Ayşe HÜR
Kahramanmaraş katliamından bir sahne
Söz verdiğim gibi geçen hafta bıraktığım yerden devam ediyorum. 1945 sonrası Batı Bloku ile kurulan ilişkiler yüzünden kimsede açık açık faşist tezleri destekleyecek cesaret kalmamıştı. Dolayısıyla ırkçı Türkçüler de söylem değiştirmişti. Artık ‘Turancılık’ yerine ‘milliyetçilik’; ‘Türk ırkı’ yerine ‘Türk milleti’, ‘Bozkurtlar’ yerine ‘milliyetçiler’ diyorlardı. Yeni tezlerini Millet, Orhun, Kopuz, Büyük Doğu, Hareket gibi yayın organları, Türk Gençlik Teşkilatı, Kıbrıs Türk Kültür Derneği gibi örgütler aracılığıyla kitlelere yaymaya çalışıyorlardı.
27 Mayıs 1960 darbesinden sonra ortaya çıkan özgürlük atmosferinde sadece solcular değil, milliyetçiler ve dinciler de hızla örgütlenmeye başlamıştı. 1961’de Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü (TKAE) ile isim babalığını Necip Fazıl Kısakürek’in yaptığı Anadolu Kulübü kuruldu. 1962’de kurulan Aydınlar Kulübü ve Türkçüler Derneği, 1964’te yerlerini Türkiye Milliyetçiler Derneği’ne bıraktı. 1970’lerde faaliyete geçen Milli Türk Talebe Birliği, Yeniden Milli Mücadele Derneği, Kültür Ocakları, Milli Gençlik Vakfı ve Ülkü Ocakları gibi örgütler, Türk-İslam Sentezcisi öğrencilerin bir araya geldikleri çatıları oluşturdu.Ama bu alandaki en önemli oluşum Aydınlar Ocağı’ydı. Ankara Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi hocalarından Fuad Köprülü ve Zeki Velidi Togan gibi Türkçü ideologların öğrencisi olan ve doktorasını Selçuklu Sultanı Melikşah üzerine yapan Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu, öğretim üyelerine ve aydınlara hitap edecek bir oluşum arayışına girmiş; 1967 ve 1969’da 70’e yakın fikir adamını 1. ve 2. Milliyetçiler Kurultayı’nda buluşturmuştu.
Bu tarihten sonra bir yıl boyunca sürekli toplantılar yapan muhafazakâr aydınlar (aralarında Ali Fuat Başgil, Tahsin Banguoğlu, Kemal Ilıcak, Ahmet Kabaklı, Muharrem Ergin, Nureddin Topçu, Nihat Sami Banarlı vardı) sonunda Süleyman Yalçın’ın isim babalığını yaptığı Aydınlar Ocağı’nı kurdular. Kuruluş için DP’nin iktidara gelişinin 20. yıldönümü olan 14 Mayıs 1970’i seçmişlerdi. Aynı tarihlerde faaliyette olan İlim Yayma Cemiyeti ile dirsek teması içinde, resmi ideoloji yapımında önemli roller üstlenecek olan Aydınlar Ocağı’nın kurucularından ve uzun yıllar yöneticilik yapan Süleyman Yalçın’a göre “Türk’ün en kısa tarifi, Türkçe konuşan Müslüman” şeklindeydi.
Müslüman Türk
Sentezcilere göre ‘Türk Kültürü’ çok eski, dünya tarihinde önemli bir yeri ve gelenekleri olan, coğrafi açıdan yaygın bir kültürdü. Türkler, beyaz ırktan, insancıl, adil, hiçbir zaman kan dökmemiş, hoşgörülü, laik, zayıflara, yaşlılara, kadınlara, aileye ve orduya saygılıydı. Din ise ‘milleti millet yapan’ değerlerin en başta geleniydi. Din, Türk’ü kendisine yabancılaşmaktan ve Batı’ya benzemekten kurtaran en önemli öğeydi. İslamiyet adeta Türkler için indirilmiş bir dindi, çünkü İslam uygarlığıyla Türklerin İslamiyet öncesi kültürleri arasında büyük benzerlikler vardı. Bunlar, tektanrı inancı, ruhun ölümsüzlüğüne inanç, adalet duygusu, aile ve ahlakın önemiydi. Türkler de İslamiyet’e büyük ‘hizmetler’ yapmıştı. Bunlardan en önemlisi Haçlı Seferleri’ni durdurmalarıydı. Eğer bu olmasaydı İslamiyet yerine Hıristiyanlık ‘cihan’ hâkimi olurdu! Kısacası Türk İslam’a, İslam Türk’e çok şey borçluydu. Kendisine “Türkçü müsünüz İslamcı mı?” sorusunu yönelten gazetecilere “Tanrı Dağları kadar Türk, Hira Dağı kadar Müslümanım” demesi bu tarihlerde mi emin değilim ama Tanrı Dağları’nın en yüksek tepesi 7.429 metre olan dev bir dağ silsilesi, Hira (Nur) Dağı’nın ise 281 metrelik bir tepecik olması, Türkeş’in sentez formülünde Türklük ve İslam’ın kapsadığı alanlara dair ipuçlarını veriyordu.
