Serdar KAYA

Hz. Muhammed’in ölümünün ardından halife seçilen Hz. Ebu Bekir, iki büyük sorunla karşı karşıya kaldı. Birinci sorun, Arabistan Yarımadası’nın dört bir yanındaki müslüman toplulukların, onun halifeliğini tanımayı reddetmeleriydi. Hicaz bölgesi dışındaki müslümanların önemli bir kısmına karşılık gelen bu kimseler, zamanında bağlılıklarını Hz. Muhammed’e bildirmişlerdi. Ancak, ona olan bağlılıklarının, onun ardından ortaya çıkabilecek bir halefi de kapsayacağını (haklı olarak) düşünmüyorlardı. (Dönemin genel kabul görmüş kaidelerine göre, böylesine ucu açık bir süreklilik zaten söz konusu olamazdı.) Dolayısıyla, ilgili kimseler, kendilerini Hz. Muhammed’in halefine karşı herhangi bir yükümlülük içinde görmediler.
Hz. Ebu Bekir’in karşı karşıya kaldığı ikinci sorun ise, “yalancı peygamberler”di. Yarımadanın farklı yerlerinde peygamberlik iddiasında bulunan kimselerin takipçileri giderek artmıştı. Bu kişiler, Hz. Muhammed’in ölümünün doğurduğu otorite boşluğunu değerlendirerek Medine üzerine yürüme planları dahi yapabilecek güce ulaşmışlardı.
İrtidat?
Hz. Ebu Bekir, birinci sorunu irtidat, yani dinden çıkma olarak nitelendirdi. Ancak bu teşhis, (Hz. Ömer gibi önde gelen bazı sahabelerin de işaret ettikleri gibi) biraz problemliydi. Zira, ilgili kimseler, İslam dinini terk etmiş değillerdi. Hatta namaz kıldıklarını belirtiyor, ancak Hz. Ebu Bekir’e verilmiş herhangi bir sözleri olmadığı için zekatlarını onun memurlarına vermeyeceklerini söylüyorlardı.
İkinci sorun ise, sadece kısmen irtidat içeriyordu. Şöyle ki, (özellikle son dönemde İslam’ı kabul eden) bazı müslümanlar gerçekten de taraf değiştirerek “yalancı peygamberler”in saflarına katılmışlardı. Ancak bu peygamberlerin takipçilerinin çoğu ömürlerinin hiçbir döneminde müslüman olmamışlardı. Dolayısıyla, dinden çıkmaları baştan söz konusu olamazdı.
Özetle, her iki sorun da, irtidat olarak nitelendirilmeye pek müsait değildi. Ancak, Hz. Ebu Bekir (muhtemelen siyasi davranmayı tercih ettiğinden) biat etmeyen kabileler konusundaki kararını değiştirmedi ve bunu namaz ile zekatın birbirinden ayrı düşünülemeyeceği gibi (pek ikna edici olamayan) bir gerekçeyle yaptı. Böyle yapması, (bu konudaki dini hüküm gereği) uygulayacağı politikanın biçimini de belirliyordu: “Yalancı peygamberler”i takip edenlerle olduğu gibi, zekat vermeyenlerle de savaşılacaktı.
Ridde Savaşları
Bu sorunlar, Hz. Muhammed’in 8 Haziran 632 tarihindeki ölümünden hemen sonra başgösterdiğinden ve Medine tehdit altına girdiğinden, Hz. Ebu Bekir, göreve geldikten kısa bir süre sonra savaş hazırlıklarına başlamak zorunda kaldı. Bu çerçevede, 11 farklı birlik tesis etti. Bu birliklerin herbirini yarımadanın farklı bir bölgesine gönderdi. Hedefteki kabileler ve “yalancı peygamberler” belliydi.
Birliklerin mücadeleleri, takriben sekiz ay sürdü. Bu süre zarfında, üç “yalancı peygamber”den biri öldürüldü, biri bu işten vazgeçti ve biri de ordusu bozguna uğrayınca ortadan kayboldu. (Bu kişi, Hz. Ömer döneminde yeniden ortaya çıkarak müslüman oldu.)
