Yıldıray OĞUR
“Brüksel’de yabancı basının karşısına geçen PKK’nın Avrupa sözcüleri kararı açıkladı: PKK silahlı mücadeleye son verdi ve adını değiştirdi, bundan sonra Kürt hakları için barışçıl mücadele verecek.”
Endişeye mahal yok. PKK, “kutsal mücadelesini bırakıp faşist TC devletine” teslim olmadı. En azından dün. Bir 10 yıl olmuş. Google’da bir fotoğraf tararken kaşıma çıkan BBC’nin 16 Nisan 2002 tarihli haberinden bu cümleler. Unuttuğumuz bir tarihten.
1 Eylül 1998’de ateşkes ilan eden Öcalan, yakalanmasına rağmen, kararının arkasında durmuş ve bir yıl sonraki Dünya Barış Günü’nde avukatları aracılığıyla şu tarihî açıklamayı yapmıştı:
“Türkiye’de çatışma ve şiddet ortamı insan hakları ve demokratik gelişmenin önünde engel teşkil etmektedir. Ağırlıklı olarak Kürt sorununda yaşanan şiddet bunda temel rol oynamaktadır.. Çıkmazı aşmak ve sorunların çözüm yolu şiddete son vermeyi gerektirmektedir. Bu nedenler PKK’yi 1 Eylül 1999’dan itibaren silahlı mücadeleye son vermeye ve güçlerini barış için sınır dışına çekmeye çağırıyorum.”
PKK’yı tasfiye planının parçası bir Taraf yazarının elinden çıkmış gibi duran bu çağrıya örgütten cevap gecikmedi. PKK, silahlı mücadeleye son verdiğini açıkladı. Türkiye sınırları içindeki gerillalar (Çekilmeyi reddeden Tunceli Komutanlığı hariç) sınır dışına çekildi. Yetmedi Öcalan PKK’dan istifa etti. PKK’nın adını da kamuoyu gözünde çok yıprandığı için KADEK olarak değiştirdi.
PKK tüm bu adımları 1999 ile 2002 yılları arasında attı. Peki, o tarihlerde ne olmuştu? Türkiye Cumhuriyeti Kürtlere statü vermeyi mi kabul etmişti. Yoksa okullarda anadilde eğitime mi geçilmişti?
Yok. Kürt sorununa Kürt sorunu bile diyemeyen bir devlet vardı. Kürtçe televizyon darbe, Kürtçe seçmeli ders içeri atılma nedeniydi. Askerî vesayet düzeni tüm kurumlarıyla ayaktaydı. Kürt illerinin çoğunluğu olağanüstü hâl içindeydi. Leyla Zanalar hâlâ hapishaneydi.
İşte PKK, böyle bir devlete karşı silahlı mücadeleye son kararı aldı.
PKK bunu hep yapıyor. Geçen yıl da İran’da silahlı mücadeleye son verdiler ve PJAK militanlarını da İran sınırının dışına çektiler. O İran ki PJAK’lıları yakaladığı anda bırakın uzun tutukluluk süreleriyle cezalandırıp, Kürtçe savunma haklarını kısmayı, doğrudan idam etmekte.
Sorun Kürt hakları olsaydı, PKK’nın en büyük savaşını dört parçada Kürtlerin en zor durumda olduğu Suriye’de Esed’e karşı vermesi beklenmez miydi? Hâlbuki orada da son dakika yıkılacağını anlayınca Esed’le birlikte hareket etmekten vazgeçmiş bir PKK var.
Demek ki PKK’nın silahlı mücadelesinin ana gerekçesi Kürt hakları değil. Eğer örgütle anlaşırsanız, örgütün menfaatlerine uyarsa silahını bırakabiliyor.
PKK, Ortadoğu’daki güç dengeleri içinde, bu dağlık coğrafyada ve İdris Naim Şahinler karşısında kendine her koşulda var olabileceği bir coğrafi alan ve mağduriyet zemini bulabilecek bir örgüt. Kendisi için savaşan bir örgüt.
Sınır güvenliği mevzuu da çok abartılmamalı. Dünyanın en güçlü ordusu ABD, Rus ve İsrail ordusunun sınırlarına bakın. Meksika sınırını ABD tam olarak koruyabiliyor mu. Ya Çeçen sınırını Rus ordusu? Son Refah Kapısı’nda 16 Mısırlı askeri öldürüp, kaçırdıkları tanklarla İsrail’e giren militanları dünyanın en modern ordusu denen İsrail ordusu zor durdurdu.
PKK, peki ne yapar, isterse kıyamete kadar dağda tutabileceği bu adamlarıyla?
Karakol basar. Mayın döşer. Peki sonra? Tekrar aynısını yapar. PKK’nın zarar vermek, kendini tekrar etmekten başka bir stratejisi yok çünkü.
En son karakol saldırısından sonra ne olduğunu düşünün? En yakın Şemdinli’de bile gelen görüntülere bakılırsa hayat aynı rutinde devam ediyor. Ramazan’da iftar sofraları kuruluyor, kadınlar fırınlara gidiyor.
PKK, bundan daha önce daha büyük ve kanlı baskınlar yaptı, daha çok asker öldürdü. Ne olmuştu onlardan sonra? Kaçını hatırlayan var?