Seyyid Ahmed Arvasi
Ancak 1970-80 arasında MHP Genel İdare Kurulu üyesi olan Ağrı-Doğubeyazıtlı Nakşibendi eğitimci Seyyid Ahmet Arvasi “Ne Türk, İslam’ın tezi ne de İslam, Türk’ün antitezidir. Dolayısıyla bir sentez oluşturmazlar” dedi ve ‘Türk-İslam Ülküsü’ adıyla yeni bir tarif yaptı. Kürt asıllı Arvasi’ye göre İslam dini ‘biyolojik ırk’ gerçeğini inkâr etmiyor, bir Batı-Hıristiyan kavramı olan ‘biyolojik ırkçılığı’ reddediyordu. Arvasi’nin biyolojik ırkçılığı reddederken yerine koyduğu kavram ‘bir milleti teşkil eden fertlerin, ailelerin sınıf ve tabakaların soybirliği şuuru demek olan içtimai ırkçılık’ idi. Arvasi’ye göre kimse biyolojik verasetini tayin iradesine sahip değildi ama içtimai ırk tercihe açıktı ve ‘adeta Allah’ın bir ayeti olan’ bu görüş en veciz şekilde Mustafa Kemal Atatürk’ün “Ne Mutlu Türküm diyene” sözüyle ifade edilmişti!
1970-1980 arasında Türk-İslam Ülküsü’nün sokağa yansıması çok kanlı oldu. Alparslan Türkeş’in liderliğini yaptığı Milliyetçi Hareket Partisi (MHP), Necmettin Erbakan’ın Milli Selamet Partisi’ne (MSP) oy vermiş olan kitlenin bir bölümünün MHP’ye yönelmesini sağlamak için ünlü ‘3K’ (Kızılbaş-Kürt-Komünist) formülünü ustaca parti söylemine dahil etmişti. Militanları hareketlendirmek, kitleleri etkilemek için Türkçülükten çok İslamcılık söylemleri kullanılıyordu.
Nitekim, 1973 seçimlerinde yüzde 11,8 oranında oy alan MSP, Haziran 1977’de 8,6’ya gerilerken MHP oyunu 3,4’ten 6,4’e yükseltti. Bu oy artışı MHP’yi yeni bir stratejiyi uygulamak konusunda cesaretlendirdi. Alevi ve Sünnilerin birlikte yaşadığı, sanayileşmesi gecikmiş Orta ve Doğu Anadolu bölgelerinde Türk-İslam Sentezcisi çevrelerin önderliğinde yaratılacak ‘iç savaş’ koşulları gerekçesiyle ordu ve MHP’nin içinde olduğu bir iktidar bloku oluşturma çalışmaları başladı. Partinin yan kuruluşu Ülkü Ocakları vasıtasıyla hayata geçirilen stratejinin acı meyveleri, Malatya, Sivas, Kahramanmaraş ve Çorum katliamları oldu.
12 Eylül darbesi
1980 darbesi sonrasında olağanüstü koşulların yaşandığı bir dönemde, yitirilen toplumsal düzenin yeniden sağlanacağı, birliğin ve bütünlüğün ilelebet korunacağı vaadini örgütleyerek darbecilerin ideolojik ufkunu yine Türk-İslam Sentezi çizdi. Kurumlar adına öneri yapılmasının yasak olduğu günlerde Aydınlar Ocağı, iki genel başkanı Süleyman Yalçın ve Salih Tuğ’un imzalarıyla iki anayasa taslağını Milli Güvenlik Konseyi’ne gönderebildi. Anayasa Komisyonu üyeleri Şener Akyol ve Yılmaz Altuğ ‘Ocak’ üyesi, Başkan Orhan Aldıkaçtı ise ‘Ocağa’ yakın bir şahsiyetti.
