Ümit KIVANÇ
Kovit-19 salgını konusunda Türkiye’yi yönetenlerin bugüne kadarki kararları ve uygulamaları, gerçek bir ulusal sorun ve birçok kişinin yargılanmasını gerektiren suçlar içeriyor. Eğer hemen bütün hayatî konuların toplumca düşünülmesini taşınılmasını engelleyen o ceberrut işi bahane, hayatta tek mevzuda bahane olmaktan çıkıp ciddîye alınır sebep kimliği edinebilecekse, o da bu. “Millî Güvenlik” ve bu defa bolca şekerin üzerine krema ilavesi mahiyetinde yanına katılan “Ulusal Çıkar”ın birlikte yarattığı ortam, evet, iç bayıcı, mide bulandırıcı; lâkin bu defa bu kavramları ortaya sürmeyi meşru kılan iktidar zafiyeti var ortada. Ve hepimiz biliyoruz ki, bu zafiyet, dizginsiz tahakküm iştah ve afiyetinin mahsûlüdür. Yani zafiyet değil marifetten sözetmeliyiz.
“Millî Güvenlik”in “Millî”sinin milleti değil yalnız devleti ifade ettiği, “Ulusal Çıkar” deyince çıkarından bahsedilenin de ulus falan değil, ulusa hükmederek çıkarını koruma-geliştirme kudretine sahip zümreler olduğu hepimizin mâlûmu. Hangimizin bunu söyleyeceği, hangimizin saklayacağı, konjonktüre ve esas olarak iktidarda kimin bulunduğuna bağlı. Fakat muktedirlerle ilişkisi nasıl olursa olsun herkes bilir ki, her iki kavram da toplumun kaderine dair kararlara toplumun kendisini yaklaştırmamak için tedavüldedir.
Oysa millî güvenlik ve ulusal çıkar diye birşeyler elbette var ve hepimizi ilgilendiriyor. Onlar ilgilendiriyor, tamam da, bizim onlarla ilgilenebilmemiz için siyasetin konusu olmaları gerekiyor. Yani siyasî partiler, hareketler, zihni fikir üreten, ağzı laf yapanlar, ülkenin millî güvenliğinin nasıl daha iyi sağlanacağına, ulusal çıkarların nasıl korunup geliştirileceğine dair farklı yaklaşımlarını, önerilerini çarpıştıracaklar ki, siyaset olsun.
Fakat bizim toplumumuz siyasetin bu aslî alanlarına adımını atmaya kalktığı anda cezalandırılacağını bilir. Hem bu yüzden hem her türlü ilahın yerine devleti geçirmenin hikmetine inanmışlık yüzünden hem de bazı adımların bedelinin birilerinin gelip bacaklarını kırması olduğunu bilecek kadar yaşamışlık görmüşlük yüzünden, herhangi bir mevzunun bu iki kavramdan birine iliştiği hissedildiği anda herkes bunlardan uzak durur. “Höyt, Ulusal Çıkar o!” diye haykırıldığında, “Şşşt! Çek ulan elini oradan, Millî Güvenlik orası!” diye bağırıldığında işin bitmiştir. Çünkü haykırılması, bağırılması bile gerekmeksizin bu aşağılayıcı oyuna katılmak, ömrünü devletin hışmını üzerine çekmeden tamamlayabilmenin önkoşuludur.
Tabiî aynı tedbir ve çekincelerin siyasetçiler, siyasî partiler için de geçerli oluşu, bireylerin nemelazım sağduyusunun yolaçtıklarıyla kıyaslanmayacak çapta sonuçlar doğurur: Siyaset, yapılması gereken alanın onda birine sıkışır ve esas meselelerin hiçbirini içermez. Önüne dosya koyarlar, kanlısı kansızı her türlü sabotajı yaparlar, şehrini başına yıkarlar, artık kimsen ona göre…
Virüs salgını ve buna karşı ne yapılacağı, şüphesiz “ulusal” çapta meseledir. Daracık muktedir çevresi dışında kimsenin erişemediği odalarda, kimsenin öğrenemediği gerekçelerle alınan fakat herkesin uymak zorunda olduğu kurallar, bizim ülkemiz için tipik olanın da ötesinde “millî güvenlik” ve “ulusal çıkar” manzaraları yarattı.