Zekat vermeyi reddeden müslüman kabilelerin durumu ise iki türlü oldu. Zekatlarını Hz. Ebu Bekir’e vermeyi kabul edenler “bağışlandılar” ve yeni sisteme dahil edildiler. Eski tavırlarında ısrarlı olanlar ise, (kimi zaman korkunç şekillerde) öldürüldüler. Ridde Savaşları adı ile tarihe geçen bu savaşlar, (zekat merkezli olanlar itibariyle) İslam tarihinde müslümanların müslümanları öldürdüğü ilk savaşlar oldu.
Trajedi
Bu savaşların trajik yanlarından biri de, kimin müslüman kimin mürted (dinden çıkmış) olduğu konusunun gri bir alana çekilmiş olmasından ötürü, Medine’den yola çıkan birliklerin kimi zaman karşılarındaki insanları tereddüt ede ede öldürmek durumunda kalmış olmalarıdır:
“… müfrezelerden biri Mâlik b. Nüveyre’yi ve yanındaki on bir kişiyi yakalayıp Hâlid’in yanına getirdi. Mâlik, Resûl-i Ekrem’in vefatını öğrenince zekât olarak topladığı develeri sahiplerine iade etmiş, kabilesine kendilerinden zekât istememesi halinde Resûlullah’ın yerine geçecek Kureyşli’nin yanında yer alabileceklerini, bu malların kendi hakları olduğunu söylemişti. Mâlik’i yakalayan müslümanlar onun mürted olup olmadığı hususunda ihtilâfa düştüler, neticede mürted olduğuna inanan Hâlid b. Velîd’in emriyle öldürüldü.” (Fayda, Mustafa. Ridde Olayları. İslam Ansiklopedisi, Cilt: 35. Türkiye Diyanet Vakfı. 91-93.)
Bu vakanın, yukarıdaki metinde yer almayan bir diğer önemli yönü ise, Halid bin Velid‘inMalik bin Nüveyre‘yi öldürür öldürmez, güzelliğiyle meşhur olan karısı Leyla binti Minhal‘i (iddetini de beklemeden) nikâhına almış olmasıdır. Bu konu, duyulur duyulmaz tepki doğurur. Örneğin, Hz. Ömer, Halid bin Velid’in görevinden azledilmesini ve cezalandırılmasını ister. Hz. Ebu Bekir ise, bu yola gitmez ve Halid bin Velid’e kan parası ödeterek konuyu sonuca bağlamayı tercih eder.
Ridde Savaşlarının sonuçları
Hz. Ebu Bekir, sekiz ay süren ve 633 yılının Mart ayında sona eren Ridde Savaşları sonucunda Arabistan Yarımadası’nı hakimiyeti altına aldı. Bu, sonucu baştan belli olan bir süreç değildi. Zira, Hz. Ebu Bekir’in halifeliğini tanımayan müslüman kabileler, tanıyanlardan daha az olmadığı gibi, “yalancı peygamberler”in etrafındaki insanların sayısı da küçümsenebilir seviyede değildi. Örneğin, Yemame Savaşı‘nda Müseyleme bin Habib’in ordusunda takriben 40.000 kişi vardı ve bu savaşta müslümanlar 700 hafız kaybetmişlerdi.
Özetle, bu sekiz aylık süreçte Hz. Ebu Bekir, İslam dinini hem ciddi bir yok olma tehlikesinden kurtarmayı başardı, hem de yarımada içindeki müslümanların siyasi birliğini tesis etti. Bu iki başarıyı temin ettikten hemen sonra ise, kuzeye, Bizans ve Sasanidevletlerine yöneldi. (Hz. Ebu Bekir’in sadece iki sene üç ay süren hilafeti, 23 Ağustos 634 tarihindeki ölümüyle sona erdi.)