PKK, bir diaspora örgütü. Yani ana karargâhı, yönetim kademesi, eğitim kampları hakları için mücadele ettiği halkın yaşadığı sınırlar içinde değil. Tıpkı ABD’de Katolik Kiliselerinde örgütlenen IRA gibi, Fransa’da konuşlanan ETA gibi. Suriye muhalefeti gibi.
Bu yüzden bir ayaklanma örgütü olamıyor PKK. Çünkü her diaspora örgütü gibi mücadele verdiği toplumla arasında bir mesafe sorunu var. O toplumun günlük gerçekliğinin dışında bir gerçekliği, onun günlük menfaatleri dışında menfaatleri var. Var olmak için güç dengeleri içinde dans ediyor, bir noktadan sonra esas amacı var olmaya devam etmek oluyor.
Sınırdan içeri girip, Şemdinli’yi ayaklandırmak mümkün olmuyor bu yüzden.
Ayrıca eğer Türkiye’de bir Kürt ayaklanması çıkarılacaksa, bu herhalde beyaz atlarına binmiş 200 PKK’lının sınırdan geçip gelmesiyle olmayacak. Bir yer de Halep’e benzetilecekse, dünyaya bir ayaklanma, Kürt Baharı fotoğrafı verecekse herhalde en uygun yer de Şemdinli kırsalı değil. Neden PKK, Diyarbakır’da, en azından Hakkâri’de başlatmıyor bu halk ayaklanmasını?
Çünkü defalarca denendi ve anlaşıldı ki Kürtlerin böyle bir ayaklanma motivasyonu yok. PKK’nın diasporadan bakıp gördüğü çarpıtılmış “Kürtlere soykırım uygulanıyor” gerçekliğinin, Hakkâri sokaklarında bile bir karşılığı yok.
Eğer Kürtler ayaklanacak olsalardı, bunu 1990’larda yapmışlardı. Çok haklı nedenleri de vardı. Eğer Kürtlerin bir ayaklanma motivasyonu olsaydı, 90’larda köyleri yakılan milyonlarca Kürt batıya doğru göç etmezdi. Eğer bugün Kürtlerin bir ayaklanma motivasyonu olsaydı o batıda yaşayan milyonlarca Kürt, Kürdistan’a dönmeye başlardı.
Leyla Zana’yı içeride tutan devlete karşı silahlı mücadeleye son veren PKK, 10 yıl sonra o Leyla Zana’nın Kürt sorununu çözer dediği hükümeti silahlı mücadeleyle yıkma kararını kimseye açıklayamaz.
Kürtler saygı görmek, tüm haklarını almak, Kürt olarak yaşamak istiyor. Bunun için seçtikleri yol ise ayaklanma değil. PKK, Kürtleri Meclis’inde grubu olduğu bir devlete karşı ayaklanmaya ikna edemez.
Bırakın sıradan Kürtleri, PKK, Şemdinli’de halk ayaklanması başlatırken, Twitter’dan Muş’un dağ köylerinde hemşerileriyle çeşme başlarında çekilmiş fotoğraflarını geçen Sırrı Sakık’ı, PKK’nın savaştığı uzman çavuşlarının durumlarının düzeltilmesi için önerge veren BDP’yi bile ikna edemez.
PKK, belki bir tek İdris Naim Şahin ikna edebilir...
Yazarlar
-
İbrahim KirasKafkasya ötesinde kanlı satranç 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBahçeli’nin jeopolitik sorumluluğu 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBenimki bir valiz hikayesi… 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞYangınlar yeniden başladı, Orman Bakanı ne yapacak ve George Orwell 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUOtoriterliğe dair bir hukuk manifestosu 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Enflasyon düşüyor, müsterih olun’ 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİklim adıyla sınai kirletmenin ticareti 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “Kürt Sorununda atılacak ‘hayal gibi’ 9 adım…” 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciŞimşek görmüyor mu? 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSıcak bir yaz, serin bir sonbahar ve belirsiz bir kış 1.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUNe de çabuk unutuluyor… Hatırlatıyorum… 1.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİİnsan yerin yüzüdür 1.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanÜç liderin 12 Gün Savaşı’nda karşılaştırmalı performansı 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEButlan 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞELLİ MİLYAR DOLAR DÜNYADAKİ AÇLIĞI ÇÖZÜYOR… 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti, kendi eseri olan bu Türkiye fotoğrafına daha dikkatli bakmalı 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAToplumsal Muhalefetten Demokratik Topluma: Halkların, İnançların ve Özgürlük Güçlerinin Birleşik Müc 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet, nasıl “devletimiz” olur? 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye, sıcak savaşlara evrilen küresel paylaşım savaşının hem sahnesi hem öznesi 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURDemek ki “ideolojiler” henüz ölmemiş 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANDavalar, mahkemeler ve siyasi dizayn 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENSiyaset ırmağı kirlenirken… 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENOrtadoğu ve Kürtler CHP’yi Çağırıyor 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAdalet ve Kalkınma Partisi’nin Ön Tarihinden 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNBarışı savunmayayım da ne yapayım! 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanŞaka değil, Kılıçdaroğlu sahiden gelip CHP’nin başında kalmak istiyor! 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluTonlarca hurdanın akıbeti belirsiz, ihaleler tartışmalı, işlem yok: Karayolları kimleri zengin ediyo 28.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.06.2025
21.06.2025
18.06.2025
16.06.2025
15.06.2025
11.06.2025
8.06.2025
4.06.2025
2.06.2025
1.06.2025