini anlıyoruz: (1) Altı aylık bebeğin kolunda çizikler vardır, (2) Görüntüler montajlanmıştır, (3) Görüntüler yok edilmiştir.
Adlî Tıp raporuna göre, Zehra Hanım'ın bedeninde şu izler saptanmıştır: "Sağ diz üst iç kısımda üç adet, iç alt kısımda bir adet, sol diz üst dış kısımda bir adet yaklaşık 1 ila 1 buçuk santimetre çapında mor renkli ekimozlar (berelenmeler)". Bebeğin ise "sağ kruris (alt bacak) iç alt kısımda üç adet 0.2 santimetrelik sıyrık" görülmüştür. (Bilgileri YeniŞafak'ın haberinden aldım ki maraza çıkmasın.)
İnsan, en azından Esra Elönü'nün yaptığı tarzda cansiparâne ortaya atlayacak birisinden, sıyrık bebeğin neresinde diye bir bakmış olmasını bekliyor. Sıyrığın yeri olayı hafifleştireceği-ağırlaştıracağı için değil; gazeteci gazetecilik mi yapıyor, sahiden ne olup bittiğini merak ediyor mu, yoksa önceden angaje olunmuş davaya hizmetten başka bir şeyi gözü görmüyor mu, o bakımdan... Öyle yapsa, meselâ "Diyelim ki yalan..." diye başladığı sözün sonunu da getirebilirdi belki.
Görüntüler konusundaysa, Elönü'nün de muhtemelen herhangi bir bilgisi olmaksızın "bunlar montajlandı" dediğini sanıyor, ciddiye almıyorum. (Eğer bilgisi varsa sadece özür dilemekle kalmam, teşekkür ederim bizi aydınlatacağı için.) Zaten biraz sonra da "yok edildiler" diyor; ne dediğini anlamıyoruz.
Yine Haber7'de Hasan Öztürk ("Kabataş'ta o gün ne oldu?", 15 Şubat), "Ey alacakaranlık kuşağının adamları! Ey alçaklar..! Ey edepsizler..!" diye girişiyor, şöyle sürdürüyor:
O görüntülerden çıkardığınız sonuç, Zehra Develioğlu'nun hiçbir şiddete uğramadığı mıdır? Ya da o görüntüler olayın tamamına ait görüntüler midir? O görüntüler 'gerçek' midir? Siz de biliyorsunuz gerçeği oysa..! Biz 'beyan esastır' diyenlerdeniz! Ha, 'beyan esastır' düsturuna itibar etmiyorsanız, o zaman soruşturmanın sonucuna kadar beklemeniz gerekecekken… 'Montajlanmış', bazı yerlerinde saat sayacı 'silinmiş' görüntüler üzerinden, 'inananları' , 'inanlar' üzerinden Başbakan Erdoğan'ı, Başbakan Erdoğan üzerinden de 'ülke'yi vurmaya çalışmanız sadece ve sadece sizin alçaklığınızı gösterir..!
Zehra Develioglu Anadolu Ajansı'na konuştu. Konuşmasında önemli bir cümle var: 'Ben bu söylediklerimin tamamını yaşadım. Kimseyi inandırmak zorunda değilim..!' Şimdi soru şu, o görüntüleri kim sızdırdı? Sızdırmadan önce ne kadarını montajladı? Ve bu yayınlanan görüntülerin dışında başka görüntüler var mı? Varsa bu görüntüler çıkarsa ne olur?Anlaşılan haykırış tonunda okumamız gereken bütün bu vurgulu, ünlemli cümlelerden Öztürk'ün olgusal düzeyde söylediklerini yine de ayıklayabiliriz: (1) Görüntüler gerçek mi, belli değil, (2) Görüntüler montajlanmış, (3) Görüntüler üzerinden saat sayacı silinmiş, (4) Zehra Hanım kimseyi inandırmak zorunda değil, (5) Başka görüntüler de varolabilir.
Duyageldiklerimiz dışında burada bir tek "saat sayacı" meselesi var. Bu eğer hiçbirimizin fark edemediği, sadece Hasan Öztürk'ün uyandığı bir ayrıntıysa helâl olsun. Ben burada muhtemelen, özellikle Zehra Hanım'ın eşini beklediği on dakikalık süre TV yayınlarında kesildiği için doğan bir karışıklığın sözkonusu olduğunu sanıyorum. Yine de, burada bir mesele varsa tantanası nasıl olsa yapılacaktır, bekleyelim.
Öztürk'ün siyasî iddiasını ise anlayamadığımı belirtmeliyim. Zehra Develioğlu'nun anlattığı gibi gerçeküstü bir saldırıya uğramadığı ortaya çıkarsa bu niye "inananlara vurmak" olacak? İnananlar hakikate inandığı sürece kimse onlara vuramaz, Öztürk merak etmesin.
Evet, şimdilik bu kadar. Değinmesem olmayacak tek nokta kaldı: İsmet Berkan ve Balçiçek İlter. Her ikisi de olaya dair duygu ve düşüncelerini hemen açıkladıkları ve söyledikleri yeterince açık olduğu için diyecek pek bir söz yok. Sadece Balçiçek'e tamamen hak verdiğimi belirtmek istiyorum. Sıcağı sıcağına ve kadın kadına yapılmış öyle bir görüşmede insan karşısındakine kolaylıkla inanır. Ben de gitsem, kadınca bir saldırıya uğramışlık duygusunu tanımayışıma rağmen, çok etkilenir ve gerçekle gerçekdışını ayırt etmekte zorlanırdım. İnsanlar hata yapmış, "hata yaptık" demişler, büyütülecek, uzatılacak bir tarafını göremiyorum. Çabamızı hakikati ortaya çıkarmaya harcamak daha doğru görünüyor.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
-
Serdar KAYAİslam, Bilim, Virüs, Kumaş 24.03.2020 Tüm Yazıları
-
Markar ESAYANKarantina günlerinde yalnızlık... 20.03.2020 Tüm Yazıları
-
Eyüphan KAYACorona Virüs bir musibettir 19.03.2020 Tüm Yazıları
-
Merve Şebnem OruçSürreel bir devrim: Gezi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Metehan DemirMoskovanın samimiyet testi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Tayfun AtayGoebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!" 18.02.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın AKDOĞANBirilerini suçlama yarışı 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Hüseyin GÜLERCECHP, şimdi de İlker Başbuğu alet ediyor 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Ufuk COŞKUNCemevleri için Cumhurbaşkanı’na Çağrı! 20.01.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın ERGÜNDOĞANGökdelen hançeri tam İzmir’in kalbine saplanıyordu ki… 16.12.2019 Tüm Yazıları
-
Nihat Ali ÖzcanOrtadoğu’nun karmakarışık halleri 22.10.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TenekeciDün ve bugün 11.09.2019 Tüm Yazıları
-
Haşmet BABAOĞLUİçerisini iyi anlamak için dışarıya bak! 9.09.2019 Tüm Yazıları
-
Esat KORKMAZYOLDAŞIM YAVUZ ÇANAK 29.08.2019 Tüm Yazıları
-
Ali KİREMİTCİDÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SİYASET YENİDEN ŞEKİLLENİYOR 13.07.2019 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2025
30.12.2024
24.12.2024
15.12.2024
1.12.2024
15.11.2024
21.10.2024
7.10.2024
22.09.2024
5.07.2024