Bazı önemli noktalar
1. Anakronizm: Hz. Ebu Bekir’e zekat vermeyi reddeden müslüman kabilelerin bu tavrını irtidat/ridde (dinden çıkma) olarak tanımlamaktaki problem sadece yukarıdakilerden ibaret değil. Örneğin, böyle bir nitelendirme, bugün itibariyle farkına varılması biraz zor olan bir anakronizm de içeriyor. Şöyle ki, o dönemde, İslam dinine girmek, Hz. Muhammed’e biat etmek ve onu (dini ve siyasi) rehber/lider kabul etmek anlamına geliyordu – ki, o dönemde İslam’a girmenin ya da müslüman olmanın manası da zaten büyük ölçüde buydu. İnsanlar, bu şekilde Hz. Muhammed’e bağlılıklarını bildirerek sadece ona olan inançlarını ifade etmiyor, aynı zamanda onun şahsı ile bir anlaşmaya da giriyorlardı. Peygamberin ölümü ise, (taraflardan birinin ortadan kalkması anlamına geldiğinden) bu anlaşmayı sona erdirdi. Halife kavramı ise, o gün itibariyle çok yeniydi ve dönemin müslümanlarının zihninde ciddi bir bağlayıcılığa sahip değildi. Halife seçilen kişinin peygamberin yokluğunun ortaya çıkardığı boşluğu dolduracağını (örneğin, kimi problemlere vahiy yolu ile kesin çözümler getireceğini) de kimse düşünmüyordu. Dahası, günümüz (sünni) müslümanlarının kollektif hafızalarındaki (çoğu zaman gerçeklikle ilişkisi problemli olan) “Dört Halife Devri” ya da “Hz. Ebu Bekir” gibi muteber imgeler de henüz oluşmamıştı. Bütün bu nedenlerden ötürü de, Arabistan Yarımadasının bir köşesinde yaşayan bir müslüman kabilenin, peygamberin halefi olarak ortaya çıkan bir başka müslümana aynı seviyede bir bağlılık duymaması çok şaşırtıcı değildi. Dolayısıyla, Ridde Savaşlarının aslında sadece siyasi otorite boşluğunu doldurduğu ve zaman içinde şekillenecek olan bazı kutsal imgelerin temellerini attığı söylenebilir.
2. Kabile aidiyeti: 600′lü yılların Arabistan Yarımadası’nda, kabile aidiyeti merkezi öneme sahipti. Bir başka deyişle, insanların kimlikleri (elbette) sadece dini aidiyetlerinden ibaret değildi. İslam’ın ilk asrında yaşayan müslümanlar (bugünkü müslümanların etnik ve milli aidiyetlere benzetilebilecek) kabile kimlikleri de taşıyorlardı. Dört Halife Dönemi(632-661) ve sonrasında yaşanan halife seçimlerinde/krizlerinde, adayların kabile kimlikleri hep merkezde oldu. Zira, herkesin müslüman olduğu bir ortamda, farklılıklar (ve menfaatler) kabile kimlikleri üzerinden ifade buluyordu. Dolayısıyla, 1400 sene ileriden bakarak Hz. Ebu Bekir’i ve diğer aktörleri sadece müslümanlar olarak görmek ve (sözgelimi) zekat konusunun aynı zamanda kabilelerden servet çıkışı anlamına geldiğini fark edememek, o günlerde yaşananları anlayabilmeyi zorlaştırır.
3. Dün ve bugün: Günümüz müslümanları, aralarında ihtilafa düştüklerinde, birliğin ve kardeşliğin hakim olduğu saadetli bir geçmişe özlem duyuyorlar ve bu ideali“hatırlayarak” hallerine hayıflanıyorlar. Ne var ki, İslam tarihinde (ve muhtemelen diğer tarihlerde) ihtilafın, tekfirin, muhalifleri sindirme çabasının ve hatta kan dökmenin varolmadığı bir dönem yok gibi. Bu nedenle, geçmişteki aktörleri yüceltirken de, bugünküleri yererken de ölçülü olmak gerekli.
