Serdar KAYA
29 Temmuz 661 tarihinde Muaviye’nin halife olması ile birlikte, İslam dünyası içindeki iki başlılık sona erer. Hz. Ali‘nin anısını hedef alan Emevi siyaseti zaman zaman nüksetse [1] de, genel manada istikrar bozulmaz. Fetihler yeniden başlar.
Ancak, 676 yılına gelindiğinde, yeni bir gelişme yaşanır: Muaviye, kendisinden sonraki halife olarak oğlu Yezid‘i gösterir. Halifeliğin bir hanedana dönüşmekte olduğunu ima eden bu uygulama, o gün itibariyle bir ilktir. [2] Dahası, Yezid, günahkâr bir insan olarak tanınmaktadır. Dolayısıyla, halifelik için uygun bir seçim olarak görülmez ve böyle bir ön atama, tepki doğurur.
Konunun bir diğer önemli boyutu ise, halifeliğin Ehl-i Beyt‘in hakkı olduğu düşüncesinin de hâlâ canlı olmasıdır. Hz. Ali’nin oğlu Hasan‘ın 669 yılındaki ölümünden beri, onun küçük kardeşi Hüseyin, Ehl-i Beyt tarafının yeni lideridir. [3] Gerçi, Hasan’ın ölümünün ardından Hüseyin, Muaviye’ye karşı herhangi bir siyasi mücadeleye girmediği gibi, kendi tabanından gelen bu yöndeki kimi tekliflere de sıcak bakmamıştır.
Ancak, Muaviye’nin 676 yılındaki bu tasarrufu ile birlikte, yeni bir gerginlik ortaya çıkar. Hüseyin’in (Abdullah bin Zübeyr ve Abdullah bin Ömer ile birlikte [4]) Şam iktidarına karşı çıkması, bu noktada olur. Bu muhalefet üzerine, Muaviye, Şam’dan Medine’ye gelerek bu üçlüyü ikna etmeyi denese de, başarılı olamaz. [5]
Muaviye’den sonraki beş ay
Aradan takriben dört sene geçer. 29 Nisan 680 tarihinde, Muaviye ölür. Muaviye’nin ölümünün hemen ardından, oğlu Yezid, önceden planlandığı üzere, halifeliğini ilan ederek biat almaya başlar. Yezid, aynı gün, bir de Medine Valisi (ve aynı zamanda kuzeni) Velid bin Utbe’ye haber göndererek Hüseyin’den kendisi adına biat istemesini emreder.
Velid, konuyu Hüseyin’e açar. Ancak, Yezid’e biat etmemesi durumunda hayatının tehlikeye gireceğini sezen Hüseyin, (akrabaları ve diğer bazı yakınları ile birlikte) gizlice Medine’den ayrılır. Ölümüyle sonuçlanacak olan beş aylık süreç, bu şekilde başlamış olur.
Hüseyin ve beraberindekiler, güneye, Mekke’ye giderler. Oraya varmalarından kısa bir süre sonra, Kufelilerin ileri gelenlerinden bazı kimseler, Hüseyin’e biat etme yönündeki isteklerini iletirler. Bunun üzerine, Hüseyin, amcasının oğlu Müslim bin Akil‘i Kufe’ye gönderir.
Müslim, 9 Temmuz’da Kufe’ye varır ve 10.000′in üzerinde Kufeliden (Hüseyin adına) biat alır. Bu gelişme (doğal olarak) Yezid’in hoşuna gitmez ve Yezid, Kufe valisi Numan bin Beşir’den Müslim’e engel olmasını ister. İlgili vali, sert bir tavır almakta isteksiz davranınca da, onu azleder ve yerine acımasızlığı ile meşhur Basra Valisi Ubeydullah bin Ziyad‘ı atar – ki olayların kızışması da, yeni vali Ubeydullah’ın Kufe’ye gelmesinden sonra olur. [6]
Ubeydullah, ilk olarak, şehrin ileri gelenleri ile görüşerek Hüseyin yanlısı direnişi büyük ölçüde kırar. Ardından da, Müslim’i yakalatıp öldürtür. [7]
Kuzeni Müslim öldürüldüğünde (9 veya 10 Eylül), Hüseyin, Kufe‘ye takriben 1.500 kilometre uzakta olan Mekke’dedir. Dolayısıyla, bu gelişmeden haberdar olmaz. Dahası, Kufe halkının halen kendi yanında olduğunu düşünmektedir. Bu nedenle de, (muhtemelen Müslim’in öldürüldüğü gün) Mekke’den Kufe’ye doğru yola çıkmakta bir mahzur görmez. [8] Kufe’de yaşananları ise, ancak şehre yaklaşırken alır.