'BİLİM KURULU' MUAMMASI
Karşımıza “bilim kurulu” diye sahiden bu işteki “bilim” unsurunu temsil edebileceği görülen birileri çıkarıldı. Basitçe, hiçbirimiz, hangi kararın bu kurulun yetkisinde olduğunu uzun süre bilmedik. Böyle bir kurulun varlığının bilinmesinin tek etkisi, yönetenlerin kararları bu bilimciler heyetinin önerileri doğrultusunda aldığı yanılsamasını yaratmak oldu. Ancak mevcut yönetim tarzımız, baştaki tek-adam dışında birilerinin -bırakın sahiden almasını- karar alıyor gözükmesini bile kaldıramıyor. Bu yüzden orada, tepede, nasıl bir ilişkinin kurulduğunu asla anlayamadık. Günün birinde, bilim kurulunun -en azından bazı üyelerinin- bazı karar ve uygulamaları doğru bulmuyor olabileceğine dair sızıntılar arttığında, sağlık bakanı çıkıp, açıkça, bilim kurulunun karar yetkisinin bulunmadığını söyledi. Bütün bu süre boyunca, bilim kurulundan kimsenin -şeklen değil, içerikçe- açık-net itirazına, hele -bünyemize yabancı bir Japon âdeti olduğu için belki de asla beklemememiz gereken- istifasına şahit olmadık.
Oysa bazı hekim dostlarımız, bilim kurulundaki meslektaşlarının uzmanlığına güvenilebilecek kimseler oluşlarına dayanarak, salgına karşı mücadelenin bizim koşullarımıza göre nisbeten düzgün yürütülebileceğini umduklarını söylemişlerdi başlangıçta. Gördüğümüz nedir? Ölüm istatistiği düşürebilmek için 65 yaş üstüne uygulanan aşağılayıcı ayrımcılığı, devlet masrafa girmesin diye ergen yaştaki çocukların bütün gün eve tıkılmasının yolaçacağı vahim problemleri görmezden gelen, milyonlarca işçinin hayatının gözen çıkarılmasını dert etmeyen birtakım bilim insanları! Eğer böyle değilse, itirazın belirtisi nerede? Kimseye haksızlık etmek istemeyiz (herkesi bağlamayayım, ufak bir azınlık grup olarak istemeyiz yani), ancak bu bilim kurulunda yeralan herkes, sadece sağlık sorunundan da ibaret olmayan devâsâ bir toplumsal sorunda, yalnız ve yalnız muktedir çıkarı ve devlet otoritesi korumaya yönelik olarak yürütülen uygulamadan sorumlu hale düştü. İlle kavga kıyamet rezalet çıkartılması gerekmiyordu ki! Nazik dille de dikkat çekilebilirdi yapılan yanlışlara.
Şimdi sosyal-demokrat veya liberal usûlü ara bulmacı zihniyet şöyle itirazları besleyebilir: Canım, belki toplantılarda falan söylüyorlardı eleştirilerini, ama işte, mâlûm, tek-adam, vesaire…
Bize ne? Sahiden bize ne? Çünkü olan oldu. Bizzat bilim insanlarının “şöyle yapmazsak şöyle olur” dediği her şey olmakta.
SORUMLULUK ALANI
Çünkü devletin imkânları böyle bir felaket durumunda toplumu, insanları korumaya değil, muktedirler zümresinin hakimiyet araçlarını güçlendirmeye, o zümreyi besleyen çıkar çarkını büyütmeye, yurttaşlar üzerindeki denetim-gözetim ağını yaygınlaştırıp derinleştirmeye, iç güvenlik aygıtını daha da daha da daha da büyütüp silahlandırmaya, silaha, savaşa, yabancı ülke topraklarında ordular kurup donatmaya ve bir türlü tasarruf edilemeyen her türlü “itibar”a harcanıyor. İşte bu, bütün boyutlarıyla siyasetin konusu olması gereken, gerçek millî güvenlik ve ulusal çıkar sorunudur.
Gerekli tedbirin alınmayışının sebepleri elbette bilim kurulunun sorunu değil. Ama alınmayışının sonuçları doğrudan onların sorumluluk alanına giriyor.