Sonsöz
Frank Herbert‘ün Dune serisinin dördüncü kitabında şöyle bir ifade yer alır: “Çoğu insan, güzel bir geleceğin, idealize edilmiş bir geçmişe dönüş ile mümkün olabileceğine inanır; [ancak] bu geçmiş aslında hiçbir zaman varolmamıştır.”
–––––
[SONRAKİ YAZI: Peygamberlerin algılanış şekli, yedinci asır Arabistan yarımadasında bugüne göre ne gibi farklılıklar içeriyordu? Ridde Savaşlarının yalancı peygamberleri, nasıl binlerce takipçi bulabilmişlerdi? Bir peygambere inanan bir insan, daha sonra nasıl bu kadar kolay taraf değiştirebiliyordu? Eğer içlerinden biri bu savaşlardan galip çıksaydı, bu gelişme bugüne ne şekillerde yansıyabilirdi?]
–––––
Yazı arşivi: İslam ve Dindarlık konulu diğer yazılar
http://serbestiyet.com/bir-asr-i-saadet-gercekten-yasandi-mi/
Yazarlar
-
Fehmi KORUDünya medyasına bıraksanız… 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolToplu iğne hikayesi 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli tavır mı koydu? 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuYa casus ya kayyım… 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENSiyasette kim kiminle yürür? 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİAkademi hakikatin peşinde midir? 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAmalı Fakatlı 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERMea Culpa 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCumhuriyet 'ilan' ve 'inşa' edilen bir devlet şeklidir 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHaram paranın faizi helal midir? 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt çözümüne neden olumlu bakmalı? 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkan'Casusluk' dosyasında ne var? 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRSavcı ‘İngiliz casusu’ olmakla suçluyor! Yöneticisi olduğu şirkete siber güvenlik ihalesi verildi 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî casusluk suçu 29.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMami, IKE ve Hüseyin-1 29.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünTürkiye üstündeki baskı artar mı? 29.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATarihi Fırsata Sahip Çıkalım... 29.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZPKK’nın son açıklaması: Süreç devam ediyor, ama nasıl ? 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBu bir haber değildir: Türkiye, doğal alan kaybında birinci 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUTrafik, yargı ve casusular 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBürokrasi, tarımın gerisinde kaldı 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselMerkez Bankası zor bir viraja girdi 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFed mi, TCMB mi? Çetrefilli bir soru, ironik bir cevap 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞHamdi Ulukaya (Çobani) en zengin Türkiyeli seçilmesi üstüne... 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRBatı’nın krizi, küresel düzenin çözülüşü: Türkiye için dönüm noktası üzerine senaryolar ne? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNPKK’nin çekilme hamlesi ne anlama geliyor? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞALTINA, DÖVİZE BAK GÖR HALİNİ… 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanBöyle giderse bu tren bu tünelden çıkmaz 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm süreci… Yüzlerde hâlâ niye kaygı ifadesi var? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANNereye doğru gidiyoruz? 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçayİstikrarsızlık üreten istikrar programı 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’de milliyetçiliğin reformu meselesi 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalProtestolar Amerika’yı sallıyor (mu?) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHukuk binasını yıkmayın efendiler 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBir toplum geleceğe nasıl hazırlanır? 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezKültürel hegemonya: “Hay Bin Yakzan” bize ne söyler? 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTKürt siyasi temsili sorunu 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞTrump’ın meşruiyeti var mı ki! 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIREkonominin düzelmesi Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bağlı… 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar dışarıda güvercin içeride şahin: Neden? 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAMilli takım ışık saçtı: Maçın kahramanını açıkladı 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENSadece DEM mi, ya CHP'nin ettikleri? 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları






















































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.06.2019
17.06.2018
6.04.2015
23.03.2015
16.03.2015
20.01.2015
15.01.2015
17.11.2014
1.10.2014
12.08.2014