Katliam
Kufe halkının önemli bir kısmının taraf değiştirdiğini ve de kuzeni Müslim bin Akil’in yeni vali Ubeydullah tarafından öldürtüldüğünü öğrenen Hüseyin için Kufe’nin artık bir önemi kalmamıştır. Ancak, kuzeni Müslim’in akrabaları, Kufe’ye gitmek isteyince, Hüseyin, isteyenlerin kafileden ayrılabileceğini söyler ve sonra da, geriye kalan (ve önemli bir kısmı akrabalarından oluşan) takriben 70 kişi ile yoluna devam eder. Ancak, kafiledekiler Kufe’ye yaklaştığında, şehre girmelerine izin verilmez ve Kufe’nin takriben 80 kilometre kuzeyindeki (ve Bağdat’ın takriben 100 kilometre güneybatısındaki) Kerbela’ya yönlendirilirler. [9]
2 Ekim 680 tarihinde Kerbela’ya varan kafile, kuşatma altında tutulur. 7 Ekim gününden itibaren, kafilenin Fırat ile irtibatı da engellenir. Üç gün süren susuzluğun ardından, Vali Ubeydullah’ın emriyle, Ömer bin Sa’d [10] komutasındaki takriben 4.000 kişilik ordu, saldırıya geçer. Saldırı neticesinde, Hüseyin ve beraberindekiler öldürülür. Öldürülenlerin önemli bir kısmı, Hz. Muhammed’in torunları ve yeğenleridir.
Katliamı gerçekleştirenler, Hüseyin de dahil olmak üzere, kafiledeki ileri gelen kimselerin başlarını keser [11] ve bu başları (sağ kalan ve esir alınan az sayıdaki kişiyle [12] birlikte) Şam’daki yeni halife Yezid’e gönderirler. Askerler, ölülerin bedenlerini ortada bıraktıklarından, onları daha sonra civardaki köylüler toprağa verir. İlgili mezarlık, Kerbela’daki İmam Hüseyin Camii [13] bünyesi ve civarındadır.
Bazı notlar
(1) Kerbela Savaşı olarak bilinen olay, özetle budur. Ancak bu yaşanana savaş demek pek doğru sayılmaz. Her şeyden önce, ortada bir ordu değil, kadın ve çocukların da bulunduğu ve önemli kısmı Hüseyin’in akrabalarından oluşan bir kafile vardır. Gerek İslam dünyasının özellikle belli bölgelerinde gördükleri saygınlık, gerekse Emevi ailesine olan muhalefetleri nedeniyle siyasi iktidar için bir tehdit durumunda olan peygamber ailesinin, Şam’daki halifeye bağlı olan Kufe valiliğinin güçlerince katledildiğini söylemek daha doğru bir nitelendirme sayılabilir. (Eğer olaylar farklı gelişse ve Hüseyin, Kufe’de kendisine biat eden 10.000′den fazla insanla Şam üzerine yürüseydi, o zaman Sıffin Savaşı‘na benzer bir çatışmadan söz edilebilirdi.)
(2) Hüseyin’in, amacının kazanmak değil, doğru bildiği şekilde hareket etmek olduğu ve bu nedenle 4.000 kişilik bir orduya karşı savaşmasının ölümüyle sonuçlanacağına aldırış etmemiş olduğu düşüncesi, şii kültüründe önemli izler bırakır. (Pek çok yönü itibariyle siyasi iktidara karşı daha uysal olan sünni yaklaşımı incelerken, bu siyasi arkaplan da dikkate alınabilir.)