Aydınlar Ocağı bununla da kalmadı, 1981 yılının mayıs ayında ‘Eğitim ve Din Eğitimi Semineri’ düzenledi. Din eğitiminin zorunlu kılınması Aydınlar Ocağı’nın tavsiyeleriyle oldu. Nitekim Süleyman Yalçın, Yeni Gündem dergisinde ortaya çıkan anayasayı şöyle tarif etmişti: “Bizim hukukçu, tarihçi, sosyolog arkadaşlarla çalışarak oluşturduğumuz taslağın içindekilerle Konsey’in bugün kabul ettikleri yüzde 75-80 aynıdır.”
Devlet belgelerinde ‘Sentez’
1983 yılında Türk-İslam Sentezi, Devlet Planlama Teşkilatı’nın (DPT) Milli Kültür Özel İhtisas Komisyonu Raporu şeklinde, V. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nın ek belgesi oldu. Darbe sonrasında TTK’nın yerine açılan Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu (AKDTYK) Türk-İslam Sentezi’nin en önemli ideoloji üretim merkezi oldu. Yedi kişilik yönetim kurulunun cumhurbaşkanı tarafından atanan dört üyesi Prof. Dr. Reşat Kaynar, Prof. Dr. Hamza Eroğlu, Prof. Dr. Şükrü Elçin ve Vefik Kitapçıgil, Türk-İslam Sentezciydi.
Kurumun 20 Haziran 1986 tarihli 10. oturumunda sunulan raporda Türk-İslam Sentezi’nin temel düsturları tek tek ele alınmıştı. ‘Soydaşlar’, ‘Dış Türkler’, ‘Pan Turancılık’, ‘Türklerin İslamiyet’e hizmetleri’ gibi kavramlar bu tarihten sonra daha sık kullanılmaya başladı.
Fethullah Gülen’in Türkçülüğü
TSK’ya tüm sevgi ve saygısına rağmen 28 Şubat 1997 darbesinden sonra ABD’ye gitmek zorunda kalan Fethullah Gülen, Türk-İslam Sentezi’nin son büyük temsilcisi oldu. “Benim tasavvurumda bizler milli köklerimizin yeni sürgünleriyiz” diyen Fethullah Gülen, ‘millet’ kelimesinin önüne ‘Türk’ kelimesini koymaktan çoğu kez kaçındı ama Türk kültürünün köklerinin bulunduğu Orta Asya’daki Türk cumhuriyetleri (onun deyişiyle) ‘Türkî dünyalar’ söz konusu olduğunda perhizi bozdu. ‘Kana ve ırka dayalı’ gruplaşmaların millet için tehlikeli ve dış kaynaklı olduğunu söyleyen, ırk meselesinin gelecekte önemsiz olacağına inanan Gülen, yeri geldiğinde ‘safkan 10 milyon Türk’, ‘özbeöz saf Türk’ demekten kaçınmadı. Çünkü Gülen düşüncesinde Türklük, İslam ve Müslümanlığın kimliksel ve etnik yanını tamamlama işlevini yerine getiriyordu.
Gülen’e göre ilk bakışta ‘Türkiye Müslümanlığı’ gibi bir kavram, İslam’ın evrenselliğiyle çelişir gibi görülebilirdi ancak ‘İslamiyet’in tarih içinde şekillenen sosyolojik bir realite olarak Türklerin İslamiyet’e (içeriğine ve yayılmasına) yaptıkları katkılar göz ardı’ edilemezdi. Ona göre Türklerin Müslümanlığı benimsemesinden sonra zaten ‘nezih’ olan kültürlerini İslam’ın evrensel ilke ve değerleriyle bir üst düzeye çıkarmalarının sonucu ortaya ‘Türkiye Müslümanlığı’ çıkmıştı.
Günümüzde ‘Tanrı Dağı kadar Türk, Hira Dağı kadar Müslüman’ formülasyonunun Türklük ayağı yerinde kalmakla birlikte Müslümanlık ayağı belirgin şekilde güçlenmiş görünüyor. Güçlenmenin sürmesi halinde, Türk-İslam Sentezi/Ülküsü’nün adının değişmesi kaçınılmaz. Yeni dönemin yeni ideolojisinin adını merakla bekliyorum.
Malatya, Sivas, Kahramanmaraş ve Çorum’da neler oldu?