Tıpkı “ulusal çıkar” bahanesiyle aylar boyunca hepimize yalan söylenmesi gibi. Bunun farkında mı değildiler? Biliyor idiyseler, buna ne uğruna katlandılar? Deprem yardımıyla uğraşırken, bazı acil durumlarda, yetkili insanların gözümüzün önünde halka yalan söyleyişlerine tanık oluyor, sesimizi çıkarmıyorduk. Diyelim kaymakam, söz vermişti, şuradaki çadırkente kepçe gönderecekti, ses etmeyelim, yollasın da insanların işi görülsün, varsın yalan söylesin, ne yapalım, falan diyorduk. Bilim kurulu böyle bir yaklaşımla mı davrandı? Sesini çıkarmadan orada oturup, hepimize yalan söylenişini mi izledi? Zaten tedbirsizliğe, şuursuzluğa bunca meyyal ahalimizi ürkütmeyecek şekilde çizilen tablonun salgının yayılma hızını katlayışı karşısında ne hissettiler, ne düşündüler?
Di’li geçmişle konuşuyoruz, çünkü artık bunların önemi kalmadı.
Türkiye’yi yönetenler salgın politikasına ilişkin şöyle ilkeler benimsediler, gördüğümüz üzre: (1) Hasta sayısı, özellikle ölü sayısı az gösterilecek. (2) Parasız her türlü hizmetten olabildiğince kaçınılacak, (3) Uzun boylu kapanmaya girişilmeyecek.
Bunların gerisinde yatanları da şöyle özetleyebiliriz, anlayabildiğimiz kadarıyla: (1) Muktedirler, ayrıcalıklılar, zenginler, sesi çok çıkacak, mesele yaratacak kalburüstü ahali büyük kayıp vermeyecektir, (2) Hastalıktan yoksullar (işçiler!) öldü diye toplumdaki siyasî dengeler fazlaca oynamaz, hele devlete bağlılık azalmaz, (3) Devlet imkânlarının kullanılışındaki öncelik alanlarıyla oynamak iktidar yapısını tehlikeye sokar, buna gerek yok, (4) Yine de propaganda önemli, infiale meydan verilmemeli: başarı izlenimi için salgının yaygınlığını ve ölü sayılarını az göstermeliyiz.
Normal olarak, şunları sayıp dökünce akla şöyle sorular gelmeli: Peki bu böyle gider mi? Nereye kadar gider? Yerli-millî felsefemizde bu sorulara zaten pek yer yoktu, iç-dış bütün politikaların yalnız iktidarın bekâsına hasredildiği son birkaç yıldır “uzun vade” kavramı anca ertesi sabah namazına kadar uzanabildiğinden hiç yer kalmadı. “Gitmezse o vakit düşünürüz.” Budur. Evet, bu kadar. Sahiden böyle olduğuna inanmayan, başından sonuna S-400’ler macerasını gözünün önüne getirsin. (Bu açıdan zorlanmayacak, çünkü şimdi ABD yaptırımlarıyla birlikte mevzu daha da ilginç şekillerde, sahiden ötesinin berisinin hiç mi hiç düşünülmediğini kanıtlayarak tekrar ortaya geliyor.)
Toparlayayım: Toplumu koruma dışında, bambaşka amaçlarla bize yalan söylendi. Bu tutum salgının daha da yayılmasına yolaçtı. Devlet imkânları vatandaşı korumak için seferber edilmedi, edilmiyor. (Burada da işyerlerinin, sermayelerin el değiştirmesi gibi çirkin emeller güdülüyor mu, açıkçası şüphelenmek hakkımız.) Yani ortada üç suç var: (1) Yalan, (2) Fazladan hastalık ve ölüme yolaçma, (3) Vatandaşı riske atma.
(Güya politik olsun diye yapılırken apolitikliğe sürükleyen, felaket tellallığının ötesine geçemeyen kendini ispat ayinlerinden birini daha düzenleme peşinde değilim, bunları yazarken. Bilim kurulunun bu sürece katılış tarzının beni özellikle üzdüğünü belirterek bitirmek isterim. Bireysel iyilik-kötülük dışında bir meseleden bahsettiğimiz umarım açıktır.)
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÜzgünüm, kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2025
30.12.2024
24.12.2024
15.12.2024
1.12.2024
15.11.2024
21.10.2024
7.10.2024
22.09.2024
5.07.2024