(3) Kerbela katliamı, hicri takvimde 10 Muharrem 61 tarihine karşılık gelir. Aşure Günüolarak da adlandırılan bu gün, şiiler için bir matem günüdür. Aynı günü Nuh Tufanı (ve aslında “Tarihteki bütün önemli olaylar 10 Muharrem günü mü yaşandı?” denecek denli çok sayıda diğer şey) ile ilişkilendirerek bir tatlı festivali olarak kutlamanın nasıl bir tarihi arkaplanın ürünü olduğu da ayrıca dikkate değerdir.
–––––
[SONRAKİ YAZI: Yezid Dönemi (680-683)]
–––––
[1] Muaviye döneminde (661-680) kimi cuma hutbelerinde Hz. Ali’ye hakaret edilmesi gibi uygulamalar, bu siyasetin niteliği hakkında bir fikir verebilir. Bu çerçevede, Hucr bin Adi‘nin başına gelenler de ayrıca önemlidir. Hz. Ali’nin hayatta olduğu dönemde kendisinin yakınlarından biri olan ve hem Cemel hem de Sıffin savaşlarında ordu komutanlığı görevlerinde bulunan Hucr bin Adi, camilerde Hz. Ali’ye hakaret edilmesine karşı çıkar. Bunun üzerine, Muaviye, hem kendisini hem de onunla birlikte hareket eden kişileri yakalatıp hapsettirir ve bir süre sonra da öldürtür. Ancak, Hucr bin Adi’nin 671 yılındaki ölümüne dair kimi dramatik detaylar, ilk dönem İslam tarihinin bir parçası haline gelir. Şöyle ki, Hucr bin Adi, idam edilmeden önce, adet olduğu üzere iki rekat namaz kılar. Sonrasında da, öldürüldükten sonra, yıkanmadan, kanlı elbiseleriyle gömülmeyi vasiyet eder. Bu şekilde, kendisini idam edenlerin zalim, kendisinin ise şehit olacağını ima eder.
[2] Hz. Ebu Bekir de kendisinden sonra gelecek halife olan Hz. Ömer’i bizzat seçmişse de, bu seçim, babadan oğula yapılan bir otorite intikali değildi. Hz. Ömer ise, kendisinden sonraki halifenin seçimi için bir şura teşkil etmişti. Her ne kadar bu seçim sistemleri de itirazsız kalmamış ise de, babadan oğula geçen halifelik, 676 yılı itibariyle (Ehl-i Beyt dışında) bir ilkti.
[3] Hz. Ali, kendisinden sonra büyük oğlu Hasan’ı işaret eder ve diğer çocuklarından ona tabi olmalarını ister. 669 yılında Hasan’ın ölümünün ardından, küçük kardeşi Hüseyin, Ehl-i Beyt’in yeni lideri olur.
[4] Abdullah bin Zübeyr, Zübeyr bin Avvam’ın, Abdullah bin Ömer ise, Hz. Ömer’in oğludur.
[5] Bu çerçevede sıklıkla atıfta bulunulan bir diğer konu ise, Hasan ile Muaviye arasında 661 yılında yapıldığı öne sürülen bir anlaşmadır. Bu anlaşmaya göre, daha fazla kan dökülmesini istemediği için halifeliği Muaviye’ye bırakmaya razı gelen beşinci halife Hasan, bunu yaparken bir şart öne sürmüştür. Şöyle ki, şayet Muaviye kendisinden önce ölürse, halifeliği yeniden kendisi alacaktır. Yok eğer, Muaviye’nin ölümü sırasında kendisi hayatta değil ise, o zaman kardeşi Hüseyin halife olacaktır.
[6] Bu kişi, Ebu Süfyan‘ın evlat edindiği çocuğu Ziyad’ın oğludur. Ubeydullah’ın acımasızlığı konusunda, bkz.: Fitne ve İnsan başlıklı yazının son paragrafı
[7] Şiiler, Müslim bin Akil’i, Kerbela’nın ilk şehidi kabul ederler.
[8] Mekke’deki pek çok önde gelen Hüseyin yanlısı, bütün aile fertlerini yanına alarak Kufe’ye gitme kararının bir parça temkinsizce bulur ve onu bu konuda uyarır. Ancak, Hüseyin’in kararı yine de gitme yönünde olur. (Hüseyin’in bu kararında, dedesi Hz. Muhammed’in rüyasında ona o yönde telkinde bulunmuş olmasının etkili olduğu da söylenir.)