“Tanrı Dağları kadar Türk, Hira Dağı kadar Müslüman” ideolojisinin siyasi platformu Alparslan Türkeş’in MHP’si oldu. 3K’yı (Kızılbaş-Kürt-Komünist) etkisizleştirme stratejisi ilk olarak Malatya’da uygulanmaya başladı. Cumhuriyet tarihi boyunca hep CHP’li belediye başkanlarıyla idare edilen Malatya’da, 1977 Aralık’ında yapılan seçimlerde sağ eğilimli bağımsız aday ‘Hamido’ lakaplı Hamit Fendoğlu belediye başkanı seçilmişti. O yıllarda Fırat Nehri üzerine kurulan Keban ve Karakaya barajları yüzünden yerlerinden edilen binlerce kişi Malatya’nın varoşlarına yerleşmişti. İslamcı, milliyetçi, solcu örgütlerin eylemleriyle ortamın iyice gerginleştiği günlerde Malatya’nın çeşitli yerlerinde 17 bomba bulunmuştu. Fendoğlu 7 Nisan 1978’de kendisine gönderilen bombalı paketi 14 Nisan’da aldığı halde işlerinin yoğunluğu yüzünden ancak ayın 17’sinde açmış, patlayan bomba ‘Hamido’yla birlikte iki torunu ve gelininin de ölümüne sebep olmuştu. Nihayet beklenen hareketlilik sağlanmıştı. 18 Nisan sabahı çevre il ve ilçelerden Malatya’ya akın eden 20 bin kişi Malatya sokaklarında ‘Dan dan, intikam!’, ‘Müslüman Türkiye!’, ‘Kahrolsun komünizm!’, ‘Katil Ecevit!’ sloganlarıyla şehri talan etti. 19-20 Nisan günlerinde devam eden çatışmalar sonucunda sekiz kişi öldü, 100 kişi yaralandı.
Sivas olayları
Bunu Sivas olayları izledi. 3 Eylül 1978 günü, Alevilerin oturduğu Alibaba Mahallesi’nde çıkan bir çocuk kavgası sırasında kendilerine ‘Ülkücü Gençler’ diyen bir grup tarafından iki kadının öldürülmesiyle başlayan olaylar, ertesi sabah farklı camilerde kılınan bayram namazları esnasında ‘Komünistler, Kızılbaşlar kardeşlerimizi öldürdü’, ‘Müslüman yok mu?’, ‘Allahını seven bizimle gelsin!’, ‘Kanımız aksa da zafer İslam’ın’ sloganlarıyla tırmandı. Bilanço dokuz ölü, 350 yaralı idi.
Kahramanmaraş katliamı
Ama daha korkuncu yoldaydı. ‘Alevi yurdu’ diye bilinen Kahramanmaraş’ta, 3 Nisan 1978’de ülkücü gençler tarafından öldürülen Alevi dedesi Sabri Özkan’ın cenaze töreninden beri süren gerginlik aralık ayında zirveye ulaş(tırıl)mıştı.
‘Görevli’ olduklarını söyleyen birtakım kişiler, Alevilerin ve solcuların oturdukları semtlerde, bir tür nüfus sayımı yaptıklarını söyleyerek konutları dolaşmışlar, yeni numaralar verdikleri kapıları kırmızı boyayla işaretlemişlerdi. Bazı bölgelerde ise PTT görevlisi olduklarını söyleyen kişiler kapılara işaret koymuşlardı. Müftü de resmi araçla şehri dolaşıp kışkırtıcı konuşmalar yapmıştı.
19 Aralık gecesi, ‘Esir Türkler Haftası’ vesilesiyle Ülkü Ocakları tarafından tüm Türkiye’de eşzamanlı gösterilen Sovyetler Birliği aleyhtarı ‘Güneş Ne Zaman Doğacak?’ adlı filmin gösterimi sırasında Kahramanmaraş’taki Çiçek Sineması’na düşük tesirli bir bomba atıldı. Bir grup ülkücü ‘Müslüman Türkiye!’ sloganlarıyla CHP İl Binası’na saldırdı. 20 Aralık’ta Yenimahalle’de Alevilerin gittiği Akın Kıraathanesi’ne bomba atıldı. 21 Aralık’ta öldürülen iki solcu öğretmenin cenaze töreninden sonra yürüyüşe geçen grup, karşılarında ‘Komünistler geliyor! Komünistler Ulu Cami’yi yakıyor!’, ‘Ordu bizimle beraber!’, ‘Neden duruyorsunuz, sizde din iman yok mu? Din elden gidiyor!’, ‘Yürüyün, komünistleri öldürelim!’, ‘Alevilere ölüm!’, ‘Yaşasın Türkeş!’ diye bağıran 10 bin kişilik ülkücü grubu bulmuştu. Belediye hoparlöründen yapılan anonsla saldırı başlarken MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş, Ankara’da İKA haber ajansına şöyle diyordu: “Hükümetin düşmesi belki yarın, belki yarından da yakındır.”
Sonunda olan oldu. 23-24 Aralık 1978 günleri, baltalı, palalı saldırganlar tarafından, resmi rakamlara göre ölü sayısı 111, gayri resmi kaynaklara göre bunun en az iki katı insan (çoğu Alevi), balta ve bıçaklarla doğranarak, işkence edilerek, yakılarak katledildi. Çok sayıda kadına tecavüz edildi, göğüsleri kesildi. 552 ev ve 289 işyeri tahrip edildi.
Çorum olayları
Tedavi gördüğü kanser hastalığı yüzünden ölmesi an meselesi olan MHP Genel Başkan Yardımcısı Gün Sazak’ın bilinmeyen kişilerce 27 Mayıs 1980 günü Ankara’da öldürülmesiyle doğan gerilimin hasadı Çorum’da yapıldı. Bu sefer iktidarda Süleyman Demirel’in çoğunluk hükümeti vardı. Haziran ayı boyunca Çorum kent merkezinde ve çevre köylerde gerginlik tırmandırıldı. 4 Temmuz 1980 Cuma günü “Komünistler Alaaddin Camii’ne bomba attılar” söylentisinin yayılması ve bunun TRT’nin 19.00 bülteninde yer almasıyla başlayan saldırıda saldırganlar ‘Kanımız aksa da zafer İslam’ın’, ‘Kana kan, intikam’, ‘Müslüman Türkiye’ sloganları atıyorlardı. Bilanço, çoğu Alevi 50’den fazla ölü 100 civarında yaralıydı. 100’den fazla işyeri de tahrip edilmişti.
1977’de bir yandan solcu militanların, bir yandan devlet destekli ülkücü gençlerin rol aldığı siyasi içerikli şiddet olaylarında 231 kişi ölürken bu sayı 1978’de 832’ye, Aralık 1978 ile Eylül 1979 arasında 898’e ve bu tarihten 1980 yılının eylül ayına kadar 2.812’ye çıkmıştı. Son dönemlerde günde ortalama 20 kişi hayatını kaybediyor, bunun birkaç katı insan yaralanıyordu. Öldürülenler arasında ünlü gazeteciler, bilim adamları, sendikacılar, eski başbakanlar vardı. Ülke yangın yerine dönmüştü. İşte bu ortamda 12 Eylül darbesi oldu. Sıra yıllardır itinayla pişirilen bu acı yemeği sağcısıyla-solcusuyla tüm Türkiye’ye yedirmeye gelmişti...
Özet Kaynakça: Etienne Copeaux, Türk Tarih Tezinden Türk-İslam Sentezine,
Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1998; Bozkurt Güvenç ve diğerleri, Türk-İslam Sentezi, Sarmal Yayınları, 1994; İbrahim Kafesoğlu, Türk-İslam Sentezi, Aydınlar Ocağı Yayınları, 1985, S. Ahmet Arvasi, Türk-İslam Ülküsü, 3 cilt, Ocak Yayınları, 1982; H. Nedim Şahhüseyinoğlu, Yakın Tarihimizde Kitlesel Katliamlar, İtalik Yayınları, 1999; Ülkücü Komando Kampları/AP Hükümetinin 1970’te Hazırlattığı MHP Raporu, Kaynak Yayınları, 1997.
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- NARİN GÜRAN CİNAYETİ VE KOLEKTİF TRAVMA
9.09.2024 - GÜNÜN OLAYI (12. SURP HAÇ KİLİSESİ AYİNİ) VESİLESİYLE HAFIZA TAZELEME
9.09.2024 - Seyit Rıza ve altı arkadaşının idamının 85. yılında: İnönü mü, Bayar mı, Atatürk mü sorumlu?