[9] Vali Ubeydullah bin Ziyad’ın emriyle Hüseyin ve beraberindekileri Kufe’ye sokmayan birliğin başındaHür bin Yezid vardır. Bu kişi, daha sonra taraf değiştirecek ve Kerbela’da Hüseyin ile birlikte savaşırken hayatını kaybedecektir.
[10] Ömer bin Sa’d, aşere-i mübeşşereden Sa’d bin Ebi Vakkas‘ın oğludur.
[11] Hüseyin’i öldüren ve başını kesen kişinin adının Sinan bin Enes olduğu rivayet edilir.
[12] Sadece birkaç kişi sağ kalır. Sağ kalanlar arasında, Hüseyin’in o gün 21 yaşında olduğu tahmin edilen oğlu Zeynel Abidin ve bazı kadın ve çocuklar zikredilir.
[13] Şii inancında merkezi bir yeri olan ve 680 yılından beri ziyaret edilen ilgili mekânın farklı dönemlerde farklı müslüman siyasi liderler (ve halifeler) tarafından tahrip ya da ihya edilmesine rastlamak zor değildir.
–––––
Yazı arşivi: İslam’ın İlk Asrı konulu diğer yazılar
Yazarlar
-
Fehmi KORUDünya medyasına bıraksanız… 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolToplu iğne hikayesi 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli tavır mı koydu? 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuYa casus ya kayyım… 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENSiyasette kim kiminle yürür? 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİAkademi hakikatin peşinde midir? 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAmalı Fakatlı 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERMea Culpa 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCumhuriyet 'ilan' ve 'inşa' edilen bir devlet şeklidir 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHaram paranın faizi helal midir? 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt çözümüne neden olumlu bakmalı? 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkan'Casusluk' dosyasında ne var? 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRSavcı ‘İngiliz casusu’ olmakla suçluyor! Yöneticisi olduğu şirkete siber güvenlik ihalesi verildi 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî casusluk suçu 29.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMami, IKE ve Hüseyin-1 29.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünTürkiye üstündeki baskı artar mı? 29.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATarihi Fırsata Sahip Çıkalım... 29.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZPKK’nın son açıklaması: Süreç devam ediyor, ama nasıl ? 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBu bir haber değildir: Türkiye, doğal alan kaybında birinci 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUTrafik, yargı ve casusular 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBürokrasi, tarımın gerisinde kaldı 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselMerkez Bankası zor bir viraja girdi 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFed mi, TCMB mi? Çetrefilli bir soru, ironik bir cevap 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞHamdi Ulukaya (Çobani) en zengin Türkiyeli seçilmesi üstüne... 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRBatı’nın krizi, küresel düzenin çözülüşü: Türkiye için dönüm noktası üzerine senaryolar ne? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNPKK’nin çekilme hamlesi ne anlama geliyor? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞALTINA, DÖVİZE BAK GÖR HALİNİ… 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanBöyle giderse bu tren bu tünelden çıkmaz 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm süreci… Yüzlerde hâlâ niye kaygı ifadesi var? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANNereye doğru gidiyoruz? 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçayİstikrarsızlık üreten istikrar programı 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’de milliyetçiliğin reformu meselesi 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalProtestolar Amerika’yı sallıyor (mu?) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHukuk binasını yıkmayın efendiler 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBir toplum geleceğe nasıl hazırlanır? 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezKültürel hegemonya: “Hay Bin Yakzan” bize ne söyler? 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTKürt siyasi temsili sorunu 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞTrump’ın meşruiyeti var mı ki! 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIREkonominin düzelmesi Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bağlı… 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar dışarıda güvercin içeride şahin: Neden? 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAMilli takım ışık saçtı: Maçın kahramanını açıkladı 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENSadece DEM mi, ya CHP'nin ettikleri? 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları






















































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.06.2019
17.06.2018
6.04.2015
23.03.2015
16.03.2015
20.01.2015
15.01.2015
17.11.2014
1.10.2014
12.08.2014