17.11.2022 - 160 yıllık mesele: Harf İnkılabı
6.11.2022 - Çağımızın Bir (Başka) Kahramanı: Topal Osman
7.06.2019 - 'Fahreddin Paşa' polemiği ve Erdoğan'ın 'dikkat dağıtma' stratejisi
26.12.2017 - Sene 1871: 72 günlük 'muzaffer ve mağlup' Paris Komünü
21.03.2016 - Harem: Efsaneler, gerçekler
13.03.2016 - Tarihten Kara Fatma portreleri
6.02.2016 - 1938 Donanma Davası
28.02.2016
Yazarlar
-
Mümtazer TÜRKÖNEDemokrasinin içerideki ve dışarıdaki dinamikleri 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayÇin yoksulluk tuzağından nasıl çıktı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTürk-Rus-Çin ittifakı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTektonik Kırılmalar: Liberalizmin Tasfiyesi ve Müslümanlar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERBolsonaro’nun tarihi mahkûmiyeti 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZCHP’liler için bir seçimlik başarı mı, Türkiye’nin demokratik dönüşüm mü? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet farkında mı? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKültürel hegemoni savaşı: Türkiye’ye bak, Amerika’nın geleceğini gör 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞUR“Bize bir ömür daha lazım…” 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRCHP’ye kayyım davasında AK Parti’nin eli var diyen yok ki… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluZeytine ağıt 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünyayı çılgınlar yönetiyor; akıllı olmak gerek… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunStalin ‘Huzur Türklükte’ demiş! Cidden mi? 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENYeni Diyanet İşleri Başkanı 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciKalıcı fakirlik ve pahalılık 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖzgür Özel ve siyasi drama… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanTopunuz bir İspanya Başbakanı kadar olamadınız... 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTeflon siyaset 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBaşkan’ın bütün akbabaları aşkına 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu Ergilİç Sömürge: Gücün İçeriye Yöneldiği Karanlık Düzen 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRAltın ve boksit madenleri, elektrik, kahveci… Yeni bir el koyma mı geliyor? 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANTürkiye kötüye gidiyorsa AKP’nin oyu neden yüzde 30 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “Al sana misilleme”… 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEskinin Öldüğü, Yeninin Henüz Doğmadığı Bir Dönem.. 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSınırsız küstahlığın sınırları; acziyetin sınırsızlığı 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞ“BACASIZ SANAYİ” ALARM VERİYOR… 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluHukuksuzluktan daha pahalı bir nesne yok 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKKıyamet saatini durdurmak 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalCharlie Kirk cinayeti ve ‘radikal sol’ 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANGerilimle yönetmek ya da gerilimi yönetmek 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’nin diğer dertleri… 10.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUTürkiye’nin Kürt Sorununu çözecek yaklaşım neden Suriye’de uygulanmasın? 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'nin umudu eğitim: Cumhuriyet’in en önemli başarısı, bugün sınav usulsüzlüğü ve fırsat eşitsi 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞGürsel Tekin konusunun pek konuşulmayan tarafı 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞCassandra Çığlığı* 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇKudüs, ey Kudüs! 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
Mourat
Karsiligi ne olursa olsun, bir insan bile kendini bu kadar asagilatir mi? Gercekten merak ediyorum, Markara zorla mi yazdiriyorla bu yazilari, yoksa asagilik kompleksi mi var onda?
Hrac Madooglu
Kurtler CHPnin Truva atiymis :))) Neden? Cunku Erdoganin baskanlik sistemini istemiyorlar. Tek adam, diktator istemiyorlar. Kendi sahsi cikari, ihtirasi yuzunden bu ulkeyi atese atacak kadar gozu kararmis bir adamin eline vermek istemiyorlar butun ipleri. Onun icin de HDP truva ati, Markara gore. Hain de diyecek ama simdilik diyemiyor. HDP %10un ustunde oy alip Meclise girerse Erdoganin karsisinda ciddi bir engel olacak. O zaman hain de der. inandigi icin degil, birilerine yaranmak icin. Markarin inandigi bir ideoloji veya fikir yok. Tek amaci var, mevki ve para. Bunun icin bugun beyaz dedigine yarin siyah da diyebilir. Bugun dogru dedigi seye yarin yuzu kizarmadan yanlis diyebilir. Bu tip adamlar cok piskindirler. 2 sene once "1915 soykirimdir" diyen biri bugun "soykirim demeyelim" diyor. Yarin "soykirimla alakasi yoktu" da der. Gercekler degildir onemli olan boyleleri icin. Her yalani her an gercekmis gibi yuttutmaya calisir. Bati medeniyetine dusman falan oldugunu soyluyor. Ona da inanmayin.